Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (I-II)

Din-İzlem (Teo-Strateji) Uzmanı

Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (I-II)

İletigönderen Başkomutan » Sal Eyl 27, 2011 20:42


Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (I)

Ülkemizde terörle ilgili olarak üretilen söylem özü itibariyle 'saldırı ile savunma eylemini' denkleştirme mantığına dayanmaktadır. Bu söylemi anlamak için kimin, kime ne söylediğine ve söylenilen sözün erişim ve etki değerinin ne olduğuna bakmamız gerekir.

Siyasî Otoritenin Sözü ve Anlamı

Gücü elinde tutan bir siyasi otorite hem sözü denetler hem de sözü yerine ulaştırır. Siyasî otorite böyle bir imkâna sahiptir. İktidarın, ötekine yönelik sözü 'emir, denetleme' amacı taşır. Siyasi otoritenin sözü, eğer konum itibariyle meşru ve yönetime ilişkin bir durumu öngörüyorsa bu, çağrı ve davet anlamına gelir. Gayrimeşru bir yapı ve hareketle 'görüşme' anlamına gelecek bir çağrı veya siyasî hamle onu ifşa etme ve denetleme amacını taşır.
Fakat bunun, iktidar-söylem ilişkisi açısından somut şartları söz konusudur. Eğer şartlar teşekkül etmemişse böyle bir talep bilerek veya bilmeyerek o yapıya destek sunmakla sonuçlanır.

Fiilen elinde silah olan, eylem yapan, silahı bırakmayı kabul etmeyen, birlikte yaşama imkânını aşan taleplerde bulunan, şehir merkezlerine inerek 'bizden korkun' tehdidi savuran, kan akıtarak otoriteyi tehdit eden bir yapıyla 'devlet görüşür' demek iktidar-söylem ilişkisi açısından başka bir anlam taşır. Fiili durum bu olduğu halde 'görüşme zemini oluşturmaya yönelik her söz', doğrudan terör örgütüne söylem yoluyla yardım ve yataklık etmektir. Böyle bir tutumu ister iktidar temsilcisi, ister bir muhalefet yetkilisi, isterse bir bürokrat, isterse bir aydın sergilesin fark etmez. Zira görüşme şartlarının oluştuğunu gösteren hiçbir veri ortada yoktur. Öyleyse 'görüşme' talebinin bağlamı ister siyasi isterse bürokratik olsun 'Kurumsal Efendi'nin bir bildiği var' gerekçesiyle açıklanamaz. Silahtan daha keskin delil yoktur.

Kaldı ki örgüt 'muhatap olma ve masada oturma' hakkını silahla elde etmiştir. Mücadelenin gereğini ve araçlarını ortadan kaldıran sözler, böyle bir tabloda başka bir anlama gelmez. Çünkü bir ülke ancak meydan muharebesinde bu kadar kayıp verebilir. Zaten hiçbir ayrım yapmadan insanına saldıran bir terör örgütü 'her türlü diyalog imkânını ortadan kaldırdığını' ilan etmiş demektir. Durum bu olduğu halde 'görüşmelere kimsenin tepki göstermediğini gerekçe göstererek durumu meşrulaştırmak akıl dışı bir yaklaşımdır.' İnsanların tepki göstermemesinin nedeni korkudur. Hem terör örgütünün hem de siyasi iktidarın saldığı korku 'insanları kendi dünyalarına kapatmış' durumdadır.

Söylem Yoluyla Denetlenen Kim?

Durumu denkleştiren veya meşrulaştırmayı ima eden her söz, 'söylem yoluyla terörü destekleme' kapsamına girer. Sözgelimi 'terörü, siyasetle çözmek gerekir' demek; elinde silah ve bombayla insanları katleden örgütle, buna karşı mücadele veren insanı denkleştirmek anlamına gelir. Dağda öldürülen bir teröristle Ankara-hükümet merkezinde teröre kurban giden insanı aynı kapsamda görmek anlamına gelir. Böyle bir ifadeyi kullanan kişi 'söylemin' ne olduğunu bilmediği gibi, şiddetin zihinden söze, sözden ele ve elden mekâna nasıl yansıdığını da bilmemektedir. Eğer siz, fiilen saldırıların olduğu bir ortamda 'görüşürüz', 'bu mesele diyalogla çözülür' diyorsanız, zaten mağlup olduğunuzu ilan etmiş olursunuz.

Her görüşmenin, hatta her açılım hamlesinin ardından terör örgütünün yeni ve daha ileri tekliflerle gelmesi, onun değil, senin söylem yoluyla denetlendiğini gösterir. Böyle durumlarda 'tarafların zihin üzerindeki tayin edici tesirini gösteren unsur' hangi tarafın iddialarının boşluğa düştüğüyle ölçülür. Görüşme ve açılım yoluyla söylenenlerin tümü boşa çıktığına göre bu konuda yeniden düşünmek gerekmektedir.

Terör örgütünün eylemlerini tali nedenlere bağlayarak durumu meşrulaştırmaya ve siyasi iktidarın tepkisini düşürmeye, hatta güvenlik kuvvetlerinin sınır dışı operasyon yaptıklarını abartarak Erbil'deki Kürt Yönetimi'nin durumuna üzülmek ve bunun yasını tutmak doğrudan söylem yoluyla terör örgütüne yardım ve yataklık etmektir. Böyle bir söylemi ancak terör örgütü mensubu veya muhibbi üretebilir. Bunun tam tersi bir yaklaşım ise popülist ilgilere ve medyaya dönük olarak 'terör üzerine' ahkâm kesme tekniğidir. Medyanın gaz alma ve gaz verme operasyonun 'her şeyi değersizleştiren mantığına' bu hayati meselenin alet edilmesidir. Bu da terör örgütüne sağlanan desteğin bir başka şeklidir.

Bilginin Stratejik Yönetimi ve Diplomatik Denetimi Esastır

Siyasî aktörlere ve bazı bürokratlara kimler ne telkin ediyorsa, acayip bir manzara ortaya çıkıyor. Böyle bir mesele üzerinde konuşma ihtiyacı hisseden herkesin 'iktidarın yapısı, işleyişi ve söylem türleri' konusunda bilgi alması gerekir. Böyle durumlarda bilginin stratejik yönetimi ve diplomatik denetimi esastır. 'Terör silahla değil, siyasetle çözülür' sözü cazip bir sözdür, fakat içi boştur.

Ülkemizde fiilen sürdürülen terör, zaten silah demektir. Ortada bütün topluma yöneltilen bir silah var. Topluma dayatılan silaha karşı 'siyaset kartını' kullanmak, acaba hangi politikanın, hangi stratejinin ürünüdür? Bir direnişi denetlemek için başvurulan önlemler arasında, şu an itibariyle ileri sürülen görüşler yoktur. Gerek açılım hamlesi üzerinden kamuoyuna yansıyan bilgiler, gerekse deşifre edilen görüşmenin 'yaydığı sözler ve aktörlerin tutumları' terörü önlemez. Daha da gürbüzleştirir. Bilginin stratejik yönetimi ve diplomatik denetimi siyasi otoritenin elinden çıktığını gösteren somut örnekler var. Bunların en somutu Habur macerasıdır. Bir eylemi kontrol etmenin göstergeleri nelerdir, sorusunu cevabını ise Cuma gününe bırakalım.


Nadim MACİT
27 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (I)

İletigönderen Başkomutan » Cum Eyl 30, 2011 16:55


Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (II)

Terör meselesiyle ilgili olarak 'bilginin stratejik yönetimi ve diplomatik denetimi' konusunda somut zaaflar söz konusudur. Siyasî iktidar, toplumsal algıyı korumak için terör örgütüyle görüştüğünü reddetmiş ve böyle bir yaklaşımı eleştirenleri ağır bir dille suçlamıştır.
'Pazarlığın üzerindeki perde yırtılınca' bu kez 'Terörle mücadele, siyasetle müzakere ederiz.' açıklamasını yapmıştır. İktidar-söylem ilişkisi açısından bu durum, iç ve dış mahfillerin tehdit ve talimatla siyasî iktidarı denetlediğini gösterir.

Eylemin Dolaysız Denetimi ve İktidarın Tavrı

Bir söylem biçimi olarak 'tehdit ve talimat' eylemin dolaysız denetimi kapsamında yer alır. Kent merkezlerine inen örgüt elemanlarının doğrudan iktidara seslenerek 'Bizden korkun!', TBMM'ye gelin çağrısını yapan siyasî iktidarın bakanına 'Sana ne ulan!' diyen bir siyasî üslûbu 'Ne olur, yeter artık gelin.' duasına dönüştüren aydın, bürokrat ve iktidar üçlüsü farkında olmadan terör örgütünün güçlü olduğu algısını üretmekte ve bunun propagandasını yapmaktadır.

Böylesi mücadele türlerinde önemli olan 'Eylemin dolaysız denetimidir.' Eylemin denetimi, kuralı kimin koyduğu ve kimin uyguladığıyla doğrudan bağlantılıdır. Terör örgütünün yaptığı eylemler karşısında 'Bundan sonra iyi niyet bitmiştir.' sözü, kelimenin tam anlamıyla iflasın ilanıdır. Bu söz, her türlü eylemi vahşice yapan bir örgüte karşı 'daha önce iyi niyet gösterildiği anlamını' içerir. Bu noktada karşımıza şu soru çıkar: Bir siyasî iktidar, terör örgütüne karşı nasıl bir iyi niyet besleyebilir? Böyle bir şey anlamsız olduğuna göre 'bundan sonra' kaydıyla bir başka yere mesaj gönderildiği anlaşılmaktadır. 'Bundan sonra iyi niyet bitmiştir, işler başka türlü olacak.' mesajına 'Görüşmeler devam edecektir.' sözünün eklenmesi teröre karşı oluşturulan söylemin sorunlu olduğunu somut olarak ortaya koymaktadır.

Müzakereci Bürokratlar ve Siyasî Temsilciler Kullanılmıştır

Ülkemizin uzun süredir kan kaybetmesinin nedeni, terör örgütüne karşı tutarlı ve sürdürülebilir bir söylemin üretilememesidir. 'Kürt Sorunu' adı altında terör örgütünün üzerinden reddedilen, karşı çıkılan, aşırı bir dille eleştirilen birçok şey daha sonra kabul edilmiştir. Bu durumu tespit eden örgüt ve siyasî uzantıları, her geri adımda taleplerini iki adım ileriye taşımıştır. 'Eğer arkadaşlarımız meclise alınmazsa, bunun ağır sonuçları olur.' sözünün ardından her gün üç-dört şehit haberi geliyorsa 'müzakereci bürokratların ve iktidarın' denetlendiği açığa çıkar. Çünkü bu durum, görüşmelerin ve yapılan müzakerelerin hiçbir anlamının olmadığını gösterir. Dilim varmıyor, acı çekiyorum fakat söylem tahlili çerçevesinde belirtmem gerekir ki bu tablo, görüşme ve müzakere sürecinde terör örgütünün bürokratları ve siyasî temsilcileri kullandığını somutlaştırır. Çünkü bu noktada dikkat edilmesi gereken husus planların, senaryoların, tehditlerin sonuçta kimin işine yaradığıdır.

Yapılan görüşmeler zincirinin sonucunda, mesele özerklik talebine ulaşmışsa başkalarına kızmak yerine, bu tutumun ve uygulanan politik modelin (!) ne işe yaradığını sormak ve gözden geçirmek gerekir. Terör örgütüyle görüşmeyi 'istenmeyen olayları ve karşılanması mümkün olmayan talepleri önleme' nedeniyle meşru görsek bile, fiilî durum bunun böyle olmadığını gösteriyor. Bu manzara, görüşmeye ve müzakereye esas yapılan gerekçelerin ve tanımların sorunlu olduğunu kanıtlar. En azından örgütün geleceğe dönük tutumunu ve taleplerini kestirme noktasında 'stratejik aklın' yetersiz olduğunu açığa çıkartır.

Zaten diyalogcu DİB'in fetvasıyla şehitlere sahiplenmeyi önleyen, 'Eski devlet kötü idi, bizim temsil ettiğimiz devlet iyi.' diyen, 'bu kadar sorun yaşamamızın nedeni dinî ve etnik alanda kendi halkına baskı yapan millî devlet anlayışını benimseyen' bir siyasî söylemin stratejik öngörüde bulunması mümkün değildir. Çünkü topallıkta ittifak edenler, yürürken ele ele tutunma ihtiyacı duyarlar.

Terör Örgütüne Karşı Sürdürülebilir Söylem / Model Geliştirilememiştir

Terör uzmanı geçinenlerin çalışmalarını, otuz yıl içerisinde yapılan öneriler, reddedilen konular, tarihî sırlamaya göre elenen ve yumuşatılan meseleler açısından inceleyin. Keza bu durumu devletin 30 yıllık resmi söylemiyle karşılaştırın. Terör örgütüne karşı geliştirilen bir söylemin / modelin olmadığı görürsünüz. Terör örgütünün saldırılarını sayısal duruma döken, coğrafyayı tavsif eden, hatta örgütü eleştirme adına manevralarını öven, neo-liberal-muhafazakâr çevrelerde ise durumu neredeyse 'özgürlük arayışı olarak' takdim eden, 'Terör örgütünün taleplerini yerine getirsek ne olur, kıyamet mi kopar?' diyen yazar-çizer yer almaktadır.

Söylem yoluyla denetleme açısından bu tablonun iki anlamı var:

(a) Eğer terör örgütüne karşı üretilen söylem veya geliştirilen model, amelî düzlemde içeriğiyle giderilemez ölçüde çatışıyorsa bu söylem, sonuç itibariyle karşı söylemin denetimi altına girer. Tarihî süreç dikkate alınırsa hem resmî söylemi temsil edenlerin hem de terör uzmanı olarak kendilerini takdim edenlerin şiddetle reddettiklerini, belli bir aşamadan sonra ya kabul ettikleri ya da yumuşattıkları görülmektedir. Söylem tahlili açısından bu durum, 'karanlığa taş atmak' ifadesiyle tanımlanır. Böyle bir söylem, kendi amaçlarına değil, karşı söyleme katkı sağlar.

(b) İnsanların hayatına ve bir milletin birlikte yaşama ve varoluş iradesine saldıran bir örgütü ve taleplerini yumuşatma, sevimli ve cici göstermeye yönelik her ima, yine söylem analizi açısından terör örgütüne yardım ve yataklık etmek anlamına gelir.

Nadim MACİT
30 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Nadim MACİT

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x