[img]http://www.ulusalihanet.com/image/mk.gif[/img] KAYNAK: http://www.ulusalihanet.com
Yıl 30 Ekim 1918. 1. Dünya Savaşında Almanya, Avusturya-Macaristan imparatorluklarının yanında yer alan Osmanlı İmparatorluğu, bu savaştan yenik çıkıyordu. Bu anlaşma hükümlerince ordular terhis ediliyor, Osmanlı coğrafyası galip devletler tarafından işgal ediliyordu.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra birliğinden 13 Kasım 1918de İstanbula dönen Mustafa Kemal o günlerin resmini şöyle çiziyor:
Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir Ateşkes Antlşması imzalamış, Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda.
...Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilaf devletleri, Ateşkes Antlaşması hükümlerine uymaya gerek görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbulda. Adana İline Fransızlar; Urfa, Maraş, Antepe İngilizler girmişler. Antalya ile Konyada İtalyan birlikleri, Merzifonla Samsunda İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve özel adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919da İtilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmire çıkarılıyor.
Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesi, devletin bir an önce çökmesi için çalışıp duruyorlar.
Bu resim karşısında bir insanın karamsar olmaması mümkün değildi. Ancak, Türk milletinin kara günleri için sakladığı her zaman kahramanları olmuştur. İşte Mustafa Kemal o kahramanlardan biriydi. İstanbula geldiğinde İtilaf devletlerinin donanmalarını gören Mustafa Kemal yaverine tek bir söz söyledi: Geldikleri gibi giderler. Tarihin sayfalarında yankılanan bu sözle milli mücadele ateşini tutuşturmuştu. Bunun için önce İstanbul hükümetinden yeni bir görev almayı başardı ve Bandırma Vapuruyla Samsuna ayak bastı. Hedefi tekti, emperyalistleri ve işbirlikçilerini Anadoludan kovmak ve tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak.
Bunu gerçekleştirmek için toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurdu. Laz, Çerkez, Kürt, Türkmen, Alevi, Sünni herkesle...Hiç kimseye ayrımcılık yapmadan, aşağılamadan, hor görmeden, ötekileştirmeden. Kurtuluşu ancak benim insanım gerçekleştirecek diyordu. Samsundan Havzaya, Havzadan Amasyaya, Amasyadan Erzuruma, Erzurumdan da Sivasa geçdi. Bir toplumu oluşturan ve ayakta tutan tüm kesimleri Milli Kurtuluş davasının etrafında biraraya getirmeyi başardı ve emperyalistleri ve onların işbirlikçilerini Anadoludan çıkararak Türk milletinin kalbinde yerini aldı.
Dün olduğu gibi bugün de Anadolunun emperyalistlerin, uluslararası sermayenin ve Avrupa Birliğinin işgali altında olduğunu savunan ulusalcılar, Mustafa Kemal gibi vatan sathında bir milli mücadele başlattıklarını söylüyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen toplum kesimlerini mücadele edilmesi gereken cepheler olarak ilan ediyorlar.
Atatürkü amaçlarına hizmet eden bir malzeme olarak görüyor, geçmişlerine bakmadan milliyetçiliği kullanmak istiyorlar. Mersin'de yaşanan bayrak çiğneme eylemini, Trabzonda yaşanan olayları ve terör örgütü pkknın artan eylemlerini kalbi ülkesi için çarpan Türk milliyetçilerini ajite ederek sokağa dökmek için çarpıtarak propaganda malzemesi olarak kullanıyorlar.
ABDnin güdümünde olan ulusalcılar, önce Kuzey Irakta sonra da ülkemizi kapsayacak şekilde kurulması planlanan Kürt Devleti için, milliyetçilik duygularımızı sürekli körükleyerek bizleri Türk-Kürt çatışmasının içerisine çekmek istiyorlar. 1980 öncesinde sağ-sol çatışmasını körükleyen bu çevreler, şimdi de yeni bir anarşi ortamı oluşturmak istiyorlar.
Atatürk İşgalci Emperyalistlere Karşı Mücadele Vermişti, Kendi Milletine Karşı Değil...
Vatan işgal altındaydı. Anadolu insanı, fakir, gariban, yorgun ve çaresizdi...O cephe senin bu cephe benim koşmaktan sayısız evladını savaşlarda yitirmişti...İşte Mustafa Kemal moral olarak çökmekte olan bu toplumu Türkmen, Kürt, Alevi, Sünni, Laz, Çerkez demeden tek bir yürek haline getirebilmeyi başarmıştı. Karşısında farklı ırklardan ve farklı renklerden düşmanlar vardı. Yeni bir milli mücadele başlattığını sanan gafiller acaba kime karşı bu savaşımı sürdürüyorlar. Türkiye herhangi bir ulusun işgali altında olmadığına göre...Vaziyete bakılırsa ulusalcıların düşmanları belli...Kendileri gibi düşünmeyen, ötekileştirdikleri Türk halkının bizatihi kendisi... Kendi milletinin vatandaşlarını düşman ilan eden bir zihniyetin kartopu gibi büyümüş ülke sorunlarına çözüm yolları üretebilmesi mümkün mü!
Atatürk Bölücü Değildi, Ulusalcılar Bu Ülkeyi Bölmek İstiyor
Mustafa Kemal, kendi fikirlerini istismar eden, Milli Mücadeleyi Türk toplumuna karşı gerçekleştirmeyi isteyen gafillere cevap veriyor:
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. Bugünkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde, kendilerine Kürtlük fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış isimlendirmeler, birkaç düşman aleti mürteci beyinsizlerden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da umum Türk toplumu gibi müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.
Bu cevap;
Beka Vadisine gidip terörist Apo'ya çiçek uzatanlara,
Dergisinde terörist Apo'nun boy boy ropörtajlarını yayınlayanlara,
Terör örgütü kurup yönetenlere,
Terör örgütleriyle pazarlık yapanlara,
Kitaplarında Atatürke burjuva devrimcisi diyenlere,
Kıbrıs davasıyla ismi bütünleşen Denktaşı İngiliz işbirlikçisi ilan edenlere,
Ülkücüleri devletin katilleri olarak niteleyenlere,
Halkın verdiği makamları kendi çıkarları için kullananlara,
Kitaplarında bilimsel aşırma yapanlara,
Yolsuzluklarıyla yaptırdıkları şatolarda caka satanlara,
İkinci Mustafa Kemal olmaya soyunanlara,
Çözümsüzlükten ve çatışmadan beslenenleredir.
EY TÜRK UYAN VE KENDİNE GEL!
ATATÜRKÜN TARİHİ SÖZÜNE KULAK VER
Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler, boğulmaya mahkumdur. Türk milleti, kendinin ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız, milliyetsiz beyinsizlerin saçmalıklarındaki gizli ve kirli emelleri anlayamayacak ve onlara müsamaha edecek bir topluluk değildir.