Siyasî İktidarın Öteki Oluşturma Dili ve Saz Arkadaşları

Din-İzlem (Teo-Strateji) Uzmanı

Siyasî İktidarın Öteki Oluşturma Dili ve Saz Arkadaşları

İletigönderen Başkomutan » Sal Oca 10, 2012 19:28

Siyasî İktidarın Öteki Oluşturma Dili ve Saz Arkadaşları

Siyasî iktidar, kendisine muhalefet gördüğü her fikrî ve siyasî hareketi, bizzat toplumun varlığına ve yapısına kasteden hareketlerle eşitlemektedir. İki durumu denkleştirme / eşitleme hem ahlakî değildir hem de hukuka aykırıdır. Siyasî iktidar bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için hukuku siyasallaştırma yolunu tercih etmiş ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli kurumlarından birisi olan TSK'nin Genel Kurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'u "terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlamak", ardından en üst düzeyden "Herkes hukuk karşısında eşittir." demek sadece zihinleri aşağılamak değil, öteki oluşturarak tahakküm etmenin yolunu açmaktır."Hukuk karşısında herkes eşittir." Sözü, hukuk devletinde geçerlidir.


Hukukun siyasallaştığı, tahrip ve tahrif edildiği bir devlette durum değişir. Siyasî iktidara taraf olanlar her ne yaparsa masum, iktidarı ve onun aygıtlarını eleştiren herkes mücrim ve terörist görülür. Nitekim "Deniz Feneri Davası" farklı bir muameleye tabi tutulurken muhayyel bir tehdidin arkasına sığınarak muhalif olanları "suç örgütü üyesi" olarak takdim etmek, "Herkes hukuk karşısında eşittir." sözünü anlamsız kılmaktadır. Böyle bir tabloda "herkesin hukuk karşısında eşit olduğunu söylemek" dalga geçmenin sınırlarını aşar. Başka bir şeyin ima edildiği algısını üretir.

Siyasî iktidar ve saz arkadaşlarının öteki oluşturma dilini ve düştükleri çelişkiyi görmek için şu iki durumu karşılaştırmak yeterlidir: 5 Ocak 2012'de mevcut Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in "Terörist ifadesini kendi vatandaşlarımız için kullanmayı hiç arzu etmiyoruz. Bize göre onlar çeşitli nedenlerle kandırılmış kişilerdir." şeklinde yaptığı açıklama iktidar ve saz arkadaşları eşliğinde alkışlandı. Medyada şu şekilde yer aldı:

"Türkiye'nin ulaştığı ileri demokrasiye bakın. Artık bu ülkede teröriste bile terörist denilmiyor." Fakat aynı günün akşamı Genel Kurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ "Terör örgütü kurmakla ve yönetmekle suçlanarak tutuklandı." Böyle bir çelişki topluma kepçeyle yediriliyor. Çünkü siyasî iktidar bu ülkede teröriste terörist demenin önünü tıkayan bir algı üretmiştir. Öbür taraftan terör örgütüne karşı mücadele eden insanları terör örgütü üyesi olarak damgalamış, siyasî algıyı kontrol etmenin fırsatını kullanarak ne yazık ki toplum nezdinde de böyle bir imaj üretmiştir. Zihin denetlemenin ve yönlendirmenin bir yöntemi olarak bu hareket, öteki oluşturmaktır.

Görev süresi içinde meşru gördüğü Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'u, emekliye ayrıldıktan sonra tutuklamak ne anlama gelmektedir? İlker Başbuğ'u göreve atayanlar Başbakan ve Cumhurbaşkanı değil mi? Eğer ortada bir terör örgütü kurmak ve yönetmek söz konusu ise bu atamayı yapanlar ve birlikte çalışanlar da sorumludurlar.

Birlikte çalıştığınız zaman terörist değil, işiniz bitince terörist! Ne güzel! Bu durum sadece hukuku değil, bütün teamülleri şaibe altına alır. Çelişkilerle malul olan bu durum, propaganda yoluyla meşrulaştırılmaktadır. Çünkü siyasî iktidar, ürettiği ve çeşitli kurumlar aracılığıyla beslediği aydın görüntülü dalkavuklara basında ve yayında yer açarak muhaliflere hakaret ettirtmektedir. TRT'de aynı görüşe sahip olan kişilere açılan kapılar ve bahşedilen imkânlar bunun somut göstergesidir. TRT'ye gitmenin yolu Samanyolu'ndan geçmektedir. Aynı görüşe ve dile sahip olan kişiler iktidarın desteğiyle bütün kanallarda siyasî iktidarı "arındırma" işlevi görmektedirler.

Öteki oluşturmanın bir başka şekli, kimlik üzerinden inşa edilmektedir. "Türk Milleti" ifadesindeki "Türk" kelimesine etnik bir anlam yüklenmekte ve adeta lafız perestlik yapılmaktadır. Oysa kelimelerin bir anlamı, bir de kullanımı vardır. Nitekim burada Türk kelimesi etnik anlamı değil, hukukî ve sosyolojik durumu ifade etmektedir. Sosyolojik ve hukukî durumu yok sayarak kimliği etnik kökenle özdeşleştirmek, etnik duruma atıf yaparak kimlikler imal etmek ırkçılıktır. Bunu siyasî dile dökerek ayrımcılık politikası sürdürmek ise kelimenin tam anlamıyla faşizmdir.

Her milletin tarih sahnesine çıkışı etnik mahreçlidir. Fakat milletleşme süreci, etnik mahreci içine çekerek kültürel yapıya dönüştürür. Oysa ülkemizde demokrasi adına milletleşme tecrübemiz eleştirilerek kabileci eğilimlere kapı açılmaktadır. Kabileciliği milletin önüne ileri demokrasi olarak getirenler, tarihi tersinden okuyan çok kimlikli meczuplardır.

Bir taraftan yeni kimlikler üreteceksin, diğer taraftan ürettiğin her kimliğin dilinde eğitim yapmayı talep edeceksin, öte yandan da her dinî-etnik yapıya farklı bir hukukî sistemi uygulamayı teklif edeceksin. Böyle bir anlayış, sosyolojik ve hukuki esasların dışına çıkmaktır. Irk merkezli kabileler üretmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu aklı Türk kelimesini, sosyolojik ve hukukî kimliğin dışında kullanmamıştır.

Kurucu akıl, "Türk" ifadesiyle bir ırkı kastetmemiştir. Böyle olduğu halde "Vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan herkes Türk'tür." maddesini ırkçılık göreceksin, etnik ayrımcılığı körükleyerek hukukun ve sosyolojinin dışına çıkacaksın, kimlik pazarlamayı özgürlüğün ve ileri demokrasinin gereği yapacaksın. Bunun adı, milletin ortak kimliğini ve milletleşme sürecini parçalamaktır.Ayrılıkların öne çıkarıldığı ve kutsandığı her durum, milleti yapısını tahrip eder. Böyle bir ortamda, barış içinde yaşamak ve ayrıştırılmış kimlikler arasındaki farkları müzakere edip uzlaştırmak zordur.

Maalesef siyasî iktidar ve saz arkadaşları böyle bir durumu üretmiş ve kimlik pazarlamaya çıkarak toplumsal dokuyu paramparça etmişlerdir.

Terör örgütünü "hak arayışı kalıbına yerleştiren ve açık-dolaylı destek sunan" meczuplar her ne derlerse desinler son günlerde önümüze konulan ve dillendirilen meseleler, Türkiye'nin kargaşaya doğru sürüklendiğini göstermektedir. "Anadilde eğitime hayır!" diyen Genel Kurmay Başkanı'nı "Bizim gözümüzde onbaşısın." diyerek aşağılamak, kendilerini kral olarak tanımlayıp muhalefeti küçümsemek, kendileri gibi düşünmeyen herkesi yaftalamak ruhanî iktidar-mürit, ağa-ırgat ilişkisine yaslanan bir Ortaçağ zihniyetini yeniden inşa ettiğimizi göstermektedir. Eğer bu süreç demokratik yollarla tersine çevrilmezse yakında hayatımızın her safhasında ağalardan ve ruhanî iktidarlardan izin almak zorunda kalacağız.

Nadim MACİT - 10 Ocak 2012,
ORTADOĞU
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Nadim MACİT

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x