SYKES-PICOT ZÜRRİYETİ

SYKES-PICOT ZÜRRİYETİ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Eki 13, 2015 2:00

SYKES-PICOT ZÜRRİYETİ
Fransa eski Cumhurnbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing (Valeri Jizkar Desteyn) 2002 yılında, Avrupa Konvansiyonu Başkanı olarak, « Türkiye Avrupa’ya yakın bir ülke olmasına karşın kesinlikle Avrupalı bir ülke olmayacaktır » demişti. (7 Ekim 2002)
Geçen ay (27 Eylül 2015) Parisien gazetesine yaptığı açıkmlamada ise, « Birleşmiş Milletler’in Suriye için bir ‘manda’ kararı alıp alamayacağı üzerine düşünüyorum » diyerek, zihinleri açmaya çalıştığı söylenebilir.
Birleşmiş Milletler tarihinde böyle bir ‘karar’ın bugüne kadar hiç alınmamış olması, Fransa eski Cumhurbaşkanı’nın kafasınını neden kurcalamaktadır acaba ?
Fransız jeopolitikçi Tierry Meyysan, « Fransa Neden Suriye Cumhuriyetini Yıkmak İstiyor ? » (*) başlıklı makalesinde, bunu, Sykes-Picot ‘zihniyetinin zürriyeti’ne bağlamakta.
Valéry Giscard d’Estaing’in babası Edmond Giscard d’Estaing (Edmon Jizkar Desteyn) Fransız Finans ve Koloniyal Derneği (Şirketi)nin başkanı olup, François George-Picot (Fransua Jorj Piko)’nun kız kardeşiyle evlidir. Yani Valéry Giscard d’Estaing François George-Picot’nun yeğeninin oğludur.
François George-Picot ise, Fransa Dış İşleri Bakanlığı’nda bir bürokrat olarak, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz diplomasi danışmanı Sir Mark Sykes ile ünlü ‘Sykes-Picot Anlaşması’nı imzalamıştı (16 Mayıs 1916).
O arada, Sir Mark Sykes’ın, yine çok ünlü, Arap Lawrence’in ‘patronu’ olduğunu anımsamakta yarar olabilir.
Bu ‘gizli’ anlaşmaya göre, İngiltere, Yahudi toplumunun yerleştirilmesi için öngördüğü bugünkü Filistin ve İsrail topraklarıyla Ürdün ile Küveyt dahil Irak’ı isterken ; Fransa ise bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarını istemekteydi. Kudüs ve Saint-Jean d’Acre gibi ‘kutsal yerler’ ise, İstanbul için düşünüldüğü gibi, ‘uluslararası’ olacaktı.
Rus Çarı’nın bilgisi dahilinde yapılan Sykes-Picot anlaşmasına göre, Orta-Doğu aşağıdaki haritada görüldüğü biçimiyle paylaşılacaktı.

Beyrut, Şam, Halep, Musul ve Adana Fransız ‘koruması’na ; Amman, Kuveyt, Basra ve Bağdat da İngiliz ‘koruması’na bırakılacaktı. Hayfa, Gazze ve Kudüs ise, ‘uluslararası’ bir nitelik taşıyacaktı.
Ne var ki, Rus Çarı’na bilgi verilmiş olmasına karşın, anlaşma, hem ulusal ve hem de uluslararası açıdan ‘gizli’ idi.
Ancak İngiltere’nin, emperyalist yayılmasını sağlamak üzere bağımsız bir İsrail devleti kurmak isteği ortaya çıktıkça, bu Sykes-Picot anlaşması da bozulmaya yüz tutmuştu.
Zamanın en ileri ‘demokratik’ ülkeleri olan İngiltere ve Fransa, sözkonusu anlaşmayı kesinlikle kendi halklarından gizlemek durumundaydılar. Çünkü, bu tür bir ‘paylaşım’ı ne İngiliz ve ne de Fransız ‘halk’ına onaylatmanın olanağı yoktu.
Batı’nın bu iki ‘en demokratik’ Devleti, kendi halklarına, sol bir söylemle ‘baskı altındaki halkları boyunduruktan kurtarmak’ ve ‘alt-kültürleri özgürleştirmek’ için çabaladıklarını söylerken, sağcı söylemle de ‘ekonomik kalkınma ve gelişme’nin erdemlerini sayıp dökmekte idiler. Son toplamda ‘uygarlık’ın ‘doğal’ gelişmesine ayak uydurmaya çalıştıklarını ileri sürmekteydiler.
Böylece sağ-sol demeden ‘İnsan Hakları’ ( !) bağlamında birleşilmiş olunuyordu.
Kuşkusuz, emperyalizmin güdümündeki bu ‘sahte insan hakları’yla, bilimsel solun ‘insan hakları’ anlayışı arasında dağ da değil sıradağlar kadar fark olduğunu onlar da bilmiyor değildiler.
Bolşevikler Rusya’da Çar’ı devirirken, diğer bir bölük ‘gizli anlaşma’yla birlikte Sykes-Picot anlaşmasını da dünya kamuoyuna açıkladılar. Böylece ‘uygarlık’ın ‘kirli çamaşırları’ da ortaya serilmiş oldu.
Giscard d’Estaing’ten sonra gelen son iki Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile François Holande’ın da, benzer ‘gizli anlaşmaları’ var mıydı acaba ?
Sözgelimi, Nicolas Sarkozy’nin Müslüman Kardeşlerin destekçisi Katar’la ve François Hollande’ın da hem Katar ve hem de Suudî Arabistan’la kimi ‘gizli’ anlaşması..
Sözkonusu ülkeler bu iki Fransa Cumhurbaşkanının seçilmeleri için el altından finansal destek sağlamış olmasınlardı ?
Ve hele, Kaddafi’nin Sarkozy’e ‘dost yardımı’ falan..
Yoksa Suudî Arabistan Fransa’nın Borsa şirketi olan Cac40’ın önemli bir bölümünü ele geçirerek, Fransa ekonomisi ( !)ni hop kaldırıp hop indirebilecek güce mi erişmişti ?
Üstüne üstlük, bütün bu ‘gizli’ ya da ‘kirli’ ilişkiler, bu kez Rus Çarı yerine Yahudi lobisi ya da İsrail Devleti tarafından biliniyor olmasındı.

Lancaster House Anlaşması (2 Kasım 2010)
Tam da ‘Arap Baharı’ öncesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile İngiliz Başbakanı David Cameron, Accords de Lancaster House adıyla bir dizi ‘açık’ anlaşma yapmışlardı.
Ancak Mitterand’ın Dış İşleri Bakanı Roland Dumas, bir televizyon konuşmasında « İngilizler, 2011 yılında başlayan gösterilerden iki yıl önce Suriye’de bir savaş çıkarmayı planlamaktaydılar” derken, Lancaster House anlaşmasından bir yıl öncesini de biliyordu demek ki..
2011 yılı Temmuz ayına gelindikte; Fransa Özgür Suriye Ordusu’nu kurarken, başına Suriye’li Riyad el-Asaad’ı getirerek, Başar el-Assad’ın soyundan bir komutan izlenimi vermek istemişti. Oysa El-Asaad ile El-Assad arasında herhangi bir ilişki bulunmamakta idi. Ordunun mevcudu ise Suriyeli’lerden değil Libya’dan getirilen El-Kaide militanlarından oluşuyordu.
Fransa ön almak mı istemişti yoksa İngilizler ‘altyapı’yı hazırlayarak Fransızları öne mi sürmüşlerdi acaba?
2012 yılında, 3000 kadar ÖSO militanı Fransız lejyonerleri tarafından yönlendirilerek Humus’a yürürken, Humus’u ‘Devrim’in Başkenti’ yapmayı amaçlamaktaydılar. Humus yakınlarında Baba Amr’ı ele geçirir geçirmez ‘İslam Emirliği’nin kuruluşunu da ilan ediyorlardı.
Ancak beş yıllık çaba, Rusya’nın son günlerdeki ‘kararlı müdahalesi’yle boşa çıkmak tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti.
İşte, tam da bu sırada, Picot’un yeğenin oğlu Valéry’nin aklına ‘acaba BM manda kararı alamaz mı’ diye bir ‘soru’ takılmışa benzemektedir.
Bir başka deyişle, ‘gizli’ ya da ‘açık’, ama her koşulda ‘kirli’ anlaşmalarla Avrupalı olmayan halklara ‘uygarlık’ götürmek çabası boşa düşmek tehlikesiyle karşı karşıya olup, bir ‘çare’ düşünülmek zorundaydı.
Ne acıklıdır ki, Türkiye’de de, hala sahte ‘İnsan Hakları’ teranisiyle çok canlar yanmaya devam etmektedir.
‘Bizim Selo’nun BM’ye başvurma ‘düşüncesi’ ile Valéry Giscard d’Estaing’in ‘manda’ tasarısı nerede ayrılıp nerede birleşmektedir, benim aklıma takılan soru da işte budur.
Habip Hamza Erdem
_____________
(*)Tierry Meyssan, « Pourquoi la France veut-elle renverser la République arabe syrienne ? » Réseau Voltaire, 12 Ekim 2015
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1680
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x