Demokrasi tanımları yapılırken, mesela Erol Hocadan şu sözleri de beklerdim: Aşiretlerin, köy ağalarının, tarikatlerin ve cemaatlerin olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Öncelikle toprak devrimi yapılarak köylü ağadan kurtulacak ve marabadan birey haline gelecek; aşiretler kesin ve net şekilde dağıtılacak, cemaatler ve tarikatler kapatılıp mallarına şirketlerine el koyulacak. Fikri hür, vicdanı hür birey yetiştirilecek.
Yani olay yalnızca "kömür dağıttı, aha demokrasi değil" meselesinden ibaret değil. Ve tüm yukardaki koşullar sağlanıp, o hür birey oluşturulana dek, şu anki halkın verdiği oylara bakıp "demokrasi" demek, kanımca, kötü niyetli bir aldatmacadan başka birşey değildir.
Bunları söyleyince de elitist-baasçı vs. diyecek oluyorlar da, kimse demiyor ki "ben okudum yetiştim süperim ben oy kullanayım iktidar olayım, halkı sallamayın"; tam tersi, Nihat Genç'in ünlü konuşmasında dediği gibi, verdiği oyunun gerçekten kıymeti, manası ve geçerliliği olan bir halk yetiştirmek kastediliyor, halkın kendisini elit hale getirmek amaçlanıyor.
Cumhuriyet demek de bu zaten. Korkut Özal, cehaletinden mi yoksa art niyetinden mi bilemiyorum, "cumhuriyet" ve "demokrasi" kelimelerinin aynı şey olduğunu söyledi. Kimse de demedi ki "Dünyada, en başta ABD'de, birbirine karşı iki büyük taraf cumhuriyetçiler ve demokratlardır." Dolayısıyla en baştan, ikisi aynı şey değildir. Aslında, cumhuriyet (ve onun yetiştirdiği hür birey) olmadan, gerçek manada demokrasinin mümkün olmadığı kanısındayım, ancak dünyadaki eğilim aslında biraz da, cumhuriyet ve demokrasi arasında bir tercih olarak boy göstermekte. Burada da demokrasinin nimetlerinden faydalanıp iktidar-medya-sermaye-cemaat-mafya işbirliğini devam ettirmek ve güçlendirmek üzere, cumhuriyet yerine demokratlık seçiliyormuş gibi.
Oysa ben Cumhuriyetçiyim. Ve cumhuriyet, büyük ölçüde tesis edilene dek demokrasinin de maya tutmayacağı görüşüyle, cumhuriyetin de eli mahkum devrim ile geleceği ve yerleşeceği gerçeğini birleştirince, ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Devrim yapıp cumhuriyeti kurduk, ve devrim birkaç yıllık birşey değil bazen asırlarla ifade edilen bir süreçtir, dolayısıyla durmak yol, yola devam! Bu çerçevede, parti kapatmadan tutun da F tipi kolej kapatmaya (ah nerde o günler) birçok meselede şahsen demokrasi değil cumhuriyetten yanayım.
Özal'a taktım gibi biraz ama, cemaat-tarikat olan yerde demokrasi de olmayacağını söyleyip, "Korkut Bey, sizin nakşibendiliğiniz, bunla çelişmiyor mu?" diye sorsalardı keşke. Yada takiye gereği Atatürkçü takılıp, o devri şimdikinden çok daha demokrat göstermeye çalıştığı an, Mustafa Kemal'in
"Efendiler ve ey Millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları bu dediğim gerçeği bütün açıklığı ile algılayacak ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin bundan böyle olgunluğa eriştiklerini kabul edeceklerdir."
sözlerini zikredip, "Korkut Bey, siz de Turgut kardeşiniz de Nakşibendi tarikatindensiniz ve lakin biriniz Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı, diğeriniz İçişleri Bakanlığı yaptınız. Bu ne yaman çelişki, bizi Korkutuyorsunuz!" diyebilirdi.
Pardon yani, "ajitasyon" yapabilirdi
Mehmet Metiner, Nazlı Ilıcak'ın Doğu Perinçek'li programında da bu tarz takılıyordu ve bu programdaki gibi RTE, Gül ve genel olarak Milli Görüşçüler için "değişim" sözünü ısrarla vurguluyordu. Neymiş efendim eskiden laikliği yanlış yorumluyorlarmış da, son yıllarda değişmişler, artık laikliği içlerine sindirmişler de vs. vs. Herşeyden önce, AKP Kapatma Davası İddianamesinde de yer aldığı üzere (12-b maddesi), Tayyip Erdoğan TRT 1'de 21.06.2006 tarihinde yayınlanan Enine Boyuna programında ''Siyasete girerken farklı, siyasetten sonra farklı bir yaşam tarzı mı uygulayacağım, halkımı mı aldatacağım? Dün neysem,
bugün de oyum, değişemem, değişmedim'' demişken, Mehmet Metiner gibi insanların bu çabalarını çok zavallı buluyorum doğrusu.
"Ajitasyon" meselesine, söyleyecek söz bulamıyorum. E gerek de yok zaten, kendi kendilerini açıkça dürüstçe belli ediyorlar. Ama Erol Hoca "birgün ABD geldiğinde sizin de başınızı yiyecek" mealinde konuştu ya, olur da birgün ben gelip içerden başlarını yersem, "N'apıyorsun, şirketime-gazeteme-kolejime-dersaneme vs. nasıl el koyuyorsun, beni ne hakla yurtdışına sürüyorsun vs. " dediklerinde, ben de "Yahu gençler, bi ajitasyon yapmayın iki dakka, Allah'ın adını verdim bak" diye bu günleri hatırlatmasını bilirim. El mi yaman, bey mi yaman. Hadi bakalım. Mert dayanır, namert kaçar. Genellikle de ABD'ye
Ve ne Metiner'in ne Türköne'nin, bizlerden daha mert olduğunu sanmıyorum.