Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri / Hüseyin Macit YUSUF

Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri / Hüseyin Macit YUSUF

İletigönderen Balasagun » Cmt Haz 27, 2015 12:42

Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri -1-

Resim
Abdullah Gül’ün, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı olduğu dönemde başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever, 12 yıllık bu birlikteliği kitap haline getirdi. “Abdullah Gül ile 12 Yıl-Yaşadım, Gördüm, Yazdım” isimli kitapta doğal olarak Kıbrıs sorunu da yer almaktadır. Kitabın Kıbrıs Labirent’i bölümünde AKP’nin iktidara gelmesiyle, Türkiye’nin Kıbrıs siyasetindeki değişim, AB Zirve’leri, Annan Planı süreci ve sonrası anlatılmakta. Üzülerek belirtmeliyim ki Sever, o günlerde yaşananları anlatırken gerçekleri yansıtmaktan çok, birçok AKP tandanslı yazar ve şakşakçı yalakanın yaptığı gibi KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Denktaş’ı hedef almakta ve Kıbrıs sorununun çözümlenememesinin ve hatta neredeyse Türkiye’nin AB’ye üye yapılmamasının faturasını Denktaş’a çıkarmakta.

KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, 2002 Kasım ayı başında ABD’de çok ağır bir kalp ameliyatı geçirmiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, rahmetli Denktaş daha henüz hastanede yoğun bakımda canı ile cebelleşirken Annan Planı’nı sunmuş ve hemen imzalanmasını talep etmiştir. Denktaş, Planı inceleyecek ve imzalayacak durumda değildir. Sever o günleri anlatırken, AKP’nin Kıbrıs’ta ‘çözüm odaklı siyasetten ve AB ile ilişkileri geliştirmekten’ yana olduğunu halbuki Denktaş ve onu destekleyenlerin (Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, askerler, CHP, MHP ve Dışişleri bürokratlarının) ‘çözümsüzlük çözümdür’ politikası güttüğünü, bu nedenle Türk tarafının çözüm istemeyen taraf olarak Türkiye’nin AB yolunu tıkadığını belirtmektedir.

Denktaş’a insafsız iftira

Denktaş’ın Kıbrıs sorununun çözümü için yakın tarihimizde ortaya koyduğu olumlu çaba ve inisiyatif, masaya koyduğu öneriler, BM Genel Sekreterlerinin çözüm odaklı tekliflere karşı takındığı olumlu yaklaşımları ortadadır. Bunları yok sayan ve adeta düşmanca bir tutumla Denktaş’ı çözümsüzlüğün baş sebebi olarak gösteren yaklaşımlar insafsızlıktır, tarihi gerçekleri görmezlikten gelmektir, iftiradır ve sorumsuzluktur. AKP iktidara gelir gelmez, 10-12 Aralık’ta Kopenhag’daki AB Zirve’sinden Türkiye’nin AB ile tam üyelik için müzakerelere başlaması için tarih alma hedefindeydi. AB, daha önceden belirlendiği üzere Türkiye’nin ‘Kopenhag Kriterleri’ olarak da bilinen ve ‘demokratikleşme, temel özgürlükler, insan hakları konusundaki açılımlar ile ekonomik gelişim performansına’ göre Türkiye’ye tarih verecekti. Son dakikada Türkiye’nin AB’den tarih alması Kıbrıs sorunu ile ilişkilendirilmiş ve Annan Planı’nın hemen imzalanması talep edilmekteydi. Kıbrıs Rumları’nın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye alınacakları, 1999 Helsinki Zirve’sinde zaten belirlenmişti. Kopenhag’da amaç, Kıbrıs Türklerini bu Rum Cumhuriyeti’ne yamalamak ve bölünmüş Kıbrıs yerine Birleşik Kıbrıs’ı AB’ye almaktı. Sever, AB ve BM’nin son dakikada devreye soktukları sinsi planı fark eden ve temkinli davranan Denktaş’ı suçlamaktadır. Denktaş’ı Kopenhag’a gitmekten kaçındığı için suçlayan Sever, büyük bir fırsatın kaçtığını ve Denktaş’ın sunulan belgeyi imzalamış olması halinde denklemin değişeceğinden bahsetmektedir. Kıbrıs Türkleri ve Rumların her ikisinden de referandumda olumlu sonuç çıkması halinde Kıbrıs’ın AB’ye üye olacağını söylemektedir. Sever, yukarıda belirttiğim Rum tarafının AB’ye üyeliğinin Helsinki’de karara bağlandığı gerçeğini es geçerek, tarihi gerçekleri gizlemektedir. Denktaş’ın hatasından dolayı AB yolunun Rumlara açıldığı doğru değildir. Kıbrıs Türklerinin hangi koşullarda AB’ye katılacağına ise zerre kadar değinmemektedir.

İhanete imza atmadı

Kıbrıs Türklerini, Rum’un kölesi yapacak, devletimiz KKTC’yi ortadan kaldıracak ve bölgedeki Türk-Yunan dengesini tamamen bozacak olan anlaşmaya imza atmadığı için Denktaş’ı suçlamak Sever’in haddi olamaz. Sever, Annan’ın sunduğu planda çözümün ‘iki devletten oluşan federasyona’ dayanacağını yazmaktadır. ‘Devlet’ten’ kastedilenin ‘eyalet olduğu’ ve bu ‘oluşturucu devletçiklerin’ güçlerinin kısıtlı olduğunu esas gücün merkezi ve Rum çoğunluklu hükümetin kontrolünde olacağına Sever hiç değinmemektedir. Sever, Denktaş, Kopenhag’a gitmekten kaçındı diyerek iftiranın daniskasını atmaktadır. Denktaş’ın sağlığı Kopenhag’a gitmesine engeldi. Geçirdiği ağır ameliyat sonrası karnında su toplanmakta ve bu da tehlikeli bir durum arz etmekteydi. Kendi yerine, tam yetkili olarak, Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nu göndermiş ve herhangi bir şekilde Kıbrıs Türk tarafının davete icabet etmedi diye Türkiye’nin suçlanmasını engellemeye gayret etmişti. Tekrarlamakta fayda görmekteyim: Kopenhag’da Kıbrıs Türkleri için kaçan bir fırsat veya tren yoktu, tersine Kıbrıs Türkünün yok oluşunun önünü açacak komplo, tuzak engellenmişti. AB’nin tam üyelik hususunda Türkiye’ye uyguladığı çifte standartlar ve olumsuz tavır ortadayken, üyeliğin zafiyete uğramasından Denktaş’ı suçlamak insafsızlıktır. (Devamı yarın)

Hüseyin Macit YUSUF, 24 Haziran 2015
hmyusuf1@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri / Hüseyin Macit YUSUF

İletigönderen Balasagun » Cmt Haz 27, 2015 12:47

Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri -2-

Resim
Ahmet Sever’in gerçekleri saptıran beyanları Kopenhag Zirvesi ile sınırlı değildir. Sever, Cumhurbaşkanı Denktaş’ı, Dışişleri Bakanı Gül’ün bir nevi ’talimatını’dinlemedi diye suçlamaktadır. Bir kere Denktaş’ın herhangi bir merciden talimat alması söz konusu değildir. Denktaş’ın Millî Kıbrıs davasındaki duruşu başından beri istikrarlı ve hep aynı çizgide olmuştur. Zaman zaman sırf Türkiye zarar görmesin diye geri adım atsa da, hiçbir şekilde takiyeci bir siyaset gütmemiştir. Lahey’de Annan’ın boşlukları doldurmasına ve arabuluculuğuna, Kıbrıs Türkünün geleceği için BM’nin karar vermesine karşı dik durmuştur. Yanındaki heyetteki Türk Dışişleri’nin duayenleri de Denktaş’la hemfikir olmuştur. Lahey’de dayatılan, ‘Türk hükümetinin, Annan Planı referandumu sonrasında olumlu bir sonucun alınması halinde TBMM’nin bunu onaylayacağına dair önceden garanti vermesi’ talebi reddedilmiştir. Fatura ise her zaman olduğu gibi rahmetli Denktaş’a kesilmiştir. Annan Planı’nın taraflara sunulduğu 11 Kasım 2002’de, AKP hükümeti hemen imzalanması taraftarı idi. 24 Nisan 2004’te referanduma sunulanın, planın 5. versiyonu, yani 5 kez değişikliğe uğramış versiyonu olduğu unutulmamalıdır. Denktaş’ın ısrarlı tutumu neticesinde defalarca iyileştirilmesine rağmen, yine de Denktaş tarafından uygun bulunmamıştır. Denktaş’ın; Kıbrıs sorununun her safhasına katılmış, kafa yormuş, stratejileri belirlemiş, toplumdan devlet kurmuş bir lider olarak görüşlerine saygı gösterileceğine, AKP sırf AB yolunda ilerleme sağlamak uğruna Denktaş’la sürtüşmeyi tercih etmiştir. Gelinen noktada Denktaş’ın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. Annan, Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto, AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verhaugen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum sonrasında “kandırıldıklarını” itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Erdoğan güvence verdi ama...

AKP hükümeti Denktaş’ın, referandum öncesinde, Şubat 2003’te, BM Genel Sekreteri Annan’ın New York davetine icabet etmesini, sürece katılarak ‘uzlaşmaz taraf’ damgasının yenmemesine her ne pahasına olursa olsun ısrar etmekteydi. Denktaş Annan Planı’nın emperyalist sömürgecilerin Kıbrıs’ı paylaşmak üzere ortaya koydukları bir şer planı olduğuna ilk günden inanmıştı. Bu sürecin bir parçası olmak istemiyordu. Devlet kurmuş bir lider olarak, kurduğu devleti yıkan ve temsil ettiği halkı Rum’un kölesi durumuna düşürecek bir anlaşmanın altına imza atmak istemiyordu. Yanılmıyorsam 10 veya 11 Ocak 2004’te Başbakan Erdoğan’la Denktaş İstanbul’da Vilayet Binası’nda bir araya geldiler. Erdoğan, Denktaş’ı New York’a gitmesi konusunda ikna etmeye çalışıyordu. O gün, Gezici Büyükelçisi olarak Denktaş’ın yanındaydım. Sabah kahvaltısından itibaren Denktaş baskı altına alınmaya başlandı. Dışişleri Bakanı Gül, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla, Büyükelçi Ertuğrul Apakan’ı Denktaş’ı ikna etmek üzere görevlendirmişti. Apakan kahvaltı boyunca Denktaş’a telkinde bulundu, New York’a gitmesinin şart olduğunu söyledi durdu. Öğleden sonra Vilayet’e geçildi. Denktaş’a New York’a gitmesi, ancak uygun görmemesi halinde herhangi bir belgeye imza atmasının gerekmediği güvencesini bizzat Erdoğan verdi. Denktaş neticede Türkiye’nin çıkarlarını ön planda tuttu ve New York’a gitti. Ne var ki New York’ta kendisine, okuyup iade etmesi koşuluyla Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal tarafından iletilen mektupta, ‘masadan kalkmaması ve önüne konacak belgeyi imzalaması, aksi takdirde neticelerine katlanmak zorunda kalacağı’ yönünde tehdit dolu bir mesaj, adeta bir ültimatom verildi. Bu, yaşanılan süreçte Denktaş’ın karşılaştığı ilk veya son emrivaki veya tehdit değildir. Allah’tan Rum lider Papadopulos da, Annan’ın boşlukları doldurma ve hakemlik yapma dayatmasını kabul etmedi. 13 Şubat’ta taraflar müzakerelere Lefkoşa’da devam etmek üzere anlaştılar ve Kıbrıs’a döndüler.

Tarihi gerçekler saptırılmış

Sever, kitabında bu konuda da gerçekleri yazmaktan kaçınmıştır. Olayları saptırmış ve Denktaş’ın tehdit edildiğine hiç değinmemiştir.

Referandum öncesi Plan’a son halini vermek üzere taraflar; Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum tarafının heyetleri, BM ve AB yetkilileri İsviçre’nin Burgenstock kasabasında bir araya geldiler. Toplantıda KKTC’yi Başbakan Talat ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş temsil ettiler.

Ahmet Sever, ‘Denktaş’ın “KKTC’yi ben değil hükümet temsil edecek” diyerek görüşmelere katılmadığını, ancak daha sonra da ‘gitmek zorunda kaldığını’ yazmaktadır. Bu koskocaman bir yalandır. Denktaş kesinlikle Burgenstock’a gitmemiştir. Sever, Türk heyetine başkanlık eden Dışişleri Bakanı Gül’ün, 9 gün süren müzakereler sonunda BM Genel Sekreteri Annan’ın, üzerinde mutabakat sağlanamayan konularda, boşlukların doldurmasına onay verdiğini övünerek yazmaktadır. Denktaş’ın bu tiyatroda doğal olarak işi olmamıştır.

Sever’in ‘Kıbrıs Labirenti’ bölümünde aktardıkları olayın birçoğu görüldüğü gibi doğru değildir. Sever’in yeni baskılarda bu yanlışlarını düzeltmesi ve tarihi gerçekleri saptırmaktan vazgeçmesini dilerim.

Hüseyin Macit YUSUF, 25 Haziran 2015
hmyusuf1@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x