Tam Bağımsız mıyız?

Tam Bağımsız mıyız?

İletigönderen Erkan Güçiz » Cmt Ara 13, 2014 3:45

Mustafa Kemal Atatürk, 17 Şubat - 4 Mart 1923’de, İzmir’de yapılan İktisat Kongresinde şöyle diyor.

Ve arkadaşlar biliyorsunuz, bu düşmanlar yani iç düşmanlar, dış düşmanların yapmadığı ve yapmaya gücünün yetemeyeceği kötülük ve yıkım hareketlerinde kararsızlık göstermemişlerdir.

Fakat Efendiler, tam bağımsızlık için şu kural vardır, millî hâkimiyet için bir kanun vardır, diyoruz… Bu noktada çok kesin olan bir gerçeği hep beraber tekrar etmek zorundayız. Bu kadar büyük, bu kadar kutsal ve büyük hedefler yalnız kâğıt üzerinde kurallarla ve kanun maddeleriyle ve sadece hırslarla, arzularla çözüm bulamaz. Tam gerçekleşmesini sağlayabilmek için tek kuvvet, gerçek ve en kuvvetli temel ekonomidir.

Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.

Efendiler, bu kadar verimli ve bu kadar kuvvetli olan yeni hükümetimizin, düşmansız kalacağını saymak doğru değildir. Bu güzel temellerin bile içine bomba koyarak onu yıkmaya çalışanlar olacaktır. Onun hayatına, ilerlemesine karşı suikastlar düzenlemeye girişecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı en kuvvetli silâhımız ekonomideki genişlik, dayanıklılık ve başarımız olacaktır.

Efendiler, ekonomi sahasında düşünürken ve konuşurken zannedilmesin ki, biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz… Çok çalışma ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza bağlı olmak şartıyla yabancı sermayelerine gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız ve isteriz ki, yabancı sermayesi bizim çalışmamıza ve var olan ama yetersiz kalan servetimize katılsın. Bizim için ve onlar için faydalı sonuçlar versin; fakat eskisi gibi değil. Gerçekten geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasıyla denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medenî devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye de buna uyamaz. Burasını esir ülkesi yaptıramaz.

Efendiler, görülüyor ki, bu kadar kesin ve yüksek bir askerî zaferden sonra bile bizi barışa kavuşmaktan engelleyen nedenler, doğrudan doğruya ekonomik nedenlerdir. Ekonomik düşüncelerdir. Çünkü bu devlet, bu millet ekonomik hâkimiyetini sağlarsa o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatamazlar. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın, bir türlü rıza göstermedikleri budur
.”

Kongre ilk oturumunda, aradan 90 yıldan fazla zaman geçtikten sonra şimdi Ebru Oğuzhan’ın yenilediği kararları yazıyor tutanağa.

- Türkiye halkı, tahribat yapmaz; imar eder. Bütün emeği ekonomik olarak ülkesini yükseltmek amacına yöneliktir.
- Türkiye halkı, kullandığı eşyayı elinden geldiği kadar kendi yetiştirir. Çok çalışır, vakitte, servette ve ithalatta savurganlıktan kaçınır. Milli üretim için gerektiğinde geceli gündüzlü çalışmayı ilke olarak kabul eder.
- Türk kadını ve kocası, çocuklarını ülkenin ekonomik geleceğini güven altına alacak şekilde yetiştirir.

“Tam Bağımsız mıyız” sorusunun yanıtını Oğuzhan’ın söylediklerine baktıktan sonra verelim. Ardından da ne yapmamız gerektiğini yine ondan dinleyelim…

YERLİ MALI… KİMİN MALI?

Kurtuluş savaşı sonrasında Ülkemizin bütün kaynakları tükenmiş, halk yorgun ve bitkin ekonomik olarak da zor bir dönemin içine girmişti. Sanayi olmadığı gibi toprakların da tamamı ekilemiyordu. Köylü hem yoksul, hem de savaştan çıkmış olan halk köyde tarlada çalışacak genç nesilden de yoksundu.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün en büyük arzusu ülkenin kendi üretimini yapması, güçlü bir ekonomiyle sahip olarak yerli mallarını kullanılmasıydı. Milli ekonominin kurulması için de bu büyük bir adım olacaktı.

1946 yıllarından itibaren okullarımızda 12 Aralıkta başlayan hafta “Yerli Malı” haftası olarak kutlanmaya başladı.

Hepimizin okul yıllarında büyük bir heyecanla kutladığı yerli malı haftasında özenle yerli ürünlerden yapılan yiyecekler sınıflarda paylaşılır, o güne dair şiirler, kompozisyonlar ve resim yarışmaları yapılır, o günün önemi ve sahip olduğumuz yerli değerler anlatılırdı. O hafta boyunca çeşitli atasözlerinin anlamları tartışılır, maniler söylenirdi.

Sadece yerli malı kullanmanın önemini öğrenmekle kalmaz aynı zamanda tutumlu olmayı, sahip olduğumuz eşyaları doğru kullanmayı, okulumuza, sıramıza, tahtamıza zarar vermemeyi de öğrenirdik.

Bugün geldiğimiz noktada bu haftayı kutlamaya kalktığımızda kaç tane yerli malı ürün bulacağımız düşündürücü. Yediğimiz şekerden, ektiğimiz tohumdan, giydiğimiz ayakkabıya ve her türlü teknolojiye kadar binlerce yabancı ürünü kullanıyoruz, kullanmaya mecbur bırakılıyoruz.

Kapitalizm insanları bilinçsizce bir tüketime doğru itmektedir. Batı kaynaklı olan her türlü tüketim ürünü reklamlarla, dizilerle ve teknoloji yoluyla insanlara çok çabuk ulaşmakta ve bir şekilde insanlar bu tüketime özendirilmektedir.

Bugün, Ülke olarak yeni fabrikalar açmak, yeni üretim alanları yaratmak, kaynaklarımızı doğru kullanmak yolunda çaba harcamak yerine ÖZELLEŞTİRME adı altında sahip olduğumuz Cumhuriyet kazanımlarımızı satıyoruz ve sattık. Böyle olunca üretim yapmak, emek harcamak yerine borçlanarak da olsa bize dayatılanları almak zorunda bırakıldık. ABD ve AB içimizdeki işbirlikçileri vasıtasıyla bizi buna mecbur bırakmaktadır. Batı bize ucuz mallar satacak diye gerçek kapasiteyle üretim yapamamakta, batıdan gelecek borç paraya avuç açmaktayız. Amaç ülkemizi yeterli üretim yapmayan tamamen dışa bağımlı ve borçlu bir ülke konumuna getirmektir.

Şimdi okullarda Yerli Malı haftası nasıl ve hangi bilinçle ve de daha önemlisi hangi “'yerli”' ürünlerle kutlanıyor bilmiyorum. Burada öğretmenlere çok büyük bir görev düşmektedir. Bu haftayı çocuklarımıza unutturmamalı, Cumhuriyet kazanımlarımızı öğretmelidirler. Bunları öğretirken tüketim uğruna bu değerlerimizi nasıl kaybettiğimizi de anlatmalıdırlar.

Önce değerlerimizi korumanın önemini ve yerli malı kullanmanın bir ulus için ne anlama geldiğini öğretmelidirler. Atatürk'ün yerli malı kullanılmasına verdiği önemi bugün içinde bulunduğumuz şartlarda çok daha iyi anlıyoruz.

İthal ürünlere verdiğimiz her kuruş ekonomiyi zora sokmakta, yerli sanayinin üretimine zarar vermektedir. İşsizlik sayısının artmasına, yatırımların azalmasına neden olmaktadır.

Bu gün her zamankinden daha çok yerli ürünlerimize sahip çıkmalı ve yerli üreticiyi desteklemeliyiz.

Siyasal bağımsızlığımız da ancak ekonomik bağımsızlığımızla güçlenecektir. Bir zamanlar kendi uçağımızı üreten bir ülke olarak bugün ihtiyacımız olan tek şey çalışma azmi ve Cumhuriyete olan bağlılığımızdır. Yerli malımız her zaman bizim malımız olarak kalacaktır. Hafızalarımızdan hiç silinmeyen bu söylem gibi, “Yerli malı TÜRK’ün malı, herkes onu kullanmalı.”

Sevgiyle kalın.


Ebru Oğuzhan
________________________________________
http://www.haberlerankara.com/yerli-mali-kimin-mali-170yy.htm
Kullanıcı küçük betizi
Erkan Güçiz
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 421
Kayıt: Çrş Eyl 29, 2010 5:18

Şu dizine dön: Erkan GÜÇİZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x