Tesettür Günahı ve Okullarda Türban

Tesettür Günahı ve Okullarda Türban

İletigönderen Selçuk Tınaz » Pzt Nis 02, 2012 17:31

'Laiklik karşıtı odak olma' ayıbı ile suçlanıp hüküm giydikten sonra Anayasa Mahkemesi'nde şartlı tahliye edildiği için, dünyanın en küçük hapishane hücresi olan türbanı buruşturup kenara koymak zorunda kalan AKP'nin imdadına, muhalefet(!) partileri yetiştiler.

CHP, buruşuk türbanı ütüleyip üniversiteye soktu, 40 yıldır 'ümmetçi' mi yoksa 'milliyetçi' mi olacağına bir türlü karar veremeyen MHP de, orta okula.

Böylece TBMM'nde, 'laiklik karşıtı odak parti' sayısı üçe yükseldi.

CHP'nin bahanesi, türbanın AKP tarafından kullanılmasını engellemekti. Rakibin elinden silahını almak güzel de, o silahla onun hedefine ateş ederseniz sonuç değişir mi ? Aynı mantık ile terör sorununu da çözmeye kalkarsak, PKK öldürmesin diye kendi askerlerimizi bizim vurmamız gerekecek.

Dindar nesil isteyen MHP'nin de, aynı CHP gibi, özürü kabahatinden büyük. AKP'liler 'dindar' iseler, çocuklarımızın öyle olmamalarında çok büyük faydalar var demektir.

Türbanın, kadının saçlarını düzgün tutan masum bir başörtüsü değil de, din faşizminin siyasi simgesi olan militarist bir üniforma olduğu çok belli. Eski imparatorluklar savaşırken, egemenlik alanlarından topladıkları çapulcuları düzenli ordularından önce saldırtıp, düşmanı yıpratmaya çalışırlardı. Din kurallarını siyasete egemen kılmak isteyen darbeciler, arkalarına saklandıkları türbanlıları önden cepheye sürerek, aynı şekilde ve çapulcular misali kullanıyorlar.

Bu mu dindarlık ? İnsanın 'ana, bacı, eş, evlat, akraba, arkadaş ve sevgili' dediği kadınlara karşı davranışı böyle mi olmalı ?

"Erkekler için kadınlar üzerinde bir üstünlük payı vardır... Erkekler kadınların yöneticileridir... Siz erkekler gerekirse eşlerinizi dövebilirsiniz... Kadınlar tarlanızdır, dilediğiniz gibi sürünüz..." gibi ayetleri çocuk yaşta öğrenen insanlardan meydana gelen bir toplumda, kadına karşı erkek şiddeti nasıl engellenebilir ?

Türkiye, şimdi bile o konuda büyük sıkıntı ve utanç yaşamaktayken, cinsler arası terörü çocuk yaşta başlatmak, hangi akla hizmettir ?

Eğer, 'Anayasa Darbesi' ve eğitimde yapılan '4+4+4 Darbesi' hedeflerine ulaşırlarsa, milyonlarca çocuk ve gencimizin okullardaki biat dersleriyle uyuşturulması sayesinde, çok değil 10-15 sene sonra ("Atatürk'ün Vasiyeti" adı verilen bir belge ortaya çıkarsa, 5 sene bile sürmez) Türkiye, ABD tarafından atanacak bir halifenin hükümdarlığı altına alınabilecek.

Baharcı Araplar ile Asya'daki müslümanları da hesaba katınca, islam halifesi ve hristiyan ekümeniklerinin uyuşturucu etkileriyle enerji coğrafyasının tamamı, ABD'nin kayıtsız şartsız egemenliği altına girmiş olacak.

Türbanı, Tanrıya inancın gereği ve göstergesi olarak kabul edenler akıllarını kullanmaya başlarlarsa, dinde çelişki olmaması gerektiğini öğrenebilirler. Zira, birbiriyle çelişen iki kural, en az bir tanesinin ilahi olmadığını gösterir.

İnsan bedeninde kusur ya da ayıp arayıp bulmak, ilaha atfedilen bir çok sıfat ile ve özellikle de dinin en temel inancıyla büyük bir çelişkiye düşmektir. Var olan her şeyi mükemmel bir ilahın yarattığına inanırken, onun tasarımı olan insan bedeninde ahlâka aykırı bölgeler olduğunu söylemek, ilahı ahlâksızlıkla suçlamaktır.

"Tanrı yapamadığı için, onun adına insanları ben yönetiyorum" demek olan 'dini siyasete alet etme' günahkârlığından sonra dine en çok ve en büyük zararı veren insan düşüncesi tesettürdür. Çünkü tesettür, Tanrıyı, hatalar yapan ve o hataları gizlemek için insanlardan yardım isteyen aciz bir varlık durumuna düşürür.

Tesettür düşüncesine göre Tanrı bize diyor ki ; "Ey insanlar, hepinizi ben yarattım ama, kusura bakmayın beceremedim. Bazı yerleriniz çok ayıp oldu. Aman üzerlerini örtün de, benim beceriksizliğim ve ahlâksızlığım görünmesin".

Akılları sıra, insan bedenini ayıpsız yaratmayı becerememiş ahlâksız bir ilahın sebep olduğu yaratılış kusurlarının üstünü bezle örterek gizlemek yoluyla, kendilerine "Tanrıyı utançtan kurtaran insan" payesi veren bu kişiler, Tanrı'ya tepeden bakıyor, onu yargılıyor ve suçlu bularak mahkûm ediyorlar.

İnsan beynini korumak gibi çok önemli bir görevi olan saçların, kusurlu, sakıncalı ve ayıp olduklarını düşünecek kadar aptallaşıp, üzerlerini örtme yöntemiyle herkesten ve hem de tasarlayıcısı, yaratıcısı olan bir ilahtan (kusurunu yüzüne vurmama asaleti gösteriyormuşçasına yukarıdan bakarken aslında, yaptığı tasarım hatasını onun ve herkesin gözüne sokup, onu fena halde küçük düşürecek şekilde) gizlemeye çalışma şaşkınlığı, yeterli besin alamamış beyin hücrelerinin sebep olduğu, yanlış inanç budalalığının en çarpıcı örneklerinden biri oluyor.

Akıl ile mantık kullanıldığında ve dinlerin en temel iddiası olan 'yaratıcılık' dikkate alındığında açıkça görülüyor ki ; TESETTÜR, TANRIYA HAKARETTİR. Bu nedenle, BÜYÜK BİR GÜNAH olmalıdır.

Ayıp örtmek amacıyla değil, sağlığımız için hayati önem taşıyan vücut ısımızı korumak maksadıyla, iç organları barındıran kısımlarını giysilerle kapattığımız bedenlerimizde ahlâka aykırı kusurlar bulanlar, Tanrının nasıl bir tasarımla insanları kusursuz ve ayıpsız yaratmış sayılabileceğini tarif etmek zorundalar.

Ayrıca, cennete girmenin formülünü son 1400 yılda dünyaya gelen insanlara verip, daha öncekilerden esirgemiş olan bir ilah tanımı yapanlar, 400 BİN yıl süren taş devrinde türbansız yaşamış olan insanlara yapılan bu adaletsizliğin mazeretini de açıklasalar, iyi olur.

İnançlar, doğrulukları ispat edilmemiş iddialardır. Bilim ise, bilimsel yöntemlerle elde edilen ve daha doğru bir bilgi edinilinceye kadar veya yanlışlığı keşfedilinceye kadar, doğru olduğu düşünülen bilgilerden oluşur.

Bilimsel bilgiler, başta üniversiteler olmak üzere ilgili ve çeşitli kurumlarda sürekli olarak, gerek kullanım esnasında ve gerekse çeşitli deneylerde doğrulukları gözden geçirilerek, defalarca sınanırlar.

Üniversiteler bilim kurumlarıdır ve orada, kuruluş amaçları doğrultusunda her şeyin tartışılması gerekir. Üniversitelere 'türban' kod adıyla batıl inançları sokmak isteyenler, bu kurala uyabilecekler mi ?

Din satarak, dindarlıklarını pazarlayarak dünya malına sahip olmak amacıyla siyaset yapanlar, üzerine bindikleri zayıf dalların zangır zangır sallanmasına ve sapır sapır yere dökülmeye katlanabilecekler mi ?
Yoksa, işlerine geldiği konularda ve zamanlarda, örneğin türban kapıdan geçinceye kadar, karşı olduklarını iddia ettikleri 'yasak' kavramına sarılıp üniversiteye düşünme yasağı mı getirecekler ?

Üniversitelere, eğitim kurumu olma vasıflarını kaybettirecek siyasi bir fesat ile müdahale etmeyi amaçlayanlar, kötü niyetlerini insan hakları ve özgürlükleri ile maskelemeye çalışıyorlar.

Sanki "hapse girme özgürlüğü" anlamında bir özgürlük çeşidi olabilirmiş gibi "türban takma özgürlüğü" şeklindeki akıllara ziyan ifadelerle savunulan, beraberinde getirdiği yasaklarla kadınların, kızların hayatlarını karartan türban ile ilgili sahip olunabilecek yegâne özgürlük ; "TÜRBAN TAKMAMA ÖZGÜRLÜĞÜ"dür.

Yüksek okullarda, kıyafetinde siyasi simgeler taşımayan insanlar öğrenim görebildiğine göre, "Türban yasağı" ile engellenen insanlar değil, siyasi simgelerdir. "Siyasi simgenin öğrenim hakkı" diye bir kavram olamayacağı için, "Kıyafet yönetmeliği ile öğrenim hakkı engelleniyor" denilemez.

O zavallı kızları sınırları çizilmiş tek bir kılığa girmeye mahkum edenler, hayatlarının her alanına yasaklarla müdahale ederek insanca yaşamalarını engelleyenler kimler ise, öğrenim görmelerini engelleyenler de onlardı.

Diğer bir ifade ile, siyasi üniforma taşımadıkları zaman üniversiteye girmelerini hiç kimse engellemediğine göre, kızları öğrenim hakkından yoksun bırakanlar da, onları türban takmaya zorlayanlardı. Eğer amaç, kızlarımızın eğitim almaları olsaydı, okula girerken türbanları çıkarmalarını kimse sorun yapmazdı.

Avrupa Birliği'nin hasmane ve kötü niyetli siyasi dayatmalarını "Bir kulübe girmek istiyorsanız, kurallarına uymak zorundasınız. Onları değiştirmeye çalışmak olmaz" ezberiyle bize kabul ettirmeye çalışanların dönerek, ısrarla türbanı üniversitelere sokmak istemelerinin, masum olduğunu söyleyemeyiz.

Türbancılar, o zavallı kızların da diğer bütün vatandaşlarla eşit, özgür birer birey olduğunu kabul etseler ve kızlar da diğer bütün eşit ve özgür öğrencilerle bu konularda aynı fikir ve görüntüde okullara gelseler, onları durdurmak hiç kimsenin aklına bile gelmezdi.

Üniversitede türban takmanın bir gerekçesi de, "tesettür, kızları erkek saldırısından korur" şeklindeyse, bu gerekçe üniversitedeki erkeklerin hepsini hiçbir ayırım yapmadan, ön yargılı bir şekilde suçlamak, mahkum etmek ve aşağılamak anlamına gelir.
Hiç kimsenin, hiçbir bahane ile üniversitedeki erkeklere vahşi hayvan muamelesi yapmaya hakkı yoktur. Üniversitede böyle bir hakarete izin verilmemeliydi. İnsanlara hakaret etmek, öğrenim görme hakkı kapsamında olamaz.

Türbanlı bir kızın üniversitede öğrenim görmesi bir hak değil, hakkın gasp edilmesidir. Türban, üniversite eğitimi alacak seviyeye gelinmemiş olduğunu gösterir. Her bir türbanlı öğrenci, o eğitimi alabilecek seviyede olan başka bir gencimizin öğrenim hakkını engeller.

Türbanlı bir insan, aklı ipotek benliği de vesayet altına girmiş, kendi özgür iradesiyle hareket eden bir birey olmayı başaramamış kişidir. Böyle bir insan, üniversitede öğretilen hiçbir konuyu öğrenmeye hazır durumda değildir.

Temel ölçüsü dine uygunluk olan bir anlayışın, inançla değil bilgiyle çalışan üniversitelerden alabileceği hiçbir şey yoktur. Türban, bu yetersizliğin sözsüz itirafıdır.

Türbanın üniversiteye sokulmasıyla ne yapılmak istendiğini anlayabilmek için, türbanlı üniversitelerin, nihai amaca doğru sürüklenmeleri sürecinde hangi bilimsel(!) kademelerden geçecekleri konusunda düşünmek yararlı olabilir.

Üniversitelerde öğrencilerin, hizmet almanın yanında, eğitimlerini belgeleyebilmek için sınavlar verip bilgilerinin yeterliliğini kanıtlama görevleri de vardır.

Bu süreçte bir değerlendirmeden geçerken, bütün öğrencilerin eşit şartlarla karşılanmaları gerekir. Öğrencilerin, sosyal veya siyasi çıkar gruplarına aidiyet belirtmeleri, bu konuda büyük sakıncalar ve sorunlar doğurur.

Şurası muhakkak ki, türbanlı öğrencilerin başarısızlıkları, onlara yapılan bir haksızlık olarak çarpıtılacak ve üniversiteler şimdi olduğundan çok daha büyük sorunlarla uğraşmak zorunda kalacaklar.

Devlet ihalesi alabilmek için gerekli olan türban, üniversitedeki başarı için de gerekli bir kural haline getirilmeden önce, türbanlı öğrencinin başarısızlığında bir bahane olarak kullanılarak mağdur edebiyatı yapılacak. Başbakan işi gücü bırakarak öfkeyle bağıracak ve haksız bir hak(!) savaşı başlatılacak.

Türban bir başarı ölçüsü olduğunda ise, öğrenci türban taktığı için sınıf geçtiğinde bilgisi sayesinde geçtiği söylenecek ama, türbansız öğrencinin sadece bu kriter nedeniyle yaşayabileceği başarısızlık, haksız bir şekilde bilgi yetersizliği olarak değerlendirilecek.

Türban bir baskı unsuru olarak kullanılıp, türbanla temsil edilen siyasi görüşe sahip öğrencilerin başarı konusunda ön almaları sağlanmaya çalışılacak. Böylece, bir sonraki aşama olan iş dünyasında istihdam edilirken, türbanlı öğrencilerin diğer öğrencilere tercih edilmeleri için, 'okuldaki başarı' kriteri onların avantajı haline getirilmiş olacak.

Başarı ölçüsü olarak sahip olunan bilgi yerine 'aidiyet' esas alınırsa, üniversiteler bilim kurumu olma vasfını kaybederler.

Üniversiteler, bilim yapmak yerine bu şarlatanlıklarla mücadele etmeyi tercih edemeyecekleri için, türban takmanın bir başarı şartı haline getirilmesini önlemek mümkün değildir. Zaten, bu sonuca ulaşmak için her türlü edepsizliğin yapılacağından eminiz.

Türban bir başarı şartı olunca da öğrenciler bilgiden çok aidiyet peşinde koşarlar ve her çeşit totaliter zihniyetin, her türlü çıkar grubunun eline düşmeye hazır, militan veya mürit olmaya çalışan bir gençlik yaratmış oluruz.

Bilgili, kültürlü, akıllı, mantıklı ve dürüst insanların arasından, türbanın üniversiteye girmesine karşı olmadığını söyleyenler çıkabildiğine göre, Türkiye'deki üniversite ve türban tartışmasında, türbanın üniversiteye girmemesini savunmak amacıyla kıyafet yönetmeliğinden söz edilirken, o yönetmeliğin gerekçelerinin herkes tarafından duyulmasının ve anlaşılmasının sağlanmaması, önemli bir eksiklik olmuş.

Keza, zorla veya aldatılarak türban altına alınmış kızları, türbanla beraber kötü bir hediye paketi olarak gelen yasaklardan ve tesettür günahını işlemekten kurtarmak için düşünülmüş 'ikna odalarını', böyle anlatamamak da.

İmam hatipleri arka bahçesi olarak gören siyasi zihniyetin, imam hatipler ile üniversitelerin arasına bir artı işareti koyma niyetini gösteren türban projesiyle, inançları bir araç olarak kullanarak üniversiteleri bilimden uzaklaştırıp siyasi kurumlar haline getirme çabalarının, daha büyük siyasi bir planın bölümlerinden birisi olduğu çok açık.

Bireysel hak ve özgürlük olarak takdim edilen ama, aslında dini rejimin bir hazırlayıcısı olan türban ile ilgili sorunun adı, tarif veya takdim edildiği gibi türbanlı kızların üniversiteye girememesi değildir. Siyasi bir simgeyi koçbaşı gibi kullanıp, Türkiye'de her alanda kişilerin bir hizmet, hak veya görev alarak bir kazanç sağlamalarında liyakat yerine aidiyet ilkesinin uygulamaya sokulmasını, yerleşik hale getirme fesadıdır.

Türbanın okullara girmesiyle ; Her yerde liyakat esası gider, yerine aidiyet esası gelir. Bu da içten çürüme ve yıkım demektir.

Bir ülkede liyakat yerine aidiyet esası kullanılırsa, bütün işler yapabilecek olanlar yerine "bizden" olanlara verileceği için, insan hayatı da çok ucuzlar. Mesela, ülkenin başbakanı hastanelik olduğunda, kapının önünde içinde baygın vaziyette kilitli kaldığı makam arabasından, ancak balyoz ile kurtarılabilir.

Liyakat esasının yerine aidiyet esasını koymanın bedelini, sık sık çeşitli kazalarda(!) tek tek veya gruplar halinde ölerek ödemekteyiz. Bir işin ehline verilmemesi sebebiyle hava yollarına ait uçaklar kaza geçirdiğinde, görevini yapmadı diye apronda kesilen deveyi suçlamanın bir faydası olmaz.

En ağır bedel olan, insan hayatı ile ödemenin yapıldığı her yerde ve durumda mutlaka ihmal ve bilgisizlik görülüyor. İş yapmada yetersizlik anlamına gelen bu halin sorumlusu, genellikle aidiyet esasıdır.

Toplum mühendisliğinin hiç şakası yoktur. Kötü niyetli oldukları çok belli olan siyasi oyunlara tepki göstermek yerine duyarsız kalanlar ve hatta destek verenler, bu vurdumduymazlığın bedelini bir gün bir yerde, hayatlarıyla ödeyebilirler.

Selçuk TINAZ, 2 Nisan 2012
Kullanıcı küçük betizi
Selçuk Tınaz
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 101
Kayıt: Prş Oca 12, 2012 16:16

Şu dizine dön: Selçuk TINAZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x