Anayasa Mahkemesi, CHP’nin Anayasa değişikliğini iptali talebiyle yaptığı başvuruda ilk incelemeyi yaptı. Gül’ün atadığı 2 yeni üyenin karşı oyuna karşı, başvurunun görüşülmesine karar verildi. Karşı oy kullanan üyelerden biri Cumhurbaşkanı Gül’ün YÖK kontenjanından seçtiği Engin Yıldırım… Aşağıdaki yazının bu konuda aydınlatıcı olabileceğini düşünüyorum.
TÜRKİYE’DE HUKUKÇU KALMADI MI?
Serdar Ant
Türkiye, geçtiğimiz aylarda Anayasa değişikliği tartışmaları ile çalkalanırken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sacit Adalı’nın emekli olmasıyla boşalan Anayasa Mahkemesi asıl üyeliğine, Yükseköğretim Genel Kurulunca gösterilen üç aday arasından Prof. Dr. Engin Yıldırım'ı seçti. Prof. Yıldırım, Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı… İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu olan Yıldırım, Warwick Üniversitesi’nde İş İdaresi alanında yüksek lisans ve Manchester Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nde doktora yapmış. Uzmanlık alanı, Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler… 44 yaşında olan Yıldırım, 65 yaşında emekli olana dek tam 21 yıl Anayasa Mahkemesi üyeliği yapacak!
Prof. Yıldırım da diğer iki aday gibi, bir hukukçu değil… YÖK tarafından Cumhurbaşkanı’na önerilen Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölüm Başkanı Prof. Recep Tarı da uzmanlık alanı iktisat teorisi ve ekonometri olan bir iktisatçı… Diğer aday Kırklareli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülfettin Çelik de uzmanlık alanı, iktisat tarihi ve Osmanlı iktisat düşüncesi olan bir akademisyen…
Ne var ki, YÖK’ün Anayasa Mahkemesi üyeliği için Cumhurbaşkanı’na sunduğu adayların tek ortak noktası hukukçu olmamaları değil. Her üç profesör de üniversitelere türbanla girilebilmesi için başlatılan imza kampanyasına destek vermiş kişiler… Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atanan Prof. Yıldırım’ın Utah Üniversitesi yayını olan “Yeni Türkiye, Demokrasi ve AK Parti” isimli kitapta yayınlanmış bir makalesi de var! Prof. Çelik ise, İlim Yayma Cemiyeti’nin Gebze Şubesi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada “daha adil bir ekonomik model ancak ve ancak bir İslam kardeşliği kabulü ile gelişebilir” görüşünü savunan biri…
Sonuçta ipi, Prof. Yıldırım göğüsledi, bir iktisatçı daha Anayasa Mahkemesi üyesi oldu! Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Haşim Kılıç da bir hukukçu değil, iktisatçı… 1968 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne giren Kılıç, 1972 yılında mezun oluyor. Haşim Kılıç, 1990’da Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı!
Bu ülkede hukuk fakültesi bitirmemiş, diğer bir ifadeyle hukuk eğitimi görmemiş bir kişi ne avukatlık yapabilir, ne savcılık ne de yargıçlık… Akla uygun olanı da budur. Hatta istese bile, herhangi bir Hukuk Fakültesi’nde yüksek lisans ve doktora da yapamaz. Çünkü hukuk alanında lisans diploması sahibi değildir. Bütün bunları yapamaz, ama Anayasa Mahkemesi’ne üye, hatta başkan olabilir!
Denilebilir (hatta denilmektedir) ki “bunda ne gariplik var? Günümüzde toplumsal yaşamın bütün boyutları arasında artık yakın bir ilişki var. Küreselleşme yadsınamayacak bir olgudur. Dolayısıyla küçük bir pazar haline gelen dünyada, ekonomik ilişkilerin belirleyiciliği ve etkinliği göz ardı edilemez. O zaman Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek yargı organının ekonomi ya da hukukla ilgili diğer sosyal bilim alanlarında uzmanlık sahibi olan üyelerinin de olması eleştirilecek bir konu mudur?”
Bir yargıç, hele ki bu kişi bir yüksek mahkeme yargıcı ise, salt iktisat konusunda değil, hukukla ilgili birçok sosyal bilim alanında da bilgili olmalı, ilgili disiplinlerin araştırma ve inceleme yöntemlerinden haberdar bulunmalıdır kuşkusuz. O yargıcın, ilgi duyduğu belli bir uzmanlık alanı da olabilir. Kendisi bir hukukçudur, ama siyaset bilimi ya da iktisat, sosyoloji, psikoloji tarih vb. alanlarda uzman olabilir. Ne var ki, o yargıç, en nihayetinde bir [b]HUKUKÇU olmalıdır. Hukuk eğitimi almalı, bu alanda yeterliliği olmalı, Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek mahkeme üyeliğine gelmeden önce, mesleki alanda deneyim kazanmalı, bu konuda staj yapmalı, çalışmalı, belli aşamalardan geçmelidir. Yargıçlık yapmak için hukuk eğitimi görmek ve hukukçu olmak, olmazsa olmaz bir koşuldur!
Türlü mesleklerin icra edilebilmesi için o alanı seçmiş olan kişilerin ne tür yeterliliklere sahip olması gerektiğini uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Tıp Fakültesi’ni bitirmeyen biri doktorluk yapabilir mi? Harp Okulu’na gitmeyen bir kişi subay, Polis Koleji’ni bitirmeyen adam komiser olabilir mi? Adamın biri hesabını biliyor diye, bankacılık alanında sorumluluk yüklenmesine ve çalışmasına izin verilir mi? Örnekleri çoğaltmanın anlamı yok. Ciddiyet ve işin hakkıyla yapılması zorunluluğu bu tür bir duyarlılık göstermeyi gerektirir. O zaman ehliyeti olmayan kişinin otomobil kullanmasına bile izin verilmeyen bir ülkede, hukuk alanında eğitimi ve uzmanlığı olmayanlar nasıl Yüksek Mahkeme yargıcı olabilir?
Kaldı ki Türkiye şu günlerde anayasasını “değiştiriyor”! Anayasa değişiklik tasarısı Meclis’te tartışılıyor. Yapılmak istenilen değişiklikler, iktidar tarafından “hukuk reformu” ve “demokratikleşme” adı altında pazarlanıyor. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin yapısının yeniden düzenlenmesi de gündemde… Ama bütün bunlar olurken, öte yandan hukukçu olmayan biri daha, uzun yıllar görev yapacak şekilde Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanıyor! Oysa Anayasa Mahkemesi sıradan bir kurum değil. Mahkeme’nin üç önemli görevi var:
1. “Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasaya şeklî ve esas bakımından uygunluğunu” denetlemek…
2. “Anayasa değişikliklerini incelemek”
3. Gerektiğinde “Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla” yargılamak…
Peki, bunlardan hangisi iktisat ya da hukuk dışı bir alanda uzmanlık ve yeterlilik istiyor?
Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler uzmanı Prof. Engin Yıldırım, acaba hangi hukuk bilgisine ve hukuksal deneyime dayanarak, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda sayılan görevleri çerçevesinde rol ve karar sahibi olacak? Prof. Engin Yıldırım, bugüne kadar herhangi bir mahkeme kapısından içeriye bir adım atmış, herhangi bir duruşma salonunda bulunmuş mu bir kez? YÖK; hukuk eğitimi görmemiş, bugüne kadar hukuk alanında çalışmamış, akademik ilgi ve uzmanlıkları da hukukla alakalı olmayan adayları, hangi kıstaslara dayanarak Anayasa Mahkemesi üyeliği için öneriyor? Onlarca Hukuk Fakültesi olan Türkiye’de hukukçu mu kalmadı?
Bilmem ki şu yaşananları nasıl tanımlamalı artık! Yarın bu ülkede Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyeleri ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyeleri, varsayalım ki görevleriyle ilgili herhangi bir suçtan dolayı Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmakla yüz yüze kalsalar, bütün bu yüksek mahkeme üyesi hukukçuları yargılayacak kişilerden biri de (Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı saymazsak tabii!) uzmanlık alanı Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler olan bir iktisatçı olacak ! Hukuk ve hukukçular ile ilgili alınacak kararlarda, hukuk alanında bilgisi ve yeterliliği kuşkulu, uzmanlığı olmayan birinin de sözü geçerli olacak! Böyle bir şey dünyanın neresinde görülmüştür? Hukuk, tarihimizin hangi döneminde bu derece küçümsenmiştir? Anayasa Mahkemesi üyeliği, yeterlilik ve uzmanlık gerektirmeyen sıradan bir makam mıdır?
Hukukçu olmayanların, hatta hukuk konusunda bugüne kadar iki satır makale bile yazmamış kişilerin, Türkiye’nin en yüksek mahkemelerinden birine üye olarak atanmasının, kasaplara cerrahlık yapma izin ve yetkisi vermekten ne farkı vardır? Şu yaşanan rezaleti savunmanın, 21. yüzyılda dünyanın öküzün boynuzları üzerinde durduğun savunmaktan farkı yoktur! Türkiye, ne yazık ki, hukukun bu derece küçümsendiği bir ülke haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Müdafaa-i Hukuk, Haziran 2010, Sayı: 141