1980 darbesinin ikiz kardeşi olan 12 Eylül 2010 Referandumunda verilecek 'evet' oylarının, AKP iktidarında Türkiye Cumhuriyeti'nden geriye kalan şeyi başka bir hukuk(!) düzenine geçireceğini önceden gören ve bu felâket için herkesi uyaran insanlara aldırmayıp, onlarla alay eder gibi "yetmez ama, evet" diyen slogancı takımının ne demek istediği belli olmamıştı.

Onların kullandıkları sloganların daima tanımsız ve içi boş kalmasına alışkın olduğumuzdan, biz de pek aldırmamıştık. Psikolojik sorunlarla dolu hastalıklı hayatlarında, Türklere ve Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar vermenin tek amaç olduğunu ve kendilerini ancak bu yolla tatmin edebildiklerini biliyorduk.

Galiba, "yetmez ama, evet"in "yetmez" kısmı, şimdi açıklığa kavuştu.

PKK'yı AKlama Süreci sayesinde, Türkiye'de artık cinayet suçu nedeniyle bir savunma avukatı tutma derdi kalmadı. Katil olduktan sonra hiçbir ceza almadan kurtulabilmeniz için tek yapmanız gereken şey şu ;

Çok zahmetle bir sınır kapısına giderek "Ben bi adam öldürdüm ama, lisansım var. Baba tarafından biraz Kürtüm ve üstelik de PKK'lıyım. Yani adam öldürme hakkına sahibim. Silahımı gömdüm, şimdi de çekiliyorum. Bi dolaşıp gelicem" diyeceksiniz, sınırda görevli emniyet güçleri de "Helâl olsun be, ne aktivist anasever ve barışçı bi adamsın. Hiç sıkma canını, ölen sana kurbandır. Buyur geç, demokratik yolun açık olsun" diye cevap verecekler.

'Pasaport ve damga' yerine 'parola ve işaret' ile yaptığınız bu geziden döndüğünüzde ise, bambaşka bir insan olacaksınız. Sadece ülkeyi yönettiğini zanneden kimselerin ve necip Türk(!) basın-yayın şeysinin gözünde değil, Batı dünyası için de en makbul Türk(!) sizsiniz artık.

Siyasete atılmak isterseniz, aşırı saygın Amerikan basınının desteği ve Avrupa bilmemnesinin onayı hazırdır. İçerideki işbirlikçilerin lâfını bile etmeye gerek yok, onların zaten elleri mahkûm.

Yürüyün be, kim tutar sizi !

Selçuk Tınaz