TEKEL İŞÇİLERİNİN İNANILMAZ DİRENİŞİ
EMİN ÇÖLAŞAN
emincolasan@sozcum.com
Faks: 0 312 426 99 95

Sevgili okuyucularım, dün bir grup gerçek aydın insanımızla birlikte Ankara’da, Türk-İş genel merkezi önünde eylem yapan Tekel işçilerini ziyaret ettik. Burada bir parantez açayım ve niçin “gerçek aydın” sözcüklerini kullandığımı belirteyim... Çünkü “aydın” sözcüğünü Türkiye’de bu AKP’ye yalakalık yapan entel-liboş-dönek-Kürtçü-İslamcı kesimi kendi kendilerine yakıştırır oldu! Bu kellelerin aydın olmakla falan ilgisi yok. Onların görevi, egemenlere yağcılık yapmak ve bu yolla külah kapıp çıkar sağlamak.
Topluca gittiğimiz Türk-İş önünde dün binlerce Tekel işçisi toplanmıştı. Ziyaretçiler arasında Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Alpaslan Işıklı hocalarımız, Gökhan Günaydın, Banu Avar, Yıldırım Koç, Oğuz Oyan, Kaya Güvenç gibi çeşitli kesimlerden gerçek aydınlar vardı.
İşçilere hitaben çok güzel konuşmalar yapıldı. Her konuşma tezahürat ve sloganlarla kesildi.
Ben şimdiye kadar böyle diri, böyle inanmış bir emekçi topluluğu görmedim. Direnişin 24. gününde hepsi de aslanlar gibiydi. İlk gün Ankara’da polis tarafından üzerlerine gaz ve su sıkılmış, Abdi İpekçi Parkı’nda havuza püskürtülüp o soğukta kulaç atmışlardı!
Birkaç gün sonra Diyarbakır’da DTP’liler yürüyüş yapıp kentin ana caddesini oturma grevi ile trafiğe kaparken, polis onlara dokunmamıştı!.. Çünkü orada olay çıkabilirdi! Her yerde adamına göre muamele yapılıyordu.
Evet, dün Ankara’da Tekel işçileri tarafından iktidar aleyhine sloganlar atılıyordu. Pek çoğu ile ahbaplık ettim. Aralarında türbanlı hanımlar da vardı.
İşçilerin çoğuna aynı soruyu sordum:
“Bana dürüstçe söyleyin, geçen seçimde hangi partiye oy verdiniz?”
Neredeyse tamamı AKP’ye oy vermişti. İçlerinden birkaç kişi CHP, MHP ve başka partilere oy verdiğini söyledi.
Bundan 2.5 yıl önce AKP’ye oy verenler, bugün o partiye dümdüz gidiyordu. İktidara karşı yüzlerinden kin ve nefret akıyordu. Kolay değil, o insanlar bir aya yakın zamandır evlerinden, ailelerinden ayrı, Ankara’da direniş yapıyorlar... Ve ellerinden alınan haklarını istiyorlar.
Onlar Tayyip’in iddia ettiği gibi yan gelip yatanlar değil. Onlar Tayyip’in zırvaladığı gibi yetim hakkı yiyenler hiç değil.
Peki bu ülkede yetim hakkı yiyenler yok mu? Elbette var. Hem de çok var. Kim onlar? Onlar, devletin ve milletin malını eşe dosta, yerli ve yabancı işbirlikçilerine peşkeş çekenler. Onlar, vatanın milletin fabrikalarını ucuza satıp kapatanlar, insanları sokağa terk edenler.
Onlar, ülkemizin geleceği olan altın yumurtlayan tesislerimizi satıp parasını bütçeyi denkleştirmek için kullanan ve çarçur edenler.
Tekel, o altın yumurtlayan tavuklardan biriydi. İçki ve sigara üretir, tütün piyasasını denetler, içki ve sigara ithalatı yapardı. Türkiye’nin köklü kuruluşlarından biriydi ve büyük paralar kazanırdı. Tekel fabrikalarını bu iktidar –bazılarını yabancılara– sattı. Yani peşkeş çekti. Şimdi o fabrikaların çoğu kapalı! Binlerce çalışan, daha önce özelleştirilen kurumlarda olduğu gibi, açlığa terk edildi.
Bütün bunlar niçin yapıldı? Günü kurtarmak için!
Geleceğimizi yediler ve yemeye devam ediyorlar.
***
Yakın geçmişte rahmetli Ecevit başbakandı. Adamın biri başbakanlık binası önünde elindeki yazar kasayı yere atıp “Durumumuz çok kötü” diye bağırmaya başlamıştı. Aman Allahım, o günkü medya bu olayı nasıl da büyütmüş, allayıp pullayıp günlerce dilinden düşürmemişti.
Yine aynı dönemde Ankara’da Tandoğan meydanında bir esnaf yürüyüşü yapılmış ve kan gövdeyi götürmüştü.
Şimdi durum bin beter! Bütün kesimler kan ağlıyor. Fakat gelin görün ki, Tekel işçileri dışında direnen, ses çıkaran yok.
Peki bu niçin böyle oldu? Biz millet olarak, toplum olarak bu sessizliğe, tepkisizliğe, umursamazlığa nasıl gömüldük? İşin püf noktası işte burada yatıyor:
Üzerimizde bilinçli bir plan uygulandı. Darbe, cunta, suikast bilmem ne masallarıyla insanları gözaltına aldılar, tutukladılar, evler ve işyerleri basıldı. Hakimler, savcılar, komutanlar dahil yüzbinlerce insanımızın telefonları dinlendi ve dinleniyor. Bu yolla herkes korkutuldu ve ses çıkaramaz duruma getirildi.
İşte, üzerimize ölü toprağı serpili bu ortamda ilk toplu direniş, ilk hak arama çabası, yılmadan ve korkmadan, Tekel işçilerinden geldi. Dün sokaktaki ziyaretimizde yapılan çok anlamlı konuşmalar sonrasında Tekel işçileri ısrarla ve slogan atarak benim de konuşmamı istediler. Oysa öyle bir niyetim yoktu. Mikrofonda özetle şunları söyledim:
“Yaşadığımız şu korku ve tepkisizlik ortamında sizin bu direnişiniz, Türkiye’deki sömürü düzeni, peşkeşler ve emekçi hakları açısından bir dönüm noktası olacaktır. Kıvılcımı siz çaktınız. Tarih bunu yazacaktır. Bütün gücümüzle destekçiniz olacağız. Allah size güç kuvvet, sabır versin.”
Son bir not: Çok ilginçtir, ellerindeki Sözcü gazetelerini kameralara karşı havaya kaldırmışlardı, “İşte bizim gazetemiz, bunu da çekin” diye bağırıyorlardı.
Emin ÇÖLAŞAN – Sözcü - 8 Ocak 2010