Serdar Ant
- “Diyarbakır’da 29 Haziran günü yapılan anma toplantısını, gazeteler ‘Şeyh Sait’in itibarı iade edilsin’ diye verdi. Toplantı, Kemalist Devrimi ve Atatürk’ü karalayan söylemlerle yürütülmüş. Şeyh Sait’in itibarı iade edilirken, Atatürk’ün itibarı da ayaklar altına alınıyor. Bu tavırda kuşkusuz bir hakikat saklı... Bir devrim önderi ile o devrime karşı silaha sarılan bir Ortaçağ şeyhinin itibarları birlikte yükselemez veya birlikte düşmez. Bu, bir Kürt-Türk tartışması değildir, bir devrim-karşıdevrim tartışmasıdır.”
Yukarıdaki satırlar İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e ait… Perinçek’in “Şeyh Sait’in Evrensel İtibarı” başlıklı yazısında yer alan bu saptamanın altına ben de imzamı atarım. “Hiç kimse Şeyh Sait’i Suudi Arabistan ve Kuveyt’te bile değer haline getiremez. Humeyni İran’ında Atatürk’ün Nutku basılmıştır; ama Şeyh Sait’e bir kıymet atfedilmesi olasılığı yoktur” diyen Perinçek şu gerçeğe de dikkat çekiyor:
- “Kaldı ki Atatürk ile Şeyh Sait arasındaki bir yeğleme, aslında bir hayatın seçilmesidir. Şeyh Sait’i Atatürk’ün karşısına dikenler, her şeyden önce Kürdümüze müritliği, kulluğu, marabalığı, yanaşmalığı reva görenlerdir. Burada aşağılan ve ezilen, öncelikle Diyarbakır insanı ve Kürtlerimizdir.” (Aydınlık, 6.7.2011)
Doğu Perinçek’in Şeyh Sait hakkındaki saptamaları ve “Şeyh Sait’in itibarı iade edilsin” talebi karşısındaki tavrı yerindedir, ama acaba samimi midir?
Doğu Perinçek, “Şeyh Sait’i Atatürk’ün karşısına dikenler” derken isim vermiyor, ama bunu örneklemek için öyle Diyarbakır’a kadar gitmesine de gerek yok. Kendisi tutuklu olduğu için yaklaşık üç yıldır "Genel Başkan Vekili" olarak İşçi Partisi’ni “yöneten” Mehmet Bedri Gültekin’e bir sorsun bakalım, o da Şeyh Sait hakkında aynı şekilde mi düşünüyor?

Mehmet Bedri Gültekin için Şeyh Sait, Doğu Perinçek’in değerlendirdiği gibi bir “Ortaçağ şeyhi”, bir “karşıdevrimci” midir, yoksa Kürtler açısından bir “ulusal şahsiyet” olarak görülen ve saygı gösterilmesi gereken biri midir?
Şu anda İşçi Partisi Genel Başkan Vekili olan Mehmet Bedri Gültekin, 18 Haziran 1994 tarihinde, Ankara’da, İşçi Partisi Genel Merkezi’nde “İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı” olarak bir konferans verdi. Bu konferansta yapılmış konuşmanın metni, İşçi Partisi’nin yayın organı Teori dergisinin Ağustos 1994 tarihli 56. sayısında “Ulusal İnkârcılık Üzerine” başlığıyla yayınlandı. İşte o konferansta Mehmet Bedri Gültekin Şeyh Sait hakkında aynen şu değerlendirmeyi yapıyordu:
- “Kürtlerin önemli bir kısmı açısından Şeyh Sait değer verilen bir yere oturtuluyorsa, bizim buna karşı saygılı bir tavır içinde olmamız gereklidir. Yani bir tarihi kişilik olarak, bir ulusal şahsiyet olarak değer veriyorlarsa, ulusal mücadele içinde Şeyh Sait’i bir yere koymaya çalışıyorlarsa en azından o ulusal harekete, ulusal duygulara saygının gereği olarak buna saldıran bir tutum almamalıyız.”
Mehmet Bedri Gültekin’in bugün farklı düşündüğü iddia edilebilir mi peki?
Sanmam… Zira Şeyh Sait konusunda benimsenen bu tavır ilkesel tutumu, genel bir tavrı yansıtmaktadır. Bu nedenle “Mehmet Bedri Gültekin 1994’te böyle düşünüyordu, ama artık fikrini değiştirdi” demek mümkün değildir. Çünkü Şeyh Sait, 1994’te de bugün de aynı Şeyh Sait’tir.
Dahası, 1994 yılındaki bu konferansta Mehmet Bedri Gültekin, Şeyh Sait’i Kürtlerin bir “ulusal şahsiyeti” ve saygı gösterilmesi gereken biri olarak nitelemekle kalmamakta, Atatürk’e de saldırmakta, onu “Kürtlere katliam yapmış bir insan” olarak nitelemektedir. Şunları söylüyor Mehmet Bedri:
- “Siirt’teki bir Kürt açısından kimdir Mustafa Kemal? Ulusal katliam, Kürtlere katliam yapmış bir insandır. Bu da doğrudur. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in Türkler açısından taşıdığı anlamın Kürtler açısından var olmasını bekleyemeyiz.”
Tabii “Kemalist Devrim-1, Teorik Çerçeve” isimli kitabında “Kemalist rejim, aynı zamanda burjuvazi ve toprak sahiplerinin emekçiler üzerinde diktatörlüğü idi. Kemalizm, burjuva sınıfsal karakteri nedeniyle Kürt halkına ulusal baskı uyguladı. Bu baskı, ayaklanan Kürt kitlelerine karşı kırımlara vardı.” (s.9) diyen Doğu Perinçek, Mehmet Bedri Gültekin’in Mustafa Kemal’i “Kürtlere katliam yapmış bir insandır” şeklinde tanımlamasına ne der, bilemem! Ama Doğu Perinçek’in Şeyh Sait’e kıymet atfedenleri, onu Atatürk’ün karşısına dikenleri örneklemek için Diyarbakır’a gitmesine veya Suudi Arabistan’dan Kuveyt’ten, İran’dan örnekler vermesine gerek yok! Şu anda kendisinin vekili olarak İşçi Partisi Genel Başkanlık koltuğunda oturan kişiye baksın yeter!
Mehmet Bedri Gültekin 1994 yılında Atatürk ve Şeyh Sait hakkında söylediği bu sözlerden ötürü, bugüne kadar çıkıp en ufak bir açıklama yapmamış, bir düzetmede bulunmamış, Türk milletinden de özür dilememiştir! Çünkü Mehmet Bedri Gültekin’in tavrı ilkeseldir ve 1994’te ne ise bugün de odur. Çünkü Şeyh Sait 1994’te de bugün de aynı Şeyh Sait’tir!
Dolayısıyla Mehmet Bedri Gültekin, 1994’te “İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı” olarak bir anlamda “Şeyh Sait’i Atatürk’ün karşısına dikmiştir”! Ama Doğu Perinçek de bu güne kadar bu konuda tek bir eleştiride bulunmamış, bu kişinin “İşçi Partisi Genel Başkan Vekili” olarak görev yapmasını içine sindirebilmiştir! Bu durumda Perinçek’in Aydınlık’taki yazısında ifade ettiği Şeyh Sait hakkındaki değerlendirmelerinde samimi olduğu iddia edilebilir mi?
Daha üzücü olan da Atatürk’e yönelik bu alçakça saldırıya ve Ortaçağ şeyhi, karşıdevrimci Şeyh Sait’in “ulusal şahsiyet” şeklinde nitelenip saygı gösterilmesi gereken bir kişi olarak ilan edilmesine İşçi Partisi üyeleri ve taraftarlarından da bir tepki gelmemiş olmasıdır. Doğu Perinçek, “Şeyh Sait’i Atatürk’ün karşısına dikenler, her şeyden önce Kürdümüze müritliği, kulluğu, marabalığı, yanaşmalığı reva görenlerdir” diyor. Ne acıdır ki Atatürk’ü “Kürtlere katliam yapmış bir insandır” şeklinde tanımlayan biri karşısında suskun kalanlar da aslında müritliği, kulluğu, yanaşmalığı, siyasal pratiklerinde sergilemiyorlar mı? Bir tarikattaki müritlikle bir parti üyesi olarak benimsenen bu onaylayıcı tavır arasında ne fark var? Bir ağaya yanaşma ve maraba olmakla, parti lideri ve yöneticilerinin her söylediğini sorgusuz sualsiz benimseyip Cumhuriyet’in kurucusu büyük önder Atatürk’ü “katliam yapmış bir insan” olarak tanımlayanların karşısında boynu bükük bir tavır almak arasında ne fark var?
Atatürk’ü “Kürtlere katliam yapmış bir insan” şeklinde tanımlayanlar ve bu konuda bugüne kadar tek bir özeleştiri yapmayanlar, sadece Atatürk’ün itibarını ayaklar altına almaya yeltenmekle kalmıyor, Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet’e bağlılık duygularıyla İşçi Partisi üyesi ve taraftarı olanları da aşağılıyorlar aslında… Ama o partili de, o partinin destekçisi aydın da bu tablo karşında suskun… Çünkü şeyh uçmaz, mürit uçurur…
6.7.2011