Kuvayı Milliyenin en ateşli düşmanı

Millî Teşkilâta aldanmayınız.
(...)
Şimdiye kadar Türk olmadıkları halde Türk Milletinin başına geçerek, kendilerini öz Türk gösteren ve Türkün malını, canını, ırzını yok eden, çocukları öksüz, kadınları dul, evleri yoksul bırakan, bunu kendisine iş ve güç edinerek çeşitli ad ve unvanlar takınarak ortaya çıkan ve her gün Türkleri aldatan hainlere aldanmayınız.
Türk Milleti böyle korkunç kara çok kara günler görmüş geçirmiştir. Böyle günlerde, peygamber postunda oturan ulu padişahlarının taç ve tahtı etrafında güçlü olarak toplanmış ve kendilerini esenliğe çıkarmıştır. Şu zamanlarda tarihten ibret alalım. Süslü ve yaldızlı sözlerle ortalığı velveleye veren, Arnavutu Türkten, Kürtü Türkten ve arada kalan Çerkezi bu defa Türkten ayırmaya çalışan ve bugünkü durumun oluşumuna neden olan Kuvayi Milliye adıyla çıkar sağlayan ve Moskof elindeki Bolşeviklik kafasını taşıyanlar gibi yersiz yurtsuz serserileri, eski zamanlarda padişahlarımız birer birer tepelediler ve milletin gayretine güvenerek milleti kurtardılar. (...)
Ey Türk ve Müslüman kardaş! Seni aldatmak isteyene, hamiyetten, milliyetten, dinden söz edene sor, necisin? Çiftin, çubuğun, öküzün, tarlan var mı? Nerelisin? Hangi köydensin? Anlarsın ki bunlar, şeytan gibi kovulmuş ve seni de ülkeden kovdurtmaya, öldürtmeye ve en sonunda malını, paranı soymaya gelmiş, yersiz yurtsuz Türk olmayan yabancılardır.(...) Bilmeyerek şu toprağa ihanet etme, hilâfet ve saltanata bağlanmaktan ayrılma.
İşgalcinin merhametine sığınarak devlet yönettiğini sanan Vali İzzet gibileri için, Atatürk, ...Yüreksizlerin, yabancı hayranlarının, umutsuzların ve korkakların Anadolunun bağrında yeri yoktur diyordu. 1927de de ulusu şöyle uyaracaktı:
...Sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki: Bağrında yetiştirerek, başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin!
Kuvayı Milliyenin en ateşli düşmanı Peyâm-ı Sabah Gazetesinin başyazarı hain Ali Kemal, İzmitte linç edilerek öldürülmüştü.

Mustafa Kemalin Samsuna çıkmasıyla yeni bir devir başlıyordu
Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşında yenilmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmıştı
Mustafa Kemalin 1919da Samsuna ayak basmasıyla, son yüzyıl Türkleri için yeni bir Ergenekonun kapısı açılıyordu
19 MAYIS : Yeni bir Ergenekon
İstanbulda 80 bin kişinin büyük bir protesto mitingi yaptığı saatlerde Mustafa Kemal Samsuna çıktı. Son yüzyıl Türkleri için yeni bir Ergenekonun kapısı açılıyor ve yeni bir devrin tarihi başlıyordu.
Mustafa Kemal Samsuna çıktığında ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyleydi. Mustafa Kemal anlatıyor:
1919 yılı Mayısının 19uncu günü Samsuna çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu grup, 1.Dünya Savaşında yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. (...) Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbulda
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbulda. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konyada İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsunda İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919da, İtilâf Devletlerinin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmire çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavri Mira Heyeti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. (...)
İşgalciler cephaneye el koydular
Birinci Dünya Savaşında yenilen Osmanlı Devleti, imzaladığı ateşkes antlaşması gereği elindeki silah ve cephaneleri teslim etmek zorunda bırakılmıştı. İşgalciler tarafından el konulan Osmanlı Ordusuna ait silah ve mühimmatlar, depolara istif ediliyordu. Amaçları, Türk halkını silahsız bırakabilmekti...
[img]http://img364.imageshack.us/img364/128/isgalcilerqm9.jpg[/img]
Cumhuriyet hiç bu kadar tehditle karşılaşmadı
Türk Ordusunun 25. Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt da, aynı dönemi, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu güne kadar hiçbir zaman, bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir sözleriyle ifade etti. Bir yıl önce, Ulusal kimliğimizi parçalamak, bölünmeye hazır bir Türkiyegörmek isteyenler var diyen Orgeneral Büyükanıt, Kendi ulusumuzu tabii ki seveceğiz ve daha açıkçası sevmeyenlerden de nefret edeceğiz.(...) Avrupa Parlamentosunda, terörle mücadelemizi saldırgan askeri operasyonlarolarak niteleyen düşünce ve ifade şeklini esefle kınıyorum.(...) Bu tür ifadeleri, Türkiye Cumhuriyetini uyandırması gereken çan sesleri olarak izlemekteyim.(...) Türkiyenin ve ulusumuzun güçlü ve dinamik yapısı, ülke sevgisi, bu düşünceleri ifade edenlerin yüzüne bir şamar gibi çarpacaktır diye devam etmişti.
2000li yılların başlarında genel durum:
Kurtuluş Savaşından sonraki en zor dönem!..
2000li yılların başlarında mütareke dönemi ne geri dönüldü.. Falih Rıfkı Atayın sözüyle, Bize ait olduğunu söylediğimiz bu memlekette, bize ait hiçbir şey kalmıyor!.. Topraklarımız ve bankalarımız yabancılara satılıyor; her türlü ulaşım ve haberleşme sistemimiz yabancıların denetimi altına giriyor; limanlarımız bizim olmaktan çıkıyor; dev iletişim şirketlerimiz (kablolu ve kablosuz telefon şirketlerimiz, Türk Telekom, tüm cep telefonu şirketleri) yabancıların eline geçiyor; televizyon, radyo ve gazeteleri yabancı parası satın alıyor; Sevr hortlatılıyor; ABD ve AB destekli Kürt isyanları çıkarılıyor; madenlerimiz satılıyor; hayat damarlarımız Dicle ve Fırat nehirlerinin denetimi uluslararası yabancılar yönetimine bırakılmak üzere; sözde Türk(!) kimi edebiyatçı, şair ve yazarlar Türklüğe, Türk bayrağına, ulusal marşımıza ve dinimize sövüyor; bizi almayacaklarını kesinlikle ve defalarca açıklayan ABye hayâli üyelik uğruna ulusal egemenliğimizi parça parça elden çıkarıyoruz; savaş nedeni olarak açıklanan kırmızı çizgilerimiz birer birer yok oluyor; müttefikimiz (!) ABD Kuzey Irakta (Süleymaniyede) Türk askerinin başına çuval geçiriyor; Türkiyede (Adanada) İncirlik Üssünde Türk Binbaşı, yine Amerikan askerleri tarafından kelepçeleniyor ; resmi ziyaretle Yunanistana giden askerlerimizin odasına giren Yunanlılar Türk bayrağını yırtıyor, üzerine çirkin yazılar yazıyor; Genelkurmay Başkanının resmi davetlisi olarak Türkiyeye gelen Yunanistan Genelkurmay Başkanı, ekümenik (evrensel) olduğunda ısrar eden Fener Rum Patriği Bartholemeosun elini öpüyor; Türkiyeyi ziyaret eden ABD Başkanı George W. Bushun korumaları, kendisiyle tokalaşmak isteyen bakanlarımıza kendi yurdunda terörist muamelesi yapıyor ve bileklerinden tutarak avuçlarının içini kontrol ediyor; Türk yurdu KKTCyi kendi elimizle Rumlara teslim ediyoruz; Batı Trakyadaki (Yunanistandaki) soydaşlarımız Türkler ile Iraktaki soydaşlarımız Türkmenlere sahip çıkamıyoruz; ve kan uykularında ihanetleri görüyoruz!..10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2000li yılların başlarında yaşanan bu süreci Çankaya Köşkünde şu sözlerle özetledi!: Cumhuriyetin kurtuluş ve kuruluş döneminden sonraki en zor dönem!..

ABDnin başına çuval geçirdiği Türk askeri
