
GİTTİK, GÖRDÜK VE DÖNDÜK
İsmail MÜFTÜOĞLU
Türkiye – Suriye Dostluk Grubunun davetlisi olarak, ülkemizin her kesiminden yazar, çizer, akademisyen, siyasetçi, bürokrat ve televizyon programcılarından müteşekkil bir heyetle, 21 Ağustos 2011 Pazar günü Suriye’ye gittik ve 24 Ağustos 2011 Çarşamba günü de yurdumuza avdet ettik.
Suriye’de cereyan eden ve basınımızda farklı farklı yorumlara neden olan olayları yerinde görmek, ilgili, yetkili ve vatandaşlardan bilgi almak suretiyle değerlendirmeler yapmaya çalıştık.
Seyahat esnasında Şam’da ve Hama’da gördüklerimiz, üstelik olayların yoğun geçtiği Hama’daki gözlemlerimiz, olayların gazetelerde yazılanlar gibi olmadığını, tam aksi abartıldığını göstermiştir. Çünkü caddelerde askerlerin bulunmadığını, ancak bazı gözetleme noktalarına son derece az olmak üzere, emniyet mülahazası ile askerlerin yerleştirildiğini gördük. Sokaklarda taşkınlığa mütedair hareketlerin bulunmadığını, tatil münasebetiyle bazı kurumlarda çalışanların yoğun bir şekilde çalıştıkları kapılardan çıkışının, bir taşkınlık haberi olarak verildiğini, oysa bunların sokak hareketleri olmadığını müşahede ettik. Ancak bazı grupların Beşar Esad lehine slogan attıklarını da gördük.
Hama Valisinin brifingde yaptığı konuşmada, kendilerince terörist bazı grupların muhtelif yerlerde aniden saldırılara geçtiklerini, silahlı olduklarını, subay lokalini, adliye binasını ve şehrin dışında polis karakolunu bastıklarını, karakolda 16 kişinin öldürüldüğünü ifade ile bunlara karşı meşru müdafaa zımnında kendilerini koruduklarını beyan etmiştir. Gerçekten de yakılan binaları gördüğümüzde, sayın valinin açıklamalarını teyit etmiş oldu.
Görebildiğimiz, gerek Şam’da, gerek Hama da, gerekse Şam – Hama yolu boyunca geçtiğimiz tüm kasabalarda, bir sessizliğin hakim olduğudur. Ama Türk basınında yer alan haberlerden maksat –ki doğru haberler değil, milletimizi manüpile etme haberleridir– emperyal güçlere bir nevi taşeronluk yapmak ve kuzuyu kurda yedirme haberleridir. Nitekim gerek Tunus’da, gerek Libya’da, gerekse Mısır ve şimdi de Suriye’de aynı oyunun oynandığı ve Ortadoğu’da emperyal güçlerin son kale durumunda olan Suriye’yi de ortadan kaldırmak suretiyle bu bölgenin yer altı ve yerüstü zenginliklerine el koyma hareketlerini temin zımnında ahaliyi provoke ettikleri kanaatindeyiz.
Emperyal güçlerin slogan olarak kullandıkları demokrasiden maksatları, uygulamaları sonucunda ortaya çıkmış Irak’ta bir milyon Müslümanın, Tunus, Filistin, Bahreyn, Yemen, Libya vs İslam ülke halklarının kanını dökmeleridir. Bu hal, günübirlik meydana gelmiş değildir. Yeşil kuşak projesinin bir nevi uygulamaya konulmasıdır. Yani 22 İslam ülkesini dizayn etme adına sömürmek ve bahis konusu ülkelerin hükümranlığını ortadan kaldırmaktır. Bunun ahlaki yönü olmadığı gibi, hukuki olduğu da söylenemez.
Suriye’nin hasım olarak alınması, bugün için İsrail’le savaşan tek İslam ülkesi olmasındandır. İsrail’in ilerleme heveslerini önlemesindendir. Yoksa halkın inisiyatifi ile olayların oluşmadığını, halkla yaptığımız görüşmeler ortaya koymuştur. Suriye’ye haksız bir saldırı sonucunda, Irak’ta olduğu gibi Osmanlı kültür mirası da yok olacak, böylece haçlı seferleri nihai hedefine ulaşmış olacaktır. Bir başka açıdan da, Selahaddin Eyyubi’den intikam alınmış olacaktır.
Bizim ülkemizin meseleye kardeşlik anlayışı içerisinde yaklaşması gerekir. Ayı ile aynı yatağa girmemesi gerekir. Zira biz kardeşiz. Müminin felaketine sebebiyet verebilecek bir hareketin içinde bulunmamamız lazımdır. Aksi halin Irak’taki gibi feci durumların zuhuruna sebebiyet vereceğini, böylece manevi sorumluluğumuzun da ilanihaye devam edeceğini anlamamız lazımdır. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun bir İslam ülkesi ile karşı karşıya gelmeyi asla doğru bulmuyor, bunun aksi politikaları kimden sadır olursa olsun onaylamıyoruz. Diğer taraftan diplomatik geleneğe ters ve milletler arası hukuka aykırı bir şekilde, bağımsız olan herhangi bir ülkenin toprağına göz dikmek insanlıkla kabili izah değildir.
Türk basınının büyük bir bölümü maalesef yanlı davranma ve emperyal güçlere yalakalık yapma yarışı içindedir. Nitekim Hama’da polis karakoluna baskın yapıp, 16 polisin öldürüldüğü mahalde gazetesine bilgi vermeye çalışan bir muhabirin yaptığı gerçek dışı açıklamaları dinledikten sonra, yalan haberler sebebiyle hayretler içinde kaldığımızı ifade etmek isteriz. Haber adına insanların bu derece alçaklaşması, ancak bir bedelin karşılığı olabilir. Bu nevi gazetecilerin haberlerine güvenerek taraf olmak son derece yanlıştır. Millet olarak da bu gazete haberlerinden ve propagandalarından uzak durmalıyız.
Elbette ki grubumuzda bulunan gazetecilerden tarafsız ve objektif haber yapanlar da yok değildir. Bunların sayısı diğerlerine nispetle ziyadedir.
Suriye’de halka bir haksızlık varsa, elbette ki o haksızlığı onaylamamız da mümkün değildir. Çünkü zulüm kimden gelirse gelsin, biz ona karşıyız, zulmü onaylamayız. Zira zulmü onaylayanlar da zalimdir. Ülke olarak bizim Suriye’ye ağabey şefkati ile yaklaşmamız, problemlerini çözmek için Suriye yönetimine zaman bırakmamız gerekir. Aksine davrananları da önlemeye çalışmamız gerekir. Böylece kuzuyu kurda yedirmemiş oluruz.
İsmail MÜFTÜOĞLU
i-muftuoglu@hotmail.com