Medyada şiddet kullanımı Çünkü kuruluş ve yükseliş aşamalarında daima bir şiddet söz konusudur. Şu anda bunu da bireysel silahlanmalarındaki durumlarından ve tartışmalarından anlayabiliriz. Orada durum tamamen ekonomik, şiddetten beslenen iki önemli sektör: Medya ve silah.
Şiddet içerikli yapımların, haberlerin maliyeti düşük, getirisi ise fazladır. Şiddet dışındaki yapımlar hem zordur, hem de ciddi senaryolar gerektirmektedir. Oysa şiddetin dili her yerde aynıdır ve pazarlaması da kolaydır.
Şiddet içerikli yayınların toplumdaki yansımaları farklı olabilir demiştik. Örnek olarak, bir zamanlar "Deli Yürek" ile günümüzdeki "Kurtlar Vadisi" dizilerinden, yasal olmayan yöntemlerle de toplumda hürmet edilen, saygın bir kişi olunabileceği algısı çıkarabiliyorsunuz. Ya da kendinize belirlediğiniz doğrular için her yolu mubah kılabilirsiniz.
Bu sonuçları yine kendi medyalarının haber bölümünde izletip karıncadan yağ çıkarmaya devam ediyorlar çaktırmadan.
Kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen Şefika Etik cinayetinde de olayın veriliş şekli eleştirilecek cinsten. 7 Ekim 2011 tarihli Habertürk Gazetesi'nde "Kadına şiddette son nokta" başlığıyla sırtında saplanmış bıçakla yüzükoyun yatmış halde resmini mozaikleştirmeden kullanmışlardı; bu da kamuoyunda infiale yol açmıştı. Sıradan bir olaymış, herhangi bir magazin haberiymiş gibi konan bu fotoğrafın yerine şiddeti uygulayanın fotoğraflarının konulması gerekmez miydi?

6 Ekim 2011’de, kocasının 20 bıçak darbesiyle katlettiği iki çocuk annesi, Habertürk gazetesinin sürmanşetine taşıdığı cansız bedeniyle günlerce konuşulmuştu. Zaten sorun tam da burada düğümlenmiyor mu? Medya, kadına şiddet meselesinde bir gram ilerleme kaydetmeye niyetli olsa, bu davanın takipçisi olurdu... Kadın cinayetlerinin salt adli bir suç değil, aynı zamanda bir nefret suçu olduğunu bilir, haberi buna göre değerlendirirdi.
“Daha fazla kadın ölmesin, dövülmesin, şiddet görmesin” temennileri ancak o zaman samimiyet içerirdi! ...... Yalanlar ceza indirimi için
Peki medyanın unuttuğu Şefika Etik davasında neler oldu? Avukat Meriç Eyüpoğlu’nun belirttiği gibi, sanki katil kocanın değil, öldürülen kadının yargılandığı bir davaydı bu...
Bir kez daha, hepimizin iyi bildiği bir dekor kuruldu. Sanığın hafif cezayla kurtulabilmesi için her şey, hunharca öldürülen kadının “bunu nasıl da hak ettiği” üzerine kuruldu!
- Manisa’da görülen davada dinlenen tanıkların hepsi, sanık İbrahim Etik’in akrabaları ve çocuklarıydı. Düşünsenize, baba anneyi katletmiş, bir de utanmadan çocuklarını “tanık” sıfatıyla mahkemeye çıkartıyor!
- İbrahim Etik’in 20 bıçak darbesine savunması “anlık öfke”ydi... Tabii ki o meşhur “erkekliğe hakaret” iddiasını da öne sürdü. Evi yakmanın bahanesi ise “hızını alamamak”tı!
Emsal teşkil etsin
- Oysa iddianamede, sanığın önceden eve benzin getirip sakladığı ve “aile meclisinde” konuşulduğu yer alıyor. Yani tasarlayarak ve bilerek işlenmiş bir cinayet bu. İfadeler, hukukumuzun yüz karası “namus” ve tahrik” indirimlerinden yararlanmak üzerine kuruluydu.
- Tahrik indiriminden yararlanmak için ölen kadının “birden fazla erkekle mesajlaştığı” ve “aldattığı” öne sürüldü. Böylece Şefika Hanım’ın ölüsü, bir kez daha çiğ çiğ çiğnenmiş, ayaklar altına alınmış oldu.
