Son aşama 140. Madde / Dr. Cüneyt MENGÜ

Son aşama 140. Madde / Dr. Cüneyt MENGÜ

İletigönderen Balasagun » Sal Ağu 05, 2014 16:02

Son aşama 140. Madde

Resim
Irak’ın kuzeyinde son haftalarda yaşanan kaygı verici gelişmeler sonucu IŞİD örgütü ve yandaşlarının bazı kilit kent ve kasabaları ele geçirmeleri sonucunda Kerkük, Peşmerge güçlerinin kontrolü altına girmiştir. Öte yandan Irak’ın güneyinde özellikle Divaniye bölgesinde Şii grupları arasında dün yaşanan çatışmalar Irak’ın içinde bulunduğu kaosa yeni bir boyut kazandırmıştır. Diğer taraftan Türkmeneli bölgesinin önemli kenti olan Telafer’de de Sünni Türkmen aşiretlerinin IŞİD’e karşı savaş açtığı, bölgeden aldığımız haberler arasında yer almaktadır. Bu gelişmeler devam ederken dün Batı medyasına açıklamalarda bulunan Barzani bağımsızlık tezini gündeme getirmiştir.

Bilindiği gibi Barzani 28 Haziran’da Fatih sıfatıyla Kerkük’e girmiş ve kentin kaderiyle ilgili olarak dünya kamuoyuna yaptığı açıklamalarda; Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğunu, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin kendiliğinden uygulandığını ve bu konunun artık konuşulmaya gerek kalmadığını ilan etmiştir. Barzani, Kerkük ziyaretinin ardından Erbil’e döndüğünde bölgede referanduma gidileceğini duyurmuştur.

IŞİD’in öncülüğünde Selefiler, Nakşiler ve eski Baas kadrolarının işbirliği ile 10 Haziran’da yapılan operasyona karşılık Irak ordusu herhangi bir mukavemet göstermeden şehri terk etmiş ve Kerkük’e doğru ilerleme olasılığına karşılık Kerkük’te konuşlanan 12. Tugayın tamamı ağır silah ve cephaneyi yerinde bırakarak garnizonu çoktan terk etmişlerdir. Bu gelişmenin ardından sözde IŞİD’e karşı kentin güvenliğinin sağlanması amacıyla binlerce Peşmerge birlikleri Kerkük’e girmiştir. Musul ve Kerkük’te yaşananların hemen hemen aynısı 2003 yılında Bağdat’ın düşmesini hatırlatmaktadır.

Bir Türkmen şehri olan Kerkük, öteden beri ekonomik özelliklerinden dolayı devletlerin odak noktası olmasının yanı sıra jeopolitik yönünün ekonomik değeri kadar önem taşıdığı görülmektedir. Bu stratejik sebeplerden dolayı Iraklı Kürtler, Kerkük’ün aidiyeti ile ilgili olarak kentin KYB’nin başkenti olduğunu ve hatta Kürdistan’ın kalbi ve Kudüs’ü olduğunu telaffuz etmekten çekinmemişlerdir. Böylece Iraklı Kürtler, küresel güçlerin şemsiyesine sığınarak, merkezi hükümet ile yapmış oldukları anlaşmaların yeterli olmadığı gerekçesi ile anayasa garantisi altında hukuksal kazanım elde etme peşindedirler.

2003’te Irak’ın işgali sürecinde Iraklı Kürtlerin baskıları sonucunda ister 2004 yılında geçici ve ister 2005 yılında onaylanan daimi anayasada 140. madde yer almıştır. 140. madde de; ihtilaflı bölgeler kapsamında yer alan Kerkük için 31.12.2007 tarihine kadar öncelikle normalleşme, yani Kerkük’ten göçe zorlananların geri dönmesi ve uğradıkları maddi kayıplarının karşılanması, ikinci aşamada ise Kerkük’te yapılacak bir nüfus sayımı sonucunda etnik dağılım esas alınarak kentin nüfusunun tespit edilmesi ve üçüncü aşamada ise Kerkük’te referandum yapılacağı vurgulanmıştır.

Söz konusu referandum ile Kerkük’te yaşayanların kentin Bağdat yönetimine mi yoksa KYB’ye mi bağlanmak istedikleri sorulacağı yer almaktadır. Araştırmacıların yararlanması için 140. maddenin 1970 yılından günümüze kadar tarihi gelişimini irdelemeden önce 2 hususun altını çizmekte yarar görmekteyim.

1) Irak resmi kayıtlarına göre 2003’teki savaş öncesi 830.000 olan Kerkük şehrinin nüfusu, Kürtler tarafından illegal nüfus kaydırmaları sonucu 1 milyon 450 bin kişiye ulaşmış ve resmi kayıtlara da geçirilmiştir.

2) Kürt gruplarının yine savaş öncesi göçe zorlananların sayının 100 binler olduğu iddialarına karşılık, Birleşmiş Milletler ve Irak Türkmen Cephesi kaynaklarına göre Saddam döneminde Kerkük’ten göçe zorlanan kişi sayısının 11.800 olduğu yer almaktadır.

Bu tablonun birinci bendine bakıldığında Kerkük’te yapılacak referandum sonuçları daha önce 30 Nisan’da yapılan seçimlerde olduğu gibi Kürtlerin lehine olacağı aşikardır. Bu gerçeklerin ışığı altında ister Türkiye’nin, ister Bağdat’taki merkezi hükümetin katkıları sonucunda referandumun miadında yapılması engellenmiş ve askıya alınmıştır. Türkiye kırmızı çizgilerinden kaynaklanan bu görüşe geride bıraktığımız yıllarda sahip çıkmaya gayret etmiş, ancak birkaç yıl önce Kuzey Iraklı Kürtlerle Türkiye arasında enerji başta olmak üzere ekonomik çıkarların devreye girmesi ile Kerkük dosyası rafa kaldırılmıştır.

Bugün Küresel güçlerin desteği ile hareket eden IŞİD ve yandaşları, Irak’a yönelik belirli hedeflerin gerçekleştirilmesine bilinçli veya bilinçsiz olarak hizmet etmektedirler. Bu hedeflerin başında kısa vadede140. maddeyi devreye sokarak, Türkmenlerin direnç gücünü zayıflatarak katkısız Türkmen şehri olan Telafer’i göçe zorlamak olup uzun vadede ise Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tartışma masasına getirmektir. (Devam edecek)

Dr. Cüneyt MENGÜ, 8 Temmuz 2014
cuneyt.mengu@mercanonline.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Son aşama 140. Madde / Dr. Cüneyt MENGÜ

İletigönderen Balasagun » Sal Ağu 05, 2014 16:06

Son aşama 140. madde (2)

Resim
Kim ne derse desin 10 Haziran tarihinde Irak’ın kuzeyinde başlatılan bir dizi olayların ana hedeflerinden birisi Irak’ta Kerkük bölgesi için 140. maddenin uygulanması ile şehrin Kürtleştirilmesi, Telafer ve diğer Türkmen yerleşim bölgelerindeki Türkmenleri göçe zorlayarak siyasi denklemin dışında tutulması ve Kürdistan Yönetimi bölgesinde normal bir vatandaş olarak hayatlarının idame ettirtilmesidir. Türkmeneli bölgesini ve Türkmenlerin neden hedef alındığının cevabı ise; başta Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaları, Irak’ta toplumlar arası milliyet ve mezhep farklılığı gözetmeden kardeşçe yaşama arzusu içinde olmaları ve en önemlisi de çeşitli dönemlerde Kerkük meselesi ile ilgili ortaya atılan farklı senaryolar karsısında kentin Türkmen özelliği dikkate alınarak merkezi hükümete bağlı kalmaları veya Irak’ın herhangi bir nedenle bölünme aşamasına girmesi durumunda Kerkük’ün özel statüye kavuşmasını talep etmeleridir.

Bugün Barzani, hukuksal süresi dolmuş ve planlı bir şekilde demografik özelliği değiştirilmiş Kerkük’ün 140. madde ile KYB’ye bağlanarak oldubittiye getirmek istemektedir.

140. madde ile ilgili olarak Kerkük’te kamuoyuna açıklamalarda bulunan ve bu isteğinin gerçekleştirilmesi için zorlanacağını gören Barzani, son günlerde söz konusu maddeye işlerlik kazandırılması için BM’nin müdahalesini istemiştir. Aslında yıllardır Türkmen temsilcileri de kentin planlı olarak değiştirilmiş demografik yapısı ile ilgili BM’nin müdahalesini talep etmişler ve halen de devam etmektedirler. Aslında Türkiye’nin yüksek menfaatlerini zedeleyen ve Kerkük’ün kaderiyle ilgili siyasi stratejik hedeflerini içeren 140. maddenin temelleri, 11 Mart 1970 tarihinde ilan edilen ‘Kerkük Özerk Bölge’ taslağının hazırlanmasında atılmıştır. O dönemde KDP ile Merkezi Hükümet arasında yapılan görüşmelerde, Kerkük’ün durumu ve peşmergelerin elinde bulunan ağır silahların teslimi sorun teşkil etmiştir

Bağdat Yönetimi özerk bölge içerisinde sadece Erbil, Süleymaniye ve Duhok şehirlerinin yer almasını isterken KDP ise Kerkük şehrinin de bölge içerisinde yer almasını ısrarla talep etmişlerdir. Bunun üzerine aynen 1923 Lozan’da olduğu gibi (taraflar farklı olmakla birlikte sistem aynı) 11 Mart 1970 tarihinde ilan edilen özerk bölge beyannamesinde Kerkük meselesi üzerinde bir anlaşma sağlanamadan daha sonra yapılacak görüşmelere bırakılmıştır. Başlangıçta Kerkük’ün demografik yapısının tespiti için nüfus sayımı üzerinde durulmuştur. Ancak daha sonra her iki taraf, sayımın Türkmenlerin lehine sonuçlanacağından referandum formülü üzerinde anlaşmıştır. Böylece Türkmenlerin yoğun bulunduğu bölgelerin kaderi ile ilgili olarak Türkmenler iki taraftan birini seçmek zorunda bırakılmıştır. Ancak şu ana kadar ne sayım yapıldı ne de referanduma gidildi. Eğer bu sayım o zaman yapılabilseydi Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu resmen tescil edilecek ve bugünlere kadar devam eden bu tartışmalar da olmayacaktı.

Konuyla ilgili olarak hem Bağdat ve hem de KDP yönetimleri tarafından Türkmenlerin görüşlerini ve tutumlarını almak amacıyla Bağdat’ta yerleşik Türkmen Kardeşlik Ocağı yetkilileri ile bir dizi görüşmeler başlatıldı. Türkmen Kardeşlik Ocağı yetkilileri ile 2 aylık süre içerisinde farklı zamanlardaki görüşmelerde; KDP’nin üst düzey kurmayları, Bağdat Yönetimi Devrim Komuta Konseyi üyesi ve daha sonra Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen Murtaza Al Hadisi katılmıştır.

Her iki taraf da Kerkük ve o dönem özerk bölge kapsamına giren diğer Türkmen bölgelerinde yaşayan Türkmenleri, Türkmen Kardeşlik Ocağı kanalı ile kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Türkmenler, sunulan öneriler karşısında bir ara tereddüt yaşadılar. Bu arada Irak ordusunda paşa rütbesine kadar ulaşan Türkmen kökenli Ömer Ali Paşa, Türkmen Kardeşlik Ocağı’nın kültürel ve sosyal konularla ilgilenmesini talep etmiştir. Diğer taraftan da Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde Türkmenlerin de kendilerine özgü bir ‘Özerk Bölge’ oluşturulması amacıyla bir siyasi parti kurma girişimi önerisinde bulunmuş ancak gerçekleştirilememiştir. (Devam edecek)

Dr. Cüneyt MENGÜ, 9 Temmuz 2014
cuneyt.mengu@mercanonline.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Son aşama 140. Madde / Dr. Cüneyt MENGÜ

İletigönderen Balasagun » Sal Ağu 05, 2014 16:10

Son aşama 140. madde (3)

Resim
Hem Baas rejimi hem de KDP yönetimi, referandum uygulaması hususunda Türkmenlerin tercihlerinin önemli olduğunun bilinci içerisindeydiler. Çünkü özellikle Kerkük merkezinde ve diğer Türkmeneli bölgelerinde Türkmenlerin çoğunluğu teşkil ettiğini gördüklerinden ve hangi tarafı destekleyeceklerini de kestiremediklerinden her iki taraf da bu referanduma yanaşmadılar. Bu gelişmeler sırasında o dönemde farklı görüşe sahip olan Ömer Ali Paşa fazla zaman geçmeden şaibeli bir trafik kazası sonucu ebediyete intikal etmiştir. Saddam ve Kürtler arasında çözüm yolları tıkanınca 1975 Cezayir Anlaşması imzalanana kadar çatışmalar devam edecek ve ABD yardımından sonra başta Kerkük olmak üzere Kürtler daha fazla haklara sahip olma peşinde koşacaklardır.

Ancak gelişmeler doğrultusunda ABD’nin bölge ile ilgili planının değişmesi sonucu Irak ile İran arasında 1975’te Cezayir’de imzalanan anlaşma ile Irak’ın kuzeyindeki Kürt hareketi devre dışı bırakılmıştır. 1975 tarihinden sonra da ipler tamamıyla kopmuş ve Kerkük üzerinde bir Araplaştırma politikası başlatılmıştır. Irak’ın ortası ve güneyinden Araplara kişi başı 10 bin Dinar (o zamanın kuru dikkate alındığında 30.000 ABD Doları) yardım yapılarak Kerkük’e yerleşmeleri teşvik edilmiştir.

1992 yılında Irak muhalefetinin güvenli bölgenin merkezi olan Erbil’in Selahattin kasabasında düzenlediği toplantıda Kürt grupları, Saddam sonrası Kerkük’ten göçe zorlanan 100.000 ailenin geri dönmeleri sürecinin kayıt altına alınmasını ve Irak için federatif yapının gerekli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Göç konusu ile ilgili olarak Kürt gruplarının çok abartılı idealarına karşılık Türkmen temsilcileri dışındaki diğer katılımcıların sesi çıkmamıştır.

Daha sonraki dönemlerde de göç konusunun toplantılarda sürekli olarak gündeme alındığı görülmüştür. Örneğin; 1995 yılında New York yakınlarındaki bir kampüste Irak muhaliflerinin üst düzey temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantıda göç konusu gündemin ana maddelerinden birisi olarak yer almıştır. Daha sonra yine Iraklı muhaliflerin (INC) 1990 New York, 2002 Londra ve 26 Şubat 2003 tarihlerinde Selahattin’de yapılan toplantılarda göç konusu gündeme getirilmiş ve kayıt altına alınmıştır.

2000 yılında KDP Irak’ın geleceği ile ilgili bir anayasa hazırlamıştır. Bu anayasanın 79. maddesinde Kerkük için kullanılan ifadeler Kerkük’ün Araplaştırılmasını ve Kürdistan’ın bazı bölgelerindeki halkın zorunlu göçe tabi tutulmasını ön gören plan lağvedilmiştir. Kerkük, Mahmur, Şeyan, Hanekin ve Mendeli’de göç ettirilen Kürtler, kendilerine ait olduklarını iddia ettikleri söz konusu yerlere döndürülecek ve 1975 yılında bu bölgelere yerleştirilen Arapların ise kendi yörelerine geri gönderileceği hususları yer almıştır.

2002 yılının ortalarında KDP ve KYP Federal Irak Cumhuriyeti Anayasası ve Kürdistan Bölgesi Anayasası adlarıyla Irak’ta iki ayrı federe devletten oluşan federal bir yapılanmayı öngören birer anayasa hazırladıklarını kamuoyuna duyurdular.

Irak savaşı başlamak üzere iken Türkiye, kırmızı çizgilerin peşinde idi. 7 ve 18 Mart 2003’te Kürt liderleri dahil Irak muhalifleri ile Ankara’da yapılan toplantıda, Kürt liderleri Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmeyeceği ve müdahale sırasında Kerkük ve Musul’a girmeyeceklerine dair yazılı taahhüt vermelerine rağmen her iki kente de girmişlerdir.

150.000 Türkmen çaresiz

Türkiye 2004 yılında referandumla kabul edilen Irak’ın kalıcı anayasasının 140. maddesinin askıya alınmasını istemekte idi. Kerkük için özel statü formülünü ileri süren Türkiye’nin bu talebi Merkezi Hükümet Başbakanları olan hem Caferi ve hem de Maliki tarafından destek görmüştür. Bilindiği gibi Türkiye kırmızı çizgilerinin rengini korumaya devam ederken T.C. Başbakanı Erdoğan 2007’de parti grup toplantısında “Kerkük’te bir referandumun yapılması çok tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Demografik yapısı değiştirilmiş bir kentte referandum doğru olmaz” diyerek Kerkük’te oldu bitti peşinde koşanları sert bir dille uyarmıştır.

ABD idaresi 1991’den günümüze kadar hem Irak’ın toprak bütünlüğünden söz etmekte, aynı zamanda da Kürt gruplarının yanında yer almaktadır. 31.12.2007 tarihinde miadı biten 140. madde ile ilgili değişiklik yapma yetkisinin sadece Irak Meclisi’nde olmasına rağmen BM Özel Temsilcisi Staffan De Mistura tarafından söz konusu maddenin Haziran 2008’de ikinci kez 6 aylığına ertelenmesi sürpriz olmadı ve bu da BM’nin tarafsızlığına gölge düşürmüştür. Ancak ne oldu ise 2008 sonrası özellikle Kuzey Irak’lı Kürtler ile Türkiye arasında enerji başta olmak üzere ekonomik çıkarlar sonucu Kerkük dosyası rafa kaldırılmıştır.

10 Haziran 2014’te Musul’un düşmesi ile meydana gelen kaygı verici gelişmeler sonucunda da Kerkük, Telafer, Tuz ve Beşir durumu ortada ve 150.000 Türkmen evsiz barksız çöllerin ortasında çaresiz bir vaziyettedirler. Mayıs 2014’te Erdoğan partisinin grup toplantısında Orta Doğu’da Dicle kenarında kaybolan bir deveden de sorumlu olduğunu söylemişti. Şimdi aynı bölgede kayıplara karışan bir deve değil yüz binlerce Musul insanı.

Netice itibariyle bugün Türkmenler bir katliamla karşı karşıya ve canlarını kurtarma peşindeler. Ne Irak’ın bölünmesi ne de Kürt devletinin kurulması artık umurlarında değil. Zaten Türkmenler, Kuzey Bölge yönetimine karşı çıkmadılar, sadece Kerkük ile ilgili haklarını saklı tutarak kendilerinin Irak’taki diğer topluluklar gibi siyasi ve idari haklardan yararlanma taleplerini ileri sürdüler ve sürdürmektedirler.

Türkiye’nin son gelişmeleri sağlıklı bir şekilde etüt etmesi yararlı olacaktır. Bilinmelidir ki Türkiye’nin güvenliği Kerkük ve Telafer’den geçer.

Dr. Cüneyt MENGÜ, 10 Temmuz 2014
cuneyt.mengu@mercanonline.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x