Soykırım iddiası ve Atatürk'le ilgili büyük yalan

Aydıncıkların özürlü kampanyasına karşı bir kampanya ve verdiğimiz tepkiler!

Soykırım iddiası ve Atatürk'le ilgili büyük yalan

İletigönderen Ram » Pzt Ara 29, 2008 10:29

Soykırım iddiası ve Atatürk'le ilgili büyük yalan - I

Ermeni Soykırım iddiaları karşısında boyunlarını bükenler belgeleri bir kez daha okumalıdırlar! Davalar tarihe bırakılamaz!

Avrupalılar, Ermeni soykırımı iddialarına dayanak olarak, Atatürk'ün bu soykırımı kabul eden bir açıklamada bulunduğunu ileri sürdüler. Bu büyük bir yalandır. Avrupa Parlamentosu’nun kararına utangaçça karşı çıkan TBMM de, İstanbul’da basın toplantısıyla kararı kınayan rektörler de, kararlı davranarak bu açık yalanı Avrupa'nın yüzüne çarpmadılar. Oysa bu sahtekarlık, yıllar önce, Ermeni teröristlerin yargılandığı Paris Başkonsolosluğu baskını (1984) ile Orly katliamı davalarında belgelerle sergilenmişti. (1/2)

Avrupalı bunu bilmez mi?! Elbette bilir! O zamanlar, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, iddianın yalan olduğunu 1984'de Paris mahkemelerinde kanıtlamış; tutanaklara geçirtmiş ve ayrıca hazırladığı kitapta da belgelemişti. "A 'statement' wrongly attributed to Mustafa Kemal Atatürk" yani "Yanlış olarak M. Kemal Atatürk'e atfedilen sözler" adını taşıyan kitap, 1984'te İngilizce olarak yayınlanmıştır. Sahtecilikle ilgili belgelerin de yer aldığı bu kitap, yaban ellerde, Türkiye'yi karalayan yayınlara karşı bilimsel yanıt olmuştu. (3) O günlerde, ülkemizde aydın geçinenlerin, Ermeni tezlerini bu denli destekleyeceklerini ve Avrupalıların oyunlarına araç olacaklarını öngörebilselerdi, belgeler Türkçe olarak da yayınlanabilirdi.

İyi de olurmuş. Baksanıza bilim kurumları adına açıklama yapanlar bile ne durumdalar. Bilim adamı Türkkaya Ataöv'ün kitabında belgelenen bu sahtekarlık özetle şunlardır:

  1. Fransız Paul du Véou, "Le Désastre d'Alexandrette (1938)" adlı kitabının dipnotunda "Mustafa Kemal İstanbul'da 27 Ocak 1920'de çıktığı mahkemede Ermeni katliamından Osmanlı Devleti'ni sorumlu tutan bir açıklama yapmıştır" diye yazmıştı. (4)
  2. Amerikan vatandaşı Ermeni Katolik Papazı Nesliyan, 1951 yılında yayınlanan Les memoires de Mgr. Jean Naslian adlı kitabında bu yalanı yinelemişti.
  3. Ermeni yazar Leon Sürmeliyan, bir kitaba(1976) yazdığı ön sözde "Türk hükümeti ve basını Mustafa Kemal Paşa'nın 28 Ocak 1919'da Harb Divanı'nda verdiği ifadeyi unutuyor" diye yazmıştı.
Böylece, oradan oraya aktarılan yayıldıkça yayılmış ve içine girmek için can atılan Avrupa Birliği'nin parlamentosu'nda belgeye geçmiştir. Sahtekarlık, ne denli açık değil mi? Hakkında idam fermanı kesilmiş olan Mustafa Kemal Ocak 1920'de kalkıp İstanbul'a gidiyor ve Divan-ı Harb'de ifade vermiş oluyor. Bu palavrayı pek yerinde görmeyen bir başkası, tarihi hemen bir yıl öne alıyor. Yıllar sonra da tarih 1921'e alınıyor. En basit soruşturmada bile, yer ve zaman birliği aranır. Amaç gerçeği ortaya çıkarmak değil ki, böyle yapsınlar.

İstanbul mahkemelerinde konuşan bir "Mustafa Paşa" vardır, ama o ‘Mustafa Kemal’ değildir. Nice Yurtseveri, bu arada Ermeni'leri göçertmekle suçlanan bir çok görevliyi, İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığının isteğiyle göstermelik yargılayıp astırtan, kurşuna dizdirten, İstanbul Saltanatı'nın 1919-1920 dönemi Divan-ı Harb Reisi, Kürt Teali Cemiyeti kurucusu "Nemrud" Mustafa Paşa’dır.


Soykırım iddiası ve Atatürk'le ilgili büyük yalan - II

Sahteciliğe ilk karşı çıkanlar da, Ermeni yazarlar olmuştur. G. Guerguerian, Papaz Nesliyan'a hatıralarını yayınlanmadan önce düzeltmesini önermiştir. Papaz, bu düzeltmeyi yapmamış ve kitap bu yalanla birlikte 1960'da Ermenice'ye de çevrilmiştir.

Guerguerian, yalanı Beyrut'ta yayınlanan Massis Weekly (1967)'de bir kez daha ortaya koymuştur. Armenian Review dergisinin editörü James H. Taşçıyan, Boston'da yayınlanan Armenian Weekly (20 Mart 1982) adlı dergide, "Çağdaş Türkiye'nin kurucusu M. Kemal'in Harb Divanı'nda ifade verdiğini .. gösterir herhangi bir kanıt yoktur," diyerek gerçeği yazmaktan geri kalmamıştır. (7)

Türkiye’de öncelikle üniversite yöneticileri, sonra meclis üyeleri ve hepsinden önce de Dışişleri yetkilileri bu işi ne denli ciddiye alıyorlar? Türk bilim adamlarının İngilizce, Fransızca bilimsel yayınlarını neden görmezden geliyorlar? Neden onlara danışmadan rasgele açıklamalar yapıyorlar? Yanıtlamak oldukça güç. Çünkü Ermeni yazarlar ikna olmuşlar, ama Türkleri ve T.C devletini yönetenleri inandırmak daha zorlaşmış gibi.

Davalar tarihe bırakılamaz, yerinde ve zamanında savunma ister. Çünkü bu işler bir varolma davasıdır. Bu ‘dava’ mahkemelerde görülmekte, gelecekte ortaya sürülecek tazminat-toprak taleplerinin alt yapısını oluşturmakta ve etnik ayrıştırma sürecinde başka iddialara da temel oluşturmaktadır. Daha şimdiden "Rum tehciri" adını taşıyan kitaplar İstanbul'da yayınlanmaya başlanmıştır.

Hepsinden daha önemlisi, mahkeme konusu olan davalar, tarihe bırakılacak "think tank" işi ya da "sivil" toplumların "workshop (atölye)" işi değildir. "Tarihe bırakalım" demek, iddiaları dolaylı olarak üstlenmek, dahası ülke gençliğini kuşkuya düşürmek, değil midir?

Bağımsızlık savaşı günlerinde, olanaklar çok kısıtlıyken ve saldırı cephesinde çatlaklar oluşturmanın en yaşamsal önemde olduğu günlerde şu değerlendirme yapılırken, eğilip bükülme ya da ‘tarihe bırakmak’ düşünülmemiştir. Belgeden okuyalım:

    "(..) İslam ve İslam olmayan Türk yurttaşları arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz. Böylece Rumların ve Ermenilerin düşmanla birlikte yurt hainliği yapmadıkları sürece kaygılanacakları bir durum yoktur. Düşmanca iftira atanların büyük abartmaları dışında, Ermenilerin tehciri işi kesinlikle şu gerçeğe dayanmaktadır:

    Rus ordusu, 1915'de bize karşı büyük saldırısını başlattığı sırada, çarlık güdümünde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, savaşan birliklerimizin gerisindeki Ermenileri ayaklandırmıştı.

    Düşmanın sayı ve araç üstünlüğü karşısında çekilmek zorunda kaldığımız için, kendimizi iki ateş arasında kalmış görüyorduk. Lojistik (ikmal) ve yardım konvoylarımız acımasızca öldürülüyor, yollar bozuluyor ve Türk köylerinde terör sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işletenler ve yanlarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri alan çeteler, silah, cephane ve yiyecek sağlanmasını, büyük devletlerin barış döneminde kendilerine kapitülasyonların kazandırdığı imtiyazlardan yararlanarak bu amaç doğrultusunda, Ermeni köylerinde oluşturdukları büyük stoklardan yaparlardı.

    İngiltere'nin barış döneminde ve savaş alanından uzak İrlanda'ya uygun gördüğü uygulamaya ilgi göstermeyen dünya kamuoyu, Ermeni halkın tehciri konusunda almak zorunda kaldığımız karar için bize karşı tutarlı bir suçlamada bulunamaz.

    Mustafa Kemal, TBMM Başkanı" (8)

Bu açıklama, Philadelphia'da yayınlanan Public Ledger adlı gazetenin yönelttiği sorulara karşılık olarak 25 Şubat 1921'de yapılmıştır. Oysa şimdinin Avrupa Parlamentosu, Atatürk'ün 1921'de soykırımı kabul ettiği, yalanını kanıt olarak ileri sürüyor.

Ve görülüyor ki, bu tür davalar, "kabul edilemez" gibi yumuşak, ikircikli, baştan savma, sözde karşı çıkışlarla değil, ulusal davaların gerektirdiği sorumluluk bilinciyle savunulur! Tıpkı, Atatürk'ün yaptığı gibi. Çünkü yaşamsal davalar açıklıkla savunmayı gerektirir. Hele, hele, egemenliğe yönelmiş yabancı misyon kararları, kınamakla, ayıplamakla, "aman incitmeyelim, bizi almazlar" anlayışıyla değerlendirilemez.


Soykırım iddiası ve Atatürk'le ilgili büyük yalan - III

Tıpkı geçmişte olduğu gibi, apaçık yalanlara dayanan kararları alan sözde demokratlarla ortaklık ilişkisine girmek, sahtekarları muhatap kabul edip, temsilcilikler açmalarına göz yummak, yurdumuzda 'azınlık hakları konferansı' düzenletmek, tarihe bırakılacak denli, basit ve bağışlanabilir bir hata değildir! (9)

Ayrıca unutmamalıdır ki, bugün 90 yıl öncesinin olaylarını çarpıtarak, Türkiye'yi soykırımla suçlayan Amerika ve özellikle Batı Avrupa ülkelerini yönetimlerinin uyguladıkları ya da uygulattıkları soykırımlar sonucunda kanlanan elleri henüz kurumamıştır. Son on yılda Afrika'da oynadıkları oyunlara bakmak yeter de artar bile. İşte bu nedenle, savunmanın ya da aklanmanın en geçer yolu, mağdur ülkelerle dayanışmayı yükseltmek, kara çalıcıları kendi suçlarıyla yanıtlamaktır.

Yöneticiler konuşurlarken, ne denli iyi niyetle söylenmiş olursa olsun, her sözcüğün, yarın karşımıza yeni sahteciliğin belgesi olarak çıkarılacağını düşünerek, özenli davranmalıdırlar. Atatürk'le ilgili sahtekarlığı, bile bile, karar metinlerine geçirmekten çekinmeyenlerin yapamayacakları şey yoktur. Hataları yinelememek için, yapılacak ilk iş, ulusal davalarda öncelikle, Türk bilim adamlarının görüşlerine, onların emek verdikleri yayınlarına başvurmak ve bu yayınları gereken yerlere ulaştırmaktır.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ni yurtdışında, ticari, kültürel, diplomatik alanlarda temsil edecek olan kişi ya da heyetler, bu konularda özel olarak eğitilmelidirler. Bu yurdun nimetlerinden, halkın emeğinden yararlanan iş adamları da, yabancılara Türkiye'yi eleştiren raporlar sunmak yerine, önce kendilerini eğitmeli ve sonra da tüm ilişkilerini ulusal davalara uygun olarak yürütmelidirler.
Mustafa YILDIRIM - Mart 2002
      1. "Demands for 'recognition' of the genocide are often made by Armenian politicians. It is also pointed out (as it was both by the head of the genocide memorial in Yerevan and by the chairman of the Armenian parliament's legal affairs committee during the rapporteur's visit in March 2000) that Kemal Atatürk, in his address to the Grand National Assembly on 10 April 1921, stated that the Young Turk regime had committed 'genocide' against the Armenian people during the First World War. President Robert Kocharian stressed to the rapporteur that, whilst Armenia was demanding renewed recognition by Turkey of the genocide, this was not a sine qua non for Armenia as far as normalisation of relations between the two countries was concerned." "Report: on the communication from the Commission to the Council and the European Parliament on the European Union's relations with the South Caucasus, under the partnership and cooperation agreements" (COM(1999) 272 - C5-0116/1999 - 1999/2119(COS)) Committee on Foreign Affairs, Human Rights, Common Security and Defence Policy apporteur: Per Gahrton, 28 January 2002, PE 302.039 RR302039EN.doc, s. 1/1.

      2. Orlı Havaalanında THY bürosunun bombalanması sonucu: 8 ölü, çoğu ağır 61 yaralı. ASALA militanı Varoujan Garabedian, müebbet yatmaktaydı. ABD eyalet devletleri soykırımı tanınma kararları aldı. Onları, Fransa parlamentosu izledi. Fransız mahkemesi, eylemin milli dava uğruna işlendiğini gerekçe göstererek, Garabedian'y Nisan 2001'de salıverdi. Terörist, 4 Mayıs 2001'de Ermenistan'da ulusal kahraman olarak karşılandı ve başbakan tarafından kabul edildi. Diaspora ayrı Ermenistan ayrı, diyenler bunu unutmamalı.

      3. Türkkaya Ataöv, "A 'Statement' Wrongly Attributed to Mustafa Kemal Atatürk" A.Ü. S.B.F. Basyn Yayyn Y.O. Basımevi, Ankara, 1984
      4. Paris, Editions Baudiniere, 1938, s.121
      5. Bu sahtecilik, Orlı Katliamı davasında Av. Georges de Maleville tarafından tutanaklara geçirtilmiştir. Bk. Fransız Avukatın Ermeni Tezleri Karşısında Türkiye Savunması, Georges de Maleville, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2001, çeviri 2. Baskı, s.68-9 (Kitapta konuyla ilgil ve TBMM kitaplığında bulunan 282 kitap listelenmiştir.) Ayrıca, La Tragédie Arménienne de 1915, G. De Maleville, Editions Lanore, 1, rue Palatine 75006 Paris, 1988, p.80-1
      6. "Nemrud" Mustafa Paşa, TBMM tarafından 150'likler listesine alınmıştır.
      7. Türkkaya Ataöv, a.g.k , s.21-22
      8. Mustafa Onar, "Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları II," T.C. K. Bakanlığı Y. 1995, s.240. Bu alıntıdaki, Osmanlıca-Türkçe çevirilen kaynakladığını sandığımız bazı cümle kaymaları, tarafımızca düzeltilmiştir...
      9. Cumhuriyet, 9 Haziran 2001
      10. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, belge sahteciliklerini kanıtlayan kitaplarını TBMM'ye önermişse de, yayınlanmamış tyr.(Bk. T. Ataöv, "Atatürk, Ermeniler ve Bizimkiler" Cumhuriyet, 3 Mart 2002, s.15) Başta Türkkaya Ataöv, B. şimşir, S. Sonyel olmak üzere aydınlarımızın İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca, Arapça dillerinde yayınlanmış yapıtları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Ermeni yazarların kitapları da bulunmaktadır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: Özürlü Kampanya ve Tepkiler!

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x