TEKBİR!

TEKBİR!

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Eyl 13, 2015 19:47

TEKBİR!


Nihat Özün’ün Osmanlıca-Türkçe sözlüğünde tekbirin karşılığı olarak: “Tanrı uludur!” yazıyor. Arapçasıyla denirse, zaten bu sözü tekbir komutuyla başlatan, Türkçesini değil, toplananlara Arapça “Allahü ekber” dedirtiyor.

“Tanrı uludur!”

Bu sözün, gurbette, büyük bir kentin göbeğinde, çevresi koruma amaçlı polis arabalarıyla sarılı bir meydanda toplanan, elleri Türk bayraklı bir gruba söyletildiğini düşününüz; hem de çoğunluğu genç olan, kızların kadınların, çocukların çoğunluğu oluşturduğu bir gruba.

Bir “kafir” grup ortalığa çıkıp, dinimize mi küfretti de, olmaz denilmez ya, mesela diyelim, hayır Tanrı büyük değildir mi dedi de bunu söylüyoruz, bilen varsa desin...

Kanımca, şehitlerimiz için düzenlenen böyle bir kendini gösterme, Türk’ün sesini duyurma gününe en çok söylenen simge söz olarak, bu dinsel söz uymadı, anlamı yerini bulamadı…

Evde haber dinleme ile olay yerinde, yaşayarak olaylara tanık olmak çok başka.

Dün gazetelerde, Cumartesi günü Avrupa’da pek çok kentte gösteri yürüyüşleri yapılacak diye yazmıştı. Baktım, Hamburg’dan, Berlin’den böyle bazı büyük kentlerden söz ediliyordu. Sabah, son anda bir rastlantı Hannover’de de bir etkinlik yapılacağını öğrendim. Saat on bir ile on iki otuz arasında. Haberi duyduğumuzda kanat taksak yetişemezdik meydana ama bizim tam zamanında işe başlamamak, gecikerek toplantı açmak huyumuz imdadımıza yetişti de gösteri başlamadan oraya varabildim.

Ana caddede tabelalara bakarak yürüyorum. Burada neredeyse her dükkân, iş yeri Türklerin. Çoğu bina baştan ayağa satın alınmış, Türklerin mülkü olmuş… Her cumartesi, yayaların yürüyüş yoluna bitpazarı kurulan kanal boyundan köprüye dönünce, iki tarafı da Türkçe dükkân tabelalarıyla dolu bu yola giriyorsunuz.

Efes Kulüp, Antalya Kulüp, yan yana iki eğlence yeri, kapıları boyalı camlı, içerisi görünmüyor. Ufuk market, Divan market, Dumlu, Urfa sofrası adlı lokanta… Türk danış, Akıncı seyahat bürosu… İki üç Türk işyeri daha… Bu yanda Duygu pastanesi, yanında Yakamoz lokantası…

Burada polis arabaları sıra sıra duruyor, meydanı çevirmişler. Aralarından bakınca görüyorsun:

Meydanda inanılmaz güzel bir görüntü var. Her yanda al bayraklar dalgalanıyor.

Ah, şimdi bu gördüğüne gel de dayan. Gel de gözlerinin dolmasına, hıçkırarak ağlamana engel ol…

Kalabalıkları saymak, şu kadar kişiydik demek zordur, kimi bin kişiyiz dedi sorduğumda tahminini, kimi daha çok… Önce bir avuç kişiydik, zaman geçtikçe çoğaldık…

Yüksekçe bir yer, kürsü niyetine kullanıldı, sesi yetersiz de olsa bir mikrofon düzeneği kurulmuş, gösteri oradan idare edildi.

Toplananların dediğim gibi çoğunluğu gençlerdendi. Başları tarikat usulü bağlı kadınlar, kızlar da vardı, çağdaş giyimli olanlar da, sakallı genç erkekler de, tanıdık bildik görünümlü, derli toplu giyinmiş, yaş yaşamış ama olduğu gibi kalmış başları açık - kapalı Cumhuriyet kadınlarımız da…

Herkes bayrağına sarılmış; bayrağını göğsüne iliştirmiş, sırtına bağlamış, omzuna dolamış, boynuna çevirmiş, çocuklarına örtmüş, olmadı eline almış…

Küçük kızlar, bayraktan elbise giyinmiş peri kızları gibiler. Erkek çocukları birer efe… Bebek arabalarıyla ailece gelenler, grupça gelenler…

Yanlarına gidip ilk sokulduğum aile, üçüncü sınıf öğrencisi Mert Kaan’ın ailesi. Tuana Şerife dört yaşlarında, kız kardeşi, bayraktan elbiseli. Kaan’ın sırtı boydan boya yere kadar bayraklı. Çocuklar heyecandan yerlerinde duramıyorlar… Babaları daha okuyormuş, anneleri çok genç, gözlerinin içi gülüyor… Sonra önceden tanığım komşu kentten gelen bir derneğin yöneticisi Nevin Hanım’ı görüyorum, bir grup kadınla gelmiş. Ankara’dan bir öğretmen arkadaşımın tıpkısı bir hanımla daha tanışıyorum. Lafı kaynatıp gidiyoruz… Buralarda kimsenin kimseyi tanıtmasına gerek yok, gördüğünle anında ahbapsın… Ya yanında yetişkin kızıyla gelen Trabzonlu Ayşe Hanım?

Bir bakışta Trabzon’dan geldiğini bildim, Karadeniz’in yeşilliği, temiz, duru bakan gözlerine vurmuş. Rizeli imişler. Kızının saman sarısı güzel saçları omuzlarında, Galatasaray forması giyinmiş, bayrağı elinde.

Program okunuyor bu arada: “Önce dua edeceğiz, sonra saygı duruşu, İstiklal Marşı, konuşmalar yapılacak.” deniyor.

Böylece, ilkler başlıyor. İlk kez katıldığım bir meydan toplantısı, dinsel olmayan bir gösteri duayla açılıyor. Mevlitlerin sonunda edilen dualar gibi. Bakıyorum herkes ellerini kaldırıyor, avuç içleri yukarı dönük, duaya hazırlar, bekliyorlar.

İçimden, belki çok anlamlı bir iki söz denecektir, bunun vardır bir nedeni, bekle bakalım, diyorum.

“Allah’ım bize evlat acısı gösterme… Evlatlarımızı düşmanlarımızın şerrinden koru… Pkk terör eyleminden… Vatanımızı düşman çizmeleriyle ezdirme… Al bayrağımızı indirme yarabbi…”gibi uzun uzun dua sözlerinden sonra tıpkı dinsel törenlerde, ibadetlerde hocanın seslenişi gibi yüksek sesle duyuruluyor: “El Fatiha!”

Burada, şehitler için saygı duruşu yapılıyor. Arkasından hemen İstiklal Marşı.

Arkasından da, şehitlerimizin adları rütbeleriyle sırasıyla (yalnızca Dağlıca – Iğdır şehitleri) sayılıyor. Her ad için, bir ağızdan, “burada” diye bağırılıyor:

“Piyade Kurmay Yarbay İlker Çelikcan / Piyade Çavuş Tolga Artuğ / Muhabere Uzman Onbaşı Özgür Yatakdere / Piyade Er Adnan Ergen / Piyade Er Uğur Yıldız / Piyade Er Resul Coşkun / Piyade Onbaşı Fatih Duru / Piyade Er Cihan Aksarı / Piyade Uzman Çavuş Tayfur Hançer / Topçu Uzman Çavuş Tuğrul Köseoğlu / Piyade Er Muharrem Öksüz / Astsubay Kıdemli Çavuş Cemre Salih Gözen / Bakım Üstçavuş Okan Taşan / Bakım Uzman Çavuş Harun Saltalı / Bakım Astsubay Çavuş Deniz Göçkün / Bakım Astsubay Mustafa Özdemir.”
*
“Başkomiser Mehmet Parlak / Polis Memuru Yusuf Yelkenci / Polis Memuru Fehmi Şahin / Polis Memuru Ali Koç / Polis Memuru Haluk Varlı /Polis Memuru Burak Zor / Polis Memuru Yalçın Talık / Polis Memuru Yaşar Doğançay / Polis Memuru Hasan Eserleri / Polis Memuru İbrahim Derindere / Polis Memuru Adem Cankurtaran / Polis Memuru Bekir Serhat Kaya.”

Bir kişinin başlattığı, hep birlikte söyletilen slogan sözler söyleniyor her duraklamada, her boşlukta:

“Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” Bu söz denirken bir aydın hanım; “Bölünüyor…” diye itiraz ediyor. Sonraki sloganlar:

“Hepimiz Mehmet’iz, Pekaka’ya yeteriz.” “Her Türk asker doğar!” Böyle seslenilirken arkadan çok güçlü bir ses: “Tekbir!”diyor hemen.

Komuta hemen uyuluyor: “Allahü Ekber! Ya Allah bismillah!” Şaşkınız. Bu durum IŞİD teröristlerini, onların kafa keserken söylediklerini, Arap teröristlerin ilkelliğini anımsatmıyor mu? Cenazede miyiz? İbadette gönülleri açar da, böyle yerlerde denmesi… Buna tepki gösteren üç beş kişiyiz. Yüksek sesle, bu ne şimdi? diyoruz. Aklı başında aydın kadınlar hemen burayı terk etme taraflısı… Toplananların bir kısmı, tekbirler yinelendikçe sessizce çekiliyor zaten ortadan. Bu durumu yadırgayanlar, “Böyle bir söylem buraya yakışmaz, tekbir ibadet ederken çekilir, biz vatansız, vicdansız, ABD’ye satılmış Arap terörist miyiz? diyorlar. Kaçak Suriyeli miyiz? diyorlar. Çünkü algılara Batı tarafından bu böyle yerleştirildi. Hem bizde yürüyüşlerde böyle slogan eskiden beri atılmaz. Türk tarihi boyunca tüm gerici ve bölücü ayaklanmalar bu sözle başlatılmıştır, unutulur mu? Kimi, bu tepkilerin nedenini anlamıyor bile. Bakıyorum gencecik, kot pantolonlu Avrupalı akranları gibi giyimli bir genç kız. “Tekbir getiriyor.” Genç oğlanlar, kimi kirli sakallı, kimi kara sakallı, avazları çıktığı kadar “Allahü Ekber!” diyorlar. Derken ilk konuşma başlıyor. Toplantıyı yönetenden:

Şehitlerin neden şehit olduklarına dair sözler deniyor: “ Al bayrağın indirilmemesi, bizlerin can ve mal güvenliğimiz için… " Burada Bakara suresi 154. Ayet okunuyor: “ Allah yolunda öldürülenlere de ölü demeyin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız.”

Bu sözlerin burada işi ne? Kime ne anlatıyoruz, toplantını amacı bu mu diye itiraz edemeden arkalardan biri hemen bağırıyor: “Tekbir!”

Konuşmacı devam ediyor: “Gün birlik ve beraberlik günüdür. Ortak değerlerimiz: “Vatan, bayrak, Kur’an!..” Yine, kadınlardan itiraz yükseliyor, “Din vicdanı ilgilendirir, vatan sevgisiyle dinin doğrudan ne ilgisi var?” deniyor. “Buraya terörü lanetlemek, buna neden olanları yani iktidarı, teröristin partisini, terör örgütünü kınamak, haklı sesimizi Avrupa’ya duyurmak için gelmedik mi? diye konuşulurken, yanımızdaki bir çağdaş görünümlü genç kız ortalığı azarlıyor:

“Başka yerde tartışın. Denilenleri duyamıyorum!” Veriyor mu herkese ağzının payını... Belli ki itirazlara katılmıyor. Çevremiz değişmiş, bu on üç senede insanlarımız değişmiş… AKP iktidarı, dini kullanan bu dinci parti, yalnızca vatandaki insanlarımızı değil, yurtdışındaki toplumumuzu da değiştirmiş. Veya buraya gelenlerin çoğu, belli bir anlayışın kişileridir, iktidar destekçileri de gelmiş olabilirler… Her alanda ülkemizi ele geçiren karşı devrimcilerin, Atatürk düşmanlarının açıkça dini kullanmaları, yayınlarıyla sürekli işledikleri algı yönetimleri yüzünden, geleneksel davranışlarımız da değişmeye yüz tutmuş olabilir…

İlk konuşmadan sonra Almanca seslenildi. Bir Alman kadın mı çıktı konuşmaya, yoksa biri bir Almanca metin mi okuyordu, orasını anlamadım, çünkü bizimkilerin Almancasını bir Alman’dan ayırmak çok zor artık, öylesine aksansız konuşuyor yeni yetişenler. Biz ülkemizde, “anasınındili” başka olanlara bunca yıldır bir güzel Türkçe öğretemedik. Türkçemizi doğru düzgün bir vurguyla konuşamayan bundan utanmıyor, düzeltmeye çalışmıyor; aksine yanlış vurgulamalarıyla, bozuk Türkçeleriyle en öne geçiyorlar. Parti başkanı bile oluyor, Atatürk’ün partisini tescilli bölücülere açarak ele geçiriyorlar, insanımızı seçeneksiz bırakıyorlar…

“Dilimiz kimliğimizdir.” Gurbette, bizim çocuklarımıza yarım yüz yıl içinde Almancayı nasıl da bellettiler. Eloğlu işini iyi biliyor…

Ha, Almanca konuşma da bu arada yarıda kesildi, kimse dinlemedi çünkü, slogan atılmaya başlandı:

“Türk, "Kürt" kardeştir. Pkk kalleştir!”

En tehlikeli, en söylenmeyecek sözlerden biri de bu. Değerli gazetecimiz Banu Avar, bu sözün neden denmeyeceğini çok iyi anlatır:

“Bu düşünce şekli faşizmin ta kendisidir. Bir millete kazılan en büyük tuzaktır. Hep denenmiştir. Tüm bu ihanet çetelerinin önünde duracak olan milletin önüne Türklüğü koyanlar olacaktır! O nedenle “ Türk – "Kürt" kardeştir!” ya da Türk – Çerkez kardeştir!” sloganları yanlıştır, bölücüdür! Tüm alt unsurlarıyla bu milletin bir adı vardır. Bu ad “Türk’tür…" O nedenle Atamız, "Ne mutlu Türk’üm diyene!” demiştir. ( Banu Avar, 19 Mayıs 2013)

Kimdir bu "Kürt?" “Kürtçe” konuşan deseniz, böyle bir dil var mıdır? O zaman Sorani nedir? Kırmanç nedir? Otuz çeşit yerel ağız nedir? Ben "Kürt" değilim diye bas bas bağıranların konuştuğu, Horasan’dan gelenlerin eski dili Zazaca kimin yerel ağzıdır? Birbirini anlamayan bir sürü yerel ağza nasıl "Kürtçe" diyorsun? Halkımızla, terör örgütünü, yayılmacı ülkelerin maşalarını birbirinden ayırmak zorunda değil miyiz?

Bölücülük yerilirken bilmeden bölücülük yapılmamalı, ulus adımıza bilinçsizce bir ortak çıkarılmamalı…

Yarıda kesilen, dinlenmeyen Almanca konuşma epey aradan sonra yeniden yaptırıldı. Susun dinleyin, bu konuşma Almanlara yapılıyor, duysunlar, sonra slogan atacağız, dendi. Neyse Almanca konuşma da bir kargaşa sona erdi. Anlaşıldı ki nerede olunursa olunsun Türkçenin yerini hiçbir dil tutamaz, tutamıyor… Kimseyi bağlamıyor…

Konuşmalarda şunlar da dendi:

“ Avrupalı Türkler olarak camilere, derneklere yapılan saldırıları kınıyoruz, Alman devletinden Pkk’ya ait derneklerin yasaklanmasını talep ediyoruz.”

“Terörist Pkk, hepimiz Mehmet’iz” dedirtildi burada, arkasından:

“Vur vur inlesin, Kandil dinlesin!” Irak’taki dağda saklanan teröristlere sanki bir değerleri varmış, katil sürüsü değil de insanmışlar gibi düşünülmeden böyle söz atılıyor.

Programın burasında bir genç kız, destanımsı bir yazı okudu. Şehit Mektubu adlı. 2011 yılından beri bilinen bilgisayar iletişiminde çok paylaşılan bir yazı. Şiir dendi ama değildi: “Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne… diye başlayan, önce anneye, sonra eşe, arkasından yetimlere, en sonda da babaya seslenilen, ardından yine anneye dönülen, “Hz. Peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne,” diye tamamlanan, “Beni Fatiha’sız bırakma!” diye bitirilen yazı…

Yine sloganlar… Mehmet Akif’ten, Çanakkale Şehitlerinden bir dörtlük:

“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! / Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. / Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i... / Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”

Bu şiirin son iki dizesiyle de okuma bitirildi:

“Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, / Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.”

Bundan sonrası hep slogan:

“Tekbir!” komutuyla, tekbir. “Kahrolsun Pekaka” Hepimiz Mehmet’iz, Pekaka’ya yeteriz.” gibi alışıldık kalıplaşmış sözlerden sonra sloganlara bir iki yeni söz katıldı:

“Türkiye Türklerindir!”

"Apo’nun piçleri, yıldıramaz bizleri!” ”Kahrolsun pekaka!”

Dağlıca’da şehit olan askerlerin bir arkadaşının (Şahin Şimşek) yazısı okundu bundan sonra. Epey karışık bir anlatımı olan, gazete haberi olarak da yayınlanan bu yazı, pek anlaşılamadı ama okundu.

Yine sık sık tekbir getirildi.

Son sözler:

Irak- Türkmen cephesinde olanları anlatmak için yürüyüşler var, onlara da katılın dendi. “Bize veriler sürenin sonuna geldik, teşekkür ediyoruz katıldığınız için dendi.

Böylece toplantı sona erdi.

Daha sonra duyduğumuza göre az ötede "Pekaka" yandaşları toplanmışlar, polisler onları salmamışlar buradaki topluluğa karşı, tutmuşlar. Sonra ne olduysa dağılırken iki grup çatışmış, sözler atılmış, küfürleşilmiş. Terörist yandaşları: “Şehitler öldü, vatan bölündü,” diyorlarmış.

*
İşin cılkı çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti bu durumlara düşürülmeyecekti…

Bu iktidar başa getirilmeyecekti, bu gidiş önlenecekti…

Milliyetçiliği ayağı altında çiğneyenlerden daha bunu dediği gün hesap sorulacak, seçimlerde cezalandırılacak, iş bu durumlara kadar getirilmeyecekti.

Teröristle masaya oturulmayacaktı, oturdukları anlaşıldığında hemen bu gösteriler yapılacak, şehitlere sahip çıkılacak, yeni şehitlerin olması önlenecekti… Teröristle anlaşan, askerinin elini kolunu bağlayan, Silivri’de askerini, komutanını yıllarca esir tutan iktidara suskun kalınmayacaktı, zulümlerinden korkulmayacaktı…

Bugünkü durumun, terörün azmasının nedenleri söylenecek, sebep olanlar suçlanacaktı, onlara hesap sorulacaktı.

Hiç biri yapılmadı. Gerçek suçlu açıklanmıyor.

Bugün de açıklanmadı. Bataklığı bırakıp sivrisineğiyle uğraşıyoruz!

İktidar partisine, bölücü partiyle ortak hükümet kuran, böyle bir yapıyla ülkeyi bölebilmek adına başkanlık alma, Cumhuriyetimizin yönetim biçimini, Anayasa’yı değiştirme, bölücünün istediklerini verme amaçlı bir erken seçime götürecek iktidara söz söylenmedi. İktidarın başına, AKP adlı partinin, biri öndeki, biri arkadaki iki yöneticisine, ülkemizi yöneten Atatürk karşıtı, çağdaşlık karşıtı işbirlikçi kafaya, terör örgütünü gizliden destekleyen, teröristte silahları yakalanan Almanya’ya, diğer yayılmacı ülkelere karşı tek söz edilmedi.

Şehit edebiyatıyla, toplananlar duygulandırılarak, acıları içlerinde bırakılarak, Arap teröristlerinin adam keserken böyle yüksek sesle attıkları tekbirle toplantı başlatıldı, bitirildi…

Ne derler:

At, binicisine göre kişnermiş…

Atatürkçüler neredeler… Neden güç birliği yapmıyorlar böyle günlerde?

Meydan boş…

Niyet iyi, önderlik etmek iyi de amaç saptırılıyor… Asıl düşman, ülkemizi bölmeye niyetli kafa açığa çıkarılmıyor!

Güzel insanlarımıza yazık oluyor…

Güzel ve yalnız ülkemize kıyılıyor…

Feza Tiryaki, 12 Eylül 2015
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x