Teröristler de insanmış...
Sevrsiz, emperyalizmsiz Kürt meselesi
Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğun yıllık değerlendirme toplantısı artık TSKnın da Kürt meselesinde Amerikan planına teslim olduğunu gösteriyor. Konuşmanın Obamanın Türkiye ziyaretinin hemen ardından yapılması ise son derece anlamlı; Obama gelmiş ve birileri hizaya girmiştir...
İlker Başbuğun konuşması, tıpkı bundan önce yaptığı konuşma gibi yanlışlarla dolu. Daha önceki konuşma metninde olduğu gibi bol bol yabancı yazarlara gönderme var, ama bu Başbuğun entellektüel birikimini değil tam tersine kısırlığını gösteriyor. Çünkü önemli olan çok okumak değil okuduklarından bir sentez üretebilmektir. Başbuğ ise maalesef bunu başaramamış.
Başbuğun en büyük yanılgısı bölücü teröre ve terör örgütüne yönelik saptamaları. Başbuğ PKKnın 1994e kadar ideolojik bir örgüt olduğunu bu tarihten sonra ise etnik bir örgüte dönüştüğünü söylüyor.
Doğru gibi duran bu tespitin çok önemli bir tehlikesi var. PKK kuruluşunda Marksist-Leninist söylemleri ağır basan bir örgüttü doğru, 1994ten sonra ise Marksist-Leninist ideolojiyi tümüyle terk etti. Fakat PKK kurulduğunda da etnik temelli bir örgüttü. Nitekim Türk devleti ve TSK da PKKyı en başından beri bölücü bir terör örgütü olarak değerlendiriyor ve onu aşırı sol örgütlerin yanına koymuyor.
PKKnın kimliği üzerine bu tespit son derece önemli çünkü asıl mesele şu ki bu bölücü terör örgütünü kimler kurdu, kimler destekliyor?
Başbuğun büyük bir maharetle yanıtlamadığı bu sorular aslında bizim sorunumuzu ortaya koyuyor. Başbuğ bölücü terörden, teröristten, hatta terör örgütünün dış bağlantılarından söz ediyor ama nedense bu örgütün niçin ortaya çıktığını açıklamıyor.
Hatta daha vahimini yapıyor, Şeyh Sait Ayaklanması ve diğer bölücü Kürt ayaklanmalarının tarihine eğiliyor ve bu ayaklanmaların nedenleri arasında da memurların Kürtlere kötü davranışını gösteriyor. Bir yerde dış dinamikler ve kışkırtmalar da ayaklanma sebebi olarak sayılıyor ama ayaklanmanın kesinlikle etnik ayaklanma olmadığını belirtiyor.
Görüldügü gibi Kürt meselesi üzerinde önemli bir tahrifat yapıyor Başbuğ.
En baştan başlayalım, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, hatta tam kuruluş sırasındaki ayaklanmalar tümüyle dış kaynaklıdır, Başbuğun dediği gibi dış başlantılı değil!
Nitekim Şeyh Sait Ayaklanmasını İngiliz devletinin tertiplediği, bunun gerisinde ise Musul Meselesi olduğu bilinmektedir. Ancak bu bir yorum değildir, çünkü bu ayaklanmanın liderleri yakalanmış, yargılanmış, yargılanma safhasında da arkalarındaki İngiliz desteği ortaya çıkmıştır.
Kaldı ki dönemin İngiliz, Fransız, Rus ve Amerikan belgeleri de ayaklanmayı İngilizlerin tertiplediğini ortaya koymaktadır.
Hadi diyelim Başbuğ, Reymond Aron okumaktan fırsat bulup bunları okuyamadı ama en azından Genelkurmay Başkanlığının Güneydoğudaki isyanlarla ilgili kendi kitabını okusaydı. Genelkurmay o dönemki ayaklanmaları tümüyle dışarıdan tertiplenen ayaklanma olarak görmektedir.
Ama Başbuğ elbette tarihteki İngilizleri korumak için yapmıyor bunu. Asıl önemli olan PKKnın arkasındaki gücü korumak. O nedenle terörle ilgili konuşmasının hiçbir yerinde Amerika lafı geçmiyor, PKKya dış destek veren ülkeler geçmiyor!
PKKyı kimin kurduğuna gelince, son derece basit. Bugün Kuzey Iraktaki kukla Kürt devletini kim kurduysa PKKyı da o kurdu, yani Amerika.
Elbette kuruluş evresinde örgüt aşırı sol argümanlarla hareket etti ama her dönem bölücüydü, etnik bir örgüttü ve zaten PKKnın temel tespiti de Kürdistanın Türkiyenin sömürgesi olduğudur.
Fakat burada başka bir tahrifat daha var. Cumhuriyet dönemindeki ayaklanmalar etnik Kürtçü ayaklanmalar değilmiş Başbuğa göre. Ama başında bulunduğu TSK bugüne kadar bu ayaklanmaların etnik bölücü, Kürtçü ayaklanmalar olduğunu belirtiyor.
Aslında Başbuğ bu konuşmasıyla, TSKnın tüm geçmişinin üzerine bir çizgi çizmiş, TSKnın geçmişini yok saymıştır. Bunun nedeni ise basittir, eğer Cumhuriyet dönemindeki ayaklanmalar dış destekli değilse bugünkü de değildir. O zaman, PKKnın arkasında Amerika yoktur! Obamadan sonra böyle bir konuşmanın yapılması da son derece normaldir.
Ama Başbuğ tarihi bir meseleyi ele alırken tarihsel gerçekleri tümüyle bir kenara bırakmıştır. Konuşmasında Osmanlının son dönemlerinden, Osmanlının yıkılmasından bahsediyor, ama Osmanlıyı yıkan devletlerden ve yıkan antlaşmalardan söz etmiyor.
Etse, Türkiyeyi o dönem paylaşan emperyalizmden söz etmesi gerekir, ama Başbuğ emperyalizm diyemez!
Hele hele o emperyalist devletlerin ismini vermesi gerekir ki onu hiç diyemez!
Ve Sevrden de bahsedemez!
Çünkü Sevrden bahsetse, Türkiyede bir Kürt meselesi, bir Ermeni meselesi olmadığını ortaya koyması gerekir. Sevrde çizilen Kürdistan haritasının bugün uygulamaya konulduğunu tespit etmesi gerekir. Sevri o dönem başaramayan Amerikanın bugün de bu planın arkasında olduğunu, bugün ise BOP haritasının Sevr haritasının yerine geçtiğini söylemesi gerekir.
Ama söyleyemez çünkü Amarikayla arasını bozmak istemez. Çünkü Başbuğa göre Amerika emperyalist bir ülke değildir! Hatta ve hatta Irakta işgalci olan bir ülke bile değildir.
Amerika ve Türkiye
Başbuğa göre Amerika bir ulus-devlettir ve biz de Amerikadan bunu örnek almalıyız!
Bu gerçekten de Başbuğun dünya siyaset ve sosyoloji literatürüne özgün bir katkısıdır! Tebrik etmek gerekir. Amerikan Anayasasının, Amerikan üniversitelerinin, Amerikan sosyologlarının, Amerikan siyaset bilimcilerinin 200 yıldır göremediğini Başbuğ görmüş ve Amerikanın bir ulus-devlet olduğunu bulmuştur!
Ama Başbuğ yine de bu konuşmalarını yurtdışında yapmasın bizce, dinleyenler gerçekten gülebilir.
Amerika Birleşik Devletleri, orijinal adıyla United Statets of America. Adı üstünde birleşik devletler. Peki neden birleşik devletler? Çünkü Amerikada kendi kendini yöneten devletler vardır ve Amarika da bu devletlerin birleşmesinden oluşmuştur. Bu devletlerin her birinin kendi özerkliği vardır ve ABDde siyasal sistem federasyondur!
Başbuğ daha lise düzeyinde bile bilinen bu gerçekleri bilmemekte ve Amerikanın bir ulus-devlet olduğunu iddia etmektedir. Bununla da yetinmemektedir Türkiyenin de Amerika gibi ulus-devlet olması gerektiğini söylemektedir!
Türkiye-Amerika benzerliğini o kadar abartmıştır ki konuşmasının bir yerinde köy korucularından bahsederken Amerikanın da bu sistemi örnek aldığını ve Irakla Afganistanda köy koruculuğunu başlattığını övünerek söylemektedir.
İnsanın biraz düşünmesi gerekir; Amerika Irak ve Afganistanda niçin var, biz Güneydoğuda ne için varız? Başbuğ ABDnin Irakta ve Afganistanda işgalci ve sömürgeci bir devlet olduğunu gözden kaçırdığını sanabilir, ama aslında tam tersini yapmaktadır, Türkiyenin de ABD gibi işgalci ve sömürgeci bir ülke olduğunu akıllara getirmektedir.
Yazık demek gerekir, PKKnın kurulduğundan bu yana söylediğini kalkıp bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı da söyleyebilecekse...
Türkiye Silahlı Kuvvetleri değil Türk Silahlı Kuvvetleri
Ama örnek Amerika olunca Başbuğun yanlışları gittikçe çoğalmaktadır. Türkiyenin Amerikan tarzını benimsemesi için yapılan konuşmasında millet tanımı üzerinde de çok önemli yanlışlar yapmıştır.
Atatürkün Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. tanımlamasını yorumlamıştır Başbuğ, ama yanlış yorumlamıştır.
Doğru, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda ırki, etnik, mezhepsel temeller değildir belirleyici olan. Önemli olan Türkiye coğrafyasında yaşamak ve devletin kuruluşuna katılmaktır. Eğer bunları yaptıysanız size Türk milleti denir.
Buraya kadar doğrudur, ama Başbuğ bir adım daha atmış ve Atatürkün Türkiye halkı dediğini, Türk halkı demediğini, eğer Türk halkı dese bunun dışlayıcılık ve bölücülük olmuş olacağını söylemektedir.
Bu ise inanılmaz bir gaflettir. Atatürkün Türkiye halkı demesinden kasıt basitttir, Türk milletinin coğrafi sınırlarını çizmiştir. Bu ise Misak-ı Milliyle belirlenmiş Türkiye coğrafyasıdır.
Ancak Atatürkün kastı Türk milletini bir üst kimlik olarak belirlemek ve Türkiye halkını ise bu milli kimliğin alt unsurları olarak almak değildir. Nitekim Atatürkün Türklük, Türk milleti ve Türkiye üzerine daha çok konuşması ve yazısı vardır. İsterse Başbuğ bunları da inceleyebilir.
Ama çok basit bir sosyolojik karmaşa çıkmaktadır ortaya. Madem Türkiye coğrafi bir tanımlamadır, neden bu coğrafyaya Türkiye denmiştir?
Soru son derece anlamlıdır, mesela Atatürk neden Anadolu halkı, Küçük Asya halkı gibi bir şey dememiştir?
Çünkü coğrafyayı coğrafya olmaktan çıkaran, ülke ve devlet haline getiren bir toplumsal tarih vardır. Coğrafyaların adları, o bölgede yaşayan milletlerin adıyla anılır.
Peki Türkiye ne demektir?
Çok basit; Türk ülkesi!
Yani Başbuğun sandığı gibi Türkiye, alt etnik kimlikleri toparlayan bir isim değildir.
Türkiye adı bin yıldır bu coğrafyanın adıdır, çünkü bin yıldır burada Türkler yaşar ve burası da Türklerin ülkesidir!
Türkiyede yaşayan halka da Türk halkı denilir, Türkiye halkı değil.
Aynı şekilde Almanyada yaşayanlara Alman halkı denir Almanya halkı değil!
Türkiyenin kültürel değerlerine Türk Kültürü, diline Türk dili denir.
İnsanına Türk insanı denir.
Hatta askerine Türk askeri, ordusuna Türk Ordusu denir!
Başbuğ omzundaki yıldıza bir baksa, Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin değil Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanı olduğunu görecektir.
Demek ki dikkatli konuşmalıdır, çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşmaktadır, Türkiye Silahlı Kuvvetleri adına değil!
Peki Başbuğdaki kafa karışıklığı nereden gelmektedir?
Son yıllarda Türkü etnik bir kimlik olarak tanımlama ve gösterme çabaları etkili olmuştur. İnsanlar Türk tanımlamasının dışlayıcı bir alt kimlik olduğuna inandırılmaktadır. Halbuki Türk, bu coğrafyada yaşayan tüm insanları kapsayan bir kimliktir.
Başbuğun dediği gibi bir isimdir ama eğer Türkü kullanmayalım, Türk milletini kullanalım derseniz yine yanlış yaparsınız. Mesela Almanyada ve İngilterede, o devletler kendi halkını tanımlarken İngiliz derler, İngiliz milleti değil, Alman derler Alman milleti değil!
Zaten Alman milleti derseniz tam da Başbuğun dediği gibi sıfat olur isim olmaz!
Ama aynı şekilde Türk milleti derseniz sıfat olur.
Türk ise bu coğrafyada yaşayan halkın ismidir.
Teröristler de insan mı?
Başbuğ, bu konuşmayı Harp Akademilerinde yapmış. Eğer o akademide öğrenci olsa, bu konuşmasıyla yalnızca sosyolojiden, siyaset biliminden ve tarihten değil, Türkçeden de kalırdı...
Ama en azından insanlıktan sınıfı geçmiştir!
Başbuğ yeni bir keşifte bulunmuştur, teröristlerin de neticede insan olduğunu ortaya koymuştur.
Bravo diyoruz!
Ama biraz düşünse Başbuğ, hayvanların zaten terörist olamayacağını bilir, mesela bir öküz eline silah alıp Türk devletini yıkmaya çalışacak değildi ya! Mantıken teröristin insan türüne dahil olması gerekir, biyolojik olarak tabii.
Ama biyolojik bir varlığın aynı zamanda o türe ait özellikleri de göstermesini beklersiniz. Yani bir insandan insanlık beklersiniz. Burada biyolojinin sınırları aşılır, etiğin, ahlakın sınırlarına girilir.
Terörist bu sınırları aşıyor mu aşmıyor mu, ona bakılır.
Mesela terör kardeş kavgası ise, bu insanca bir davranış mıdır?
Mesela terörist bebek öldürüp hâlâ insan kalabilir mi?
Bu hem ahlakın hem de ceza yasalarının sınırına girer.
Başbuğ terörist kriminal bir suçludur demektedir ki burada da yanılmaktadır.
Ne yani, teröristlik oto hırsızlığı gibi bir şey midir?
Ama Başbuğ bununla da yetinmemiş teröriste terörist bile dememektedir, konuşmasının bir yerinde terör örgütünden bahsederken şöyle demektedir: ... 40.000e yakın personelini kaybetmiştir.
Yani neymiş, teröristler hem insanmış hem de personel!
O zaman PKKya SSK bir yazı gönderse bari de şu personelin sigorta primlerini de ödemesini istese!
Ama insanlığa dönersek, örneğin bir seri katil de neticede insandır.
Bir tecavüzcü de neticede insandır.
Başbuğ, kızına tecavüz edilen bir babaya tecavüzcü de neticede insandır diyebilir mi?
Peki binlerce evladını teröre şehit veren bir halka nasıl teröristler de neticede insandır diyebilir!
Başbuğ yine teröriste terörist demeden şunu da açıklamaktadır:
Devlet, dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır.
Yani PKKya af çıkarılmalıdır!
Başbuğ belki PKKya af isteyebilir, hatta kudreti vardır, bunu başarabilir de, ama bilmelidir ki o Genel Kurmay Başkanını ne kendi askeri ne milleti ne de tarih affeder.
İsterse Osmanlının son dönemindeki paşalara bir baksın...
-----------------
Kaynak: Gökçe Fırat, TürkSolu, 20 Nisan 2009/Sayı:233