19 Mayıs 2010’a doğru ülkemizin durumu Mustafa Kemal’in tam 91 yıl önce Samsun’dan gördüğü manzaradan farklı değil...
Ne diyordu Mustafa Kemal Nutuk’un girişinde:
“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Hey’eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç’ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu, Mavri Mira Hey’eti’nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey’eti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Hey’eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.”
...
Şimdi duralım ve günümüz “manzara-i umumiyesi”ne bir bakalım.
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında Yunan işgali başlamıştı.
Ya günümüzde?
Tayyip Erdoğan 19 Mayıs’a doğru Yunanistan ziyaretine çıktı.
Ve daha ilk günden Rumlara Patrikhane’nin açılacağı sözünü verdi.
Açılması için söz verdiği Patrikhane Mustafa Kemal’in Nutuk’ta Yunan işgalini örgütlemekle suçladığı ve belgelediği Patrikhane!
Yani Tayyip tam da kendisinden beklenileni yapıyor, yeni bir Yunan işgali için soydaşlarına söz veriyor!
Mustafa Kemal Samsun’a çıkarken Tayyip Atina’ya çıkıyor.
Çünkü soy çekiyor, herkes anavatanına koşuyor...
...
Aynı Tayyip bir taraftan da Obama’ya söz veriyordu geçtiğimiz ay Amerika’da: Türkiye Ermenilerle sorunlarını çözecekti.
Hangi Ermeniler peki bunlar?
Yine Mustafa Kemal’in Nutuk’ta bahsettiği Ermeni işgalini hazırlayan Ermeniler!
Tayyip yine safını iyi seçmiş.
Türk’ün değil Ermeninin yanında!
Ne diyordu Mustafa Kemal Nutuk’ta:
Türklere karşı Ermeni-Rum ittifakı!
...
Yunan Ordusu İzmir’e çıkmış, Türk “ilk kurşun”u İzmir’de atmış.
Bayraklar evlere asılmış, çünkü artık bağımsızlık gitmiş, işgal başlamış.
Dönüyoruz 2010 yılının İzmir’ine...
Tüm şehir yine Türk bayraklarıyla dolu...
Çünkü AKP iktidarı Yunan işgalinden beter.
Tayyip Efendi seçimlerde bas bas bağırıyor, “İzmir’i istiyorum” diye!
Çünkü İzmir Türk’ün kalesi.
Tayyip, Venizelos gibi girmek istiyor İzmir’e..
Ama...
O Venizelos’un ve ordusunun İzimir’i nasıl terk ettiğini birileri hatırlatmalı ona.
Mesela Yunanistan’daki soydaşları ona, esir düşen Yunan Başkumandanını, denize dökülen Yunan ordusunu anlatabilir...
...
2010 yılının Samsun’unda bir şehit cenazesi ve AKP’nin bakanları cenazeye kabul edilmiyor.
Kabul etmeyen şehit aileleri ve Samsunlu Türkler.
Tayyip ve partisi, İngiliz zabitleri kadar yabancı ve düşman gibiler ülkemizde...
Türk, şehitlerin sebebi olarak sadece PKK’yı değil AKP’yi de görüyor.
Ha AKP ha PKK, ha Apo ha Tayyip...
Bir fark yok aralarında Türk için.
İkisi de bağımsızlığımıza düşman, ikisi de vatanımızı bölmek için çırpınıyor.
Ve Karadeniz çırpınıyor.
Atmak için düşmanı yurttan.
...
2010 yılının Türkiye’sinde Türk Ordusu yine esir...
Mondros’un yerini Ergenekon soruşturması almış ve komutanlar Silivri’ye sürgün edilmiş.
Türk Ordusu’nun yetkileri alınmış elinden..
Ama acaba onuru?
Mondros Antlaşması imzalandıktan sonra da Türk Ordusu’nun silahları elinden alınmış, komutanların direnenleri tutuklanmıştı.
İngiliz işgalciler kaç subayımızı tutuklamıştı?
15!
Ergenekon’da tutuklanan subay sayımız bu rakamın kat kat üzerinde...
İngilizden beter bir idare, Türk Ordusu’na İngilizden daha düşman bir anlayış...
...
2010 yılının 19 Mayıs’ında işbirlikçiler egemen ama ulusal güçler direnişi başlatıyor.
Yunan işgali Balıkesir’den, Ayvalık’tan mı başlamıştı, hatırlayalım...
Ulusal Parti ilk teşkilatlarını Ayvalık’a, Bandırma’ya, Edremit’e, Balıkesir’e kurdu!
Ermeniler ve Fransızlar güney cephesinden mi başlamış işgale...
O halde Ulusal Parti Adana’da güney cephesini tutacak ve Hatay’da Fransızlara tarihi bir ders verecek!
Allah kısmet ederse yakında...
Vurun Türk milleti namus günüdür...
Konya’ya İtalyan askerleri mi girmiş...
O halde Ulusal Parti Konya’da teşkilatını açar elbette.
Karadeniz sıradadır...
Pontus’a yem edilmeyen Karadeniz bir avuç Kürt işgalciye mi verilecek.
Demek ki yollara düşme, Samsun’a çıkma zamanıdır.
19 Mayıs’ta Ulusal Parti Samsun sokaklarında düşman işgaline karşı bildiri dağıtmaktadır.
...
Ne diyordu Mustafa Kemal 91 yıl önce:
“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklâl ya ölüm!”
...
Dönelim günümüze...
Temel ilke Türk milletinin haysiyeti ve şerefi ise...
Türk olmanın mutluluğu bile Türk’e çok görülüyorsa...
Rum ve Ermeni işgalinin yerini Kürt işgali almışsa...
Tüm partiler bu düzene uymuşsa...
İki seçenek kalmıştır geriye:
“Ya işbirlikçi partiler ya Ulusal Parti.”
Sloganımız tektir ve değişmez:
Ya İstiklal ya ölüm!
Vurun Türk milleti namus günüdür!
Kaynak:turksolu.org