
Osmanlı’yı Galata bankerleri mi yıktı?
18.04.2011 Oğuz KÖROĞLU
yenimesaj.com.tr
Tarih, bir milletin hafızasıdır. Bir insanın sağlıklı düşünüp hareket edebilmesi için nasıl kuvvetli bir hafızaya ihtiyacı varsa, bir milletin de, varlığını ve hayatını koruyarak geleceğine yön verebilmesi için kuvvetli bir hafızaya, sağlam bir “tarih bilincine” sahip olması gerekir.
Tarih bilinci ne demek?
“Tarih bilinci” derken, sadece ezberden ve kuru bir bilgi birikiminden bahsetmiyoruz; geçmişte yaşanan acı veya tatlı, doğru veya yanlış tüm olay ve olgulardan ders alıp, hayatı her yönüyle analiz ederek; fert adına, millet adına, devlet adına, medeniyet adına, gelecek adına olumlu fikirler üretebilmek anlamında bir tarih bilincidir anlatmak istediğimiz...
Değerli okurlar, işte bu mantık ve düşünce ekseninde bir konuyu ele alacağız bu ayki İcmal yazımızda. Osmanlı’nın son dönemlerine götüreceğiz sizleri; şanlı tarihimizin ibret dolu sayfalarından birini daha aralayacağız ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkılışa götüren sebeplerden “Galata Bankerleri” ve “Düyûn–u Umumîye” dosyalarına mercek tutacağız.
Koca İmparatorluğun borç bataklığına nasıl sürüklendiğini okudukça, günümüzdeki benzer gelişmeleri daha net anlayacak; “borç alan, buyruk da alır” sözünden hareketle, borçlanılan güç odaklarının nasıl “siyasî esiri” hâline gelinebileceğine şahit olacak ve yazımızın sonunda, “Allah, akıbetimizi hayreylesin” demekten kendinizi alamayacaksınız.
Misyoner teşkilatının nihaî hedefi:
“Osmanlı’yı, Galata Bankerleri ve misyoner teşkilatı yıktı…” (“Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar ve Misyonerlik Faaliyetleri”, Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 21–35, Türkiye–Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996, (s. 15) Bu cümle, Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu’na ait… Osmanlı Devleti’ni parçalanma sürecine sokan “en önemli” ve “en temel” sebebin ne olduğunu kısa ve öz biçimde dile getiriyor Haydaroğlu. Misyonerlik, asıl konumuz değil ama, Osmanlı’nın özellikle son dönemdeki “çöküş tablosuyla” alakalı boyutuna değinerek başlamak istiyorum yazıma.
Tarih boyunca Hıristiyan âlemi, dünyayı kendi egemenliği altına almak için, dini, bir basamak olarak kullanmıştır. “Haçlı Seferleri”, “Şark Meselesi”, “Coğrafî Keşifler” adı altındaki sömürgecilik faaliyetleri, bu hakikatin yansımalarıdır. Bu çerçevede misyonerlik, bir ülkeyi ele geçirmek üzere yürütülen faaliyetlerdir. Misyonerlikte Hıristiyanlık unsuru ön plana çıkarılarak yapılan çalışmaların nihaî hedefi: “İktisadî çıkarlar”dır. Amerika’ya bu maksatla ayak basılmıştır.
Asya’ya, Afrika’ya hep bu maksatla gidilmiştir. Ve yine Ortadoğu–İslam coğrafyasında faaliyet gösteren özellikle İngilizler tarafından yetiştirilip gönderilen on binlerce misyonerin misyonu: Osmanlı’nın bu bölgedeki hâkimiyetine son vermek, toprağını ve halkını parçalayarak yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olmaktır.
“Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler” isimli eserinde Prof. Dr. Haydar Baş bey, şu çarpıcı bilgileri kaydetmektedir:
Millî birliği bozmanın yolu dinî birliği çökertmek
“Yıllardır dünyanın en problemli bölgelerinden biri olma özelliğini sürdüren Ortadoğu’nun sorunlarının kökeni 200 yıl öncesine kadar iner. Meselenin temelinde başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki hesapları yatmaktadır. Bilhassa İngiltere, Osmanlı Devleti üzerinde çok girift hesapları olan bir devlettir. Bu maksada yönelik olarak İngiltere 17. Yüzyıl ortalarından itibaren Ortadoğu’ya çok sayıda ajan–misyoner göndermiştir. Bu misyonerlerin iki gayesi vardı: Birincisi, Osmanlı’yı yıkmak diğeri, Müslüman halkları Hıristiyanlaştırmak.
Misyoner–ajanlar bu gayeyi gerçekleştirmek için:
1. Merkezî otoriteyi tesis eden tasavvuf kurumunu,
2. İslam’ı ve Kur’an’ı tahrif edebilmek için Hadislerin kaynakları konusunda ihtilaf çıkararak Hadis müessesesini ve Peygamberin Sünnetini tahrife yöneldiler.
Nitekim 1710 yılında İngilizler tarafından ajan–misyoner olarak İstanbul’a gönderilen Ajan Humpher, Müslümanlar arasında, Renk , Kabile, Arazi, Dinî kavmiyetçilik akımlarını tutuşturmakla görevlendirilmiştir.
Zira Osmanlı’yı yok etmenin, yani millî birliğini bozmanın yolu dinî birliği ve din müessesesini çökertmekten geçmekteydi. Bunu gayet iyi bilen İngilizler, hedeflerini gerçekleştirmek için Osmanlı hâkimiyeti altındaki beldelere özellikle Ortadoğu ve başkent İstanbul’a binlerce ajan–misyoner gönderdiler. Bunların bazıları “Herbert”, “Humpher”, “Lawrance”, “İ. Goldziher”, “Ernest Renan”, “Gaitana”, “Rodinson”, “Louis Massignon”, “C. Snauch Hurgrange”, “Wayt”, “Francis E. P. Botta”… gibi meşhur misyonerlerdir”. Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Yay., s.78–80)
Çöküşün ayak sesleri geliyor
19.04.2011 Oğuz KÖROĞLU
yenimesaj.com.tr
İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın emri ile “Mısır”, “Irak”, “İran”, “Hicaz” ve “İstanbul”a ajan olarak gönderilen Humpher, hatıralarını bir kitapta derlemiştir. İngilizlerin kısaca “böl, yok et” şeklindeki düşüncelerini ihtiva eden bu kitaptan bazı maddeleri özetle ibret nazarlarınıza sunalım:
Müslümanlar cahil ve eğitimsiz bırakılmalı
– Sünnî ve Şii Müslümanlar arasında fitne çıkarmalı, mezhepsel ihtilafları körüklemeli, Müslümanların cehalet ve bilgisizliği sağlanmalı, her türlü eğitim ve öğretim merkezlerinin kurulması önlenmeli, tembelliği teşvik etmeli, çalışkanlığa mâni olmalıyız.
Eşkiyalık körüklenmeli
– Seyahat özgürlüğü ortadan kaldırılmalı, şehir merkezlerinde ve köylerde fitne arttırılmalı, kötüler ve kötülükler korunmalı, suçluların, fitnecilerin, silahlı soyguncuların cezalandırılmaları önlenmeli, yol kesiciliğe ve çapulculuğa teşvik edilmeli, bütün bunları yapan adamlara silah ve para dağıtılmalı.
Irkçılığı yayın
– Müslümanların ırkçı ve milliyetçi duyguları kamçılanmalı.
Haramlara teşvik
– İçki, kumar, fesat, domuz eti kullanmayı ve fuhşu yaymalı, Müslümanları İslam ahkâmını ayaklar altına alma, Allah’ın emrettiklerine ve nehyettiklerine uymama noktasında teşvik etmeliyiz.
Âlimlere iftira atın
– İslam âlimleri ile halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostâne ilişkiler bozulmalıdır. Din âlimlerine iftira edilmeli, din âlimleri arasına Sömürgeler Bakanlığı memurlarını din âlimi kisvesi altında yerleştirmelidir.
Kiliseler açılmalı
– Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlerin takipçilerinin de Müslüman olduğu biçiminde fitneler uydurmalı, kilise yapılması için zemin oluşturmalıdır.
Mukaddes mekanları ziyaret engellenmeli
– Müslümanları ibadetlerinden alıkoymak ve şüphe uyandırmak gerekir. Haccı anlamsız göstererek, Müslümanları Mekke yolculuğundan alıkoymalı, İmamlar ve din büyüklerine türbeler yapımı, yeni cami ve medrese inşâsı her ne şekilde olursa olsun önlenmeli, mübarek ve mukaddes mekanların ziyaret edilmesi engellenmelidir.
Aileleri dağıtın
– Ailelere nüfuz edilerek aile içi ilişkiler sömürü kültürünün etkisinde bozulmaya çalışılmalıdır.
Gençleri zinaya teşvik edin
– Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarf etmeliyiz. Ajanlarımız gençleri gayr–i meşru ilişkilere teşvik etmeli ve bu şekilde İslam toplumlarında fesadı yaymalıdırlar.
Peygamber soyuna hürmeti kaldırın
– Peygamber soyundan gelen ailelere gösterilen saygı ve bağlılık ortadan kaldırılmalıdır. Bunu yapabilmek için bazı ajanları siyah veya yeşil sarık ile giyindirerek ‘Peygamber soyundandır’, diye tanıtmalıyız.
Hz. Hüseyin’i unutturun
– İmam Hüseyin’e mâtem tutulan merkezler veya medreseler harabeye çevrilmelidir.
Şüpheci fikirler
– Müslümanların zihinlerine, özgürce düşünme fikrini, niçin ve nedenleri yerleştirmeliyiz.
Kafaları bulandırın
– İslam’ın bir kabile dini olduğu vurgulanmalı, Müslümanların elinde bulunan Kur’an’ın gerçek Kur’an olup olmadığı yolunda şüpheler uyandırılmalıdır.
Hadislerden kopartın
– Özellikle Yahudi ve Hıristiyanların aleyhine olan ve iyiliği emredip kötülükten alıkoyan ayetler Müslümanların inancından silinmelidir. Diğer önemli bir konu da Hadis ve rivayetler hususunda şüphe uyandırmaktır... (Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler… s.102–120).
***
Gelelim, Osmanlı İmparatorluğu’nu, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına sokan ve yarı sömürge hâline getiren “borç tuzağına”…
Çöküşün ayak sesleri: Galata Bankerleri
İlk defa 1854 yılında Kırım Savaşı esnasında İngiltere ve Fransa’dan aldığı 3 milyon Sterlin ile “dış borç sarmalının” içine itilen Osmanlı Devleti, iç borçlanmayı da “Galata bankerleri” adıyla bilinen zengin gayr–i müslim para sahiplerinden yaparak “borç ve faiz bataklığına” saplanmıştır.
“Galata bankerleri”, İstanbul’un Galata semtinde bulunan “Komisyon Hanı” ve “Havyar Hanı” adı verilen iki ayrı handa faiz karşılığında para veren azınlıklar için kullanılan bir tabirdir. Düyûn–u Umumîye’nin kuruluşuna değin, özellikle Osmanlı Bankası’nın faaliyete geçişine kadar iktisat tarihimizde önemli yerleri olan Galata bankerleri çoğunlukla “sarraflık” (kuyumculuk) yapan zenginlerden oluşmaktaydı.
Son dönem Osmanlı bankerleri
İlk bankacılık işlemlerine de gayr–i müslimler girişmiş ve bu kesimin denetiminde yürütülmüştü. Loranda Tubini, Korpu, Baltazzi, Stefanoviç, Shilizzi, Negroponte, Coronio ve Alberti en tanınmış levanten bankerler olup; Kamondo, Fernandez gibi Yahudi; Ogenidi Mavrogordato, Zarifi, Zafiropulo ve Lasto gibi Rum; Köçeoğlu, Mısıroğlu gibi Ermeni bankerler özellikle son Osmanlı döneminde etkin faaliyet göstermişlerdir.