
İsviçre’de yapılan referandumun sonucu minarelere yasak çıkınca kıyamet koptu. Herkes bağırıyor. Bir olaya bakıyorum bir de verilen demeçlere, tepkilere. Müslümanlar İsviçre’den paralarını çeksin, gidişat iyi değil, bu bir ırkçılıktır, ilkelliktir, şeklinde devam ediyor. Ne bu şiddet bu celal! Anlayamadım, bocaladım. Vatikan’dan yükselen ses ufkumu açtı. Öfkenin sebebini anladım. İşin özü şu: Minareyi bırak diyaloğa bak! Çünkü minare yasağı Batı’nın öteki yüzünü gösterdi. Maskeyi düşürdü. Öfkenin birinci nedeni İsviçre’nin verdiği bu açıktır. Bu olayın ardından diyalog havucunu göstererek ülkemizde sürdürülen kilise açma faaliyetlerini izah etmek zordur. Adama sorarlar mücahit, ne iş bu! Hiç cemaati olmayan yerlerde Kilise mimarlığı yapıyorsun ama binlerce Müslüman’ın yaşadığı İsviçre’de minareye bile izin yok. Böyle bir tepki gelişirse diyalog planı suya düşer. Üçüncü bin yılın Mesihçi havarileri rolünü üstlenen İsevi Müslümanların bağlantıları bozulur. Öfkenin ikinci nedeni de budur.
Bu öfkenin arkasında zerre kadar İslâmî kaygı yoktur. Mutlak anlamda politik numaradır. Çünkü Hıristiyan dünyanın İslâm’a karşı tutumu asırlardır böyledir. Bu ve benzeri tutumların değiştiğini gösteren hiçbir veri yoktur. Daha dün Hz. Peygamberimizle ilgili karikatürler ve o karikatürlere giydirilen anlamlar ortada. Öfkenin nedeni minare yasağı ise bu sadece milletle dalga geçmek değil, aynı zamanda milleti aşağılamaktır. Akıl ve vicdanı ayaklar altına almaktır. Sorarım size, uzun süredir Afganistan’da, Irak’ta minareler, camiler ve türbeler imha ediliyor. İsviçre’deki minare de, Irak ve Afganistan’daki ne? Babanın bastonu mu? İsviçre’dekiler Müslüman da, Irak ve Afganistan’dakiler ne? Irak ve Afganistan’da her gün insanlar katlediliyor. Yetmemiş gibi 30 bin asker daha Afganistan’a sevk ediliyor. Ne bir ses var, ne bir çağrı, ne de bir öfke! 100 bin asker Afganistan’da üçtaş mı oynayacak. Bu vahşetin, ’minare yasak’ sonucundan önemsiz olduğunu dolaylı olarak ifade eden politik tavır samimi değildir. Önleyici savaş adı altında bu katliamı demokratikleşme olarak sunan güçlerin katliamlarını ittifak ve diyalog masalı altında meşrulaştıran din şarlatanlarının derdi İslâm olamaz. Bu feryadın ve sitemin arkasında, minare yasak sonucunun diyalog düzeneğini bozacağı endişesi yatmaktadır. Papa XVI. Benedikt diyaloğa karşı olduğu halde birdenbire bu olayın ardından Vatikan’ın ‘diyalog tehlikeye girer’ feryadı son derece manidardır.
Siyasi iktidarın önümüzdeki dönemde birçok kilise açacağı bilinmektedir. Eğer farklı din mensupları dini inançlarını yerine getirmek için bir mekâna ihtiyaç duyuyorlarsa bunda hiçbir beis yoktur. İnsanlığın ve hukukun gereği budur. Ancak bilinmelidir ki misyon kılıfı altında, politik ve diplomatik faaliyet yapanların önünü açmak din özgürlüğü değildir. Bir ayağı Mersin’de bir ayağı Irak’ın kuzeyinde, eli ve gözü Diyarbakır’da olanların önünü açmak için kilise mimarlığı yapan diyalogcular fena halde üzüldüler. Tepkinin gerçek nedeni, minare yasağı değildir. Diyalog altında kilise açma faaliyetlerinin akamete uğrama ihtimalidir. Şimdi soralım: Herhangi bir Batı ülkesinde İslâm’a hizmet görüntüsü altında bir Müslüman uluslararası diplomatik faaliyetler icra edebilir mi? Hayır. Öyleyse bilinmelidir ki Mesih’in misyonu adı altında bu ülkede politik ve diplomatik faaliyet yapanlara karşı boynu kıldan ince olanlar; dinin değil, bir politik hesabın peşindedirler. Feryadın arkasında ’diyalog düzeneği’altında yapılan misyon faaliyetlerinin bozulma ihtimali yatmaktadır. Rahat olun! Birlikte yola çıktığınız ortaklar ’diyalog kesat’ hükmüne izin vermezler! Yola devam! Fakat ne olur, bu politik numarayı İslâm adı altında pazarlayıp milleti sokaklara dökmeyin!
Ayıptır, günahtır.
Nadim MACİT - 4 Aralık 2009 / YENİÇAĞ