Stalin İnönü'nün Erdoğan Sarkisyan'ın ayağına gitmişti...

Genel & Güncel Konular

Stalin İnönü'nün Erdoğan Sarkisyan'ın ayağına gitmişti...

İletigönderen Başkomutan » Sal Nis 27, 2010 15:07

Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti!

Deniz Baykal Anayasa değişikliği konusunda sonuna kadar mücadele edeceğini söyledi. Verdiği örnek ilginçti.


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Meclis Grup Toplantısı'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sert çıktı. Anayasa Değişikliğiyle ilgili "Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyin" önerisine "Sen o anayasayı koruyacağına yemin etmedin mi? Sen yeminini bozuyorsun, bir de bana sen de gitme diyorsun" dedi.

Baykal Churchill'in Hitler'e karşı verdiği mücadeleyi örnek göstererek kendisinin de o 3 madde için sonuna kadar mücadele edeceğini söyledi.

Baykal Erdoğan'ı da çok bilinen bir atasözüyle de uyardı: "Keser döner, sap döner, gün olur hesap döner"

Baykal sözlerine Telekom'un kârıyla başladı:

"Telekom kar ettiğini açıkladı. Yıllık karı 2 milyar dolar olduğu gözüküyor. Biz onu yıllık 1 milyarlık taksitlerle sattık. O taksitlerle o para ödendi. Şimdi net 2 milyar karı o şirket alıyor. Bu tabi izlenen ekonomi politikasının üretimi ihmal edip, besiciliği, çiftçiliği ihmal edip, sonunda et fiyatları 30 liraya dayandı, bu böyle gidemez dedikleri çaresiz politikanın göstergesi...

BEDELLİNİN ÇIKMAYACAĞINI BİLE BİLE ÜMİT VERDİ

Bedelli askerlik konusunda ise Erdoğan'ın seçim yatırımı yaptığını, bedellinin çıkmayacağını bile bile halka ümit verdiğini söyledi.

"Bu konu her yıl gündeme gelir. Ama nedense bu sene birdenbire bu konunun hükümet tarafından bir çözüme bağlama anlayışında bir yaklaşım sergiledi. Millet birdenbire umutlandı. Sen başbakansın. Olayı biliyorsun, bilmemen mümkün değil. Bu kadar hassas konuda insanlara umut vermeye yönelmenin bir devlet adamlığıyla bağdaşır yanı olur mu? Sonra olmayacağını anladık dedi. O zamana kadar bilmiyor muydun? O görüşmede mi öğrendin olmayacağını... Bildiğin halde neden umut verdin?"

CHP NE DEDİYSE HEPSİ DOĞRU ÇIKTI

CHP'ye Van'da yapılan saldırıyla ilgili olarak konuşan Baykal, söyledikleri her şeyin doğru çıktığını söyledi.

"O saldırı sonrasında bunun bir organize hareket olduğunu, bir tepki olmadığını söylemiştik. Mevzilenenlerin yanında emniyet güçlerini gördük, hatta burda inin yürüyerek gidin diyorlar. Arkadaşlarımız reddetti. Mevzilenen yerde otobüsü görünce otobüse saldırdılar. Bu işin içinde AKP var dedik. Hükümet aldırmadı, hiç üstünde durmadılar. Biz bunun yanlış olduğunu söyledik. Biz belgeleri sunduk. Gene ses çıkmadı. Daha sonra Ahmet Türk'e yumruklu saldırı yapıldı. Sonra birileri dedi ki bizim tepkimiz CHP gibi olmaz. Bir süre sonra Samsun'da iki polis öldürüldü. Yıllardan beri orada bir çatışma yaşanmamış. Devriye olarak oradan geçmekte olan araca önceden hazırlanan saldırı... Arkasından bir bakana cenazede saldırı yapıldı. Hükümet ancak Kayseri'deki yumruktan sonra bu sürecin farkına varmaya başladı. Ne kadar acıdır. İçişleri bakanlığı müfettiş görevlendirdi. Müfettişler 1) Bu iş organizedir. 2) AKP'liler bu işin içinde 3) Emniyet tedbirleri yetersiz kalmıştır. 30 polis görevlendirdikleri halde, 130 polis görevlendirdik diye olaydan sonra evrakta sahtekarlık yapmıştır. CHP ne dediyse doğru çıktı.

OBAMA GEÇEN SENEDEN FARKLI TEK BİR KELİME ETMEDİ

Baykal 24 Nisan'la ilgili olarak da Obama'nın geçen seneden farklı bir şey söylemediği halde Erdoğan tarafından alkışlandığını söyledi.

24 Nisan'da Türkiye'ye yönelik iddialar tam bir hayal kırıklığı olmuştur. 24 Nisan'da Başkan Obama bir açıklama yaptı. Başbakan memnuniyetini ifade etti. "Obama Türkiye'nin hassasiyetini dikkate alarak konuşmuştur" dedi. Baktım Obama'nın söyeldiklerine... Geçen yıl söylediklerinden geride değil, daha da ileride... Türkiye aleyhine söylediklerinin arkasında. Geçen sene ingilizce soykırım dememiştir, Ermenice demiştir. Bu sene de dedi. 1,5 milyon Ermeni öldürüldü ya da ölüme yürütüldü. Diğer başkanlar bu kadar net bir rakam vermemişti. 1915'te bizim ölüme gönderdiğimiz söylenince bizim duyarlılığımız dikkate alınmış mı oluyor. Bu ne biçim açıklama? Dışişleri bakanlığı ise konuşmayı kınadı. Hadi bedelliyi koruma konusunda genelkurmayla koardisyonun yok. Dışişleri bakanlığıyla da mı koardinasyonun yok. Başbakan içeriye 'biz durumu düzelttik diyebilmek için Obama'nın avukatlığını yapıyor. Halbuki Türkiye'nin dünyaya karşı avukatlığını yapmalı.

KAVGA GÖRÜNTÜLERİ TBMM'NİN ŞEREFİNE UYGUN DEĞİL

Baykal son olarak sözü Anayasa değişikliğine getirdi. "Kavgalar TBMM'nin şerefine kesinlikle uygun düşmeyen bir manzara" dedi

"Süreç hızla ilerliyor. Şu ana kadar ortaya çıkan manzarayı milletimiz büyük bir ibretle izliyor. Parlamento işi gücü bıraktı. Ekonomiyi, yaşanan faciaları unuttuk, AKP'nin projesi olarak Anayasa değişikliğini parlamentonun gündemine koyduk. Sıralar üzerinde uyuyan milletvekilleri, üslubun giderek kontrolden çıkmaya başlaması, kavgalar, perişan bir manzara... TBMM'nin şerefine kesinlikle uygun düşmeyen bir manzara... Bu şekilde pişirilmiş bir aşı milletimiz nasıl yiyecek?"

İSTANBUL'DAKİ VEKİL OY KULLANDI GÖRÜNDÜ

"Anayasa değişikliği görüşmeleri 1. aşamanın sonuna geldi. Yarın 2. aşamaya geçilecek. Bazı gerçekler de ortaya çıkmaya başladı. Bugün geldiğimiz noktada bu Anayasa Değişikliğinin hedefinin, amacının ne olduğu görülmüştür. Anayasaya aykırı olarak konserve imzalarla yapıldığı görüldü. İstanbul'daki falan kişi burada oy verdi görünmüş. Çarpıklık paçalardan akmış."

EN TARAFSIZ İSİMDEN ANAYASA DEĞERLENDİRMESİ

"İki gündür Milliyet Gazetesi dünyanın en ünlü anayasa uzmanlarıyla röpörtaj yaptı. Diyor ki "Bu paket soğan gibi. açıyorsun içinde cücüğü var. O cücük de Anayasa mahkemesi, parti kapatma, HSYK ve hepsini bir arada oylama. Ben Türikye'de olsam kesin hayır oyu verirdim. Anayasa mahkemesi kesin iptal eder" diyor. Bunu söyleyen ergenekon hukukçusu, laikçi bilmemkim, milliyetçi biri değil... Bunu söyleyen Macar bir anayasa hukukçusu... Bu çok açık ve net bir tablo... Ve diyor ki bu anayasa değişikliği yapılırsa artık değiştirilemez maddelerinin anlamı kalmaz, asıl sonraki değişimlere dikkat edin diyor.

BAŞBAKAN YEMİN ETMİŞTİ

Sayın Başbakan bize şark kurnazlığı yapıyorsunuz diyordu ama asıl kurnazlık 2002'de bu anayasayı namusum ve şerefim üzerine koruyacağım diye yemin edip, sonra onu böyle değiştirmeye kalkmaktır.

KESER DÖNER, SAP DÖNER, GÜN OLUR HESAP DÖNER

Dün bize diyorlar ki CHP Anayasa Mahkemesi'ne gitmemeye söz verecekmiş, onlar da paketi ikiye ayıracaklarmış. Biz baştan beri ikiye ayırın diyoruz. Eğer Anayasaya aykırı olmadğıını biliyorsan Anayasa Mahkemesi'ne git dersin, ne zaman Anayasa Mahkemesi'ne gitme dersin, anayasaya aykırı olduğunu biliyorsan....

SEN YEMİNİNİ BOZUYORSUN BANA DA GİTME DİYORSUN

Benim hakkımı siyasi pazarlık yapma şansı vermem. Biz size Meclis'te oy kullanmayın diyor muyuz? Biz anayasa mahkemesine keyfimizden götürüyor değiliz. Anayasaya aykırı olduğu için götürüyoruz. Sen o anayasayı koruyacağına yemin etmedin mi? Sen yeminini bozuyorsun, bir de bana sen de gitme diyorsun. Bu iktidar hukuk istemiyor, denetim istemiyor. Hukuk çünkü yetki ister.

23 NİSAN'DAKİ ÇOCUĞA YAK DEMESİNDEN KORKTUM

Nitekim 23 Nisan'da başbakanlığa gelen çocuğu "artık yetki senin ister as, ister kes" diyor. Onun kafasındaki anlayış bu... Valla geçmişe bakarak diyorum ki, iyi ki as ve keste kaldı, sivas'taki olaylara bakarak yak da diyebilirdi... Keser döner, sap döner, gün olur hesap döner... Başbakan bunu da unutmasın!

KENDİNİ CHURCHİLL'E ERDOĞAN'I HİTLER'E BENZETTİ!

Bana yapılan teklif ahlaksız teklif. Anayasanın bana tanıdığı hakkı kullanmamı nasıl pazarlık hakkı yapma cüretine gösterirsin. Böyle bir sözün telafuz edilmesini büyük üzüntüyle karşılıyorum. Bunu hiçbir ciddi siyasetçiye yakıştıramıyorum. Dünyada aman Anayasa mahkamesine gitmeyin diyen adalet bakanı kaç tane vardır dersiniz. Biz çok açık tekilfimizi koyduk. O üç madde yanlış maddelerdir. O üç madde için tüm yetkimizle sonuna kadar mücadele edeceğiz. 2. Dünya savaşında Churchil Hitler'e karşı söylemişti. Dağda, tepede, derede her yerde sonuna kadar mücadele edeceğiz demişti. Biz de bu 3 madde için sonuna kadar mücadele edeceğiz.

internethaber
En son Başkomutan tarafından Cum May 07, 2010 18:06 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Fark var Stalin İnönü'nün Erdoğan Sarkisyan'ın ayağına gitti

İletigönderen Başkomutan » Sal May 04, 2010 1:14

Recep Tayyip Erdoğan delil gösterdi... "Yapılacak darbenin eylem planı sanmayın sakal ya da çarşaf..."
Bu sefer bıyık :hitler:

'Sen önce ‘Milli Şefi’nin Hitlervari bıyığına bak!


HİTLERVARİ BIYIKLAR: CHP Lideri son derece çirkin, son derece münasebetsiz bir benzetme de yaparak kendisini Churchill’e, bu ülkenin hükümetini de Hitler’e benzetiyor. Eğer illa Hitler’e benzetecek bir siyasi figür arıyorlarsa, kendi genel merkezlerindeki eski genel başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer’e özenip, kendisine ’Milli Şef’dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler. Ona baksınlar.

VATAN




'Yakışıksız ve düzeysiz'

Başbakan Erdoğan'ın sözlerine inönü ailesinden sert tepki geldi. Kızı Toker, 'Demokrasiye inanmayanlar İnönü'yü anlayamaz' diye konuştu

İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü Hitler'e benzeten Başbakan Tayyip Erdoğan'a, İnönü ailesinden sert tepki geldi. Erdoğan'ın açıklamaları için, "yakışıksız, düzeysiz ve tarihi inkâr eden sözler'9 tepkisini gösteren İsmet İnönü'nün kızı Özden Toker, "Babamın bu ülkede demokrasiye geçişe katkısını, demokrasiye inanmayanlar anlayamaz" dedi. İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan da Erdoğan'ın sözlerinin ardından yurttaşlardan destek telefonları yağdığını, internetteki haber sitelerine de yüzlerce tepki mesajı yollandığını belirterek, "Bu üzücü ifadelere dedemin meşhur bir sözüyle yanıt vermek isterim. Hadi canım sen de!" diye konuştu. Bilgehan, "Hiçbir yapıcı etkisi olmayacak, ülkemizin bugünkü sorunlarını çözmeyecek, her gün kaybettiğimiz şehitlerimizi geri getirmeyecek bu siyasi çekişmeleri ciddiye almak istemiyoruz" görüşünü kaydetti.

'Halk İnönü'yü unutmuyor'

CHP lideri Deniz Baykal'ı eleştirirken İnönü'yü hedef alan Başbakan Erdoğan'ın sözlerini Cumhuriyet'e değerlendiren Özden Toker, "Yakışıksız, düzeysiz ve tarihi inkâr eden sözler karşısında 1-2 saat gibi çok kısa bir zaman diliminde olağanüstü yoğun bir vatandaş desteği aldık" dedi. Türk halkının İsmet İnönü'nün Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yerini hep takdirle andığını belirten Toker, "Vatandaşlar, Kurtuluş Savaşı'nm kazanılması, Lozan Barış Antlaşması müzakereleri, Atatürk devrimlerinin benimsenmesi ve Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'nı zarar görmeden atlatması sırasında inönü'nün hizmetlerini unutmuyorlar. Tüm bunların yanı sıra İnönü'nün Türkiye'yi çok partili demokrasiye geçirişi de Türk halkı tarafından iyi bilinmektedir" diye konuştu. Kurtuluş Savaşı sırasında kendisi henüz dünyada olmadığı için İnönü'nün o dönemki hizmetlerine şahitlik edemediğini kaydeden Toker sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama babamın demokrasi savaşında hep yanında oldum. Demokrasiye inancını bizzat yaşadım. İnönü, çok partili demokrasiye geçerken bu sürecin zor olacağım, her kesimde çok eleştirileceğini ve ileride kendi döneminin sorgulanacağını biliyordu. Ama tüm bunlara rağmen, bir ülkenin de ancak demokrasi ile karanlıklardan aydınlığa çıkacağına yürekten inanıyordu. Zaten bu yüzden, 1950 seçimlerini kaybettiğinde ve Demokrat Parti iktidara geldiğinde bu yenilgiyi,4 en büyük zaferi' olarak niteleyebilmiştir."

İsmet İnönü'nün kendi kurduğu demokrasiyi koruyabilmek için darbe öncesi ve sonrası dönemlerde ne kadar çaba harcadığının tanıklar ve belgeleriyle ortada olduğunu vurgulayan Özden Toker, "Babamın bu mücadelesini anlamak için demokrasiye inanmak lazım. Demokrasiye inanmayanlar bunları hiçbir zaman anlayamayacaklar" diye konuştu.

'Bu sözleri şehitleri geri getirmez'

İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan da Başbakan'm sözleri konusunda, "Hiçbir yapıcı etkisi olmayacak, ülkemizin bugünkü sorunlarını çözmeyecek, her gün kaybettiğimiz şehitlerimizi geri getirmeyecek bu siyasi çekişmeleri ciddiye almak istemiyoruz. Bu yüzden de söylenenlere İnönü Vakfı olarak yanıt verme gereği duymuyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının ardından yaşadıklan Pembe Köşk'e telefon yağdığını, gazetelerin internet sitelerinde de yüzlerce tepki mesajı yer aldığını anımsatan Bilgehan şöyle devam etti: "Dedemin bazı tarihe mal olmuş meşhur sözleri vardır. Mesela 'Bu ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalıdır' derdi. Vatandaşlar da bugün hem bizi arayarak hem de internetten verdikleri tepkilerle benzer bir cesaret örneği sergilemişlerdir. Başbakan'ın üzücü sözleri karşısında benim de aklıma sadece dedemin bir başka ünlü sözü geliyor: 'Hadi canım sen de!'"

'Milli şef sıfatını kendisi terk etti

Başbakan Erdoğan'ın, İnönü hakkında "kendisine 'milli şef dedirtti" yönündeki sözlerinin tarihsel olarak doğru olmadığının altını çizen Gülsün Bilgehan, "Doğrusu şudur: Kendisi almıyor. Atatürk'ün ölümünden sonra 26 Aralık 1938'de yapılan CHP Kurultayı'nda Celâl Bayar'ın da içinde bulunduğu komisyon ona veriyor bu sıfatı. Ancak sonradan yine kendisi bunu kaldırıyor. 1946 CHP Kurultayı'nda bizzat onun kendi önerisiyle 'Partinin değişmez Genel Başkanı İsmet İnönü'dür' hükmü çıkarılarak Genel Başkan'ın 4 yıl süreyle delegeler tarafından seçilmesi hükmü getirildi. Böylece milli şeflik de bitti" dedi. (UTKU ÇAKIRÖZER - CUMHURİYET)

VATAN





'Yanıtı Baykal verecek'


Başbakan Erdoğan’ın İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetmesine, İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’dan yanıt geldi. Bilgehan şöyle konuştu:

“İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak Lozan, Cumhuriyetin kuruluşu ve çok partili demokrasiye geçişin mimarı olduğu biliniyor. Başbakan bugün başbakan olmasını Hitler diye nitelediği İsmet İnönü’nün öngörüsüne borçlu. İstese bir diktatör olarak kalabilirdi. Şefliği kendisi reddetmiştir. ”Milli Şef“ sıfatını üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’nda kendisi kaldırtmıştır. Demokrasiye geçerek çok partili seçimleri 21 Temmuz 1946’da yapmış, 1950’de yapılan seçimleri ise kaybetmiştir. Kaybettiği bu seçimler için de ’Benim en büyük zaferim’demiştir. Çünkü hedefi demokrasiye geçiştir. Genellikle İnönü Vakfı olarak gündelik siyasi konulara girmiyoruz. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın en güzel cevabı Başbakan’a vereceğini düşünüyorum.”

Vatan Gazetesi




O OLMASA...

İşte Atatürk'ün o telgrafı

İşte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Vakıflar Haftası dolayısıyla yaptığı konuşmada sözünü ettiği telgrafta Atatürk, İsmet İnönü'den istedikleri.

Başbakan Erdoğan, Vakıflar Haftası dolayısıyla TBMM Tören Salonu'nda yaptığı konuşmada "Şu 7 buçuk yıl içinde Türkiye'nin her köşesinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İsmet İnönü'ye yazdığı o mektuptaki o incelik var ya... Ah ah, o mektubu iyi incelemek lazım, teferruatına girmeyeceğim. Hani diyor ya, 'o camiler, kervansaraylar askerlerden boşaltılsın' Sadece o değil, orada daha başka şeyler de var. Onu eğer incelersek, araştırırsak onların içinde nelerin olduğunu görürüz. İşte biz, oraları onlardan temizliyoruz. Ve bu nesile onları kazandırdık, şimdi de geleceğe kazandırıyoruz. Fark bu. 7,5 yıl içinde tarihi eserlerimiz yeniden hayata döndü. Bunlar ahır olarak kullanılıyordu. Bu ahırlardan temizledik" dedi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasında "Atatürk'ün İsmet İnönü'ye yazdığı mektup" ifadesini kullanıyor, ancak sözünü ettiği ifadeler Atatürk'ün İnönü'ye gönderdiği bir telgrafta geçiyor.

Atatürk'ün 19 Şubat 1931'de Konya gezisi sırasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye gönderdiği telgraf şöyle:

"Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.

1- İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ileride tarafımızdan meydana çıkarılacak olanların ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için Maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin muvafık olacağı fikrindeyim.

2- Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri kıymettar bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaaddin Camisi, Sahipata medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi bu abidelerin kamilen inhirasını mucip olacağından evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyrulmasını rica ederim."

(Cumhuriyet)


Haberiniz.com





Erdoğan’daki kin ve nefretin sebebi!


Konuyu baştan ele alalım. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, grup toplantısında, Anayasa değişikliği girişimini incelerken “Üç maddeye karşı biz bütün gücümüzle, imkânlarımızla sonuna kadar mücadele edeceğiz. 2. Dünya Savaşı’nda Churchill, Hitler’e karşı, ‘Dağda, derede, denizde, ovada, sonuna kadar mücadele edeceğiz’ demişti. Biz de üç maddeye karşı, parlamentoda, referandumda, Anayasa Mahkemesinde sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bu sözlere, “Anamuhalefet partisi lideri, çirkin bir şekilde kendisini Churchill’e, beni Hitler’e benzetiyor. Eğer Hitler’e benzetecek biri varsa kendi genel merkezlerindeki eski genel başkanlarının resimlerine baksın. Kendisine ‘Milli Şef’ dedirten eski liderlerine baksınlar. Hitlervari bıyıklarıyla kendilerine gülümsüyor” diye cevap verdi!
Erdoğan, anayasa değişikliği konusunda AKP’ye destek veren bağımsız ve BDP’li milletvekillerine de teşekkür etti.


Hitler’e benzetilmek, Erdoğan’ı çileden çıkarmış, öyle anlaşılıyor. Fakat İsmet İnönü ve CHP zihniyetine duyduğu kin ve nefreti bu vesileyle ortaya koymak fırsatını da bulmuş oldu.
Anadolu’da CHP ile Demokrat Parti arasında başlayan kin ve düşmanlık, o neslin yaşlanması ve hatta çoğunlukla aramızdan ayrılması ile biraz tarihe karışmış durumdadır... Fakat Tayyip Erdoğan gibi bizim neslimiz içinde de büyüklerinden siyasi kin ve nefreti miras alan insanlar var.
Gençlik yıllarımızda milliyetçiler arasında böyle bir hava vardı. Özellikle Türkçülük ve Turancılığı savunanlar, İnönü’nün emriyle bir suç işlemiş gibi tabutluklarda işkenceden geçirilmişti ve bu olaylar toplumsal hafızaya kazınmıştı. Ölümünden önceki yıllarda Alparslan Türkeş, İnönü’nün, Atatürk ile birlikte Türkiye’nin kurtuluşuna hizmet etmiş tarihi bir şahsiyet olduğunun altını çizerek bu bakışı yumuşatmıştı.
Peki ama Tayyip Bey gibi bu tür hassasiyeti olmayanların İsmet İnönü’ye duyduğu kin ve nefretin sebebi nedir?
Aile ile ilgili özel bir sebebi mi var acaba?
Denilebilir ki, “Baykal’ın söyleminde de aynı kin ve nefret yok mu? İkisini de eleştirmek gerekmez mi?”
Anayasalar, hukuk teorisinde Rousseau’dan beri “toplumsal sözleşme” olarak kabul edilir. Yani uzlaşma olmadan, dayatma ile ve üstelik terör destekçileri ile uzlaşarak tek taraflı anayasa değişikliği yapmaya kalkışırsanız, Hitler’e benzetilirsiniz!


Aslında kin ve nefret suçları ABD ve Avrupa’da kanunlaşmıştır. Bir insana karşı, sadece ırkı, dili, dini, milliyeti, etnik kökeninden dolayı değil felsefi ya da siyasi inancından dolayı suç işlerseniz, meselâ hakaret ederseniz kin ve nefret suçu işlemiş olursunuz.
Türk Ceza Kanunu’nda ise “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı bakımından farklı özelliklere sahip bir kısmını diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu” vardır ve Tayyip Bey, bu suçtan sabıkalıdır.


Erdoğan, malum üç maddedeki değişikliği, referandumda da kabul ettirebilyseydi, koca bir ülkeyi tek başına çekip çeviren bir diktatör konumuna gelmeyecek miydi?
Fakat AKP içinde de sağduyu sahibi milletvekilleri var ki parti kapatma maddesi düştü!
Referandum ile halktan, demokrasi ile diktatörlük arasında bir tercih yapması istenecekti!
Hitler de demokrasi ile geldi, ülkesinde taş üzerinde taş kalmayıncaya kadar diktatörlüğüne devam etti.
Türkiye böyle bir yükü kaldıramaz!


ARSLAN BULUT


Hitler'den Bush'a, İnönü'den Erdoğan'a


Günlerdir bugünü bekliyordum. Aklımda, dış politika gündeminin boşaldığı bir günde CHP’nin dış politika yaklaşımlarını değerlendirmek vardı. Ne yalan söyleyeyim; ‘değerlendirme’ derken sıkı bir eleştiriyi kastediyorum. 1995’te acemi bir dış politika muhabiriyken, gazetecilerin Gümrük Birliği anlaşmasına yönelik eleştirini yanıtlarken izlediğim, o günün Dışişleri Müsteşarı bugünün CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’den başlayıp, demir perdenin dağıldığı gerçeğini bir türlü görmediğine inandığım Şükrü Elekdağ’dan çıkacaktım. Dilim döndüğünce, 21. yüzyıl diplomasisinin yeni dengelerini yazıp; sembollere, sözcüklere takılarak artık sonuç alınamadığını anlatacaktım. AKP’nin dış politika alanında büyük hataları dururken, ‘yüzümüzü Arap dünyasına, İran’a döndük’ cümlesiyle özetlenen sığ bir eleştirinin üzerinde tepinmelerini hedef alacaktım. Hükümeti ‘Ermenistan’la normalleşmeyi başaramadınız’ diye eleştirmeleri gerekirken, Ermenistan’la statükonun sürdürülmesi talebine sarılmalarını eleştirecektim.
Ancak, pazar günü Başbakan Tayyip Erdoğan’ın CHP lideri Deniz Baykal’a yanıt vereyim derken, İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmesi bütün planlarımı bozdu. Birden bire, zehirli bir okun kulağımın yanından vızıldayarak geçip, ilkokuldan üniversiteye kadar geçtiğim bütün eğitim süreçlerinde aklıma kazınan ‘resmi’ değerlerin tam ortasına saplandığını hissettim. Çocukluk yıllarımdaki resmi törenlerde ‘Atatürk ve silah arkadaşları için bir dakika...’ sözleriyle başlatılan saygı duruşlarında, arka sıralarda fısıldayarak gülüşen yaşıtlarıma duyduğum öfke geldi aklıma. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda Atatürk’ün ve İnönü’nün Anıtkabir’de karşı karşıya yattığı bilgisiyle pekişen bu imaja, üniversite yıllarımda cumhuriyetin ilk dönemlerindeki büyük sürgünleri, katliamları, kanla bastırılan isyanları öğrendikten sonra bile dokunmadığımı anımsadım.
‘İstiklal savaşının kahraman silah arkadaşı İnönü’ imajı, bugün de ders kitaplarında yerini koruyor. Milyonlarca çocuk, genç hala ülkenin varlığını İnönü’nün de aralarında bulunduğu bir grup kahramanın imza attığı zaferlere borçlu olduğunu öğrenip, gönülden inanıyor. Hal böyleyken Erdoğan’ın her seferinde İnönü’ye ‘çakmasının’ sadece (danışmanı Yalçın Akdoğan’ın Hürriyet’te Faruk Bildirici’ye anlattığı) ‘gündem değiştirme taktiği’ olmasını diliyorum. Aksi takdirde “Erdoğan İnönü’yü ‘Cumhuriyetin kahramanları listesi’nden cımbızla çıkarıp, yerine Turgut Özal’ı, Adnan Menderes’i ve kendisini koymaya çalışıyor” önermesinden kurtulamayacağım.
İnönü’nün yanlışlarını, doğrularını, kahramanlıklarını tartışmayı cumhuriyet dönemi tarihçilerine bırakırken, günün anlam ve önemine dair Türk diplomasi tarihinden İnönü-Hitler ilişkisine ilişkin bir ayrıntıya dikkatinizi çekeceğim (Murat Yetkin 21 Mart’ta yazmıştı):
Hitler, 1941’de ordusunu ve silahlarını Türkiye üzerinden demiryolu ile petrol yataklarının üzerinde oturan Irak’a indirmek istemiş, dönemin Almanya Büyükelçisi Von Papen ve Irak Savunma Bakanı Naci Şevket İnönü’yü ikna etmeye uğraşmıştı. İnönü, ülkesi büyük bir yoksulluk içinde yaşarken, Hitler’in bu isteğini tartışmadan geri çevirmişti. Böylece Türkiye’yi savaşa sokmadığı gibi, Hitler’in petrol yataklarının kontrolünü ele geçirmesini de engellemişti.
Hitler’e posta koyarak 2. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren İnönü’yü Hitler’e benzeten Erdoğan’ın, 21. yüzyılın başında, Hitler’e en çok benzetilen lider George W. Bush ile ilişkisini hepimiz anımsıyoruz. 1 Mart 2003 günü TBMM ‘hayır’ demeseydi, İskenderun’dan Habur’a bir hat kurulacak, ABD’nin savaş makinaları Türkiye topraklarından Irak’a ölüm yağdıracaktı. Karşılığında Erdoğan hükümeti ABD’den 1 milyar dolar nakit hibe ya da 8 milyar dolar vadeli borç alacaktı.
Bir İstiklal Savaşı kahramanını, ‘biz 1938’den sonraki siyasi duruşunu eleştiriyoruz’ gibi komik bir gerekçeyle milyonlarca Yahudi’yi katleden, dünyayı savaş alanına çeviren bir canavara benzetmek hiç adil değil. En doğrusu, Erdoğan’ın Baykal’la olan sorununu Baykal ile halletmesi, elinde malzeme varsa Baykal’ı hedef almasıdır.



DENİZ ZEYREK



Sırasıyla


Başbakan Tayyip Erdoğan, akıl hocalarından birinin sözlerine göre sırf “polemik yaratmak” amacıyla mı söyledi yoksa zihninin derinliklerinde saklı düşmanca duygulardan şimdilik sadece İsmet İnönü ile ilgili bölümü mü açıkladı, henüz bilemiyoruz. Ama İsmet İnönü’yü Hitler’e benzeterek çok büyük bir ayıp etti.

Dediklerinin gerçekle bağlantısına değinmeden önce Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Masum Türker’in (Bu sözleri) “Ulusal kahramanımıza bir saldırı olarak değerlendiriyor, Başbakan’ı İnönü ailesinden ve Türk halkından özür dilemeye davet ediyoruz” şeklindeki ifadesine katıldığımızı söylemek isteriz.
Tabii Erdoğan’dan böyle bir jest beklemenin anlamsız olduğunu bile bile...
Başbakan Erdoğan’ın siyasi rakibi Deniz Baykal’a yanıt verirken:
“Kendisini Çörçil’e (Churchill), bu ülkenin hükümetini de Hitler’e benzetiyor. Eğer illa Hitler’e benzetilecek bir figür arıyorlarsa, genel merkezlerindeki eski Genel Başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer’e özenip kendisine ‘Milli Şef’ dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendisine gülümsediğini görecekler. Ona baksınlar” dediği dünkü gazetelerin hepsinde yer almıştı.
Önce belirtelim... İsmet Paşa’nın “Hitlervari” bıyığına biz hiç tanık olmadık. Ama dünkü VATAN Gazetesi’nde, Hitler’in iktidara gelmesinden 10 yıl önce çekilmiş bir “badem bıyık”lı bir İsmet Paşa fotoğrafı vardı.
Hitler’in iktidar döneminde bıyığı hiç de öyle değildi. Ama asıl mesele zaten başka:
Erdoğan’a birileri:
“Şimdi kendisini Hitler’e benzettiğiniz zat, sizin dünyaya geldiğiniz 26 Şubat 1954 tarihinde ne yapıyordu biliyor musunuz?” diye sormalı ve sonra anlatmalı:
“Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, doğduğunuz tarihten tam 75 gün önce (13 Aralık 1953’te) 6195 sayılı bir yasa çıkarmış ve ana muhalefet partisi CHP’nin tüm mal varlığını elinden almıştı. Amacı muhalefetin sesini boğup ülkeye istediği gibi hükmetmekti. Nitekim Menderes’in saldığı korku yüzünden CHP’ye bir genel merkez binası bulmak dahi büyük güçlükle mümkün olmuş, buldukları bina, partililerin evlerinden getirdikleri eski koltuk, kanepe, masa, sandalye ile döşenmişti.
İnönü, o koşullarda da “Demokrasiyi yaşatacağız” diyordu.
Nitekim ülkeyi tek partili rejimden çok partili rejime İnönü geçirmişti. Hatta Meclis’te bir gün kendisine:
‘Sen dünün Milli Şefisin’ diyen siyasi rakibi Adnan Menderes’e:‘Ben ülkemi o günlerden demokrasiye getirdim. Şimdi siz, demokrasiden oraya götürüyorsunuz. Aramızdaki fark bu’ diye yanıt vermişti” demeli.
Çünkü yaşı yetmediği için belli ki o günleri bilmiyor.
Bilmediği için ya da itibarını çürütmeyi aklına koyduğu kişi ve kurumlarda sıranın Milli kahramanlara geldiğini düşündüğü için, İsmet Paşa’yı gündeme almış görünüyor.
Acele etmeyin. Bu gidişle yarın da Atatürk’ün “Ebedi Şef”liğine sıra gelecek demektir.
Öyle ya... Atatürk devrimlerini, “Biz Batı’nın ilmini, sanatını almadık. Maalesef ahlaksızlıklarını aldık” diyerek özetleyen de Tayyip Erdoğan değil miydi?


OKTAY EKŞİ
En son Başkomutan tarafından Cum May 07, 2010 3:56 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Başkomutan » Sal May 04, 2010 2:01

İnönü’nün ruhu...



Başbakan’ın demeçlerini hazırlayan ekibin başkanı Yalçın Akdoğan önceki gün Hürriyet’te kendisiyle konuşan Faruk Bildirici’ye diyor ki:
“Bazen Başbakan çıkıyor bir eleştiri getiriyor veya bir polemik başlatıyor. Kamuoyu sadece bir kişiye eleştiri gibi algılayabiliyor. Aslında o gündemi değiştirmek için yapılmış olabiliyor...”
Başbakan Erdoğan sanılır ki İnönü - Hitler benzetmesini de gündemi değiştirmek için yapmıştır.
Ne var ki bu konuda başarılı olamadı...
Çünkü İnönü, birçok konuda eleştirilse de, Hitler’e benzemez...
İnönü, iktidarı dürüst bir seçimle Demokrat Parti’ye devretmiş, o seçim için:
“Bu yenilgi benim en büyük zaferimdir” demiş adamdır...

MELİH AŞIK



BIYIK KRİTERİ

Başbakan Erdoğan kendisine “Hitler” metaforuyla saldırılınca “Asıl CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın arkasındaki fotoğrafa bakın, oradaki bıyıklar Hitler’inki gibi” mesajıyla toplum gelişine vurdu.
İnönü’nün “Milli Şef” sıfatını hatırlattı.
Önce...
Başbakan Erdoğan’a “Hitler” benzetmesi yapmak yanlışına işaret etmek isterim.
II. Dünya Savaşı’nı başlatarak milyonlarca gencin ölümüne neden olan, 6 milyon Yahudiyi toplama kamplarına göndererek onları fırınlarda yaktıran bir kanlı diktatör ile Erdoğan arasında paralel kurmak hem insafsızlık hem de ayıptır.
Gerçi Erdoğan için paralel bu anlamda değil Hitler’in seçimler ve yasa değişiklikleriyle diktatörlük yolunu açmış olduğu hatırlatmasıdır ama öyle bile olsa kimsenin içine sindireceği bir benzetme değil.
Yani “Hitler” eksenli kavgayı Erdoğan başlatmadı.
Rüzgâr eken, fırtına biçer...
Erdoğan’ın da keskin bir cevap vereceği tahmin edilmeliydi.
Ancak...
Kendisine “Hitler” benzetmesi yanlıştır ama Erdoğan’ın cumhuriyetin kurucularından, “2. adam” İnönü’yü hedef alması daha da yanlıştır.
Erdoğan kendisine bu söylemle saldıran Baykal’a cevap vermeliydi.
Tarihe mal olmuş bu büyük insanı “Hitler”e benzetmek tüm Türkiye insanını yaralamıştır.
Ayrıca...
Şu gerçekleri de konuşalım:
- İnönü, Hitler’in başında bulunduğu Almanya’ya karşı Türkiye’ye savaş ilan ettirmişti. Hitler’le nasıl bir paraleli olabilir?
- İnönü Türkiye’yi demokrasiye geçiren liderdir. 1950 seçimlerinin sonuçlarını saygıyla karşılamış, “Emrindeyiz paşam” diyen komutanlara “demokrasi zemininde kalarak yönetimi devretmek kararlılığını” bildirmiştir.
- Yıllar sonra CHP Genel Başkanlığı’nı kaybettiği kurultayda ceketinin düğmelerini iliklemiş ve çocuğu yaşındaki yeni Genel Başkan Bülent Ecevit’in elini sıkmış, tebrik etmiştir.
..................
Böyle daha pek çok örnek sıralanabilir ama bir de bıyık meselesi var.
İnönü’nün badem bıyıklı resmi 1920’li yılların sonlarında çekilmişti.
O yıllarda Hitler diye birini dünya tanımıyordu bile.
İnönü’nün daha sonraki fotoğraflarında bıyığı Başbakan Erdoğan’ın bıyığıyla aynı formatta.
..................
Bu da demokrasinin tanımında “Kopenhag ve Venedik kriterlerinin” yanı sıra “bıyık kriteri...”


Güneri CİVAOĞLU





İnönü diktatör müydü?


Başbakan Erdoğan’ın İnönü’yü diktatörlükle itham etmesi tartışmalara yol açtı. Doğrusu, Erdoğan bu benzetmeyi yapan ilk kişi değil. İnönü dönemini diktatörlük olarak değerlendiren pek çokları oldu. Bunlar içinde akademisyenler, siyasiler, yazarlar, gazeteciler de vardı. Bu eleştirilerin dayandığı icraatlar tartışılabilir. Ama İnönü’yü Hitler’le bir tutmak pek de adil bir yaklaşım değil.
Anakronizm ürünü
Tarihsel olayları ve kişileri yorumlarken, dönemin koşullarını yok sayarak değerlendirmede bulunmak tarihsel hatalara yol açıyor. İnönü’nün Hitler’e benzetilmesi de böyle bir anakronizmin ürünü gibi görünüyor. Bugünün Türkiye’sinden bakıldığında İnönü’nün uygulamaları şaşırtıcı gelebilir. İnönü’nün bazı icraatlarının bugünün demokrasi anlayışına uymadığını söyleyebiliriz. Ama dönemin koşullarını göz ardı ederek tarihsel okuma yapamayız. İnönü döneminde basına yönelik ağır baskılar olduğu, çok zorlu ekonomik dönemlerden geçildiği, varlık vergisi gibi uygulamaların yapıldığını inkar edemeyiz. Ancak, bu uygulamaları eleştirirken, o tarihte Cumhuriyetin henüz 10 yıllık bir geçmişi olduğunu, bağımsız Cumhuriyet’e yönelik çok ağır tehditlerin var olduğunu da hatırlatmak durumundayız. Ayrıca o yılların ikinci dünya savaşına giden yıllar olduğunu da unutmamak gerekiyor.
İnönü’yü eleştirirken, onun Kurtuluş Savaşı kahramanlarından olduğunu, cephede Yunanlılara karşı nasıl başarılı bir mücadele verdiğini ve Türkiye’yi Sevr dayatmasından kurtararak Lozan’a taşıyan isim olduğunu da göz ardı edemeyiz. Ayrıca diktatör suçlamasına muhatap olan İnönü’nün, çok partili siyasi hayata geçişin en önemli aktörlerinden biri olduğunu hatırlatmak bile, diktatör söylemlerini çürütmeye yetiyor.
Kahramansızlaştırma operasyonu mu?
Çok değer verdiğim bir tarihçi bundan yaklaşık bir sene önce yine benzer bir konu gündeme geldiğinde şöyle demişti: “Ulusal kahramanlarımızı elimizden alıyorlar.” Her geçen gün kendisine daha fazla hak veriyorum. Her milletin ulusal kahramanları vardır ve o kahramanlar saygıyla anılır. Ancak Türkiye’de başta Atatürk olma üzere, Cumhuriyetin kurucuları ve İstiklal Savaşı Kahramanları sistematik olarak saldırıya uğruyor. Ulusal kahramanlarımız, yüceltileceğine, birer suçlu muamelesi görüyor. Bazıları daha da ileri gidip, Kurtuluş Savaşını küçümsüyor hatta yok sayıyor. Bazı art niyetliler çıkıyor, Ermenileri katlettiniz diyor. Bir başkası çıkıyor özür dileyin diyor. Bu gelişmeler karşısında toplum da, kendi kimliğinden, kendi tarihinden şüpheye düşüyor. Milletin özgüveni azalıyor. Türkiye’nin özür dilemesini, diz çökmesini isteyenler ise herhalde halimize bakıp, gülüyordur. Ne de olsa kendi tarihini, kendi ulusal kahramanlarını bizim kadar yıpratan başka memleket yoktur...


LALE ŞIVGIN


Tencere dibin kara, seninki benden kara...


Sayın Başbakan, Anayasa değişikliği teklifinin ikinci tur oylaması öncesinde, AKP grup toplantısında milletvekillerine seslenirken şöyle demiş:
"Anamuhalefet Partisi Liderinin, çirkin bir şekilde kendisini Churchill beni Hitler'e benzetiyor. Eğer Hitler'e benzetecek biri varsa kendi genel merkezlerindeki eski genel başkanlarının (İsmet İnönü) resimlerine baksın. Kendisine 'Milli Şef' dedirten eski liderlerine baksınlar. Hitlervari bıyıklarıyla kendilerine gülümsüyor."
Kendileri gibi olmaları gereken liderlerin, birbirini başkalarına benzetmeleri hoş değil.
Hele Sayın Başbakan'ın, "İkinci Adam" ve Türkiye'nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü Hitler'e benzetmesi hiç hoş olmadı.
Her lideri, yaşadığı çağa göre değerlendirmek gerekiyor.
İsmet İnönü'yü sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Fakat o, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından biriydi. Atatürk'ün ölümünden sonra, çok zor bir dönemde cumhurbaşkanlığı yaptı, Türkiye'yi İkinci Dünya Savaşı'na sokmama başarısını gösterdi.
İsteseydi, 1950 seçimlerine 1946'da olduğu gibi hile karıştırır, iktidarı Demokrat Parti'ye devretmezdi. Kimse de gık diyemezdi.
İnönü'yü, onu cumhurbaşkanı seçen Meclis'in oluşma şekline bakarak diktatörlükle suçlayabilme hakkına sahip için, bugünkü Meclis'in demokratik yöntemlerle oluşması gerekir.
İsmet İnönü'yü Celal Bayar cumhurbaşkanı olarak atadı ise, Abdullah Gül'ü de Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olarak atamadı mı?
Tencere dibin kara, seninki benden kara...
*
Konuşurken ve yazarken daha özenli, adil ve dürüst olsak...
Nalıncı keseri gibi hep kendimize yontmasak...
Tarihe mal olmuş şahsiyetlerin hatırasına saygısızlık etmesek...
Dünyaya at gözlüğüyle bakmasak...
Kendimizi bulunmaz Hint kumaşı sanmasak ya da dev aynasında görmesek...
Biraz empati yapabilsek...
Ah keşke!..

SIRRI YÜKSEL CEBECİ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Başkomutan » Sal May 04, 2010 16:28

TERBİYESİZLİK YAPMAMAK ÇOK MU GÜÇ


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal dün Anayasa değişiklik teklifindeki parti kapatma maddesinin reddedilmesinin ardından beklenen açıklamayı yaptı. Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili maddeler de reddedilirse pakete son turda 'evet' oyu kullanacaklarını söyledi.

Meclis'te CHP grubuna seslenen Deniz Baykal konuşmasının ilk bölümünde Başbakan Recep tayyip Erdoğan'ın, İsmet İnönü'ye Hitler demesini eleştirdi. Baykal Erdoğan'a şaşkın diye seslendi ve "Başbakan'a soruyorum eğer İnönü Hitler ise Atatürk neydi? Hitler'in cumhurbaşkanı mı?' diye sordu.

Baykal şöyle konuştu:

Başbakan’ın 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmesi tüm Türkiye’de bir infial yaratmıştır. Ölümünün üzerinden 40 yıl geçmiş bir tarihi şahsiyetin, eski cumhurbaşkanının bugün TC başbakanı tarafından Hitler'e benzetmesi tam bir şok olmuştur. Bu değerlendirmenin ortaya çıkmasının altında iki değer var. Bunlaradan biri milletimiz Başbakanın sözlerini İsmet İnönü'ye yakıştıramamıştır. İki bu ithamı TC başbakanına yakıştıramamıştır.

İNÖNÜ HİTLER İSE ATATÜRK NE?

Bunun altında ne yatıyor, bunu söyleyen niye söylüyor? Bunları değerlendirmek lazım. Ben başbakana sormak istiyorum. İnönü Hitler ise Atatürk nedir? Hitler'in cumhurbaşkanı mıdır? Eğer İnönü Hitler ise Türk milleti nedir?

ŞAŞKIN! ELİNİ DİLİNİ İNÖNÜ'NÜN BIYIKLARINDAN ÇEK!

Şaşkın İnönü'ye hakaret ettiğini zannediyor, Türk milletine hakaret ediyor. Sayın Başbakan elini ve dilini İnönü'nün bıyıklarından çek. İnönü'yle görmek istediğin bir hesabın varsa, İnönü vefat edeli 40 yıl oluyor, İnönü'yü bırak, gel benimle hesaplaş

İNÖNÜ GÜNÜ GELİNCE ÇANKAYA'DAN YÜRÜYEREK İNMİŞTİR

İnönü kim? Bir milli mücadele içinde bağımsız bir Türkiye’yi kuran iki önemli kişiden biri. Türkiye’nin bağımsızlığını sağlayan bir kahraman. Ülkeyi çağdaş modern bir devlet haline dönüştürmek için mücadele eden bir insan. Ülkeyi dışarıdan beş kuruş almadan kuran bir siyasetçi. Bu mücadeleyi cephede vermiş, devlet adamı olarak vermiş ve günü geldiğinde bir tek parti rejimi içinde devraldığı Türkiye'yi çok partili rejime, iktidardan uzaklaşmayı bir büyük şeref sayarak, Türkiye'nin bunu başarabildiğini yaşarken görmeyi dileyerek, demokratik rejime geçişin en büyük örneğini vererek, Çankaya'dan arkasında hiçbir dedikodu bırakmadan, yürüye yürüye Pempe Köşk'e inmeyi başarmış bir insan!

HİTLER'İN DÜNYAYI ATTIĞI ATEŞTEN TÜRKİYE'Yİ İNÖNÜ KURTARDI

Hitler kim? Demokratik bir toplumun imkanlarını kullanarak işbaşına gelip tarihin kaydettiği en acımasız diktatörlüğü, insanlığa karşı en büyük suçu işleyen bir insan... İnönü bir barış adamı, vatanı işgalden kurtarmak için savaşmış, Lozan'da barışı yapmış, sonra kendin devletini inşaa etmeye çalışmış. Ülkesine demokrasiyi getirmiş, hakimlere bağımsızlık, basına özgürlük vermiş bir insan. Buna diyeceğiz ki sen Hitler'sin. Hitler kim? Dünyayı ateşe atmış bir adam. İnönü kim, Hitler'in dünyayı attığı ateşten Türkiye'yi kurtarmak için en büyük diplomatik zaferi kazanan adam.

2. DÜNYA SAVAŞINDA ŞU ANDAKİ İKTİDAR BAŞTA OLSAYDI?

Bir an için düşünün, eğer o ikinci Dünya savaşı sırasında 1 Mart tezkeresini hazırlayan, Türkiye'nin güneydoğusunu ABD askerine açan zihniyet işbaşında olsa ne olurdu? İnönü Hitler'in ordularını da Stalin'in ordularını da Anadolu topraklarının dışında tutmayı başarmış olan bir insandır.

Bunca yıl sonra bir başbakan sıfatıyla bu sözleri söyleyen bir anlayışa acaba ne söylemek gerekir.


GÜNEYSU’DAKİ ÇOCUKLARA NE OLURDU

Eğer İnönü bu politikasını 2. dünya savaşında başarıyla uygulayamasaydı, 2003 zihniyeti iş başında olsaydı. Acaba Güneysu’daki çocuklar Stalin’in ordularını girdiği topraklarda nasıl bir gelecekle karşı karşıya kalırlardı.


İnsanoğlu böyledir. İsmet İnönü Anadolu’da yaşana insanlarımızın hiçbirinin kimliğini çiğnenmesini kabul ermemiş bir insandır.


En büyük haksızlıklara en büyük iftiralara maruz bırakılmış insandır. Anadolu’nun dinini imanını ırzını şerefini kurtarmış insanlara bunca yıl sonra bir başbakan sıfatıyla bu sözleri söylemeyi içine sindiren bir anlayışa acaba ne söylemek gerekir.


TERBİYESİZLİK YAPMAMAK ÇOK MU GÜÇ

Bugün Rize Güneysu’daki çocuklarımız İsmet İnönü’nün tanıştırdığı çay üretimiyle büyümüş insanlardır.

Bu insanlara karşı şükran duygusundan vazgeçtik en azından terbiyesizlik yapmamak çok mu güçtür. Bu sözlerin ardında kötü niyet var asma büyük bir cahillik de var.

Baykal'ın Erdoğan'a hitap tarzı da ilgiçti. Önce şaşkın dediği başbakana zaman ilerledikçe arkadaş diye hitap etmeye başladı.

ARKADAŞ SEVMİYOR

Hitlermiş! Hitler'den kaçan bilimadamları o tarihlerde sığınmak için İsmet İnönü'nün başında olduğu Türkiye'yi seçmişlerdir. Mütevazi maaaşlarla Türkiye'de çalışmışlardır. Bizlerin hocalarını onlar yetiştirmişlerdir. Bunları mı anlatacağız başbakana. Bu olay başbakanın haleti ruhiyesinin, zihin haritasının bir kez daha ortaya çıkmasına neden oldu. Başbakan sadece Türkiye'nin anayasasıyla değil, Türkiye'nin tarihiyle, manevi değerleriyle de barışık değildir. Fırsat buldukça vurmaktadır. Dünyanın hangi yerinde durduk yerde ülkenin 2. tarihi şahsına Hitler denir. Uganda'da olmaz. Arkadaş sevmiyor, devleti sevmiyor, cumhuriyeti sevmiyor, demokratik fikir akımını sevmiyor. Mesele de budur.

NAMUSLULAR DA NAMUSSUZLAR KADAR CESARETLİ OLMALI

Erdoğan'la aynı kültürden gelen Türkiye'de milyonlarca insan var ki Cumhuriyetle böyle bir kavgası yok. İnönü'nün sözlerini de sevmiyor. Hatırlayacaksınız, İnönü bir ülkede 'namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalı' demişti. Anlaşılan sayın başbakan bunu da sevmiyor. olmaz bir ülkenin başbakanı kendi tarihine karşı bu kadar hasmane bir tutum içinde olamaz. Başbakanlar ülkeyi bütünleştirecek, toparlayacak. Onun hedefi ayırmak, çarpıtmak, birbirine düşürmek.


Baykal konuşmasının ikinci bölümünü Anayasa Değişikliği Teklifi'ne hazırladı. 8. maddenin düşmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili maddelerin düşmesi halinde pakete evet oyu vereceklerini söyledi.

Baykal şöyle konuştu:

DÜN TARİHİ BİR GÜN YAŞANDI

Dün tarihi bir gün yaşandı. TBMM tarihinin en şerefli en onurlu, en saygın uygulamalarından birisini yaptı. TBMM'nin bu kararı 1 Mart 2003'te sergilemiş olduğu şerefli davranışın bir başka benzeridir. Aynı sorumluluk duygusu ülkenin önünü açmak için küçük çıkarları bir yana iterek cesaretle adım atılmıştır. Bunu gerçekleştirenleri yürekten kutluyorum. bunu gerçekleştirenler TBMM tarihindeki çok şerefli yerlerini aldılar. Gerçekten onurlu bir davranıştır.

REFERANDUM 100 TRİLYONA MAL OLUR

Eğer diğer iki madde de reddedilirse CHP gibi biz Türkiye’yi sıkıntıdan kurtarmak için üzerimize düşeni yapacağız. Böyle olursa diğer maddeler referanduma gidecek. Referandum ne gereksiz yere 100 trilyonun harcanması tüm ülkenin ayağa kaldırılması.


O İKİ MADDE DÜŞERSE EVET DİYECEĞİZ

Türkiye işsizlikten kırılıyor. 100 trilyonun harcanmasına kimse razı olmaz. Eğer o iki madde de düşerse diğer maddelerin referanduma gitmemesi için son turda evet oyu vereceğiz . Bunu en başından beri biz söylemiştik. Şimdi görüyorum ki mecliste bir sağduyu şahlanması ortaya çıkmıştır.


internethaber





Korku cumhuriyeti diyorlar.

Korkaklar olmadan korku cumhuriyeti yaratılamaz. Hele hele en cesur olması gerekenlerin korkaklık sergilediği bir ülkede; korku cumhuriyetini yaratmayı çalışanları değil, korkanları suçlamak gerekir.

Dün CNN Türk canlı yayınında bunun en hazin sahnelerinden birine şahit olduk.

Babanız bu Cumhuriyet'in kurucularından biri olacak...

Köklü bir aileye ve zenginliğe sahip olacaksınız...

Saygın bir isminiz olacak...

Yaşınızı başınızı almış olacaksınız...

Ve bir adam çıkıp sizin babanıza "Hitler" yakıştırması yapıp, adeta küfredecek.

Ne yapardınız?

Bu sözleri o adama, kim olursa olsun yedirmez, ağzının payını vermez miydiniz?

O adamın bir Başbakan olması dilinizin üslubunu etkilese de, öfkenizin derecesini değiştirebilir miydi?

Bu adama ; "sen ne diyorsun, seni bu sözlerinden dolayı dava edeceğim" bile diyemez miydiniz?

Maalesef ; İsmet İnönü'nün kızı Özlem Toker dün babasının mezarında kemiklerini sızlattı.

5N1K programında canlı yayına katılan Toker ; Cüneyt Özdemir'in şaşkın ve ısrarlı sorularına rağmen babasına Hitler benzetmesi yapan Tayyip Erdoğan'a karşı bir tavır almaktan çekindi.

Özlem Toker canlı yayında aynen şunları söyledi :

"Bizi Başbakanla karşı karşıya getirmeyin. O Meclis Grubu'Nda konuşsun, ben burada vakfımda konuşayım."

Özlem Toker'in "bu sözler sizi kızdırmıyor mu?" sorusuna ise cevabı şöyle oldu:

"Hayır , hayır hiç bir zaman kızdırmıyor. Söylenenin bize bir zararı yok, yeter ki doğru olmasın. Ben bu konularda yorum yapmak istemem. Hiç bir şey söylemek istemiyorum.
İlla rahatsız olduğumu söylememi istiyorsanız ; yok rahatsız olmuyorum"

Babası tarihin gördüğü en büyük katillerden birine benzetilen bir insanın tepkisi olabilir mi yukarıdaki sözler?

Arkasında camı kırık gecekonduda oturan ailesini bırakmış dağda savaşan askerin onda biri kadar bile cesur olamaz mı bu ülkenin elitleri?

Utanmaz mı Özlem hanım?

Sızlamaz mı İnönü'nün kemikleri?

Çınar zannettiklerinin fidan gibi boyun eğdiğini gören zalim sırıtarak bir cigara yakmaz mı , kendisinden daha korkak birini bulmanın keyfi ile?

Korku değil; korkaklar cumhuriyetidir yaşadığınız.

Açık İstihbarat
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen İrfan Tuna » Sal May 04, 2010 19:02

4 Mayıs 2010-Hürriyet

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14618727.asp?gid=373

AK Parti'de yumruklaşmaya az kaldı

TBMM Genel Kurulu’nda az önce büyük bir kavganın eşiğinden dönüldü. Eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, fire listesinin mimarı AK Parti milletvekili Faruk Koca’nın üzerine yürüdü…

AK PARTİ'DE OYLAMA ŞOKU

ADIM ADIM FİRE LİSTESİ GERİLİMİ

- Ak Parti’de 8. maddenin reddedilmesi şok etkisi yarattı… Başbakan, oylamadan hemen sonra kurmaylarını kurmaylarını topladı, bilgi aldı.

- AK Partili milletvekili Faruk Koca ise oylamada ret oyu veren AK Partili milletvekillerini bir kağıda yazarak liste haline getirdi.

‘BAŞBAKAN YALAKALARINDAN HESAP SORACAĞIM’

- Fire listesi Ak Parti’de 8. maddenin reddedilmesinden daha fazla yankı buldu. İlk tepkiyi, geçtiğimiz ay bakanlıktan ayrılan Kürşat Tüzmen verdi ve Ak Parti grup toplantısı öncesinde ‘Başbakan yalakalığı yapanlardan hesap soracağım’ dedi.

- Grup toplantısının bitmesinin ardından ise listede ismi yazan milletvekilleriyle, Faruk Koca arasında tartışmalar yaşandı. Koca, gelen büyük tepkiler üzerine fire listesiyle ilgili yazılı bir açıklama yaparak arkadaşlarından özür diledi.

TÜZMEN, FARUK KOCA’NIN ÜZERİNE YÜRÜDÜ

- Ancak, Kürşat Tüzmen’in öfkesi dinmedi. Önce Meclis kulisinde ‘Yeter ulan kimmiş o bizim adımızı karıştıran’ diye bağıran Tüzmen, ardından TBMM Genel Kurulu’nda fire listesinin mimarı Faruk Koca’nın üzerine yürüdü.

- Bunu gören ve kavgaya dönüşeceğini anlayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hemen araya girdi ve Tüzmen’i sakinleştirmeye çalıştı.

- AK Partili Faruk Koca ve Kürşat Tüzmen’in arasındaki gerginliğin bitmesini sağlayan Yıldız, daha sonra Tüzmen’i Meclis bahçesine çıkardı. Bakan Yıldız’ın bu müdahalesiyle Ak Parti’de kavga ve yumruklaşma önlenmiş oldu.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen yigitler » Sal May 04, 2010 20:24

Yakinda Ataturk'e de soverler bu seviyesiz yobazlar. Ama bir gun bunun hesabini mutlaka verecekler.
Kullanıcı küçük betizi
yigitler
Üye
Üye
 
İletiler: 600
Kayıt: Pzr Ara 07, 2008 21:41

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Başkomutan » Çrş May 05, 2010 3:36

Tarih Erdoğan için de bir gün hükmünü verecek


BAŞBAKAN Erdoğan’ın paketin en önemli maddesinin düşmesine çok öfkelendiği anlaşılıyor.

Nedense parti kapatmayı olanaksız hale getiren bu maddenin paketten düşmesinin öfkesini İsmet Paşa’dan çıkarıyor.

Başbakan kullanmaması gereken bir üslupla ve tarihi yanlış yorumlayarak Paşa’yı suçluyor.
Onu Alman diktatörü Hitler’e benzetiyor.
İsmet Paşa Türkiye’nin sınırlarına dayanan Hitler’e karşı dik durmuş ve onunla giriştiği sinir harbini kazanmıştı.
Dünyayı titreten diktatör, Türk topraklarını işgali göze alamamıştı.
Türklerin direneceklerini bildiği için, böyle bir belaya bulaşmama kararı alarak Türkiye sınırından geri dönmüştü.
Daha sonra bu kez de Hitler’i dize getirmek isteyen müttefikler Paşa’yı kendi saflarına çekmek istediler.
Büyük baskı yaptılar.
Ama Paşa direndi ve ülkesini savaşa sokmamayı başardı.
On binlerce, yüz binlerce vatan evladının savaş kurbanı olmasına izin vermedi.
Eğer Paşa direnmeseydi ve Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girseydi belki de Başbakan’ın babası da kurbanlardan biri olabilirdi.
O zaman Başbakan Erdoğan’ın dünyaya gelme şansı da olmazdı.


Evet, Hitler bir diktatördü.
Aynı zamanda da acımasız bir cani...
Bir soykırım suçlusu...
Dünyaya egemen olmak hayalleri ile İkinci Dünya Savaşı’nı çıkardı.
Milyonlarca insanın ölmesine neden oldu.
Milyonlarca masum Yahudi’yi fırınlarda yaktırdı.
Peki İsmet Paşa ne yaptı?
Kurtuluş Savaşı’nın ikinci adamı olarak ülkesinin “makûs talihi”nin değişmesini sağladı.
Lozan Konferansı’nda Türkiye’nin haklarını korumak için emperyalist devletler karşısında inanılmaz bir dirençle savaştı.
Tarih boyunca Türkiye’nin savaş meydanlarında kazanıp masada kaybeden taraf olmasına alışan Avrupalıların umutlarını boşa çıkardı.
Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayarak büyük bir beladan kurtardı.
Çokpartili sisteme geçerek demokrasi için dev bir adım attı.
Bunun için iktidarı kaybetmeyi göze aldı.
Muhalefette de ilkelerinden hiçbir zaman ödün vermedi.
Hem iktidardayken hem de muhalefetteyken dünyanın daima saygı duyduğu bir devlet adamı oldu.


Başbakan’ın yakın tarihin bu gerçeklerini yok sayarak ve öfkesinin etkisinden kurtulamayarak Paşa’ya yaptığı suçlamaların hiç önemi yok.
Paşa 1950’de iktidarı yitirdikten sonra 24 yıl aralıksız zaman zaman iktidarda, ama daha çok muhalefette kalarak politik yaşamın baş aktörü olmayı sürdürdü.
Bu dönemlerde en koyu muhalifleri bile İsmet Paşa’ya Erdoğan gibi politik nezaketi çiğneyen suçlamalarda bulunmadı.
Öfkelerini dizginleyemeyenlerin devlet adamı olmaları olanaksızdır.
Tarih, İsmet Paşa için hükmünü vermiştir.
O, tarihin tertemiz sayfalarındaki yerini almıştır.
Hiç kuşkusuz tarih bir gün Recep Tayyip Erdoğan için de hükmünü verecektir.


TUFAN TÜRENÇ




Hitler’e Kim Benziyor?



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmiş.

Hangi İsmet İnönü’yü?

“Tek Parti Dönemi”nden “Çok Partili Demokrasiye” geçen, Recep Tayyip Erdoğan ve onun ağababaları Menderes, Demirel, Özal gibi liderlere iktidar yolunu açan İsmet İnönü’yü!



“Çok Partili Döneme” geçildikten sonra iktidara gelen sağ partilerin, kendilerini iktidara taşıyan demokratik sisteme ve bu sistemi Türkiye’ye getiren İsmet İnönü’ye olan saldırıları, hem düz mantık, hem de politika mantığı açısından şaşırtıcıdır:

Bilindiği gibi, İsmet İnönü, kendi partisi içindeki büyük muhalefete de karşın ısrarla “Çok Partili Düzene” geçişi savunmuş ve sonunda bunu başarmıştır da.

Aslında İsmet Paşa’ya karşı en büyük muhalefet kendi partisinin içinden geliyordu.

Pek çok CHP yöneticisi “Çok Partili Demokrasiye” geçiş için gerekli koşulların oluşmadığını, bir iktidar değişikliğinin hem ülkenin henüz sağlanmakta olan milli bütünlüğünü hem de yerleşmekte olan Atatürk Devrimleri’ni aksatacağını öne sürüyordu.

İsmet Paşa bu eleştirilere kulaklarını tıkadı.

Tek arzusu, kurdukları yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini, gerçek bir demokratik yapıda sağlamlaştırmaktı.

Cumhuriyet’in, demokratik sistem içinde kurumlaşmasını istiyordu.

Böylece Atatürk’ü, onun devrimlerini tamamlamış olacaktı.



Ne yazık ki sağ muhalefet, kendisinin var oluş nedeni olan demokrasiyi özümleyemedi.

Demokrat Parti iktidara geldiği zaman demokrasiyi yaygınlaştırmak ve kurumlaştırmak yerine, yozlaştırmayı marifet saydı.

Demokrasinin vazgeçilmez koşulu olan “temel hak ve özgürlükleri” bir yana koyarak, “milli irade” kavramını yozlaştırdı ve “çoğunluk diktatörlüğü” anlayışını geliştirdi.


Liberal sağ, milliyetçi sağ ve dinci sağ olarak bütün sağ yelpazeyi kendi şemsiyesi altında toplayan DP iktidarı, zamanla dinci söylemleri ve eylemleri destekleyerek ülkeyi bugünlere getiren “sağ kırılmayı” temellendirdi.

Onu izleyen dönemlerdeki en önemli viraj Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe hükümetleri zamanında dönüldü:

Artık Milli Eğitim dinci, güvenlik ise milliyetçi çizgiye kaymıştı.

İşte Özal, askeri darbelerle de desteklenen bu “sağa kayış” oluşumunun bir ürünüydü.

Bütün bu altyapının üzerine, bu süreç içinde doğan, büyüyen ve güçlenen Fethullah Gülen Cemaati’nin de desteğiyle Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldi.

Gelir gelmez de “Milli irade” çarpıtmasına dayalı “Çoğunluk diktatörlüğü” anlayışını yeniden canlandırdı.


Şimdi Türkiye’nin değişim süreçlerine soğukkanlı bir biçimde bakarak şu soruya yanıt vermek gerekiyor:

Bir din-tarım imparatorluğunu çağdaş bir devlete dönüştüren ve demokratik rejimi uygulamaya koyan Atatürk ve İsmet Paşa mı Hitler’e benziyor…

Yoksa kendilerine altın tepsi içinde sunulan demokratik süreçlerle iktidara gelip, demokrasiyi otoriter ve totaliter bir rejime dönüştürmeye çalışan sağ liderler mi?

EMRE KONGAR







Gerçeğin yarısı


BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, “eski defterleri” karıştırmaya devam ediyor.

Zararı yok. Çünkü bundan 37 yıl önce hayata veda etmiş, aktif siyaset yaparken de -özellikle iktidardan düştükten sonraki 23 yıl boyunca- her türlü suçlamadan alın akıyla çıkmış birini suçlayarak nereye varabileceğini birlikte görürüz.

Dün de öyle bir gündü. Erdoğan, lideri olduğu partinin Meclis Grup toplantısında, İnönü’yü suçlamak için 1951 yılında ortaya atılan bir iddiadan söz etti:
Eski Bakanlardan, Prof. Dr. Ahad Andican’ın “Hariçte Türkistan Mücadelesi” isimli kitabında bulmuşlar. Olay şu:
Demokrat Parti milletvekillerinden Şevket Mocan, verdiği bir sözlü soru önergesinde özetle, “Savaş yıllarında Türkiye’ye sığınan Türk mültecilerinin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler’e teslim edilip edilmediğini ve edildilerse nedenlerini” sormuş.
Önergeyi Adalet Bakanı Rükneddin Nasuhioğlu yanıtlamış:
Anlattığına göre, savaş bitince Sovyetler Birliği, elimizdeki 237 Sovyet askerinin kendisine teslim edilmesini istemiş. Türkiye de, “karşılıklılık ilkesine uyulması koşuluyla” razı olmuş. Nitekim bunlardan 195’i, 6 Ağustos 1945’te Kars’ın Tıhmıs kapısından, Sovyetler’e teslim edilmiş.
Ancak Sovyetler Birliği Türkiye’nin istediği bir subay ile iki eri, “Bulamıyoruz” diyerek vermemiş. Bunun üzerine Türkiye, elinde kalan mültecileri vermediği gibi hepsini serbest bırakmış.
Başbakan dün Şevket Mocan’ın Meclis’te söylediği şu sözleri de benimseyerek aktardı:
“Bu milletin tarihinde, bir tek mülteci İsveç Kralı Şarl için harbetmiş şerefli hadiseler çoktur. Fakat siyasi mültecileri bir mâbuda kurban sunar gibi sunmaya götüren yüz kızartıcı, gönül parçalayıcı, utandırıcı bir hadise daha yoktur. Milli Şef hükümeti tarafından Sovyetler’e teslim edilen Türk kökenli mültecilerin akıbetleri, Almanya’da müttefikler tarafından teslim edilenlerden farklı olmamıştır.”
Peki ama olayın tamamı o mu?
Değil... Ama Başbakan meşhur “İçkiliyken namaz kılmak günahtır” ayetinin yarısını söyleyip “Ayette namaz kılmak günahtır, deniyor” diyenler gibi konuşuyor. Yani “Türkiye Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan edince Sovyetler’le müttefik oldu. Savaş hukuku, müttefiklerin ellerindeki askerleri kendi ülkesine teslim etmesini gerektirdiği için aynen İngilizler, Amerikalılar gibi Türkiye de elindeki Sovyet askerlerini teslim etti. Ama Sovyetler’in dürüst davranmadığı anlaşılınca kalanlar verilmedi” demiyor.
Nitekim Mocan’ın kendisini “CHP iktidarının avukatı gibi konuşmakla” suçlaması üzerine Adalet Bakanı Nasuhioğlu söz alıp:
“Eğer Sayın Mocan olayın suç teşkil eden bir tarafı olduğunu iddia ediyorsa, Meclis soruşturması açılmasını isteyebilir. Varsa suçlular cezalandırılır” diyor.
Mocan hiçbir zaman böyle bir istekte bulunmuyor. Dahası, İsmet Paşa bu lafları yanıtlamaya bile değer bulmuyor.


OKTAY EKŞİ





Erdoğan İnönü’den niçin nefret eder?


Başbakan Erdoğan’ın İsmet İnönü için yaptığı “Hitler” benzetmesini basit bir “patavatsızlık” olarak geçiştirmek mümkün değil. Aydın Doğan’ı “Al Capone”a benzemesi patavatsızlık olabilir, ama İnönü söz konusu olduğunda işin içinde çok daha derin nedenler var.
Türkiye’de aşırı dindar kesimin İnönü’ye karşı 10 yıllar boyunca besledikleri derin nefretin nedenlerini, Abdurrahman Dilipak’ın yıllar önce okuduğum “İnönü Dönemi” (Beyan Yayınları) adlı kitabında görmek mümkün.
Kendi çerçevesi içinde önemli bir araştırma olan bu kitaptan söz konusu nefretin ideolojik nedenlerini daha iyi anlıyorsunuz. Ne demek istediğimizi anlatmak açısından kitaptan alıntı yaptığımız aşağıdaki paragraf yeterli olacaktır herhalde:
“İsmet İnönü deyince, akla ilk gelen şeylerden biri de Lozan’dır. Lozan zafer mi, yoksa bir hezimet midir?.. Çeşitli yazarlar bu soruya yanıt aramışlardır. Mesela Kadir Mısırlıoğlu, Lozan’ın bir hezimet olduğu görüşündedir. Bu görüşünü, iki ciltlik incelemesinin sonunda şöyle özetler: Lozan, muazzam bir imparatorluk mirasının han-ı yağmasıdır! Türk’ün şahsında İslam’dan intikam alınarak, bütün bir İslam dünyasının başsız bırakılmasıdır!”
İnönü’ye karşı nefretin başlıca nedeni elbette ki laik düzeni katı bir şekilde uygulamasından kaynaklanıyor. Yukarıdaki alıntının son cümlesi en geniş anlamıyla ele alındığında bunu zaten kapsıyor. Fakat o cümle işi çok daha farklı ideolojik boyutlara taşıyor.
Erdoğan’ın İnönü’ye karşı duyduğu nefreti açıkça yansıtan “Hitler” benzetmesinin temelinde yatan ideolojik düşünce de bir ucu Atatürk’e dayanan -o son cümlede saklı. Özetle, Erdoğan bu sözleriyle ideolojik dünya görüşünü istemeyerek dışa vurmuştur.
Ancak bunu kendisi açısından en kötü zamanda yapmıştır. Zira anayasa paketindeki 8’inci maddenin AKP’den gelen ret oylarıyla düşmüş olmasında Erdoğan’ın bu benzetmesinin de rolü olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta AKP içinde bile bazıları, kuşkusuz, “Bugün sıra İnönü’ye geldi, yarın Atatürk’e gelir” diye düşünerek bunu yadırgamışlardır.
Sonuçta AKP içinde herkes ideolojik bir misyon peşinde değil. Ayrıca parti içinde, İnönü’nün oluşturduğu “devletçilik” geleneğinden gelen ve özde Atatürk milliyetçisi olan insanlar da var. Bizim aklımıza hemen gelen, fakat isimlerini burada telaffuz etmek istemediğimiz bazı AKP’lilerin de “Hitler” benzetmesinden rahatsız olduklarını tahmin etmek bu nedenle güç değil.
Kısacası, Erdoğan ideolojik dünya görüşünü kendisi açısından en kötü zamanda dışa vurmakla kalmadı, çok önemsediği bir anayasa değişikliğinin düşmesine katkıda bulundu. Dahası, partisinin içinde huzursuzluğa yol açtı. Yani bir kez daha kendi ölçüsüz sözlerinin kurbanı oldu.
Burada İnönü dönemi tartışılmasın demiyoruz. Tarihçiler de zaten o dönemi hâlâ araştırıyorlar ve akademik değeri yüksek olan çalışmalar yapıyorlar. Örneğin Cemil Koçak’ın, “Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945)” o dönemle ilgilenen herkes tarafından okunması zorunlu olan bir kitaptır.
Fakat “Milli Şef” dönemi tartışılırken dünyanın ve özellikle de Avrupa’nın o devirdeki nesnel gerçekleri de göz ardı edilemez. Dahası, Hitler’i hiçbir şekilde andırmayan İnönü’nün, gerçek diktatörlerin aksine, çok önemli bir özelliği var.
Tarihçi Bernard Lewis de bu özelliği her zaman ön plana çıkarmıştır. İnönü, kaybettiği zaman demokrasi uğruna gitmesini bilmiş ve AKP’nin de bugün nimetlerinden yararlandığı çok partili sistemin yolunu açmıştır. Bugün esas tartışılması gereken şey ise bizce çok farklı bir konudur.
O da, İnönü’den sonra gelen ve Başbakan Erdoğan ile AKP’nin de bugün “siyasi rehberleri” arasında saydıkları siyasetçilerin ve partilerin, İnönü tarafından önü açılan demokrasinin standardını yükseltmek için ne yaptıkları konusudur.


SEMİH İDİZ




GÜNÜN YAZISI RIZA ZELYUT'TAN....

Yahya Kemal de Hitlerci miydi?

Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Lideri Deniz Baykal'la yürüttüğü tartışmanın içine rahmetli İsmet İnönü'yü de soktu. Hem de İsmet İnönü'yü Hitler isimli kasaba benzeterek. Bunun gerekçesi olarak da İsmet Paşa'nın bir ara bıyığına verdiği şeklin Hitler'in bıyığına benzediğini söyledi.
Bizim inandığımız İslam dini, ölenleri rahmetle anmamızı söylüyor ama kim takar İslam dinini artık. Siyasi gerilim ve bunu yaratan ekonomik rant çatışması bütün değerleri ayaklar altına aldı.
Üstüne üstlük; Başbakan'a o konuşmayı hazırlayan danışmanları ya cahil, ya da milleti kandıracaklarını sanıyorlar. O bıyık biçimi sadece İsmet İnönü tarafından değil; bir ara pek çok politikacı ve hatta sanatçı tarafından da kullanıldı.
Bunlardan birisi de büyük ozanımız Yahya Kemal Beyatlı'dır. Onun bıyığı da Hitler'inkine benziyor. Buna bakınca Yahya Kemal gibi bir büyük sanatçıyı da faşist mi ilan edecek Sayın Başbakan?

SIRADA ATATÜRK MÜ VAR?
İsmet İnönü; Tayyip Bey ve onu yetiştiren iklim tarafından sevilmez.
Çünkü; o İnönü; Türkiye sömürgeciler tarafından işgal edildiğinde, teslimiyetçilerin arasında yer almamıştı.
O İnönü; İngiliz emperyalizmine teslim olan padişah Vahdettin'i değil; düşmana bayrak açan Mustafa Kemal'i tercih etmişti.
O inönü, aç ve perişan milletten binbir zorlukla kurulan ordu ile işgalci Yunanlıları durdurmuştu.
O İnönü; düşmanla savaşırken, Ahmet Anzavur ve benzeri hainler; padişah adına, din adına o orduyu arkadan vurmak için isyan etmişti.
O İnönü ki; düşmandan çok, işte bu padişahçı-hilafetçi ve Yunan İngiliz dostu dinci yobazlardan çok çekmişti.
İnönü; Yunan ordusunu durdurduğu için kötü idi.
İnönü, işbirlikçi hain Vahdettin'e karşı çıktığı için kötü idi.
İnönü, her koşulda Atatürk'e bağlı kaldığı için kötü idi.
Sanıyor musunuz ki hedef İnönü'dür...
Hedef'te herhalde Kemal Atatürk vardır. Atatürk'ün çevresini, ideolojisini, yaptıklarını kötüleyerek zamanla ona ulaşacaklar.
Bu tutum; daha 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile başlatılmış; cumhuriyeti doğmadan boğmak için yobazlar, aşiret reisleri, ağalar, İstanbul kökenli işbirlikçi liman burjuvazisi isyan planlamıştı. Şeyh Sait isyanı bu amaçla patlatılmıştı.
İngilizlerin desteği ile...
Aynı oyun; bugün de sürüyor...
İngiltere'nin yerini Amerika aldı.
Başbakan Erdoğan'ın İnönü düşmanlığı yeni değil...
Ondan önce de İsmet Paşa mahkum edilmek istenmişti.
1920'de İsmet Paşa ile Atatürk'ü idama mahkum ettiren Padişah Vahdettin de böyle düşünüyordu.
İnönü'yü, 1920 Mayısında idama mahkum eden Nemrut Mustafa Divanı (Kürt Mustafa Mahkemesi) de böyle düşünüyordu.
Kürt Mustafa Mahkemesinin yerini şimdi AKP mahkemeleri aldı.



EKMEK KARNESİ DEVAM EDİYOR
Başbakan Erdoğan; sık sık CHP'nin diktatörlüğünden söz ediyor. Özellikle 2. Dünya Savaşı şartlarında o imkansızlıklar içinde ekonominin geri, üretimin az olduğu dönemde ekmeğin karneye bağlandığı biliniyor. Sanki ekmek varmış da CHP bunu vermiyormuş gibi hava yaratıyor.
Tabii dünyanın kan ve ateş içinde o günleri bilmeyenlerin sesi bugün rahat yerden çıkıyor.
Halbuki, o ekmek karnesi bugün Sayın Erdoğan'ın devr-i saltanatlarında daha da genişlemiş olarak devam ediyor.
Soruyorum: Bugünkü 'Yeşil Kart'ın o günkü ekmek karnesinden ne farkı vardır?
Bu hükümet, 2010 yılında millete 'Kömür Karnesi' vermiyor mu?
Bu Başbakan zamanında 'Un karnesi, Bulgur Karnesi' çalıştırılmıyor mu?
İllerde, ilçelerde, resmi bürolarda bu karneler, İnönü zamanındakinden çok daha fazla dağıtılmıyor mu?
Evet; Sayın Erdoğan, gerçek acıdır: İnönü'nün 1940'larda, savaşta milleti aç bırakmamak için zorunlu olarak dağıttığı ekmek karnesini, siz şimdi daha da yaygınlaştırdınız: Sizin zamanınızda karnecilik, devletin devamlı ve resmi bir işi haline getirilmiştir.
AKP; en büyük karneci olarak tarihteki yerini almıştır.

KİMİN YAPTIKLARINI SATIYOR?
Başbakan Erdoğan, dün yine geçmişi kötüledi ve CHP'nin hiçbir şey yapmadığını bir kez daha tekrarladı.
Herhalde milleti kör, alemi sersem sanıyor.
Bu devleti kuran, halkın en fakir olduğu o ortamda, limanlar yapan, demiryollarını döşeyen, ağır sanayinin temelini atan, dokuma fabrikalarını devreye sokan, her yere karayollarını ulaştıran CHP değilde AKP idi...
El insaf...
Başbakan Erdoğan, bana bir tek örnek versin de yazdıklarımı geri alayım: Özelleştirme adı altında durmadan bu devletin mallarını satıyorsunuz.
O sattığınız mallar içinde 1 tane bile sizin yaptığınız kurum veya kuruluş var mıdır?
Yani nerede bir dikili ağacınız vardı da onu sattınız Sayın Başbakan?


RIZA ZELYUT
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş May 05, 2010 11:19

05 Mayıs 2010-Milliyet

http://www.milliyet.com.tr/iste-erdogan ... efault.htm

İşte Erdoğan'ın sansürlediği satırlar

Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında Aziz Nesin’in yazısını CHP’ye ithafen okuması dünün en çok tartışılan konularından biri oldu. Sol haber sitesi, bu olayla ilgili bir ayrıntıyı gündeme getirdi. Buna göre; Erdoğan o yazıdan önemli bir bölümü sansürlemişti.

İşte o haber…

Grup toplantısında CHP'ye yüklenmek için Aziz Nesin'in Zincirli Hürriyet gazetesindeki yazısını satır satır okuyan Başbakan Erdoğan, "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Amerika’dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir" ifadelerini ise okumadı.

CHP ile girdiği İnönü-Hitler tartışmasını bugün de sürdüren Erdoğan, yeni bir pragmatizm örneği sergileyerek CHP'ye yüklenirken Aziz Nesin'den alıntı yaptı.

"Şimdi daha enteresanını anlatacağım" diyen Erdoğan, "Aziz Nesin 5 Şubat 1948'de şunları yazıyordu" diyerek Nesin'in yazısını satır satır okumaya başladı: “Ey Türk faşisti, birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara asmaktadır.

Gazeteleri çamurlara serip, üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir, meydanlarda kitaplarını yaktığın namuslu insanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabii tutulabilir. Matbaaları yakılmış, gazeteleri yakılmış, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal kendileri perişan edilmiş olabilir.

Ey faşist yumurcakları işte bu ahval ve şerait içinde dahi yapılanları kafi görmeden namuslu vatanperverleri dağıtmak için muhtaç olduğun çekiç balta, halk partisinin ambarlarında mevcuttur” Ancak Erdoğan, aynı yazıda geçen "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Amerika’dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir" ifadelerini ise okumadı. Aziz Nesin'in emniyet teşkilatının faşistlerle işbirliği yaptığına ilişkin cümleleri de Erdoğan'ın sansürüne uğradı.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Deli Haydar » Çrş May 05, 2010 12:36

Dün Nesin'i diri diri yakmaya kalkanlar, bugün Nesin'den kesip biçtikleri sözler ile alkış topluyor!
Bugün kimilerinin geçmişine sövenler, daha dün tükürdüklerini yalayıp arsızca gülücükler dağıtıyor!
Yaradan'ı kadının bir tel saçına bağlayıp badem bıyıksız yapamayanlar, kıldan-tüyden gündem yaratıyor!

İnönü de sizin olsun sayın Başbakan; Türkeş de, Ecevit de...
Hele bir Aydemir'e, Gürcan'a varsın diliniz de, alem görsün vatan uğruna analar ne aslanlar doğuruyor!
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş May 05, 2010 12:49

Hiç merak etmeyin sırada Mustafa Kemal Atatürk var. İşi adım adım oraya götürmeye başladılar.

Dün akşam Habertürk Televizyonu'nda Teke Tek programını izlediniz mi?

Mehmet Metiner denen adam bir yandan, ''Mustafa Kemal bizim canımız ciğerimiz'' diyerek laf cambazlığı yaptı, diğer yandan ''Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar bal gibi de diktatörlük dönemiydi'' dedi.

Mehmet Metiner'in bu bel altı vuruşları, en sonunda Fatih Altaylı'yı bile
çileden çıkardı.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Deli Haydar » Çrş May 05, 2010 13:03

İnşallah mümtaz ve metin erlerin dillerine doladıkları "diktatörlük" yıllarına en kısa zamanda geri döneceğiz İrfan Bey. Fatih Altaylı bile artık çileden çıkmaya başladıysa, çilemizi tamamlayıp çilehaneden çıkacağımız günler de yakındır demek...
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş May 05, 2010 17:51

Haydar Bey yazdı:İnşallah mümtaz ve metin erlerin dillerine doladıkları "diktatörlük" yıllarına en kısa zamanda geri döneceğiz İrfan Bey. Fatih Altaylı bile artık çileden çıkmaya başladıysa, çilemizi tamamlayıp çilehaneden çıkacağımız günler de yakındır demek...


Kesinlikle öyle sevgili dostum.

Aşağıdaki yazı, bugünkü Milleyet'ten. Melih Aşık, ona buna dil uzatarak gündem değiştirmeye çalışanlara, ülkemizin gerçek gündemini hatırlatıyor:

5 Mayıs 2010-Milliyet

http://www.milliyet.com.tr/saat-tamirci ... efault.htm

Saat tamircisi...

Melih Aşık


İsmet İnönü 70 yıl önce Atatürk’ün resmini paradan çıkarmış...

Tayyip Erdoğan anlaşılan hâlâ bunun üzüntüsü içinde!

Dün de grupta acı acı İsmet İnönü’yü eleştirdi.

Bazı vekiller gözyaşlarını tutamadı!

Bu eleştiri neye yarayacak? İnsanlar İsmet İnönü faşistmiş o zaman Tayyip Erdoğan
Anayasa Mahkemesi’ni ve HSYK’yı gönül rahatlığıyla kendine bağlayabilir gibi bir mantık mı güdecek?

Hiç sanmıyoruz.

Erdoğan sanırız bu anlamsız benzetmelerle kendi seçmeninin zekâsına da hakaret ediyor...

* * *
Nisan ayı itibariyle yıllık tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 10.2 olarak açıklandı...

Mutfaktaki enflasyon resmi ortalamanın çok üzerinde...

Enflasyon dana etinde yüzde 55, koyun etinde yüzde 44, tavuk etinde ise yüzde 18’i buldu.

Okul kitapları yüzde 69, patates yüzde 48 pahalandı.

Süt ürünleri de son 12 ayda, yüzde 10’luk TÜFE’nin çok üstüne çıktı. Süt fiyatları yüzde 11 artarken, beyaz peynirde artış yüzde 25, kaşar peynirinde yüzde 20 oldu.

Süleyman Demirel’in bir saatçi hikâyesi vardır. Köye gelip tamirci olduğunu söyleyen adamın eline bozuk bir duvar saatini vermişler. Adam saati sökmüş, bütün parçalarını ayırmış. Fakat bir daha toplamasını becerememiş.

Biz de iktidarın ve liderinin bu ekonomiyi nasıl toparlayacağını pek merak etmekteyiz.

İsmet İnönü faşist miydi değil miydi, ondan daha çok ekonominin nasıl normale döneceğini merak ediyor bu ülkenin insanları...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Başkomutan » Prş May 06, 2010 1:46

İsmet Paşa’nın boynundaki fetva


Başbakan Erdoğan’ın, İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmesine “Değmez!” diye karşılık vermemizi olumlu bulanlar da oldu, “Ne demek değmez!” diye kızanlar da...
Bir de şöyle bir soru geldi:
“İsmet Paşa yaşasaydı, bunu söyleyene ne cevap verirdi?”
Ne İsmet Paşa yaşıyor, ne de bizim haddimize mi düşmüş, onun tepkisini bilme...
Ama uzun yıllar, İsmet Paşa’nın hem Cumhurbaşkanlığı hem de muhalefet liderliğini hem de Başbakanlığını gören, bazı gezilerinde yanında olan gazeteci bir tahmin yapabilir:
Ya “Hadi canım sen de!” diye elinin tersiyle itiverir ya da tepesi atınca, “Biz Anadolu’ya Milli Mücadele’ye boynumuzda Dürrizade’nin idam fetvasıyla katıldık” diyebilirdi.
Her ikisini de yapmıştır...
Zemin, zaman, mekân, koşullar uygun olsaydı da İsmet Paşa’nın nasıl bir muhalefet lideri olduğunu görebilseydiniz.


İçinizden bazıları, İsmet Paşa’nın “Biz boynumuzda Dürrizade’nin idam fetvasıyla Milli Mücadele’ye katıldık” demesinin ne demek olduğunu anlayamazlar...
Dürrizade Abdullah, Şeyhülislam’dır, yani bugüne uydurmak isterseniz Diyanet İşleri Başkanı’dır. Temelinde şeriat olan Osmanlı’da şeyhülislamın görüşü alınır, yani fetvası istenirdi, dinen uygun mu, diye (x)...
Padişah, tahtan indirilecekse şeyhülislamın fetvası gerekirdi.


Padişah Vahdettin, Milli Mücadele’yi bastırmak için, şeyhülislam fetvasına ihtiyaç duyar...
Dürrizade Abdullah Efendi de önce kendine göre durumu tespit eder:
“Dünya düzeninin sebebi olan İslam halifesinin emrinin altındaki İslam ülkesinde bazı kötü niyetli şahıslar aralarında anlaşıp kendilerine reis seçerek, halkımızı yalan dolanla kandırıp, yasadışı asker toplayarak ayaklanıp, bu askerler için yiyecek, içecek temini ve silahlandırma gayesiyle kişisel çıkarları için yasalara aykırı birtakım vergiler koyup, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyasını gasp ederek Osmanlı ülkesinin kutsal değerlerini ve devleti hücumla, yerle bir etme niyetinde oldukları ve nice masum insanı yok etmeyi amaçladıkları ve ayrıca ilmi, askeri ve mülki memurları kendilerince görevden alıp bu görevlere kendi taraflarını atayarak yüce devletimizin ulaşım, nakliye ve haberleşme teşkilatını yok edip devlet tarafından çıkarılan emirlerin yerine getirilmesini engellemek ve devletimizi dünyadan soyutlama ile yüce devletimizi zayıf düşürme ve yüce makamımıza ihanet etmekle devlet nizamını işlemez hale getirmek için yalan, fitne ve fesatla yüce devletimizin düzenini bozmakta ısrar ederlerse adı geçen asilerin kötülüklerini engellemek şart olup şeriat gereğince öldürülmeleri uygun olur mu?
Beyan buyurula.”
Evet, Milli Mücadele’ye başlayanların günah ve suçları(!) bunlardır, böyledir.
Peki, bunların öldürülmeleri şart mıdır?
Evet, şarttır...


İsmet Paşa’nın “Bizim boynumuzda Dürrizade’nin fetvası vardı!” dediği budur.
Bu ve ikinci bir fetvaya göre “öldürülmeleri”, idam edilmeleri şart ve uygun olanlar şunlardır:
“Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Cebesoy, Kara Vasıf, doktor Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar, İsmet İnönü, Bekir Sami Bey, İsmail Fazıl Paşa, Celalettin Arif Bey, Hamdullah Suphi Bey, Rıza Nur Bey, Yusuf Kemal Tengirşek, Cami Baykut, Ankara müftüsü Rıfat Börekçi...”
Bu insanlar, boyunlarında Dürrizade’nin idam fetvasını taşıyarak Milli Mücadele’ye katılmışlardır.

İşte İsmet Paşa, eğer yaşasaydı, arada sırada söylediği gibi, kendisini Hitler’e benzetene “Hadi canım sen de!” der ya da “Biz boynumuzda Dürrizade’nin idam fetvasıyla Anadolu’ya geçtik” derdi.
Onun için biz dünkü yazımızın başlığında ısrarlıyız:
“Değmez!”

(x) Halil Nebiler’in Toplumsal Dönüşüm Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’de Şeriat’ın Kısa Tarihi” adlı kitap, şeriatla ilgili sorularınızı cevaplayacaktır. Şeriatı “merak edenlere” önerilir.

HASAN PULUR




İftiralar yıldıramadı


iSMET İnönü gibi “iktidar”ın en üst noktalarında uzun süre kalmış, sonra “Demokrasiyi bu ülkeye ben getireceğim” iddiasıyla yola çıkıp, samimiyetini “serbest seçimle iktidardan ayrılarak” ispat etmiş, ardından 23 yıl boyunca her türlü iftirayı çürütmüş bir “milli kahramanı” savunmaya ihtiyaç duyacağımızı düşünmüyorduk.

Çünkü hem hukuk hem de tarih önünde vermediği hiçbir hesabı kalmadığını biliyorduk.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini “Hitler mukallidi” (Hitler’e özenip onu taklit eden kişi) olarak nitelendirmesi sayesinde iki gerçeği gördük:
1) İnönü kendi gerçeklerini belli ki hala bazı kafalara sokamamış.
2) İnönü 37 yıldır aramızda olmadığı için yeni kuşaklar onu hiç öğrenmemiş.
O yüzden anlatalım dedik:
Şimdi Hitler’e benzetilen İnönü, 1950 seçimleri sonucu iktidardan düşüp muhalefet lideri olduğu zaman Winston Churchill kendisine “Asıl şimdi büyüdünüz” diye telgraf çekerek kutlamıştı.
Churchill’in telgrafı kamuoyunda henüz taze iken Demokrat Parti (DP) Bolu Milletvekili Zuhuri Danışman, okullar için yazdığı tarih kitabından İnönü savaşlarını çıkarmıştı.
Sonra “O savaşlarda zaten yenik düştük” dediler. Ardından “Anadolu’ya kendi isteğiyle gelmedi. Zorla kaçırıldı” iftirası attılar.
Yetmedi... İzmir’in DP’li Belediye Başkanı Rauf Onursal “İsmet İnönü’yü asıp derisini samanla doldurmayı” önerdi.
Başbakan Yardımcısı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu “Savaşa girmeyerek milletimizin erkekliğini öldürdü” dedi.
Bunlarla tatmin olmadılar:
Sırf İsmet Paşa’ya hücum etsin diye “Örtülü Ödenek”ten para vererek “iftira gazeteleri” çıkarttırdılar. Necip Fazıl Kısakürek, Osman Hamit Tat, (tarihçi geçinen) Kandemir bu takımın başta gelen isimleriydi. “Yeni Cephe” isimli gazete ile “Sebil-ür-Reşat” isimli dergi iftiracıların yayın organıydı. Nitekim savaş yıllarında ordunun başka çare bulamadığı için askeri malzeme, askeri erzak (gıda maddesi) veya saman depolamaya mecbur olduğu birkaç cami bulup “Camilerimizi ahır yaptı” dediler.
O da yetmedi... İnönü’nün büyük oğlu Ömer’in Üniversite öğrencisi iken bir Rus kadınla ilişki kurmak için, o kadının arkadaşını otomobille ezdiği iftirasını attılar. Ömer İnönü yargılandı, beraat etti.
Bu da tatmin etmedi. “Mevhibe İnönü Bursa’daki Merinos kumaş fabrikasını gezerken kendisine bedava bir takım erkek elbisesi kumaşı verildi” dediler. Mevhibe İnönü’nün o kumaşın parasını ödediğini gösteren makbuz kısa bir süre sonra Ulus gazetesinde yayınlandı.
Bir suistimalini, yasaya aykırı bir tek eylemini bulmak için seferber oldular. Bir tane olsun örnek bulamadılar. Çok uğraştılar, yıldıramadılar.
Son çare olarak “Atatürk’ün resimlerini indirip resmi dairelere kendi resmini astırdı, kendi adına pul bastırdı” dediler.
Ona da, bizzat tanık olduğumuz bir açıklamasında özetle:
“Biz Cumhuriyetin 10’uncu yılını görebileceğimizden bile emin değildik. Özellikle Gazi’den sonra çökeceğimiz bekleniyordu. Aksini göstermenin yolu, devlet dairelerine, paraya pula yeni devlet başkanının resmini asmaktır diye düşündük. O yüzden benim resmimi kullandık” diye yanıt verdi ama anlatamadı.
Gerçi ondan bir şey eksilmiyor ama belli ki bazı kafalar da bazı şeyleri almıyor.


Oktay EKŞİ

Uçurumdan atlamak!

AKP’de Faruk Koca adlı milletvekili 8. maddeye oy vermeyen milletvekillerinin listesini yapıyor. Oy vermedi diye adı geçen Kürşad Tüzmen, Faruk Koca’ya çıkışıyor:
- Nereden biliyorsun ‘evet’ vermediğimizi!
Dikkat buyurun: “Sana ne benim verdiğim oyun renginden” demiyor.
Kendini “evet verdim” diye savunuyor. Sonra da diyor ki:
“Başbakan uçurumdan atlıyorsa, bize yakışan onun arkasından atlamaktır.”
Bu partinin ağababası Milli Selamet’in kongrelerindeki tezahüratı anımsayınız:
- İşte ordu işte kumandan...
Değişen bir şey yok... Demokrasinin adı var kendi yok. Tek parti faşizmine birkaç adım kaldı. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı AKP’ye bağlayacak anayasa değişiklikleri de yapılsın... Görün manzarayı...
İnönü dönemindeki tek parti yönetimine rahmet okutacak bir düzen ufukta belirdi...

Sansür!
Tayyip Erdoğan, partisinin önceki günkü grup toplantısında konuşmasını Aziz Nesin’den bir alıntıyla süslemiş, onun Atatürk’ün
“Gençliğe Hitabesi”ndeki sözlerini güncelleştirerek dönemin CHP’sini eleştiren 1948 yılında yazdığı yazısını okumuştu... Ancak her nedense o yazıdaki bir bölümü okumadı, es geçti. Hangi bölümü mü? Odatv’den aktarıyoruz:
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Amerika’dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir...”


Dinci faşistler Aziz Nesin’in kıymetini Aziz Nesin’in arkadaşlarını yaktıktan sonra anladılar...
Gülhan Elmas

MELİH AŞIK




Başbakan önce kendi dönemine bakmalı


BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “İsmet İnönü’nün kötülükleri” dizisi çerçevesinde “2. Dünya Savaşı günlerinin gıda karnelerini” de gündeme getirdi.

“O karneleri biz unutamayız ki... Ben babamın nüfus kâğıdını nasıl görmezden geleyim. O nüfus kâğıdının içinde damgalar var; kömür, gazyağı, yağ, ekmek damgaları var. Ben bunları görerek büyüdüm. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’da taş üstüne taş kalmadı. Bırakın bizi başka ülkelerle kıyaslamayı, 1945’ten 2002’ye kadar Türkiye’ye ne kazandırdınız? Hangi eseri kazandırdınız” dedi.
Başbakan’ın İsmet İnönü’nün tarihi kişiliği ile ilgili söylediklerini ciddiye almıyorum.
Böyle bir eleştiriyi ciddiye almak için, söyleyenin, eleştirilen ile bir denkliğinin olması gerekir. Tarihi kişilik olarak değilse bile, “çap” ve “başardıkları işler” bakımından!
Ama bu karne meselesini ve sonrasındaki çarpıtmayı görmemek mümkün değil.
Evet, savaş yıllarında “karne” uygulandı, “karaborsa” ile mücadele edilemiyordu ama unutmamak gerekiyor ki ülkede de hiçbir şey yoktu. Kısa bir kelime: Yok!
O karnedeki damgalar sayesinde Başbakan’ın babası hayatta kalabildi ve kendisi bugün hayattaysa bunu biraz da o karnelere borçlu olmalı.
Başbakan’ın partisi neredeyse 8 yıldır tek başına iktidarda.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin yüzde 18,56’sı yoksulluk sınırında yaşıyor.
650 bin insanımız açlık sınırında yaşamaya çabalıyor. Bırakın “damgalı karneyi” ellerinde yiyecek ekmekleri bile yok!
Başbakan tarihi geçmiş karnelerle uğraşacağına önce bu sorunu çözmenin yollarını bulmalı.


MEHMET Y. YILMAZ





Al sana Aziz Nesin


1925’te, Atatürk henüz hayattayken çıkarılan bir kanun var, “banknotlarda cumhurbaşkanının resmi olacak” diyor... Yani, İsmet İnönü’nün Atatürk’ün resmini çıkarıp, kendi resmini koyması filan söz konusu değil... Cumhurbaşkanı’nın resmidir o paralara konan.

*
Buna rağmen, İsmet İnönü’ye vuruyor Başbakan... Aziz Nesin’in “Ey Türk Faşisti” yazısını kanıt olarak gösteriyor.
*
Halbuki, Aziz Nesin’in “ey faşist” diye seslendiği kişi, İsmet İnönü değil... Solcu Tan Gazetesi’ne baskın düzenleten CHP’nin o günkü İstanbul Müfettişi Alaaddin Tiritoğlu.
*
Diyeceksiniz ki:
“E iyi ya işte...”
*
İyi de...
*
Süleyman Demirel katıldı o baskına, kendisi anlattı... Bunların partisinden milletvekili adayı olan Turgut Özal katıldı. İtiraf etmedi ama, katıldı diyenleri yalanlamadı, bunların elini öptüğü hocaları, Necmettin Erbakan katıldı. İTÜ öğrencileri ağırlıktaydı çünkü... Ayrıca, bu arkadaşların ha bire şiirlerini okuduğu Necip Fazıl Kısakürek de, gazeteyi basmaya gidenleri Vakit Gazetesi’nin balkonundan alkışlamıştı... Zaten, gazeteyi yağmalayanların bazıları, sonradan, “biz onların devamıyız” dedikleri Demokrat Parti’den milletvekili oldu!
*
Bağımsız Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin kucağına oturtulması operasyonunun ilk işaret fişeklerinden biriydi o gazete baskını... Aziz Nesin’in isyanı, bunaydı.
*
Demirel bastı.
Özal bastı.
Erbakan bastı.
Necip Fazıl alkışladı.
ABD’ye gitme rekoru kırdı...
Hâlâ “İnönü” diyor.
*
Bakın...
*
Ahlaksız bir adamdı. Silik, sıradan bir memurken, aldığı rüşvetlerle köşe oldu. Foyası meydana çıkınca, kendine dokunulmazlık sağlamak için siyasete atıldı. Yağcılık yapa yapa yükseldi, rüşveti her yere bulaştırdı, yalanlarıyla ahaliyi birbirine düşürdü, belediye başkanı oldu. Namuslu insanları birer ikişer harcadı, iftira ata ata, üstlerine basa basa, milletvekili seçildi. Öyle yüzsüz, öyle utanmazdı ki, kendisini suçlayanları hain, kendini vatansever ilan etti.
*
Zübük bu.
*
Aziz Nesin bunu da yazdı.
*
İsmet İnönü müdür Zübük?
*
Hadi diyelim, Zübük’ü es geçti...
Aynı Aziz Nesin’in “bu milletin en az yüzde 60’ı aptal” şeklindeki sözlerine de itibar ediyor mu acaba Başbakan?


Yılmaz ÖZDİL





‘Hadi canım sen de!’


BAŞBAKAN Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2’nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, Adolf Hitler’e benzetmesiyle başlayan tartışmalar sürüyor.

Gerçek şu ki, bu benzetme asla bir Başbakan’a yakışmıyor!
Hitler kim? Dünyayı kana bulayan, milyonlarca kişinin ölümüne yol açan, Yahudileri fırınlarda yaktıran, Alman ulusunu felakete sürükleyen çılgın bir diktatör!
İsmet İnönü kim? Kurtuluş mücadelemiz sırasında, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarını kazanan, Lozan Antlaşması’na imza atan, Türk ulusunun özgürlüğe kavuşmasında çok büyük payı olan bir komutan ve... Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayarak, askerlik çağındaki on binlerce insanımızı ölümden kurtaran önemli bir devlet adamı...
Muhalif bir genç, 1950’de seçimi kaybederek iktidardan ayrılan İnönü’yü “İkinci Dünya Savaşı’nda ekmeği karne ile dağıttın. Bizi ekmeksiz bıraktın” diye eleştirir. İnönü, başını sallayarak “Evet, ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım!” der.
* * *
İsmet İnönü sağ olsaydı, “Hitler benzetmesi” karşısında, tarihe geçen ünlü sözlerinden birini söyleyebilirdi. Mesela “Hadi canım sen de” ya da “Suçluların telaşı içindesiniz” gibi bir cevap verebilirdi.
Birkaç yıl önce bu sütunda önemli bir şahsı anlatmıştım. Güncel duruma geldiği için, kısaltarak tekrarlıyorum. Bakalım size kimi hatırlatıyor?
* * *
- Bu adam yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir...
- Bu adam ilköğretim çağında zorunlu dinî eğitim alır...
- Bu adamın aile kökeni kimsenin çözemeyeceği kadar karanlıktır...
- Bu adamın ailesinde daima gizlenen bir başka dine düşmanlık vardır.
- Bu adamın ruhsal yapısı çok dalgalı ve düzensizdir.
- Bu adam karşıtlarına argo ile yanıt veren küfürbaz ve külhanbeyi tavırlı biridir.
- Bu adam verdiği sözleri tutmayan ve imzaladığı anlaşmalara uymayan biridir.
- Bu adam devlet yönetimi konusunda cahil ama baskıcı ve şantajcıdır.
- Bu adam kendi ana dilini bile doğru dürüst konuşamadığı gibi yabancı bir dil de öğrenmek istememiştir.
- Bu adam kendi ülkesinde alt ve üst kimlikler bulunduğuna inanır.
- Bu adamın kendi devleti ve ordusuyla derin sorunları vardır.
- Bu adam hem özel hayatında, hem de siyasî faaliyetlerinde daima mağduru oynamıştır.
- Bu adam gençliğinde çok yoksulluk çektiğini öne sürerek, sürekli şekilde çok para kazanma hırsı yaşamıştır.
- Bu adamın cinsel sorunlar yaşadığı anlaşılmıştır.
- Bu adamın epilepsi (sara) hastalığına duçar olduğu ve zaman zaman ‘fit’ diye bilinen buhranlar geçirdiği hep gizlenmiştir.
- Bu adamı gizli bir örgüt, ülkesinde lider yapmaya karar vermiştir.
- Bu adam başbakan olunca, cumhurbaşkanını halkın seçmesini istemiş ve kendisinin cumhurbaşkanı yapılmasını dilemiştir.
- Bu adamı iktidara getiren gizli örgüt, onu kullanarak ülkesinde devleti paramparça etmiş ve vatanı böldürterek yabancıların işgaline uğratmıştır.
- Bu adam tarihin tanıdığı “en kifayetsiz muhteris” liderdir.
İşte size bilmece... Bu adamı tanıdınız mı? Düşünün... Kime benziyor?
Yukarıdaki satırlar arasında aşina birini görüyorsunuz ama kimi?
Evet, bu adam son günlerde adından çok bahsedilen Hitler’dir.
Ve birçok kişi bu adama benzeyebilir ama kesinlikle İnönü değil!



Rahmi TURAN



Hitler


CİVANIMIN padişahı, İslam âleminin son halife adayı, adeta ikinci peygamber Fatih Sultan Recep hazretleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kahramanlarından ilk Genelkurmay başkanı ve ilk başbakan İsmet İnönü’yü dünyayı kana bulayan Almanya’nın faşist lideri Adolf Hitler’e benzetti.

Hazretin ağzı tutulmaz!

Ulema da olsa imam hatip okullarında verilen tarih dersi ancak bu kadarmış diyerek konuyu geçmek var ama Necati Cebe yine de bu konuda bir çift söz etmek istiyor:

“İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşımızda Yunan ordusuna ilk yenilgi acısını tattıran, Mustafa Kemal Paşa’nın deyişiyle İnönü’deki savaşta yalnızca düşmanı değil ulusumuzun kötü talihini de yenen büyük bir kumandandır. O günler, ‘ya istiklal ya ölüm’ diyen ulusalcılarla, işgal ordusu için ‘gelenler padişahımızın dostudur, onlara karşı silah kullananların elleri kuruyacak’ diyen mandacıların çatıştığı günlerdir.

İnönü’ye yönelik saldırı, bu çatışmanın günümüzde de sürdüğünün açık bir göstergesidir.

Hitler’e birileri benzetilecekse ancak onun gibi, seçimle iktidara geldiği halde seçimle gitmemek için bin dereden su getiren, ülke genelinde azınlıkta olduğu halde Meclis’teki geçici çoğunluğuna dayanarak ve ‘ben yaptım oldu’ diyerek Anayasayı antidemokratik doğrultuda değiştirmeye kalkışan dikta heveslileri benzetilebilir.

Hitler, seçimle iktidara geldikten sonra muhalefeti yargı erkini kullanarak acımasızca ezmiş, demokrasiyi ortadan kaldırmış, başlattığı 2. Dünya Savaşı’nda, kendi ulusuna tarihinin en büyük yenilgisini yaşatmış, dünyada 50 milyonu aşkın insanın ölümüne neden olmuş, elleri omuz başlarına kadar kanlı bir diktatördür.

İsmet İnönü ise savaş alanlarında başarılı olmuş bir komutan, Lozan’da başarılı olmuş bir diplomat, ulusunun tek partili düzenden çok partili düzene geçişini sağlamış, demokrasiye bağlılığını her koşulda kanıtlamış, izlediği akılcı politika ile ülkesini dünya savaşından uzak tutmayı başarmış barışçı bir politikacıdır.

Yarasalar örneği karanlıktan hoşlananların, Cumhuriyet devrimlerinden zerrece nasibi olmayanların İsmet İnönü’yü anlamaları kesinlikle olanaksızdır.

Dikta heveslilerinin İnönü’yü Hitler’e benzetmeleri ise tek sözcükle densizliktir!”

Şapka

Ertan Somunkıran: “23 Nisan çocuğuna, ‘Sen artık başbakansın, istediğini asar, istediğini kesersin’ diyen kafa, Hitler’e şapka çıkartır!”

Yağmur Deniz

Genelkurmay başkanlarının başarısı!

TÜRKİYE’NİN en başarısız Genelkurmay başkanı kimdi sorusunda akla gelen ilk isim Orgeneral M. Rüştü Erdelhun olsa gerek. 23 Ağustos 1958’de Genelkurmay başkanı olan orgeneral Erdelhun, dönemin Milli Savunma bakanının paltosunu tutacak kadar Demokrat Parti’ye yakındı ve 27 Mayıs 1960 devriminde tutuklanıp Yassıada’da yargılandı.

Başarısız Genelkurmay başkanları sıralamasına devam edersek, son dönemde Hilmi Özkök’ü, ardından Yaşar Büyükanıt’ı ve halen görevdeki İlker Başbuğ’u listeye eklemeliyiz. Hilmi Özkök, Irak’ın kuzeyinde Amerikan askerleri tarafından Türk subaylarının başlarına çuval geçirilip, elleri kelepçelenerek tutuklanmasına ve dövülerek sorgulanmasına sessiz kalma “başarısı” göstermiştir. Yaşar Büyükanıt, laiklik nutukları atarken laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir başbakanla Dolmabahçe Sarayı’nda “sır” görüşme yapmış ve emekli olurken devlete kendisi için son model lüks otomobil aldırmıştır. İlker Başbuğ, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında düşmana bir tek subayımız esir düşmezken paslaştığı iktidarın kurduğu özel mahkemelerde sayısız generalin tutuklanmasına seyirci kalmış, terörle mücadele etmiş ve etmekte olan subaylara bile sahip çıkamamıştır.


DENİZ SOM



Sözde Başbakan...

İnönü’yü Hitler’e Benzetmek

Atatürk ve İnönü, uzunca süredir açık tartışmaların dışında tutuluyordu. İnönü’yü Hitler’e benzeten sözde başbakanın zihninde Atatürk de vardır aslında, bunu ertelemiş görünüyor şimdilik. Ateşle oynadığının farkına varacaktır pek yakında bu sözde başbakan.

RTE, İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmiş. Hitler, çok partili bir seçimle geldiği iktidarında Almanya’daki tüm muhalefeti susturarak tek partili bir zorba yönetim kuran ve çıkardığı bir dünya savaşında milyonlarca insanın kaybına yol açarak dünyamızı acılara sürüklemiş bir diktatör idi. William Shirer, 3 ciltlik “Nazi İmparatorluğu” adlı kitabında şöyle diyor:

Adalet Müşaviri Hans Frank yargıçlara görevlerini şöyle hatırlatıyor:

“Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda, önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verir idi?” (Sayfa 349)

Yine de Alman Yüksek Mahkemesi yargıçları hukuktan vazgeçmiyor. Bunun üzerine “Halk Mahkemesi” adlı korkunç mahkemeler kuruyor. Bu mahkemenin 9 üyesinden 4’ü hukukçu, 5 üyesi ise partililerden seçiliyor. Böylece kararlarda hukuk değil, Führer öne geçiyor.

Hitlervari çağrışımlar

“Ben Ergenekon savcısıyım” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri ve yargıyı yürütmenin buyruğuna sokmayı hedefleyen anayasa değişikliklerine kalkışması, Hitlervari çağrışımlara yol açmıyor mu? Türk yargıçlarını “Benim yerimde olsa R.Tayyip Erdoğan nasıl bir karar verir” tarzında düşündürmek istiyor.

Peki Recep Tayyip Erdoğan’ın Hitler’e benzettiği İsmet İnönü ne yapmış?

Çok partili siyasi yaşam

Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanınca Mustafa Kemal’in ilk başbakanı olarak ve o dâhi ile birlikte ülkeye demokratik yolları açıcı çağdaş devrimlerin baş uygulayıcısı olmuş, Batı emperyalizminin ülkemize düşman devletleriyle işbirliği yapan sultanlığı ve hilafeti sonlandırmıştır.

Aynı İnönü, 1938’de cumhurbaşkanı seçildikten bir yıl sonra patlayan İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmine karşı Türkiye Cumhuriyeti’ni korumuş, savaşın bitmesi üzerine iç ve dış herhangi bir tehdit şöyle dursun, cılız bir istekle bile karşılaşmadığı halde çok partili siyasi yaşamı başlatmıştır. Kendisini bu yoldan caydırmak isteyenlerle yaptığı söyleşi anlamlıdır:

- Paşam, iktidar Demokrat Parti’ye bırakılır mı?

- Neden bırakılmaz?

- Onların yapmayacağı şey yoktur.

- Söyleyemediklerinizi ben sizlere söyleyeyim: Bana saldıracak, hatta küfredecekler, hepsini göze alıyorum. Sizler demokratik çok partili hayatı istemiyor musunuz?

- İstemez olur muyuz Paşam? Ama erken başlattınız?

- Ne zaman başlatmalıydık?

İsmet İnönü, “5, 10, 15 yıl sonra çok partili hayatı başlatmalıydınız” sözlerini şöyle yanıtlamıştı:

- Diyelim 50 yıl sonra başlatmalıydık. Başlayalı iki yıl oldu, geriye 48 yıl kaldı, hiç başlatmasaydık yine 50 yılda kalacaktık. Demek ki kazançlıyız.

Tüm caydırma girişimlerine göğüs geren İnönü, 12 Mayıs 1950’de seçimi Demokrat Parti kazanınca, Ankara Valisi’ni aramış, “Celal Bayar’a söyleyiniz, hükümetlerini hemen kurabilir” demiş, iktidardan onurla ayrılmış ve şu sözü söylemiştir: “Benim en büyük yenilgim en büyük zaferimdir!”

Ve bu iktidar değişikliği, dünya basınında “kansız ihtilal”, “beyaz ihtilal” deyimleriyle övülmüş ve bu demokratik aşamada en büyük payın İsmet İnönü’de olduğu kanısı genel kabul görmüştür.

Demokratik rejime bağlılığı

Dahası var, 1961 seçimlerinden sonra başbakan olan İsmet İnönü, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 günlü iki silahlı ayaklanmayı yenilgiye uğratarak demokratik çok partili rejime bağlılığını yeniden kanıtlamıştır. 22 Şubat ayaklanmasını bastırırken, karargâh edindiği Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda şöyle haykırmıştır:

“Tek başıma kalsam, Büyük Millet Meclisi’ne giderim, bu maceracılar benim ancak ölümü alabilir oradan ve sonra da bu millet onlara ne yapacağını bilir!”

22 Şubat ayaklanmasının bastırılmasını izleyen ilk Millet Meclisi toplantısında İsmet İnönü tüm milletvekillerince ayakta ve sürekli alkışlarla karşılanmış, Adalet Partisi’nin milletvekilleri de o coşkuya katılma kadirşinaslığını göstermiştir, Recep Tayyip Erdoğan’ın Hitler’e benzettiği İsmet İnönü’ye.

Daha çok çok şeyler anlatılabilir(**) ancak sadece bir konuya daha değinerek yazımı bitirmiş olayım: Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir’in bir avuç subayla tankları başkent caddelerine çıkararak başlattığı macerasını bastırırken İnönü, halkımızın kurumlardan en çok güven duyduğu Silahlı Kuvvetlerimizin demokrasiye olan desteğini yanında bulmuştur. Recep Tayyip Erdoğan fırsat buldukça yıpratmak istediği ordumuzu halkımızın gözünden düşürebileceği gafletindedir.

“Hiç kimse kendine göre bir ordu yapmaya kalkışmasın!” demişti İsmet İnönü, 2010 yılı başbakanının böyle bir çaba göstereceğini bilmiş gibi. Bu başbakan ki, sadece orduyu değil, yargıyı da kendine benzetme peşindedir.

Atatürk ve İnönü, uzunca süredir açık tartışmaların dışında tutuluyordu. İnönü’yü Hitler’e benzeten sözde Başbakan’ın zihninde Atatürk de vardır aslında, bunu ertelemiş görünüyor şimdilik.

Ateşle oynadığının farkına varacaktır pek yakında bu sözde Başbakan.

Şeref BAKŞIK
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Baykal Erdoğan'ı Hitler'e benzetti! Delil İnönü bıyığı...

İletigönderen Başkomutan » Cum May 07, 2010 3:54

AKP döneminde kapatılan camiler



Başbakan Erdoğan, bir anda tarihin pek de gizli olmayan sayfalarını araladı ve İsmet İnönü döneminde kışla olarak kullanılan ya da depoya çevrilen camileri anlatan konuşmalar yapmaya başladı. Milli görüş çizgisinden gelen kişilerin çoğunda vardır bu İnönü dönemi hastalığı. Açın Vakit’i, Yeni Şafak’ı neredeyse haftada bir ,“İnönü camileri depo yaptı, ahır yaptı, yay gidinin dinsizi!” diye yazılar çıkar. Yine bu kesimin yazarlarının kitaplarında hep bu depo yapılan camiler anlatılır durulur.
70 sene evvelinin Türkiye’sinde CHP’nin yaptığı “cami icraatlar” bu milli görüş kökenli zevatı pek rahatsız eder, kendi yandaşlarının yani AKP’nin döneminde camilere, Kur’an Kurslarına karşı yapılanlar onları pek ilgilendirmez.
Madem öyle adil olun.
Dün yapılan cami saldırılarına değiniyorsanız bugünkülere de değinin.
2004 yılında AKP’li Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, kente büyük meydanlar kazandırma projesi bağlamında Çaybaşı ve İbadullah camilerini yıkma kararı almıştı.
Yine aynı yıl AKP’li Honaz Belediye Başkanı Turgut Devecioğlu ise 1924 mübadelesinde terk edilen ve daha sonra camiye çevrilen eski kiliseyi restore edip inanç turizminin hizmetine açmayı planladığını açıklıyordu. Hisar Mahallesi’ndeki vatandaşlar için yeni bir cami yapıp, eski kiliseden camiye çevrilen mekânı yeniden kilise yapmayı düşündüğünü belirten Devecioğlu, “Bu bölgenin eski adı Collesae’dır. Yani Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi burada kurulmuş. Hisar Camisi de eski bir kiliseymiş. Mübadeleden sonra camiye çevrilmiş” diyordu.
AKP’li belediye başkanı Hisar Camisini kiliseye çevirmenin “tarihsel gerekçelerini de!” göğsünü gere gere açıklıyordu.
15 Temmuz 2007’de İstanbul Piyalepaşa’daki Kuran Kursunun yıkım emrini yine AKP’li belediye veriyordu. AKP’nin dozerleri Kuran Kursunu birkaç saat içinde yerle bir ediyordu. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin yıkamadığı Kuran Kursunu AKP’nin darbeleri yıkıp geçiyordu.
AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise Silivri Ortaköy’de uzun yıllar cami olarak kullanılan metruk haldeki mabedin restore edilmesine karşı çıkarak “burası eskiden Aziz Dimitrios Kilisesi idi, cami olarak değil kilise olarak restore edilmeli, zaten yeterince cami var” diye tepki gösteriyordu.
AKP döneminde kapanan, yıkılan, kiliseye çevrilen camiler hatırı sayılır bir sayıya ulaşmıştır.
Ama 70 sene evvel CHP zamanında depo yapılmış camilerin izini sürenler, birkaç yıldan beri “dindar geçinen bir siyasi kadronun dehşet verici cami tahribatı politikalarını” ağızlarına bile almamaktadırlar.
Bu ne biçim bir Müslümanlıktır?
İnönü, yaptıklarının hesabını Ruzi Mahşerde verecek, şüphe yok. İyi de camiyi kiliseye çevirenler, Kuran Kursu yıkanlar hesap vermeyecek mi?
İsmet İnönü’nün hayatında Yunan’a karşı verdiği savaşların büyük yeri vardır. İnönü Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan’a karşı cepheden cepheye koşarak ölümüne bir mücadele vermiştir. O malum çevrelerden, İnönü’nün savaş stratejisini eleştirenler olabilir. Ama aynı çevreler AKP’li Afyon Belediye Başkanı Burhaneddin Çoban’ın “Türklerle savaşırken ölen Yunanlıların da şehit olduğunu, onlar için anıt yaptıracağını” şeklindeki sözlerine karşı tek kelime bir söylemediler, tek satır yazı yazmadılar.
Bırakın İnönü dönemi ile uğraşmayı.
70 sene öncesini konuşmak size bir şey kazandırmaz, bugüne gelin bugüne!


Muharrem Bayraktar




Milli Şef

İktidar ve muhalefet düzeysizliğin alt sınırını delip politika üslubunu çukura indirmeyi başardı. AKP rejimi çökertmenin uğraşındayken, R. T. Erdoğan’ı Hitler’e benzetmenin gündemi şaşırtma dışında ne faydası oldu acaba?..

Ayrıca Hitler’e özenmek başka, Hitler olmak başkadır! Benzetmenin görselliği zaten sakat! Boy uymuyor. Saç tutmuyor. Alında perçem yok. Bıyık desen, rengi başka, şekli başka! Kafa dışardan elma ile armut kadar farklı..

Kafanın içi kastediliyorsa, gene yanlış! Evet, Hitler kompleksliydi! Daha İsrail-Filistin çatışması yokken Yahudi düşmanıydı. Belki Orta Çağ Hıristiyan zulmünün DNA’larındaki kalıntıları Hitler’i bu düşmanlığa sürüklemişti. Evet, düzgün eğitim almamıştı. Fanatikti. Ama küçümsenmesi hatadır! Hayranı olduğu Wagner müziğini algılayabilen kulağı, Nietzsche felsefesini izleyebilen, güzel sanatlardan anlayan kültürel kapasitesi, dünyayı susta durduracak güçteki ordusunu yönetecek bilgi ve becerisi vardı!.. İsmini dünyaya ezberletti. Koltuğuyla beraber itibarını da kaybedip unutulacaklar listesine girmedi!..

Reichstag’ı yaktırarak diktatörlüğüne bahane üretmiş, Ergenekon türü tutuklamalarla muhaliflerini tasfiye etmiş, toplama kamplarında milyonları ölüme yollamıştı ama 1929 krizinin çökerttiği Alman ekonomisini toparlamış, korkunç boyuttaki enflasyonu yenmiş, işsizliği bitirmişti. Dirlik ve düzeni sağlamıştı. Aslında Almanlar savaşa kadar Hitler’den bal gibi memnundu!..

Kısacası Hitler benzetmesi yersizdi. Konu diktatörlükse, zaten kimsenin kimseye söyleyeceği sözü olamaz!.. Bizdeki hangi parti başkanı kendi partisinin diktatörü değil ki?!.. Hangisinin demokrasiye inandığı savunulabilir?.. Hepsinin gönüllerinde Hitler özlemi yatıyor. Farkları minyatür Hitlercikler olmalarıdır!..



Parti ağalığı yapanların Anayasa’yı değiştirme paketindeki parti kapatma maddesinin düşmesiyle demokratlık maskeleri de düşmedi mi?!.. Biri emirlerine itaat etmeyen milletvekillerinin hâlâ var olmasına şaşırmış, diğeri umudunu özgürlüklerini sıfırladıkları milletvekillerinin bağımsız davranacakları hayaline bağlamış!.. TBMM’nin iradesine ipotek koyacak yöntemler üretirseniz, oradan demokrasi çıkmasını elbette boşuna beklersiniz...

Anayasa Mahkemesi rejimin ve hukuk devletinin son tutamağıdır. Yangını söndürürse, gene hukuk söndürecek! Dolayısıyla aynaya bakmadan önce kimse kimseyi Hitler’e benzetmeye kalkmasın!..

Milli Şef’e gelince.. Doğrudur, 1940’larda okul kitaplarında Atatürk resminin altında “Ebedi Şef”, İsmet İnönü resminin altında “Milli Şef” yazardı. Cumhuriyet yeniydi. Tek parti sistemi vardı. Dünya Savaşı sürüyordu! Savaş sonunda “çoğulcu demokrasi”e geçiş, 1950 seçimini kaybedişini “en büyük zaferi” sayan, Türk halkına diktatörlüğü değil, demokrasiyi layık gören işte o aynı Milli Şef’in, İnönü’nün eseridir!..

Yaşadığımız kepaze tabloyu görse de inanın İnönü bugün koltuklarında kendisine borçlu oturan siyaset esnafının vefasızlığını, cehaletini, kin kusmalarını umursamazdı. İnancından şaşmaz, çoğulcu demokrasiye geçiş kararını ertelemezdi!..

R. T. Erdoğan güya Baykal’ın kendisine yönelik Hitler yakıştırmasını yanıtlıyor. Tabii “sen önce kendine bak” dese daha yerinde olurdu. Ama aslında fırsatı ganimet bilip İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmeyi yeğliyor! Demokratlık kisvesiyle karşı devrimciliklerini perdeleyenlerin Kurtuluş Savaşı kahramanı İnönü’yü hınçla karalamaya çabalaması doğaldır. Çünkü Atatürk’e dil uzatma açılımına henüz ulaşamadılar! Hele yargı tümüyle hükümetin emrine geçsin; şaşırmayın, o da olacak!.. “Havan dövücünün hınk deyicisi” tatlı su demokratları gün sayıyor!..



R. T. Erdoğan nutuklarını(!) sokak çocuğu üslubuyla yazan birikimsizlerin etkisinde, paralardaki resmin yasallığını, Tan baskınını, Aziz Nesin’i, Atatürk’ün telgrafını bilmeden konuşuyor.. İsmet İnönü’nün vefatından önce CHP’den ayrıldığını da bilmiyor!..

Ya “Ebedi Şefimiz”, “Milli Şefimiz” olmasaydı!?..



Onur Kumbaracıbaşı











“Lozan” kitabı

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu belgeleyen Lozan Antlaşması’nı ve görüşmeleri izleyen gazeteci Ali Naci Karacan’ın “Lozan” kitabı ilk baskısından 66 yıl sonra yeniden yayınlandı. İş Bankası Kültür Yayınları’nın okurlara bir kez daha kazandırdığı bu önemli eseri usta meslektaşım Hulusi Turgut yayına hazırlamış. Dilini büyük bir titizlikle sadeleştirerek...

Konusu “antlaşma” olan bir kitabın sıkıcı olacağı düşünülebilir. Hiç öyle değil. Sayısız hukuk tartışmaları, siyasal çekişmeler, pazarlıklar, taktikler bu kitapta öyle bir dille anlatılıyor ki, bir roman akıcılığı ile okuyorsunuz. Görüşmelerin tanığı, Türk basınına uzun yıllar damgasını vurmuş bir gazeteci, Ali Naci Karacan olduğu için de hem bir tarih hem bir anı kitabı olarak da görebilirsiniz “Lozan”ı...

***


Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in ilk baskı için yazdığı önsözdeki şu ifadelerin altını çizmek gerek: “Lozan’ı yaşamış olanlardan sonra doğup gelecek nesiller, bu kitapta Cumhuriyet tarihimizin en önemli bir safhasını, o devri yaşayanlar gibi duyabileceklerdir.”

Hasan Ali Yücel’in sözünü ettiği nesillerden biri bugünün neslidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve Lozan’ı öğrenmek, bugünün nesli için belki daha önceki nesillerden daha da önemlidir.

Bir Atatürk, bir İnönü... Bir büyük zafer ve ardından gelen Cumhuriyet... “Lozan”da bu süreci bütün ayrıntılarıyla bulacaksınız. Bir İnönü’nün, faşizmin “münbit” arazisi emperyalizmle nasıl mücadele ettiğini göreceksiniz.


Hikmet Bilâ




Stalin İnönü'nün ayağına gelmişti


Mustafa Dilman, 86 yaşında, güngörmüş bir okurumuz...
Giresun'dan sık sık arar, tecrübelerini aktarır, şikayetlerini sıralar.
Dün yine çok öfkeliydi.
"Rahmetli Atatürk'ten bugüne kadarki bütün cumhurbaşkanlarımızı ve başbakanlarımızı gördüm. Fakat böylesini hiç görmedim" diyordu.
"Böylesini görmedim" dediği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan...
Başbakan'ın, Milli Mücadele kahramanlarından İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü Hitler'e benzetmesini bir türlü içine sindirememiş değerli okurumuz.
Sıralıyor birbiri ardına:
"İsmet Paşa, hiçbir şey yapmamış olsa bile, Türkiye'yi İkinci Dünya Savaşı'na sokmayarak, çocuklarımızı yetim bırakmadı. Stalin ve Churchill'i ayağına getirdi. Türkiye'yi çok partili demokrasiye geçirdi. Rahmetli Ecevit, CHP Genel Başkanı seçildiğinde, ceketinin düğmelerini ilikleyerek kutladı onu. Böyle bir lideri Hitler'e benzetmek kimsenin haddi değil."
*
Başbakan'ın, İsmet İnönü'yü bıyıklarından ötürü Hitler'e benzetmesine tepkiler dinmiyor.
Sadece CHP'liler değil MHP'liler, DP'liler, DSP'liler, hatta körü körüne Tayyip Erdoğan fanatiği olmayan AKP'liler bile tepkili...
"Sayın Başbakan'a bu çirkin benzetmeyi kim yaptırdı?" diye soruyorlar.
Değerli okurumuz Mustafa Dilman'la yaşıt olan ve soğukkanlılığıyla tanınan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile öfkeli:
"Ebediyete intikal etmiş, tarihe mal olmuş insanları rahat bırakmak lazım. Çünkü onların kendileri savunma durumu yoktur. Merhum İnönü'ye yapılan eleştirileri esefle karşılıyorum."
O Demirel ki, merhum İnönü CHP Genel Başkanı iken, onunla çok sert siyasi polemiklere girmişti.


İnönü'yü biz de çok eleştirmiştik. Ama hayatta iken...
Hatta CHP Genel Başkanlığı yarışında Ecevit'e yenilip siyasetten çekildikten sonra, İnönü aleyhinde ne tek kelime söyledik, ne tek kelime yazdık.
Sevabı ve günahı ile tarihe mal olan milli kahramanımız İsmet İnönü'ye saygımız hiç eksilmedi.
Merhum İsmet İnönü, cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini özümsemiş bütün kuşakların ortak değerlerinden simge isimlerinden biridir.
İnönü başta olmak üzere, Milli Mücadele kahramanlarından herhangi birine yapılan saygısızlık, aynı zamanda Atatürk'e saygısızlıktır.
Dangalağın biri de, Adolf Hitler'in İsmet İnönü'ye gönderdiği 3 Mart 1941 tarihli mektuptan söz ediyor.
Ne alaka?
Hitler İnönü'ye mektup gönderince, İnönü Hitler mi oldu?
İnönü, İkinci Dünya Savaşı'nda ikili oynamış da, Türkiye'yi savaşa sokmayarak milletin erkekliğini öldürmüş de... Daha neler...
Kıbrıs sorununun gündemde olduğu dönemde, gençler "Ordu Kıbrıs'a" sloganı atıyorlardı. İnönü, "Bunlar savaş görmedikleri için savaşın ne demek olduğunu bilmiyorlar" demişti.
Savaşın ne büyük yıkım olduğunu en iyi bilenlerdendi.


Peygamberimiz Hazreti Muhammed, "Ölülerinizi hayr ile yadedin" diye buyuruyor.
İslam eksenli siyaset yapan partinin Müslüman genel başkanına, 37 yıl önce aramızdan ayrılan ve rahmetle anılması gereken İsmet İnönü'ye dil uzatmak, hiç yakışmadı.
Recep Tayyip Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı yıllarında İnönü'nün yerinde olsa, acaba ne yapardı? [

SIRRI YÜKSEL CEBECİ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x