Suriye İmtihanı / Prof. Dr. Mehmet YUVA

Suriye İmtihanı / Prof. Dr. Mehmet YUVA

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Cmt Ağu 18, 2012 2:53

Suriye İmtihanı

Diyanet İşleri Bakanı Mehmet Görmez, Kandil gecesi Camii minberini taraflı siyasete alet etmiştir. Türk halkının ödediği parayla geçinen sayın Görmez, Türkiye halkının Suriye hassasiyetinede saygısızlık yapmıştır. Bütün kamuoyu yoklamaları göstermiştir ki, Türkiye halkının ezici çoğunluğu AKP iktidarının Suriye politikalarını onaylamamaktadır. Buna rağmen, mübarek Kandil gecesinde toplanan cemaatin dini duygularını dünyevi maslahatlarınıza istismar etmeniz iyi niyet mahsulü olamaz. Mesele Suriye olunca çok iyi gören bu Bakan, Irak, Afganistan, Pakistan, Libya, Somali topraklarında binlerce insan, camii, medrese ABD’li coniler ve onun beslemesi dinidar eşkiyaları tarafından yok edilirken, görme yeteneğini ve vicadanını harekete geçirecek İslam terbiyesinden yoksun kalabilmektedir. Bu katliamları yapan, tecavüzcü, Camiiye postallarıyla giren Atlantik ötesi eşkiyalar için evlerine ve ailelerine kavuşmaları için dua eden sayın Erdoğan’ı bir “din” temsilcisi olarak ikaz edememektedir. Resul-I Ekrem efendimiz “birgün gelecek İslamın sadece ismi Müslümanın sadece cismi kalacaktır.” demişti. Bakan Görmez kullandığı üsluba ve temsil ettiği makamın hassasiyetine dikkat etmekle mükelleftir. Bu imtihanı Sırat köprüsünün üzerinden geçecek kadar hayatidir. Herkesin bir planı ve projesi olabilir. Görmez’in unutmaması gereken husus, Yüce Rabbimizin de bir planı ve projesinin olduğudur.


İskenderunlu yerel bir gazetecimizin meşhur tabiri ile: “bazı gazeteciler bir numara dar ayakabı gibi sürekli arkadan vurur”. Bizim gazetecilerimizin yarattığı bilgi kirliliği ve tahribat dar ayakabı gibi topuktan değil direkt kalbi ve beyni vuruyor.

Türk basının yalakalığı, bayalığı, ikiyüzlülüğü, yalan haberleri üniversitelerde özel olarak okutulmalı ve muhakkak okutulacaktır. Yandaş basının, köşe kapmış cahil kalemşörlerin ve özel görevli tetikçilerin yalan, iftira, karalama ve hedef gösterme örnekleri üzerine daha önceki makalelerimde yer vermiştim.

Halep artık “özgür”. Halep “düştü” bilgisini alan bizim medya mensupları cümbür cemaat Halep yolunu tuttu. “Kurtarılmış” Halep’i yakınen görmek bu tarihi olaya şahit olmak için yol geçen han konumunda olan sınırı kaçakçılar gibi “kaçak” geçtiler. Halep-Türkiye sınırı arasında kalan bölgeye musallat olup “kurtarılmış tampon bölge” oluşturma projesini yerinde analiz etmek için yola koyuldular. Halep’in düşmesine şahit olamadılar ama az kalsın niyazi oluyorlardı. Kapağı zor bela Türkiye’ye attılar. Askeri staretejist Egemen Bağış yaralanan gazeteciyi ziyaretindedahiliğini göstermiş: “gazeteciler askeri eğitim almalı” demiş. Gazetecilerimiz Halep’in kurtuluşunu kutlayamadılar ama “muhalefetin” ortaya koyduğu vahşeti yakından tanıma fırsatı bulmuşlar. TV ekranlarında ilk kez “muhalefetin” korkunç eylemlerini anlatıyorlar. Günaydın diyelim. Milyonlarca Sünni, Alevi, Hiristiyan, Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni Halepli Suriye devletini destekleyen mitingler organize ettiler. Bu sebeple, “muhalefet” Haleplileri sevmez. Halep, eşkiyaların “sen bize destek vermezsen bizde yıkımı sana getiririz” tehdidine maruz kalmıştı. Abu-Abdo adındaki bir Haleplinin el-Cezire televizyonuna telefonla bağlanarak “…84 yaşındaki abu-Abdo’nunki kalkarsa Halep kalkar” demesi bardağı taşıran damla oldu. Halepi cezalandırmak istediler. Lakin, Hz. İbrahimin “kutsal” beyaz ineği Şahba’yı sağdığı (Halabu) yer anlamında olan kültürler, ırklar ve dinler arası hoşgörü merkezi olan Halep veya Halab-u el-Şahba buna prim vermedi.

Mekkede toplanan anti-İslam kuvvetleri Suriye’nin üyeliğini askıya aldılar. Bu durum Abdullah Gül beyefendiyi hayli memnun etmiş. Suriye kabusları olmuş. Onunla yatıp onunla kalkıyorlar. Daha öncede Suriye’nin uzun uğraşıları sonucu kurulan Arap Birliği Örgütüde Suriye’nin üyeliğini dondurma kararı almıştı. Ne idiğü belli İslam İşbirliği Örgütünün başkanı İkmaleddin İhsanoğlu bu makama Suriye’nin inisiyatifi ile getirildiğini ve bunun için Suriye’ye methiyeler dizdiğini oturduğu yumuşak koltuk ve cebini dolduran dolarlarmı unutturdu. Ey dolar ve makam sen nelere kadirsin. İnsan geçinen mahlukların yüzündeki maskeyi indirmede ne kadar mahirsin.

70 düvele karşı direnen Suriye, tarihin şahit olduğu en çirkef en acımasız en vicdansız en gerici en bağnaz en yobaz ve en kanlı medya, iktisadi, psikolojik ve askeri bir müdahale yaşamaktadır. Buna rağmen, Suriye bir çok hesabı ve beklentiyi ters yüz ediyor. 70 düvel, dünyanın bir çok ülkesinden devşirilen modern Muaviye-Yezit katil sürülerini Suriye’ye musallat etmeye çalışıyor. Katar ve Suudi Krallığının tahsis ettiği milyarlarca dolar, dünyanın en faal istihbarat kurumları, profesyonel suikastçılar ve bomba uzmanları, 24 saat Suriye odaklı yayın yapan onlarca medya kuruluşu, AKP iktidarının bir fiil içinde olduğu ve yaşanan savaşa benzin döken politikaları bölgemizi sadece daha çok kan daha çok acı ve gözyaşına boğmuştur. Suriye imtihanı çok çetrefelli olacaktır ve bu imtihan bir çok münafıkın yüzündeki maskeyide indirecektir.

Sebati Karakurt, Hürriyet adına Halep’te 5 gün geçirdi. “...Kolları ciletlenerek çizik çizik psikopat hapçılar var. Hayatta hiçbir şey olamayıp 8 yıl hapiste kalan dünün mahkûmu bugünün savaşçıları var. Radikal İslamcılar var. Kendilerini El Kaideci olarak tanıtanlar var. Yağmacılar var. Gördüğü ilk Alevinin ‘gırtlağını keseceğim’ diyen de var”. Daha önce defalarca “muhalefet” olarak pazarlanan bu şehir eşkiyalarını tanıtmaya çalıştık. Suriye muhibbilerinin propagandaları denildi. Halep’te postahane görevlilerini 6.cı kattan Allah-u Ekber nidalarıyla yere atanların, öldürdüklerini paramparça doğrayanların, cesetlerin derilerini yüzenlerin, bu katillerin “devrimlerin” yüz karası olduklarını söylediğimizde, bizi “Suriye ajanları”, “Esad’ın akrabaları” yalanlarıyla karalamaya çalıştılar.

“Özgürlük savaşçıları” olarak pazarladığınız bu kan emici vampirlerin Özgürlüğü, demokrasiyi, Allahı, Kur-anı namazı sadece bir araç olarak kullandıklarını, bunların orta-çağdan daha geri, karanlık güçler olduğunu , Suriye terazisi ile oynarsanız bütün bölgeyi kaosa sürüklersiniz, Suriye’yi mezhep ve etnik çatışmalara sokmanız Türkiye’nin egemenliğine dinamit koymakla eşdeğerdedir, Suriye bölünürse Türkiye bölünür dedik. Lokmalarını haram yiyen haramilerin en hakir ve en çirkef ithamlarına maruz kaldık. Kıblesi Waşington, Doha ve Riyad olanların Allahı ve vicdanı sadece dolar ve makamın değeri kadardır. Suriye vicdan ile cüzdanın kıyasıya mücadele ettiği saha olması bakımından da tarihi önemdedir.

Peki Suriye’de iktidarı elinde tutanların eleştirileceği konular yokmudur. Hiç şühesiz yığınladır ve her fırsatta bunlara işaret ettik. Lakin, ortaya muhalefet olarak çıkan güçler ve onları destekleyen kuvvetler Suriye rejimini sütten çıkmış ak kaşık yapmaktadır. Allah hiç bir ülkeye böyle muhalefet ve imtihan nasip etmesin.


Prof. Dr. Mehmet YUVA, 17 Ağustos 2012
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Prof. Dr. Mehmet YUVA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x