Self fullfilling prophecy
İngilizce ‘self fulfiling prophcy’ sözü bana, kalabalığa yakın bir köşede ‘bul karayı al parayı’ oynatanları anımsatıyor.
Ya da daha ciddi, salonlarda ‘abra ka dabra’ deyip şapkadan tavşan çıkaranları.
Nereden geldi aklıma diye sorulacak olursa, fenomen Memduh Bayraktaroğlu’nun yeni ‘abra ka dabra’sı, ‘Dr Recep’in istifa edeceği’ ‘prophecy’sinden.
Niye bu Memduh beyle bu kadar ilgilendiğimi yazmıştım.
Kendileri ‘Yarı Türk aydını’nın ‘prototip’i oldukları için.
Kusura kalmasınlar diyeceğim ama, zaten kendilerinin kusura kalmayacaklarını kendileri söyledikleri için, kusura kalmayacaklarından eminim.
Ancak, hem kusura kalmayıp hem de bu kadar ‘desteksiz atmak’ karşısında, ismen anmasam da, her ‘Selffullfulingprophecy’ karşısında, bu ‘yarı-aydın tip’lerin ‘desteksiz atış’larının anımsanmasını isterim.
Hâlâ bu İngilizce deyimin ne anlama geldiğini söylemedim değil mi?
Karl Popper, kendi ‘otobiyografi’sinde, bu İngilizce deyimi, kendi ‘abra ka dabra’sı diyebileceğimiz ‘Ödip etkisi’ne (effet Œdipe) benzetiyor.
Diyor ki, “Tarihselciliğin Sefaleti’ (La pauvreté de l’historicisme) kitabımı yazarken, ‘bir öngörünün öngörülen olay üzerindeki etkisi’ni keşfettim.
Yani, Dr Recep istifa edecek diye diye bir gün ‘istifa’nın gerçekleştiğini görebiliriz. O nedenle, her abdest aldıktan sonra, başka dilekleriniz yanında, bir kez de ‘istifa edecek’ deyin, göreceksiniz bir gün istifa etmiş olacak.
Hatta bizde ‘bir şey kırk kez yinelenirse gerçekleşir’ diye bir söz de vardır, değil mi ama?
Burada kalsa iyi.
Karl Popper diyor ki, ben önceleri bu ‘selffulfilingprofesi’ ya da ‘Ödip etkisi’nin, sadece sosyal bilimleri doğal bilimlerden ayıran bir ‘ölçüt’ olarak düşünüyordum, ama biyoloji ve hatta moleküler biyolojide de ‘var olduğu’nu da gördüm.
Yani sadece ‘sosyal bilimler’de değil ama ‘doğa bilimlerinde’ bile, ‘beklenti’lerin gerçekleşecek olayda ‘pay’ı var…
Buradan ismi belli ya da belli olmayan ‘yarı aydınlarımız’ın, özellikle ‘ekonomi’de ‘beklenti’lere yükledikleri öneme geçebiliriz.
Yani Mart Şubat’tan, Nisan Mart’tan, Mayıs Nisan’dan daha iyi olacak diyen ‘ekonomi bakanları’mız bunu boşuna söylemiyorlardı.
Onların okudukları ‘sosyal bilimler’ öyle diyor olmalıydı ki onlar da bir ‘bilimsel gerçek’ olarak öyle diyorlardı.
Her ne kadar ‘heterodoks yaklaşım’la, beklentiler birbirlerine karışıyorsa da, sonunda bir ‘denge’ye kavuşacağı kesindi.
Demek ki, eğer ‘ekonomi bilimi’nin verileri yeterli olmuyorsa, günde beş vakit ‘ekonomi düzelecek’ diye bir ‘selffulfilingprofesi’ yapmak yeterli olacaktır.
‘Selffulfilingprofesi’ yani kendi ‘kendi kendisini gerçekleştirici kehanet’ (prophétie auto-réalisatrice) sahibi olmak için ekonomi gibi sosyal bilim okumak gerekmeyebilir; günde beş kez ‘Mart Şubat’tan iyi olacak denildi mi, Mart ayının daha iyi olduğu görülebilecektir.
Hatta günde kaç kez alınıyorsa, her abdestten sonra ‘Dr Recep istifa edecek’ deyin, bir gün kesinlikle ‘istifa etmiş’ olur.
Peki ama bu ‘istifa’ bu kadar önemli mi?
Deniyor ki, O giderse ‘her şey iyi olacak’!
O nedenle meydan meydan ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ denilmedi mi?
Peki ama ‘ne zaman?’ diye sorulmayacak mıdır?
Bu durumda ‘Üç zamana kadar’ mı denilecek acaba?
Çiçek satan falcı kadınlarımız gibi.
Böylece ‘bilimsel öngörü’ ya da ‘kendi kendisini gerçekleştirici kehanet’te, ‘Abra ka dabra’dan falcı kadının ‘üç vakte kadar’ına gelmiş bulunuyoruz.
Gelmesine geldik ama, geldiğimiz yer, daha önce durduğumuz yerden ‘ileri’de mi yoksa ‘geri’de mi bulunuyor acaba?
Dahası, ‘Selffulfilingprofesi’ iyi de, bu ‘beklenti’lerin kimden yana olacağı belli değil.
Örneğin, günde beş değil on beş kere, şu CHP dağılsa diye ‘bekleyenler’ n’olacak?
Ya onların ‘beklenti’leri ‘gerçekleşecek’ olursa…
Demek ki ‘kimin imanı’ daha güçlüyse o daha kazançlı çıkacaktır, değil mi ama?