
Dr. Noyan UMRUK
Ne yazayım dostlar? Küresel başefendi ile bölgesel eşbaşkanı ve eşkiyası arasında sürdürülen pazarlığın gidişatına göre kınalı kuzular misali üçer, beşer, onbeşer kurban edilen, yaşamlarının ilkbaharında aşk, umut, vatan sevgisi dolu Anadolu delikanlılarını mı?
Yoksa, her felakette olduğu gibi “tam barışa(Nasıl bir barışsa?)giderken", karnından konuşarak derin devleti arayan “itilaf” basınını mı? Bu ne menem bir derin devletse bulup ortaya çıkarın be kardeşim. Yargı elinizde, emniyet elinizde, MİT elinizde. İkiye bir mahkemelerinizde(hoş ona da tahammülünüz yok ya, onurlu davranmaya çalışan yargıç da boyunun ölçüsünü alıverdi) deliller çürütüldükçe, derhal yenilerini elinizle koymuş gibi buluyorsunuz ya. Kimse bu “iyi saatte olsunlar” bulun; biz de bilelim. Mertçe yazalım. Ya bu derin devlet, yalnız ve güzel ülkem üzerinden pazarlığını sürdürenlerin cemaatin de marifetleriyle işini kolaylaştıran bir derin devletse. Bunca “şekavet”, halkta yılgınlık yaratıp, “Al atını, ver semerimi” dedirtmek ya da iç savaşı körüklemek için yapılıyorsa…Hoş, size göre hava hoş. Dert, bizim derdimiz.
Ya “Majestelerinin yeminli muhalefeti”. Yeni transfer hatunlar ve beyler yedi düvele karşı tüm mazlum ülkelere örnek olmuş bağımsızlık savaşı temelleri üzerinde yükselen Cumhuriyetin temel ilkelerini senaryoya uygun hale getirmek için çırpınıp duruyorlar. Bunu mu yazayım?
Ya da ordusunun komuta kademesinden 43 generalin, yüzlerce subay astsubayın tutsak olmasının, geçmişi zaferlerle dolu Cumhuriyet ordusunun morali üzerinde ne denli olumlu etkisi olması gerektiğine dair sayın eşbaşkanın felsefi düşüncelerini mi yazayım?
İçi boş, kırmızı çizgileri devlet ciddiyeti içinde belirlenmemiş bir açılım zevzekliğinin bir takım uslanmaz, arlanmazları “çıta arsızı” haline getirdiğini mi yazayım?
En vahimi, bölge ve dünya barışını saran ateşin Libya ve Suriye’den sonra Türkiye’ye iyice sıçratılarak özerklik teranesi ile diğer komşu ülkelerden koparılacak parçalarla birlikte(Irak’tan zaten kopartıldı.) oluşturulacak bir kukla Kürdistan’ın İsrail’i mumla aratacağını mı yazayım?
Yok, yok. Canım gerçekten yazmak istemiyor. Beynimi, gönlümü nefret ve öfkenin de ötesinde bir iğrenme, tiksinme duygusu kaplıyor. Sözü ülkemin güzel insanlarına bırakıyorum.
İlkönce, “emekli öğretmen olan eşi sayesinde ayakta kalabildiğini” vurgulayan onurlu bir sanatçımız, Timur SELÇUK :
- “Bizi kandıramazlar! Bizi aldattıklarını sanmasınlar... Her şeyi görüyoruz, biliyoruz, izliyoruz!.. İmralı dedikleri zaman yere dizilmiş çocuk ölülerini anımsarım ben, Kandil dedikleri zaman dünyanın en büyük eroin/esrar kaçakçılığından beslenen bir suç örgütünü bilirim… BDP’liler bizi aldattıklarını sanmasınlar!Ahlaksız yurttaşlara karşı ahlaklı yurttaşlar adına yeni bir Kuva-i Milliye yaratmaya başlamalıyız.”
‘Evet ama yetmez’in balçiçeği’: Helalleşmeyi de mi doğru bulmuyorsunuz?
Timur Selçuk: Silahlı kuvvetlerden 43 generalin gizli tanıklarla Hasdal’a konulması mıdır helalleşme. Böyle bir intikam duygusu mudur? Bu tutuklanmalar Türk ordusunun aşağılanması güçsüzleşmesi anlamındadır. Öyle büyük bir tehlike gelmektedir ki bu tehlikelere karşı TSK mücadele edemesin diye bunlar yapılıyor. Gelecek olan tehlikeye kimse direnemesin, ordunun gücü kalmasın diye!
Balçiçek: Gerçekten darbe yapılacaksa…
Timur Selçuk: 800 gündür bulamadınız mı darbe yapanları? Deniz Feneri’ne niçin yıllardır bakmadınız. Ne helalleşmesi?
Balçiçek: Bütün bunlar bir sanatçı olarak moralinizi bozuyor mu? Çalışmalarınızı etkiliyor mu?
Timur Selçuk: Benim moralim bozulmaz. Paşanın morali bozuldu mu? Tek bir silahı yoktu Kurtuluş Savaşı’na başlarken. İki Mustafa var; bir Mustafa zaman içinde, diğeri zaman ötesi Mustafa! Ben onları tanırım, onlardan güç alırım.” (1)
Diğeri, gerçek bir basın emekçisi, Utku ÇAKIRÖZER: “Toplum, Kürt kökenli vatandaşların bireysel hak ve özgürlüklerini genişleten adımları bugüne kadar olgunlukla karşıladı. Ancak sorunun köklü çözümü için terör örgütünün silah bırakma noktasına getirilmesi gerekir. Bu da …terörü tercih edenler üzerinde ‘askeri caydırıcılığın’ kararlı biçimde uygulanmasıyla sağlanabilir… tahterevallinin dengesi tamamen öbür tarafa kaymış durumda. AKP hükümetleri, bitmeyen darbe paranoyaları nedeniyle, sadece terörle mücadelenin değil dış politikanın da vazgeçilmez enstrümanı sayılan askeri caydırıcılığı önemli ölçüde ihmal ediyor.” (2)
Diğeri ise bir hoca efendi, Malatya’nın Şeker Hocası: “Ülkenin bölünmez bütünlüğü namustur, şu gördüğünüz albayrak rengini tüm şehitlerin kanından almıştır… Boşu boşuna çıkıyoruz burada vır vır konuşuyoruz. Hiç kimse görevini yapmıyor, laf ebeliği ancak birbirlerine laf yetiştiriyorlar. Ateş düştüğü yeri yakar, kendinizi o ailelerin yerine koyun. Kendi kendimize çatışıyoruz, kendi kendimizi öldürüyoruz. 3-5 tane soytarının oyununa geliyoruz, ondan sonra kahrolsun bilmem ne diyoruz. Bu şekilde olmaz, herkes yapamıyorsa görevi bırakacak. Kim olursa olsun, makamı mevkii kim olursa olsun. Böyle hocalık yapmanın ne anlamı kaldı, böyle idarecilik yapmanın ne anlamı kaldı. Bakan var, Başbakan var, Cumhurbaşkanı, Milletvekilleri var ama işler her gün kötüye gidiyor. Ben kendi açımdan bu görevi bırakıyorum, çünkü 37 senedir hocayım demek ki biz dini anlatamadık, demek ki bu gençliğe güzel şeyleri anlatamadık. Ülkenin bölünmez bütünlüğünü anlatamadık, bir insan öldüren bütün insanları öldürürmüş ilkesini anlatamadık. Ben istifa ediyorum bu yüzden.”(3)
Sayın vekillere renkli tatiller…
(1) Balçiçek Pamir, Habertürk TV. “Karşıt Görüş Özel” programı
(2) Utku Çakırözer,”Açılım’dan Terörle Mücadeleye Dönüş”, Cumhuriyet G. 15.o7. 2011
(3) Mikail PELİT/MALATYA, (DHA
Dr. Noyan UMRUK, AYDINLIK Gazetesi, 21.07.2011