Şehit Memetçik'lere Yıldönümünde NAZIM'dan Ağıt...

Şehit Memetçik'lere Yıldönümünde NAZIM'dan Ağıt...

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Haz 03, 2010 17:57

ŞEHİT MEMETÇİK'LERE ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE NAZIM'DAN AĞIT... :(

Bugün Nazım'ın ölüm yıldönümü. Işıklar içinde yatsın. Şehit Memetçik'ler üzerine bir yazı kaleme almaya niyetlendiğimde, çok sayıda kaynak karıştırdım. İstedim ki; yazacaklarım, O’nları içtenlikle kucaklayabilsin. 2-3 gün önce 6 şehit daha verdik.

Dr. Noyan UMRUK
O'nlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.


ŞEHİT MEMETÇİK'LERE ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE NAZIM'DAN AĞIT...

Bugün Nazım'ın ölüm yıldönümü...Işıklar içinde yatsın. Şehit Memetçik'ler üzerine anlamlı bir yazı kaleme almaya niyetlendiğimde, çok sayıda kaynak karıştırdım. İstedim ki; yazacaklarım, O’nları derin bir içtenlikle kucaklayabilsin... Birkaç gün önce altı kınalı kuzuyu daha şehit verdik. Hergün, en az 2-3 kınalı kuzuyu kaybediyoruz içimiz kan ağlayarak. Sanki; bizleri alıştırmak, kanıksatmak istiyorlar. İsrail uluslar arası sularda insani yardımcıları terörist varsayıp öldürürken, 1 tek askeri için Lübnanın altını üstüne getirirken, ağababası da açıkça ona destek çıkarken, Irak' ın kuzeyindeki melanet yuvalarını uzaktan melül melül seyretmek neden? Anlamak mümkün değil...Bilinsin ki bu melanet yuvalarını kurutmadan rahat yok. Bize de ağıt yazmaktan başka çare yok.

Ne var ki; Kuvay-ı Milliye Destanı ya da Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yeniden kaçıncı kez okurken, anladım ki; Koca Nazım’dan sonra Memetçik’i, şehitleri daha duyarlı yazıp anlatmak ne mümkün... En iyisi, özetleyerek sözü Nazım’a bırakmak.


karayılan
karayılan olmazdan önce
antep köylüklerinde ırgattı.
belki rahatsızdı, belki rahattı,
...
yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
...
altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.

...

fakat düşmanın topu vardı.
ve ne çare, kader,
düz ovayı antepliler
düşmana bırakacaklardı.

...

karayılan
karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,

ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»

ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen
karayılan'ı
ve anteplileri
ve antep'i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destânımızın birinci bâbına koyduk.


Naif bir köy delikanlısının, ulusal bir kahramana, bir efsaneye dönüşümünü bundan daha içtenlikli nasıl anlatırsınız? Felsefi anlamda olumlulaştırma... Kafka’vari karamsar “Değişim”e karşılık, bir köy delikanlısının kahraman Memetçik’e, bir efsaneye dönüşümü...


Ya fidan gibi Kerim ...

adapazarlıydı kambur kerim.
seferberlikte ölen babası marangozdu.
seferberlik denince aklına kerim'in :
çok beyaz bir yastıkta kara sakallı bir ölü yüzü,
fahri bey çiftliğinde patates toplayıp
kaz gütmek,
mektep kitapları
ve bir de saçları altın gibi sarı
fakat alnı çizgiler içinde anası gelir.
335'te kerim eskişehir'e gitti,
mektebe, teyzelerine ve dayısına.
dayısı şimendiferde makinistti.
düşman elindeydi eskişehir.
kerim on dört yaşındaydı,
kamburu yoktu.
dümdüzdü fidan gibi
ve dünyaya meraklı bir çocuktu.
...
hintli askerlerle dost oldu kerim.
bunlar
(şaşılacak şey)
türkçe bilmeyen
ve siyah sakalları, siyah gözleri parlak,
avuçlarının üstü esmer, içi ak
ve tel örgülerin üzerinden
kerim'e bisküviti kutularla atan amcalardı.
kocaman bir ambarları vardı,
kerim içinde oynardı.
ambarda nohut çuvalları, bakla, kuru üzüm,
(şaşılacak şey,
katırların yemesi için)
ve sonra cephane sandıklarıyla silahlar.
bir gün dedi ki makinist dayısı kerim'e :
«ambardan silâh çalıp bana getir,
gâvura karşı koyan zeybeklere göndereceğim.»
ve ambardan silâh çaldı kerim :
bir
bir tane daha
beş
on.
aldattı hindistanlı dostlarını
zeybekleri daha çok sevdiğinden.
zaten çok sürmedi, parlak kara sakallı amcalar gitti,
kerim geçirdi onları istasyona kadar.
ertesi gün lefke köprüsünü atıp
zeybekler gelince eskişehir'e
dayısı kerim'i elinden tutup
verdi onlara.
ve işte o günden sonra
bugüne kadar
kahraman bir türküdür ömrü kerim'in.
eskişehir'den alıp onu
«kocaeli grubu» paşasına götürdüler.
çatık kaşlı, yüzü gülmez bir paşaydı bu.

çabucak öğrendi kerim ata binmeyi,
sığırtmaç olmayı
-zaten bilgisi vardı bunda-
kayalardan genç bir keçi gibi inmeyi,
gizlenmeyi ormanda.
ve bütün bu marifetleriyle kerim
kaç kere ölüme bir kurşun atımı yaklaşarak
ve «geçmiş olsun» dedikleri zaman şaşarak
düşman içinden geçip getirdi haber
götürdü haber.
onu namlı bir «kaptan» gibi saydı çeteler,
bir oyun arkadaşı gibi sevdi çeteleri o.
ve bir fidan gibi düz
bir fidan gibi cesur
bir fidan gibi vaadeden bir çocuğun
sevinçle oynadığı bu müthiş oyun
sürdü 1337'ye kadar...

kocaeli ormanı gürgen ve meşeliktir :
yüksek
kalın.
gökyüzü gözükmez.
durgun bir geceydi.
hafif yağmur yağmıştı biraz önce.
fakat ıslanmamış ki yerde yapraklar
karanlıkta hışırtılarla yürüyordu beygiri kerim'in.
solda
ilerde
tepenin eteğinde ateş yanıyordu :
«tekneciler» diye anılan
gâvur çetelerinin olmalı.
dallardan damlalar düşüyordu kerim'in yüzüne.
beygirin başı gittikçe daha çok karanlığa giriyor.
ipsiz recep'in yanından dönüyordu kerim.
kâatlar götürmüş
kâatlar getiriyor.
birdenbire durdu beygir,
heykel gibi,
-tekneciler'in ateşini görmüş olacak-
sonra birdenbire dörtnala kalktı.
şaşırdı kerim.
dizginleri bıraktı.
sarıldı beygirin boynuna.
deli gibi gidiyordu hayvan.
çocuğa art arda çarpıyordu ağaçlar.
meşeleri ve gürgenleriyle orman
karanlık bir rüzgâr gibi geçiyor iki yandan.
kim bilir kaç saat böyle gidildi.
orman bitti birdenbire.
ay doğmuş olacak ki ortalık aydınlıktı-
ve kerim aynı hızla geldiği zaman
armaşa'nın altında başdeğirmenler'e
beygir ansızın kapaklandı yere,
tekerlendi kerim.
doğruldu.
ve aklına ilk gelen şey
saatına bakmak oldu.
kırılmıştı camı.
bindi beygire tekrar.
hayvan topallıyordu biraz.
uslu uslu yola koyuldular.
sol kulağı kanıyordu kerim'in,
kirezce'ye geldiler
(sapanca'yla arifiye arası),
kerim durdu,
biraz zor nefes alıyordu.
geyve'ye girdi ertesi akşam.
beli o kadar ağrıyordu ki
inemedi beygirden
indirdiler.
kerim'i bir yaylıya bindirdiler.
adapazarı.
sonra belki on gün, belki on beş,
kağnılar, mekkâre arabaları,
sonra, gitgide daralan nefesi,
yahşıhan,
konya,
sile nahiyesi
(burda malûl gaziler için
takma kol ve bacak yapılıyordu),
ve nihayet hatçehan köyünden çıkıkçı şerif usta.
hâlâ rüyalarında görür kerim
incecik bir yoldan eşekle gelip
üzerine doğru eğilen
bu çiçekbozuğu insan yüzünü.
usta, ovdu kerim'i bayıltıncaya kadar.
sonra, zifte koydu bu kırılmış dal gibi çocuk gövdesini.
yirmi gün geçti aradan.
ve sonra bir ikindi vakti ziftin içinden
kerim'i kambur çıkardılar.


Dal gibi bir Dal gibi bir çocuğun, kurtuluş için sessiz sedasız kendini feda edişine gözlerin yaşarmaması mümkün mü? Memetçik böyledir işte... Sesi, sedası çıkmaz; böbürlenmeyi beceremez. Düşünürsünüz, düşündürür sizi...Acaba bu işleri bilerek mi yapıyor, yoksa ayırdında değil mi diye... Pek de anlayamazsınız...Ancak, sonucu görürsünüz...Kıbrıs Barış Harekatında da, ateş altında, elinde karpuz dilimi ya da üzüm salkımı, pikniğe gider gibi düşman üzerine gittiği görülmüştür.

yıl 1920
ve
arhaveli ismail'in hikâyesi
...

Onlar eskiden beri vardılar.
kurnaz,cesur
ve mağrur’dular.
gidiyorlardı karadeniz'e.
dümende ve başaltlarında insanları vardı ki
bunlar uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin

bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...

karanlıkta kurşuni derisi kırmızıya boyanan
baltabaş gemi
ingiliz torpitosudur.
ve dalgaların üstünde sallanarak
alev alev
yanan :
şaban reisin beş tonluk takası.

kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
gecenin karanlığında,
dalgalar minare boyundaydılar
ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
rüzgar :
yıldız - poyraz.
esirlerini bordasına alıp
kayboldu ingiliz torpitosu.
şaban reisin teknesi
ateşten direğiyle gömüldü suya.

arheveli ismail
bu ölen teknedendi.
ve şimdi
kerempe fenerinin açığında,
batan teknenin kayığında
emanetiyle tek başınadır,
...

arheveli ismail
kendi kendine sordu :
«emanetimizle varabilecek miyiz?»
kendine cevap verdi :
«varmamış olmaz.»
...

ve kerempe fenerinde
düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
ismail, reisinden izin isteyip,
«şaban reis,» deyip,
«emaneti yerine götürmeliyiz,» deyip
atladı takanın patalyasına,
açıldı.

...

elleri kanayarak
çekiyor ismail kürekleri.
ismail rahattır.
kavgadan
ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
ismail unsurunun içinde.
emanet :
bir ağır makinalı tüfektir.
ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini
ta ankara'ya kadar gidip
onu kendi eliyle teslim edecektir.

rüzgâr bocalıyor.
belki karayel gösterecek.
en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
fakat ismail
ellerine güvenir.
o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini
aynı emniyetle tutarlar.

rüzgâr karayel göstermedi.
yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
düştü.

ismail beklemiyordu bunu.
dalgalar bir müddet daha
yuvarlandılar teknenin altında
sonra deniz dümdüz
ve simsiyah
durdu.
ismail şaşırıp bıraktı kürekleri.
ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
bir ürperme geldi ismail'in içine.
ve bir balık gibi ürkerek,
bir sandal
bir çift kürek
ve durgun
ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
ve birdenbire
öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
yıldı elleri,
yüklendi küreklere,
kırıldı kürekler.

sular tekneyi açığa sürüklüyor.
artık hiçbir şey mümkün değil.
kaldı ölü bir denizin ortasında
kanayan elleri ve emanetiyle ismail.
ilkönce küfretti.
sonra, «elham» okumak geldi içinden.
sonra, güldü,
eğilip okşadı mübarek emaneti.
sonra...
sonra, malûm olmadı insanlara
arhaveli ismail'in âkıbeti...


İşte, böyle canlı, yerlerinde duramayan, deli-dolu çocuklardır, buraların çocukları...

Güldüler mi gözleri sevindiler mi gözlerininin içi güler, gövdeleri oynar... Kızdılar mı Allahına kadar ...

kızarlar, damarları Yüzlerini kan basar, tepinir dururlar.

Zorla, zorlukla mücadele etmek için yaratılmışlardır ,sanki... İyi asker, yaman denizci olurlar

olurlar; kafalarına , inatları tuttu mu olmayacak işlerin bile üstesinden geirler...

ölümüne gelmeye


Abdullah Çavuş, Nasuh, Abdülkadir,

Osman, Veli oğlu Memet ve diğerleri...

920'nin 16 martı
basıldı vezneciler'de karargâh.
uyan be tosunum uyan.
üçümüzü uykuda kesti kâfir,
üçümüz : abdullah çavuş, şarkışla'dan osman,
bir de zileli abdülkadir.

920'nin 16 martı
bozdoğan kemeri'nde
kurşuna dizdi kâfir ikimizi.
ahmet oğlu nasuh arkadaşımın adı,
reşadiyeli veli oğlu memet benimkisi.

920'nin 16 martı
uykuda kesti kâfir üçümüzü.
soktu osman'ın karnına kasaturayı,
bastı göğsüne kâfirin dizi.
dört çocuk babasıydı abdullah çavuş.
doymadı dünyasına abdülkadir.
üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurşuna dizdi ikimizi.

920'nin 16 mart sabahı,
karakolun karşısında
bırakmadım elimden silâhı,
yere serdim iki ingiliz'i.
senin ırzını kurtardım istanbul'um,
sana can feda çakır gözlü gülüm.

üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurşuna dizdi ikimizi.
şimdi üçümüz :
abdullah ve osman ve abdülkadir,
taşları yan yana yatar eyüp'te.
arama, bulamazsın ikimizin kabrini,
belki maşrıkta, belki mağripte,
biz de bilemeyiz yerini.


MEMETÇİK:

hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhad'dır
kerem'dir
ve keloğlan'dır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
o, «yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir»,
ağu içer su yerine.
fakat bir kerre “ bir derd anlayan düşmeyegörsün” önlerine
ve bir kerre vakterişip
«-gayrık yeter!...»
demesinler.
bunu bir dediler mi,
«isrâfil sûrunu urur,
mahlûkat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
«dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...»


“Dünyanın hiç bir ordusunda Türk askeri kadar yüreği temiz ve büyük bir asker görülmemiştir"

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1066
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x