Sivil Örümceğin Yatağında / Özetin Özetindeki Sivilce

Sivil Örümceğin Yatağında / Özetin Özetindeki Sivilce

İletigönderen Güncel Meydan » Pzt Tem 12, 2010 7:03

Sivil Örümceğin Yatağında / Özetin Özetindeki Sivilce

Ubi solitudinem faciunt, pacem appelant

Obâmâ On Dı Biç


[...]

(...) Barack Obama’nın kaderi belirleniyor. Obama, başkan olabilir veya olmayabilir. Başkan olursa, vaat ettiği idealleri yaşatabilir veya yaşat(a)mayabilir. Belki de, tek bir adam, tek bir insan idealleri yaşatacak güce sahip değil, belki liderlerin gözleri güçle kamaşıp ideallerini unutacak şekilde körleşiyor. Ama Kennedy’nin değişiyle, “...meşale, bu yüzyılda doğan yeni bir” nesle geçti, bu nesil, “savaşlarla bilenmiş, zor ve acı barışla şekillenmiş”... “insan haklarının yavaştan eritilmesine tanık olmak veya izin vermek istemeyen” bir nesil. Tersini dayatanlar da, 21. yüzyılda doğan neslin üzerlerinde silkecekleri toz parçaları olmaya mahkûmlar.[1]

--------------------------------------

Her türlü milliyetten insan, Barack Obama’nın siyasi kaderinin belirlenişini saatlerce nefeslerini tutup izledi. Ertesi gün, Obama’yı kutlayan Güney Koreliler, (kendi ülkelerinde esmerlerin bile ırkçılık yüzünden başı derde girdiği halde) Obama kutlaması yapan Ruslar ve Van’da 44. ABD Başkanı şerefine 44 koyun kesen Vanlılar ve daha niceleri, başlarına çok neşeli bir olay gelmiş gibi sevindi.

Belki de, bu seçimin sonuçlarına karşı duyulan ilgi ve heyecan, yüzlerce yıl sonra bir “dünya hükümetinin” kurulmasında da yaşanacak. Antik Yunan ve Roma dönemlerinden beri, nihai barışa ulaşmak için bir dünya hükümeti kurulması fikri ortada. İtalyancanın babası sayılan şair ve düşünür Floransalı Dante’nin, 1317’de yazdığı Monarchia kitabında, tüm yönetimlerin üzerinde yer alacak ve onlar arasındaki anlaşmazlıkları çözümleyecek bir yöneticiden söz edilir. Bir çok yöneticinin olduğu bir dünyada, anlaşmazlık, savaş ve adaletsizliğin devam edip gideceğine işaret eden Dante, karmaşa ve çarpıklığın çözümü olarak “iudicem primum et summum”, yani en tepede yer alacak yüksek bir hâkimi görür. Ve bu nedenle, “Monarchia necessaria mundo” der yani, dünya hükümdarlığını gerekli bulur.

Bu fikrin çok daha rafineleşmiş haline, düşüncelerinin etkisi 18. yüzyıldan günümüze kadar hiç azalmadan süren filozof Immanuel Kant’ın yazılarında rastlanır. Kant, gerçekleştirilmesini son derece zor görse de, insanlığın doğal, yani olması gereken yöneten biçiminin Foedus Amphictyonum, yani büyük federasyon olduğunu öne sürer. En ufak ülkenin bile söz hakkı olduğu, güvenliğinden şüphe etmediği ve meşruiyeti, hakları gücün değil, ortaklığın, dayanışmanın eseri olan bir federasyondur bu; kısaca Civitas Gentium (uluslararası devlet).

Birleşmiş Milletler’in güçlü devletler tarafından iğdiş edildiği bir dünyada AB, kusurlarına ve eksikliklerine rağmen, günümüzün en heyecan verici siyasi yapılanması. Avrupa Birliği’nin ne olduğunu ve neler yaptığını bile bilmeden ona karşı çıkanlar bir de, AB’nin en yoksun konumdaki vatandaşlarının hayatına bile neler kattığını düşünsünler sonra kendi ulus-devletlerinin vatandaşlarına ne katıp katamadığına. Dahası, geçtiğimiz günlerde, Bush yönetiminin yedi milyar dolar askerî yardım pompalaması sonucunda komşu Kongo’nun doğusunu cehenneme çeviren Ruanda’nın yarattığı insani trajediyi noktalamak için en önemli ilk adımları atan da AB oldu.

Dünya çapında heyecan yaratan Obama, 2007 yılında ABD Senatosu’nun “en liberal” senatörü seçildi ve tamamen matematiksel hesaplamalara göre siyasi yaşamı boyunca, yüzde 90 liberal tercihler yaptı. Savaş karşıtlığı, ekonomik eşitlik, sağlık hizmetleri başta olmak üzere sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve çevrecilik Obama’nın siyasi çizgisinin yapı taşları. Bu açılardan Obama, Amerika’yı uluslararası alanda daha “Avrupalı” yapabilecek bir isim. İşin komiği, Obama Avrupa’nın da son dönemlerde aşırı sağ, muhafazakârlık ve İslam, göçmen korkusu gibi nedenlerle iyice paslanan siyasi yapısını yeniden ışıtabilir.

Obama’nın farkına 2002’de Chicago’da Irak Savaşı’na karşı çıkan konuşmasıyla varmıştım. 2004’te Demokrat Parti Kongresi’ndeyse yıldızlaşmıştı. Başkan adayı olduğunda, adeta şakacı bir merakla, e-postaların önemli bir rol oynadığı seçim kampanyasının sessiz bir katılımcısı oldum.[*] Aylardır birçok gece, Budapeşte’de çok erken başlayan günler için herkes uykuya daldığında, Barack” imzalı postalar aldım. Adıma hitaben yazılan bu postalar, Amerika ve Amerikan vatandaşlığıyla hiç ilgisi olmayan beni, ruh halime göre kimi zaman kızdırır (kurnazca bir samimiyet oyunu gibi gelip) kimi zaman da bir dosttan haber almış gibi heyecanlandırdı.

New York Times’da seçim zaferi ertesi yayınlanan, “Neredeyse Mükemmel bir Kampanya” başlıklı yazı, Obama’nın seçim stratejisinin birkaç hata dışında pürüzsüz kotarıldığını söylüyordu. Gerçekten de amatör bir heyecanla, neredeyse tesadüfen başarıya kavuşan bu kampanya, aslında tamirci bir çizgi film kahramanı olan Bob the Builder’ın da kullandığı slogan olan “Yes, we can”i (Evet, başarabiliriz), hemen dilimize pelesenk etti. Obama’nın konuşmaları, Martin Luther King’in elektrikli hayalciliğinden, Kennedy’nin entelektüel şairaneliğinden, Malcolm X’in taşkın isyankârlığından özenle uzaktı. Veya tüm bunların, insani dikenlerinden arındırılıp temize çekilmiş bir tekrarıydı.

Kazanmasından üç gün sonra biraz yorgun, biraz tutuk basın karşısına çıkan Obama, Savunma Bakanı Robert Gates’in görevde kalması gibi tekliflerle realist Demokratlar tarafından hemen muhafazakârlaştırılma lobisinin baskısı altında. Gates’i görevde bırakmak da, J.F. Kennedy’nin –belki de hayatına malolan- CIA’in başında Gladio’nun babası olan, bir zamanlar Nazilerle savaşırken sonradan Nazilerin bir kısmını CIA içine alan Alan Dulles’un görevde kalmasına izin vermesi benzeri bir hata olur gibi gözüküyor. Aslında, ABD’nin güneyinde, düşük gelirli, ırkçı, Rednecks denen kesimden birinin yazdığı, Obama’yı destekleyen pankart her şeyi açıklıyor, “Obamacıyız: Biz bile bıktık”. Hayalciler olarak biz de, ulusalcılardan, neo-conlardan, realistlerden bıktık.[2]


[*] “2004’teki Demokrat Parti Kongresi’nde sizi dinlemiştim ve hatta bir mail grubuna “Bu adam ABD’nin başkanı olacak diye” ta o günden yazmıştım.” (Hem de Yasemin Çongar’dan iki gün önce. Belgeleri elimde.) (...) Yoksa kampanyasına 10 dolar bağış yaptığımı hatırlatıp ekstra bir dakika mı istesem? Tabii kampanya merkezinden her gün bana gelen “Dear Yıldıray” diye başlayan “Barack” imzalı maillere güvenerek samimi bir selamlaşmayla da fark yaratabilirim. [ Taraf - Yıldıray Oğur, Obama ile üç dakika, 5 Nisan 2009 -> http://www.taraf.com.tr/yildiray-ogur/makale-obama-ile-uc-dakika.htm]

--------------------------------------

[...]

Bir nevi “karanlık çağ” sayılabilecek W. Bush dönemi biterken, Obama, Kennedy’den beri ilk kez dürüstlük, umut, değişim arzusu, insaniyet, alçakgönüllülük ve karizmayı birleştiren lider olarak başa geçiyor. Belki de, Demokrat başkanların hedefleri ve gerçekleştirebildikleri hep bir yerlerde bir engellere takıldığından, Obama kendine örnek olarak tarihin çok daha eski sayfalarında kalan bir ismi, Abraham Lincoln’u seçiyor.

Elbette, Lincoln’un Cumhuriyetçi olması, Amerikan siyasi partilerinin zaman içinde yaşadıkları değişim ve dönüşümlere işaret ediyor. Ancak asıl dikkat çeken, Obama’nın, Lincoln’un kabinesini birbirine zıt görüşteki, kendisinin de rakibi olan isimlerden oluşturmasını örnek alacağı iddiaları. Obama’nın kabinesinde önemli bakanlıklar için eski başkan adayları Howard Dean, John Kerry ve Hillary Clinton’un adlarının geçmesi de bunu doğruluyor. Meraklısı için, Lincoln’un ekibi, Doris Kearns Goodwin’in “Team of Rivals” (Rakipler Takımı) kitabında sürükleyici şekilde anlatılıyor.

F. D. Roosevelt’in özellikle akademisyenlerden oluşan bir grup danışmanı, “beyin takımı” yani 1932’de New York Times yazarı James Kieran’ın deyişiyle “brain trust” olarak yakın çalışma çevresinde tutması da, Obama’ya örnek olmuşa benziyor.[3]



[1] http://www.taraf.com.tr/sezin-oney/makale-camelotun-donusu-mu.htm
[2] http://www.taraf.com.tr/sezin-oney/makale-daha-avrupali-bir-amerika.htm
[3] http://www.taraf.com.tr/sezin-oney/makale-lincoln-model-obama.htm





Tek Dünyacı Devlete Giden Yol, Devletleri Bin Parçaya Ayırmaktan Geçer

“Dünyada bin devlet oluşturduğumuzda dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, artık dünya bankerleri ve entelektüelleri olan elitin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur.”
David Rockefeller


1990’lara kadar Türkiye toplumunun gerçek yüzü bir muammaydı. Ülke nüfusunun sosyal ve ekonomik eğilimleri, toplumun değerleri, içerdiği kimlikler tek tük çalışmalar dışında araştırıl(a)mıyordu. Bu tarihten sonra yapılan araştırmalar bile çoğu zaman saha çalışmalarına değil, tahminlere, uzaktan yapılan analizlere dayanıyordu. Türkiye’nin içerdiği profilleri somutlaştırmak ancak 2000’lerde yapılan saha araştırmalarıyla ve toplanan istatistikî bilgilerle, sıklıkla yinelenen kamuoyu araştırmalarıyla mümkün olabildi. Elbette konu etnik kimliklere geldi mi hâlâ bilinmeyen çok şey var.

Kürtler, sayıca ağırlıkları, sosyal ve politik etkinlikleriyle etnik gruplar arasında en yaygın çalışılan kesim oldular. Türkiye Yahudileri üzerine yıllardır bitmez tükenmez bir heyecan ve merakla yazan Rıfat Bali gibi araştırmacılar da, uzmanı oldukları grup üzerine adeta yoktan saha yarattı. Sevgili Hrant Dink öldürülmeden önce de, Türkiye Ermenileri konusunda Türkiye’de yapılan araştırmalar vardı ama son dönemde, başkaldırırcasına, konuya olan ilgi arttı. Bu liste daha uzar gider; ancak bir kimlik neredeyse unutuldu –Romanlarınki.

Türkiye’de azınlıkların hepsinin kendine göre çok çok derin sorunları var. Türkiye’de azınlık grubu üyesi olmak bazen kurşunların, bazen davaların, bazen yumrukların, bazen yaralayıcı sözlerin hedefinde olmak demek.

İşin en acı yanı, tüm inkâra rağmen yok olmayan etnik gruplar, varlıklarını sürdürseler de, birbirlerinden uzak, birbirleriyle çatışan, kimlik bunalımları içinde bir tablo sergiliyorlar.

Türkiye iddia edildiği gibi çok renkli bir etnik mozaikten ziyade, tuzla buz olmuş bir vazoyu andırıyor.[4]

[...]





[4] http://www.taraf.com.tr/sezin-oney/makale-biz-buradayiz.htm (Yazılanların devamı TESEV yazanaklarındaki şakalar "gibi")





Sezin Öney

Sivil Toplum Politikaları Sorumlusu | sezin@stgm.org.tr

Sezin Öney, Milliyet, Yeni Binyıl gazeteleri ve Aktüel dergisinde dış haberler alanında çalıştıktan sonra Türkiye ve yurtdışında çeşitli üniversitelerde uluslararası ilişkiler, insan hakları hukuku, milliyetçilik çalışmaları, uyuşmazlık analizi ve tarih alanlarında lisansüstü çalışmalarda bulundu. Medya ve milliyetçilik, Türkiye'deki terörle mücadele kanunu, ana dilde eğitim hakkı ve uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı konusunda araştırmaları oldu. Halen Taraf gazetesinde "Yeni Avrupa" adlı bir köşe yazmaktadır.[5]

[5] http://stgm.yerimizbol.com/tr/calisanlar/ozgecmis/sezin-oney





Yukarıda birkaç şakasını sunduğumuz S. Ö., kendi anlatımıyla, Amerikan demokratlarının hayranı olmakla birlikte ulus devletlerin düşmanı, latince meraklısı bir liberal, insancıl bir "sivil"dir. Ona göre, Amerikan başkanlarından Kenedi'nin ölümü, Kenedi'nin, CIA'nın Nazileri Komünistlere karşı kullanmasını sağlayanları görevde tutmasıyla açıklanabilir ve bu büyük bir hatadır. Buna karşın, CIA'nın, Amerikan çekirdek örgütlerinin (bunlardan biri Amerikan demokratlarının örgütü NDI'dır), ulus devletlere karşı kullandıkları "siviller"in tüm kanıtlarıyla -üstelik onların kaynaklarından ve aldıkları paralarla- açığa vurulması ise ona göre, (kitabı yazdıranların) kendi örümcekliğinin, (insani değerleri savunmak için kıt imkânlarla faaliyet göstermeye çabalayan) sivil topluma yüklenmesinden başka bir şey olamaz.

Bu şakacı görüşün nedeni, S. Ö.'nün ulus devlet düşmanı liberal bir sivil olması ve -tek dünya devletiçi düzen istemiyle- dünya vatandaşlığını özümlemesi olabilir mi¿?

S. Ö.'nün Tarafgir olduğunu yazıp geçmek yeterli olsa da, 8 Temmuz 2010 tarihli "Örümceğin ağına düşmek" başlıklı şakasına bakıp gülmemek elde değildi. E her gülmenin bir bedeli olduğundan, biz de borçlu kalmayalım dedik.

S. Ö., Mustafa YILDIRIM'ın "Sivil Örümceğin Ağında / Project Democracy" adlı tokadının acısını bu aralar fazladan duyumsamış olacak ki, böyle bir şakaya başvurmuş. Askeri bolca yerdiği ve "asker ağı"na düşüldüğünü bol keseden "sezinleyen" S. Ö. -tokadın yarattığı sersemlikten olsa gerekir- kitabın, asker tarafından yazdırıldığını "ima" ediyor; "ima"yı geçersek, kitabın yazdırıldığı kısmını ise kesin bir gerçek olarak sunuyor. Yetmiyor, "İsrailli Ulusalcılar"dan söz ediyor (sanırız Sionist demek istiyor) ve bunların, "insan hakları örgütleri"ni "yok edilecek düşman olarak" gördüğünü öne sürüp "kitabı yazdıran güçlerin düzeni"nin bu yönde olduğunu ileri sürüyor.

    "Kendi örümcekliğini, insani değerleri savunmak için kıt imkânlarla faaliyet göstermeye çabalayan sivil topluma mal edip, “sivil örümceğin ağında” gibi kitaplar yazdıran; yani, aynı İsrailli ulusalcıların yaptığı gibi, insan hakları örgütlerini “yok edilecek düşman unsurlar” olarak algılayan bir düzen bu."[6]

    [6] http://www.taraf.com.tr/sezin-oney/makale-orumcegin-agina-dusmek.htm


Biri, "iyi de, bu kitabın yazarı, başta başgeneralleri ve NATO-Pentagon paşalarını ve bu düzeni sürekli yeriyor, yerdiği olumsuzlukları ulusun bağımsızlığına bir engel olarak görüyor, bunları yurttaşlara anlatmak için sürekli yazıyor" dese, tokadın kendisinde yarattığı sersemliği büyük olasılıkla onaylayacaktır.

S. Ö.'nün yatağında, NATO'nun Gıladyo'sunu anlattığı şakalar da var, dileyenler ilgili çukura göz atabilir. Bu yazıların nedenlerini de, S. Ö.'nün geçmişten bugüne dönüşürken geçirdiği "travma"lara neden olan yaptığı birtakım haberlere bağlayabiliriz:


Geçmişten S. Ö. İmzalı Birtakım Şakalar

17 Nisan 1999 - (NATO uçaklarını koruduğu için) Askerimize Övgüler
Resim




25 Nisan 1999 - "NATO BABA" ve "Barbaros'un Torunları"
Resim
Resim




19 Kasım 1999 - AGİT Zirvesi, Tek Tümcelik Klinton Söyleşisi ve "Yeltsin Çarpıldı" Başlığı
Resim
Resim



Neymiş¿? Kendi örümcekliğiymiş, başkasına yükleyenmiş, yazdırtılanmış; evet, evet...











Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Şu dizine dön: GM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x