
Umur Talu’yu yazılarından tanıdım, meslekteki duruşuna hep saygı duydum, yazık ki bugüne değin hiç karşılaşmadık, oysa aynı dönemde gazetecilik yaptık, o İstanbul’da ben Ankara’da.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in ABD’deki “gizli serveti”ni çok sevdiğim, meslektaşım, Turan Yavuz’un ortaya çıkardığını, Milliyet’in Türkiye’yi sarsan bu haberi manşete taşıyışının gündemi değiştirdiğini biliyordum ama meğerse işin mutfağında bilmediğimiz pek çok olay da yaşanmış...
Umur Talu, manşetin yer alacağı birinci sayfayı hazırlarken, öncelikle “patron katından” ve “sızma” olasılığına karşı Milliyet’teki herkesten gizlemiş. Dönemin Emniyet Müdürü akşam adam gönderip gazeteyi isteyince daha yumuşak tutulan ilk baskı gönderilmiş. Milliyet, ertesi gün bayilerde yerini alınca kıyamet kopmuş. Umur Talu, önce Boğaziçi’nden hocası Çiller’in “Gezilerime katıl” şeklindeki davetlerine, ardından kah gönül okşayıcı, kah aba altından sopa gösteren sözlerine maruz kalmış. Bunlar sonuç vermeyince de “Kovun gazeteden” baskıları yaşanmış. Bu sancılı süreçte Talu, kendisiyle yaptığı iç muhasebe sonunda, Milliyet Genel Yayın Yönetmenliğinden ayrılmaya karar vermiş… Bu kararını, Milliyet’in o günlerdeki patronu Aydın Doğan gözyaşıyla karşılamış ama “Sevinçten mi üzüntüden mi?” orası belli değilse de, Ufuk Güldemir’i hemen Milliyet’in başına getirmiş...
Çiller’in mal varlığı
Şimdi gelelim, Umut Talu yazısının bana anımsattıklarına.
O sırada Cumhuriyet Gazetesinde çalışıyordum, Çiller’i yakın takibe alan gazetecilerden biriydim, Ali Bilge ile ortak kaleme aldığımız araştırma dosyası, “Tansu Çiller’in Siyaset Romanı”, Cumhuriyet’te günlerce tefrika edilmiş, tirajı patlatmış, ardından da defalarca basılan bir kitaba dönüşmüştü. Umur Talu’nun karşı karşıya kaldığı ağır baskı benim de üzerimdeydi. Belki bu rüzgarın etkisiyle, rahmetli Ufuk Güldemir o günlerde başına geçtiği Milliyet Gazetesi için bana teklif yaptı, Milliyet’e transfer oldum. Transfer diyorum çünkü, Cumhuriyet’teki maaşımdan hem fazlasını önermiş hem de sadece özel haberler üzerinde çalışmamı istemişti.
Neyse işte, artık Milliyet Ankara bürosunda ekonomi haberlerini takip ediyordum. Bir yandan da Tansu Çiller’in mal varlığını araştıran komisyon TBMM’de çalışmalarına başlamıştı. Maliye Bakanlığı'ndan araştırma komisyonuna gönderilen Çillerlerle ilgili raporda, “vergi kaçakçılığı, servet gizleme ve yanlış mal bildirimi” saptamalarına yer verilmişti. Raporda, “Çiller Ailesi'nin veraset bildiriminin de şüpheli bulunduğu ve incelemeye alınmasına gerek olduğu” belirtiliyordu.
Bu şüphe, ailenin verdiği ek veraset ve intikal vergisi beyannamesinden kaynaklanıyordu, çünkü Çiller kendisine annesinden veraset yoluyla, ‘880 Cumhuriyet altını, 570 bin dolar ve 690 bin mark’ ile çeşitli gayrimenkul ve menkul değerlerin intikal ettiğini bildirmişti. Oysa, Çiller'in vefat eden annesi Muazzez Çiller'e ait kiralık kasa tutanakla açılmış ancak kasada sadece taklit yüzükler, alüminyum gözlük çerçevesi gibi ekonomik değeri yok denecek kadar az olan kıymetler bulunmuştu. (**) Rapor, şüpheli unsurları şöyle sıralıyordu:
- Muazzez Çiller'in 880 adet cumhuriyet altını, 570 bin dolar ve 690 bin markı nezdinde muhafaza etmesi.
- Kendi evinde değil, kızının evinde vefat etmesi nedeniyle, nezdinde muhafaza ettiği iddia edilen altın ve dövizlerin hangi evde bulunduğunun anlaşılamaması.
- Bu kadar büyük miktarlardaki altın ve dövizin ilk verilen veraset ve intikal vergisi beyannamesinde beyan edilmemiş olması
- Veraseten kaldığı iddia edilen dövizlerin ek beyannamenin veriliş tarihi olan 15 Mayıs 1995 tarihinden önce 4 Mayıs 1995 tarihinde TL'ye çevrilmesi.
- Döviz ve altınların veraseten kaldığına ilişkin herhangi bir mahkeme tespitinin yaptırılmaması.
Rapor ayrı bir veraset ve intikal vergisi incelemesi yapılması gerektiği de vurgulanmıştı.
Özer Çiller komisyona geliyor
Bu araştırma sırasında Tansu Hanım'ın eşi Özer Çiller TBMM komisyonuna davet edilerek, servetin kaynağı üzerine şöyle sorgulanmıştı:
- Kayınvalidenizden size bu kadar büyük servet nasıl kaldı?
- Bunlar eski insanlar. Kayınvalidem de 85 yaşındaydı. Bu yaşlı insanların adetleri vardır. Ölümünden sonra tesadüf eseri bulduk. Çıkınında saklamış.
- Yastık altında mı gizlemiş?
- Hayır, hayır, çıkınında. Benim haberim yok. Benim kayınvalidem, Tansu Hanım'ın annesi. Yani benim yarı annem sayılır. Bunları Tansu Hanım'a sorarsınız…
İstanbul’a gidiyorum
O günlerde Milliyet’te yönetim yine değişmiş, Ufuk Güldemir gitmiş, yerine Derya Sazak gelmişti. Masamda çalışırken bir telefon geldi:
- Nursun Hanım?
- Buyrun benim?
- Kaynak olarak beni saklı tutmaya özen göstereceğinizi biliyorum, size önemli bir adres vereceğim…
Kaynağım, İstanbul Mecidiyeköy’de bir adresi verdikten sonra dedi ki:
- O evde Muazzez Hanım yıllarca kirada oturdu, üstelik aylarca kirasını ödemediği için ev sahibi kendisini icraya verdi.
- Muazzez Hanım kim?
- Tansu Hanım'ın annesi.
Bu son söz benim için tam bir “şok” niteliğindeydi, olabilir miydi bu? Rahmetli Muazzez Hanım onca serveti varken neden kirada otursundu? Kirasını ödeyememiş olabilir miydi? Ya icra?” Aklımda bu deli sorularla telefonu kapattım, birkaç dakika süreyle şaşkınlıktan kendimi toparlayamadığımı çok net anımsıyorum.
Giriş kattaki ev
O andan itibaren müthiş bir koşturmaca içine girdim. İstihbarat şefim Fikret Bila ile konuşup, “önemli bir haber” için İstanbul’a gitme izni aldım, Mecidiyeköy’deki apartmanı buldum, dış kapıya varınca bana verilen numaranın ziline bastım, açılmadı, “apartman görevlisi” yazan zile bastım, diyafonda bir erkek sesi:
- Ne istediniz?
- Bir konu için görüşecektim, kapıya gelebilir misiniz?
O sesin sahibi kırklı yaşlardaki adam geldi, gazeteci olduğumu söyledim, yaptığım araştırmayı da:
- Rahmetli Muazzez Hanım'ın oturduğu daire için gelmiştim…
Deyince görevli, bütün süreci anlattı. Yıllarca Muazzez Hanım'a o dairede karısıyla birlikte baktıklarını, ölümünden aylar önce yaşlı kadının Yeniköy’deki “Yalı”ya götürüldüğünü, Mecidiyeköy’deki evin kirasının uzun süre ödenmediğini, ev sahibi tarafından yaşlı kadının icraya verildiğini ve farklı pek çok detayı…
Bomba patlamıyor
“Bomba” diye gördüğüm haberimin birkaç unsuru eksik kalmıştı, ev sahibi ile görüşme ve apartmanın fotoğrafları.
Ev sahibi, …Kahveci’yi aradım, bendeki bilgileri aktardım, önce “Sizinle görüşemem” dedi, ardından, “Röportaj veremem ama o sizdeki bilgiler doğru” diye ekledi.
Haber tamamlanmıştı, hemen telefona sarıldım, Ankara’ya “İş bitti” bilgisini verdim. Telefonum o günlerin tuğla gibi meşhur Motorola’sıydı, tek eksiği fotoğraf çekememesiydi. Onu da İstanbul’daki üst düzey yöneticimizden, Sazak’tan istedim:
- Durum bu, Çiller’in annesinin yıllarca kirada oturduğu ve son dönemde kirayı ödemediği için icraya verildiği eve gittim, kapıcısıyla, ev sahibiyle görüştüm, sadece fotoğraf çekemedim, siz birini gönderip fotoğraf çektirebilir misiniz?
Ancak ummadığım bir tepkiyle karşılaştım:
- Yahu Nursun, sen böyle hassas bir bilgiyi bana telefonda niçin aktarıyorsun? Dön Ankara’ya, gerekirse biz resim çektiririz.
O anda haberimin “akıbeti” belli oldu, belli ki kullanılmayacaktı. Onca uğraşı, koşturma çöpe gitmiş, azar işittiğimle kalmıştım, Ankara’ya döndüm.
Yok bir de kullanılsaydı
Çiller’in mal varlığını araştıran TBMM’deki komisyonunun çalışması da aynı günlerde Murat Karayalçın ikna edilerek sulandırılmıştı. Komisyonun görevi, verilen bir önergeyle bütün siyasilerin birden varlıklarını araştırmaya dönüştürülmüştü. O işler aylarca sürdü, bir sonuca bağlanamadan bitti.(***)
Ancak belli ki TBMM komisyonu ortaya net bir çıkarım koyamasa da Çiller’in mal varlığı üzerindeki tartışmalar devam ediyordu. Sabah erken saatlerde masamın üstünde duran Motorola çaldı:
- Alo?
- Nursun Hanım ben Muazzez Çiller’in ev sahibiyim.
- Buyrun?
- Başıma ne işler açtınız biliyor musunuz? Çok ağır baskıya uğradım, hatta tehditlere maruz kalıyorum.
- İyi ama benim haberim yayınlanmadı ki…
- Bir de yayınlanmış olsaydı kim bilir daha neler olacaktı?
Ardından ev sahibi gülmeye başladı ve işi tatlıya bağladık.
Bugünlerde siyasilerin mal varlıkları yine tartışılıyor, “Yüzükten başka bugün acaba nesi var?” soruları ortalıkta uçuşuyor. Ne dersiniz? Günün birinde şeffaflık gelir, bütün bunlar kamuoyuna açıklanır mı?