Ülkemizde ses, görüntü ve yazı çıkaran kurumların büyük bir bölümü yabancı sermayenin eline geçtiği için, uzunca bir süredir sloganlardan ve ezber kalıplarından oluşan propagandanın yarattığı haber, yorum ve bilgi kirliliği ortalığı kaplamış durumda. Sanki hepsi de aynı yerde yetiştirilmiş gibi, yayıncılık ilkeleri yakıştırma, saptırma, çarpıtma ve iftiradan ibaret olan bir sürü insan türedi.
Bu yüzden her konuda konuşulanların dışında, pek konuşulmayan tarafların da konuşulmaya başlanması çok hayırlı oluyor. Hatta bence denge sağlamak için bir süre sadece onları konuşmalıyız. GüncelMeydan gibi yayıncıların sayısı yüzlere, binlere ulaşmalı. Böylece, bugüne kadar propaganda sloganlarından başka bir söz duymak için araştırma yapmak zorunda kalan insanlarımız da sağlıklı düşünme şansını kazanırlar.
Uluslararası projelerde maymuncuk misali kullanmak amacıyla "sorun" sıfatı takılan şeylerle ilgili ve "çözüm" adı altında proje hedeflerinin dayatıldığı yollar hakkında sadece sloganlarla düşünüp konuşmak, hepsi de yönlendirme amacını taşıdıklarından, bir süre sonra insanları düşünce özürlü yapıyor.
Dünyanın en küçük hapishane hücresi olan türban ile din konusunda yapıldığı gibi, diğer konularda da düşüncenin sloganlar marifetiyle şekillendirilmesi, herkesin başına görünmez türbanlar bağlıyor ve vatandaşlarımızın gerekli soruları sorup farklı fikirler üretmelerini engelliyor.
Mesela, şu sıralarda Amerikan planı doğrultusunda PKK terör örgütü ile AKP hükumetinin arasına koyulan müzakere masasının etrafında dönerek müzikli sandalye kapmaca oyunu oynayan yaramaz ve haylaz çocuklardan hangilerinin masaya oturacağı belli değil. Devlet adına görüşmeyi kim yapacak ? PKK'yı kim temsil edecek ? PKK temsilcisinin aynı zamanda bütün Kürtleri de temsil ettiği mi var sayılacak ?
Bir başka önemli soru da "Kürtler adına hareket etme hakkı kimde ?" şeklinde. Herkes yaptığı her şeyi demokrasi aşkına ve adına yaptığını söylüyor. Bu doğruysa, hepsinin de hedefi demokrasi olsa gerek. O halde, "Demokraside etnik temsil olur mu ?" sorusu mutlaka sorulmalı. Cevabın 'hayır' olduğu kesin de, sorusu bir türlü sorulmayınca, etnik temsil taklidi yapan feodal partiler kurulabiliyor ve gelip TBMM'ne oturabiliyorlar.
Liyakat yerine aidiyet esasını kullanmak her kurumu içten çürütüp çökerttiğine göre, devleti, anayasaya da yazılacak ayrımcı bir anlayışla etnik kimlik kontenjanlarına bölmek istemenin amacını sorgulamamız şart. Kendisinden önce devleti yönetenlerin ayrımcılık yaptığını öne sürerek, intikam peşinde hukuk yerine dakduk kullanacak kadar zıvanadan çıkmış olan bir iktidarın böyle yaman bir çelişkiye düşmesi de, dışarıdan talimat ile yönetildiği yönündeki inancı kuvvetlendiriyor.
Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımızın ne istedikleri kendilerine es kaza sorulduğunda, hep, 'iş ve aş' dediler. Aydın ekmeğiyle oynayan bu cevaplara aydınlarımız çok kızdılar ve onları "Siz susun bakalım cahiller. Kendi sorununuzun ne olduğunu bizden iyi mi bileceksiniz !" diye azarlar gibi ve sanki kimlik bir kredi kartı, kültür de yiyecek maddesiymiş gibi propaganda yapmaya devam ettiler. Karnı aç, işsiz insanlara "Siz sadece halay çekin. Yabancı devletlerin planlarına ve feodalizme karşı çıkmayın, boyun eğip marabalığa mahkum olun. Demokrasi sizin neyinize..." dediler.
Özellikle de "profesör" unvanı taşıyan insanlarımızın hali çok moral bozucu oluyor. Oysa, ithal malı slogancı ezber kalıplarının dışına çıkamayan bu kişiler düşünce fabrikalarında çalışıyorlar, birinci görevleri fikir üretmek. Yüksek eğitim kurumlarında, var olan fikirleri öğretmek ve öğrenmek yardımcı çalışma olmalı.
Yakın zamanda yapılan bir ankette, dinin, Kürtlerle diğer vatandaşlar arasında birleştirici gücünün kalmadığı ortaya çıkmış. Zaten işimiz dine kaldıysa, hepimize geçmiş olsun. Peygamberin yakın çevresini bile birleştirmeyi başaramayan, aynı etnik gruptaki insanların mezheplere bölünmelerini engelleyemeyen bir din, bugün herkesi öcülerle korkutup nasıl birleştirecek. Kendimize bir halife mi bulacağız ? Din bayrağı altında toplanırsak, Ortadoğu çıkışlı bütün dinlerin birinci emri olan "Diğer dinlere karşı savaş" işini ne yapacağız ?
Henüz hiç kimsede böyle bir çaba görünmüyor ama, eğer yeni bir birleştirici düşünce aranacak olursa, "geçmişin ışığı ile geleceğe bakmak" en doğru yöntemdir bence.
Kürtleri bölgemizde ayrılıkçı bir unsur olarak kullanmak isteyenlerin, amaçlarına ulaşmaları halinde bu toprakları Kürtlere bırakacaklarını zannetmek, büyük bir yanılgı olur. AKP ve ayrılıkçı Kürtler, oynanmak istenen bir oyun gereği sahneye çıkarılan kuklalar. Oyun bitince, bölgedeki diğer batı yanlısı yönetimler gibi onlar da kukla dolabına kaldırılacak, yerlerini zamanın ruhuna uyan yeni kuklalara bırakacaklar.
Bu topraklarda yaşayan herkesi birleştirebilecek tek düşünce, tarihi doğru yorumlamakla üretilebilir. Hayli eski zamanlara kadar gidebilen tarih bilgisine bakılırsa, bizim mahallede yaşayan herkes birlik olunca ortaya mutlaka bir süper devlet çıkıyor. Tekrarlanabileceğinden şüphesi olanlar, Onuncu Yıl Marşı'nı dinlesinler. Başkalarının yüz yılda yapabildiklerini on yıla sığdırabilmenin sırrı, güç birliğidir.
Bir süper devlet vatandaşı olmanın ne anlama geldiğini her bakımdan düşünerek, bütün yönleriyle ortaya koymak ve en cahil insanımızın bile anlayabileceği şekilde tek tek herkese anlatmak zorundayız.
Bütün bölgesel olumsuzlukları sürdüren, sözde bağımsız zayıf bir kukla devletin vatandaşı olmak ile bağımsız bir süper devlet vatandaşı olmanın farkını insanlara göstermek, bütün sorunları çözebilir.
Kukla devlet, bağlı olduğu devletin taleplerini yerine getirirken, yönetim bakımından görülen bütün bölgesel olumsuzlukları sürdürmek zorundadır. Bunun ne demek olduğunu merak edenlerin, Amerikanın taleplerini karşılamak için Suriye diktatörü Esad'a düşmanlık yaparken, Irak diktatörü Barzani ile gurur duymaya mecbur kalan AKP yönetimindeki Türkiye'nin perişanlığına bakmaları yeterlidir.
Daha teknik bilgiler arayanlar da başta petrol "kanunumuz" olmak üzere, madenlerimiz, tarımımız ve topraklarımızla ilgili yabancılara verilen kapitülasyonları inceleyebilirler.
"Sözde bağımsız bir kukla devletin sözde özgür bir ırgatı mı, yoksa bağımsız laik, demokratik bir süper devletin birinci sınıf vatandaşı mı olmak istersiniz ?" sorusunu sorabilmek ve doğru cevabı alabilmek için çok ciddi bir hazırlık yapmamız ve herkesi iyice bilgilendirmemiz lazım. Aksi halde, "Küçük Amerika" mı yoksa "Büyük İsrail" mi ne kurmak istiyorlarsa artık, proje sahiplerinin amaçlarına ulaşmalarını başka türlü önleyemeyeceğiz.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Selçuk Tınaz