SEVMEK - SEVDİRMEK

SEVMEK - SEVDİRMEK

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Şub 14, 2013 22:51

SEVMEK - SEVDİRMEK

Resim

Sevgi, öğrenilen bir duyguymuş. Sevilmeyen, sevmeyi bilmezmiş.

Türklerin yüce gönüllülüğü, inanılmaz, anlatılamaz vatan sevgisi, yurt sevgisi, ana sevgisi, ata sevgisi, evlât sevgisi, sevdiğine sevgisi bu yüzden midir acaba?

Çilekeş analarımız, çileli ömürlerine, çektiklerine karşın, çocuklarını sevgiyle bağırlarına bastılar yüzyıllardır. Uzatın gitsin bunu, bin yıl, iki bin yıl öncesine uzatın… Çok öncesine uzatın…

Geçmişimize bakarsak, okursak eski günlerimizi, türkülerimize, destanlarımıza, atasözlerimize kulak verirsek, görürüz başımıza gelenleri. Binlerce yıldır, hep çile çekmişiz, yurdunda rahat bırakılmamışız, savaşmışız, yerinden sürülmüşüz, kırıma uğramışız, haksızlığa uğramışız…

Doğduk, yurdumuzu, milletimizi sevdik. “Andımız”daki sözler, öyle bir kalemin çalakalem çiziştiriverdiği sözler değildir. Öyle olsaydı, o sözleri ne o kadar içten söyler, ne bunca yıl bıkmadan yinelerdik… Ne de düşmanlarımız bu dediklerimizden huylanırdı.

“Türküm, doğruyum, çalışkanım…”

Türk’ün büyük atası Atatürk’ten, kurduğumuz Cumhuriyetle birlikte, yeniden doğuşumuzda öğrendiğimiz nice sözden biri, bu sözler. Kendimize güveni, kendimize saygıyı, kendimize, ulusumuza sevgiyi söyleyen sözler…

Ardı ardına üç söz. Üçü de anamızın ak sütü gibi duru, temiz, alnımız gibi açık…

Biz doğuştan böyleyiz, yalan dolan pek bilmeyiz. Bu yüzden yalana dolana hemen kanarız. Dolandırıcıya inanırız. Yalan söyleyene aldanırız…

Ali Cengiz oyunlarına akıl sır erdiremeyiz. Bakmayın siz, Keloğlan’ın masallarımızda hemencecik bütün gizleri, saklı kötülükleri çözmesine, güçlü düşmanını kolaycacık alt etmesine!.. Türk halkının bağrından çıkardığı bu masal kahramanı, kötünün, hainin, acımasızın gizini kolayca açığa çıkarıverir…Bu biraz da, bizde olmayan bu tür uyanıklılığa, cingözlülüğe duyulan özlemdir. Bu duygumuzun dışa vurumudur.Sevgiyle dolu gönlümüzün anlamadığı şey, sevmesini bilmeyen insanların varlığı, aldatıcı yüzleri, dillerinin başka, gönüllerinden geçenin başka başka oluşudur. Keloğlan, bu eksik yönümüzü masallarda bize göstermez, kötüleri şıp diye bir görüşte anlar. Adı Musa’dan, kendi köseden… hiç düşünmeden korkar, çekinir, korunur. Kül yutmaz. Hileye hileyle karşılık verir.

Orta Asya’da, bizim için duvarlar örmüş, bizi kandıran Çinli komşularımız. Saraylarımıza yabancı kadınlar sokulmuş, ihaneti, hileyi, dümeni dolabı öğretmeye kalkmışlar Türk’e… Kurduğumuz devletleri yıkmış yıkmış, yeniden kurmuşuz…

Birinci Dünya Savaşı’nda düşmanlarımız toptan saldırmışlar bize. Adımızı yeryüzünden silmek, Türk vatanını paylaşmak için. Derslerini de almışlar.


Şimdilerde yeniden toparlandılar, yeniden saldırıdalar.

Sevgi nasıl öğrenilen bir duyguysa, nefret de, kin de öyle olmalı. Yoksa bunca çağdaş geçinen Batılı ülke insanı, yüzyıl sonra aynı duygularla üstümüze gelir mi? Ermeni gözünü Ağrı’ya dikmiş bekliyor. Cumhurbaşkanları, biz buraya kadar işi getirdik, gerisini siz alacaksınız diyor lisede okuyan Ermeni gençlerine. Buna karşılık biz, içlerinden birini, bizden birine öldürttüler diye, hepimiz Ermeni oluveriyoruz. Ölene ağıt yakıyoruz. Delik pabucu bile bağrımızı yakıyor, bizi acımasız eleştirenlere, saldıranlara inat…

Kürt demedim ama Türk de demedim diyen, “Ne mutlu Türküm diyene” diyemeyen birini alıp muhalefete baş yapıyoruz. “Ben Gürcüyüm, hanımım Arap” diyen, Türk’e baş adam olduruluyor da, Türk ulusuna, Türk ulusu denmesini bile faşistlik sayıyor da, bunlara alkış tutuyoruz. “Türklük’ten kurtuluyoruz” diyen adamlar iktidarın milletvekilleri…

Daha bu sabah, Türklüğümden istifa ettim, ben artık (haymatlos’um) vatansızım, tek Kürtleri(!) memnun edelim, 21’inci yüzyılda, keyifle, huzur içinde, hoşgörülü ve müreffeh(çağdaş) bir Türkiye’de yaşayalım diyen adam, ülkemizin en büyük gazetesinin bir zamanlar yazı işleri müdürlüğünü yapan adam. Düşmanlarımızın hepsi vatanlı, uluslu! Kendi ulusal devletlerine toz kondurtmazlar, bizim aygın baygın aydınlarımız, kafası üşütüklerimiz, şakacılarımız (?) her ne hikmetse böyle konuşabilir…

*

Siz hiç, bir katilin elini sıktınız mı? Katille kucaklaştınız mı? Gözüne baktınız mı bir katilin, can alan caninin, eli kanlının yüzüne baktınız mı? Katil nasıl görünür haberiniz var mı? İnsan soyunun bu hayvanlaşan grubu ne kadar insandır hiç düşündünüz mü?

On binlerin katili, bebek katili, adam yerine konuyor, sesimiz soluğumuz çıkmıyor… Ne çıkması? Destekleyen destekleyene, satın alınmış, dönüştürülmüş basın yayında.

Vatanın dağı taşı işgal altında, kömürle işletilecek su santrallarıyla sularımıza el konuyor, yönetimimiz yerelleştiriliyor, yönetim merkezimiz değiştiriliyor, başkentimiz çaktırmadan yerinden ediliyor, temellerine balyoz vuruluyor, yeri değiştiriliyor… Paranın kolları sardı dört yanımızı. Kentsel dönüşüm, paraya tutsak olmak, belleğini sildirmek demek… Amerikan askerinin sınırlarını korumayı teklif etmesi, yerli işbirlikçilerle bir olan düşmanlarınca çaktırmadan işgal edilmen, vatanının elden gitmesi demek…

Yeni anayasa diye tutturmaları bunların, çağımızın Sevr’ini kabul etmek, ülkemizin paylaşılmasına çanak tutmak demek…

Kültürel soykırım altındayız. Üstümüze her yönden geliyorlar. Direniyoruz. Ayaktayız, yıkılmıyoruz…

Eloğluna, anaları, ataları kin gütmeyi öğretmiş.
Günümüzdeki torunlar torbalar aynı kinin izindeler. Türk düşmanlığı, hiç eksilmeden, kanlarında bu güne dek süregelmiş…

Biz, bebek katiline bile, adaletin verdiği karardır, ölene kadar bir adada yan gelip yatacaktır, televizyona, özel telefona kavuşacaktır, katil arkadaşlarıyla cıvıldaşacaktır, cinsel güdülerinin bile hakkı verilecek, arada bir yanına istediği cins kişi koyuverilecektir, ne varmış bunda, diyoruz, eloğlunun anlayamayacağı duruşlar sergiliyoruz…

Akşam, beş eski komutanımız, teröristin, yobazın, dincinin, Türk düşmanının korkulu rüyası, yurdumuzun bekçisi Türk Ordusu’nun beş subayı,
beş emekli generali, akıl almaz bir şekilde, yıllar öncesinin vatanı koruyan bir bildirisiyle ilişkileri olabilir mi diye, cemaat, ah, yanlış dedim, bilmeden (sehven) dedim, bağışlayın, Cumhuriyet savcılarının önüne çıkarıldı, sonra da dördü tutuklandı onların, biliyor musunuz? On beş yıl, bilmem kaç yıl öncenin öcü alınsın diye. Bebek katiline, günü geldiğinde, Amerika’nın, Avrupa’nın istediği biçimde özgürlük verilebilinsin diye. Caniyi salarken, bunu kahramanlarla değiş tokuş yaparak salalım ki, işi çakanlar bile ses çıkaramasın, içten teslim alınsınlar, ordu da öyle sussun kalsın… diye.

Biz, öyle sevgi dolu, öyle bağışlayıcı, öyle hoşgörülü bir toplumuz işte.


Gâvurların “Aziz Valentin” günleri falan solda sıfır kalır, bizim “Sevgililer Günümüz” hepsine beş çeker.

İki gün önce ölen, ünlü tiyatro sanatçımıza (Tekin Akmansoy, 89) anma töreni düzenlenmiş tiyatrosunda.
İlk iki sırada üç beş kişi oturuyor, resmini çekmişler salonun. Koca salon bomboş… “Vefa bir semtin adı mı?” diye üste başlık atılmış. Vefa, yalnızca bir semtin adı değil ama bölücülüğe, kürtçülüğe, küreselciliğe bulaşmamışsan, insanı sevmişsen, ulusunu sevmişsen sonu böyle olur! demek olmalı bu. Bu çakalları öven üç beş söz etseydi sağlığında oralar adam almazdı… Ödül bile verirlerdi. Artık nobel mi olur, hoşgörü ödülü mü olur, sevgi ödülü mü olur… Birini yakıştırırlardı sanatçımıza, böyle öksüzmüş gibi veda ettirme yerine…

*

On binlerce Türk’ün katili, binlercesini sakat bırakan kanlı örgütün yayın organı bile var ülkemizde. Seçilmiş(?) dedikleri vekilleri, Meclis’te partileri, arkalarında sanatçı- aydın geçinen tatlı su sazanları, hainler, dönekler, paragözler, çıkarcılar… Bunlar, önceden Avrupa’da serbestçe kusarlardı, zehirlerini saçarlardı, şimdi bunu ortalık yerde, ülkemizin göbeğinde yapıyorlar.

PKK’nın yayınının, adı lazım değil, bir “gündemin” yazarıymış, kadın. Eren Keskin imiş adı da. İlk kez görüyorum ve yazısını ilk kez okuyorum. Aklım duruyor, beynim çalışmıyor bu noktada.

Serbestçe yazılmış, gayet normal bir şeymiş gibi yazılmış yazıya bakıyorum. Bir de emekliliklerinde, evlerinden polis eşliğinde alınan, Türk Ordusu generallerinin haberine bakıyorum. Aynı zaman diliminde, aynı günde, aynı saatlerde. Ülke aynı. Türkiye Cumhuriyeti. Biri, terör örgütünü açıktan övüyor, katile, teröriste kurtuluş savaşçılarına verilen adla( gerilla) seslenebiliyor, Türkiye’nin bir bölgesine yine açıktan açığa “Kürdistan” diyebiliyor, Teröristlerle, eli silahlı devlete başkaldıran katillerle kucaklaşan “Kışanaklar”a arka çıkıyor, bu kucaklaşmanın ne kadar doğal ve insani olduğunu Başbakan anlayamıyor, diyor. Bunu gazetesinde yazıyor. Bu yazı, bilgiağında Marksist adlı, bilmem ne adlı sitelerde rahat rahat paylaşılıyor da, ülkemizde dal kıpırdamıyor. Ne ifadeye çağıran, ne, “Dediğin suç senin, yazını geri çek!” diyen. Ne, “Dur bakalım orada, neresiymiş o Kürdistan, bir deyiver?” diyen…

Diğer yanda generallerimizi polisler evlerinden alıp götürüyor, ifadeye çekiyor, sonra tutukluyor… Adi bir katil imişler gibi. Daha dün cinayetini işlemiş, pusu kurup adam öldürmüş, kadın öldürmüş, çocuk öldürmüş, asker öldürmüş, bebe öldürmüş, yola mayınını döşemiş, bombasını patlatmış, işine giden astsubayını, kapısı önünde - sivil giyimliyken üstelik -ensesinden vurmuş, otobüslerde askere giden gençleri tek tek kurşunlamış, karakollara saldırmış, köy basmış, acımadan önüne çıkanı vurmuş hainler, teröristler onlarmış gibi… Koskoca generaller, aklını yitirmişlermiş, delirmişlermiş, sağa sola saldırma tehlikeleri varmış gibi, azılı katiller gibi, utanç verici bir suçtan, saklanmış, yıllarca kaçak yaşamış adi suçlular gibi, başları önlerinde alınıp götürülüyor…Vatanı tehlikeye atmışlar, vatanı satmışlar, vatana ihanet etmişlermiş gibi… Hem de bunca yıl sonra 28 Şubat’tan. O dönemin hükümeti bile kararları imzalamışken… Düşünce suçundan(!) başka ne tür suçla suçlanabilir ki ülkemizin generalleri, siz söyleyin?

Dünyada, çevremizde, komşularımızda, Avrupa’da, çağdaş ülkelerde bu olanların bir örneği yaşanabilir mi? Devletlerin güvenceleri olan orduya, böyle davranılabilir mi?

Sevginin fazlası bıktırırmış… şımartırmış…

Bu kadar da sevmek, sevgi baygını olmak …

Arsızların, küreselcilerin, kanlı paranın, “Sevgililer Günü”nde bari bir parça ayınabilseydik…

Atalarımızın kemikleri sızlıyordur… Analarımız sevin demiştir bize ama kendinizi böyle sevdirin(!) eminim dememişlerdir…



Feza Tiryaki, 14 Şubat 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x