
Teslim etmediğiniz ne kaldı?
Mevcut hükümetin bu milletle ve Türkiye Cumhuriyeti ile meselesi olanlar için bulunmaz bir fırsat olduğu, artık besleme ve yanaşmaların bile kabul etmeye başladıkları bir gerçektir. İçeride bütün vatan, millet düşmanları harekete geçmiş, hayal edemeyecekleri mesafeler almışlardır. Bugün artık ikinci bayrak, federasyon ve ülkenin bölünmesi tartışmaları sıradanlaşmış, İmralı'daki katil devletin muhatabı haline gelmiştir. Fırsatı ganimet sayanlar sadece bölücü hainlerle de sınırlı değildir. Nesli tükenmiş Marksistlerden yobazlara, Yahudi dönmelerinden mezhep bezirganlarına kadar bu milletle kavgalı, bu ülkenin bütünlüğünden rahatsız her kim varsa, paylarına düşeni alma harekete geçmişlerdir. Asıl acı olanı da bu hareketlerinin sonuç vermesidir.
AKP varsa kaybetmek kaçınılmaz
Dışarıdaki tablo çok daha vahim, çok daha can yakıcıdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar çok uluslararası dengelerin oyuncağı haline getirilmemiş, hiç bu kadar çok teslim olmamış, hiç bu kadar çok kaybetmemişti. AKP hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti ile meselesi olan bütün devletlere hayal edemeyecekleri imkanlar sunmuştur. Hiçbir iddiası, ağırlığı ve ne yazık ki ciddiyeti kalmamıştır. Bunun çok örneklerini içimiz sızlayarak yaşadık. Son örnek NATO'nun Lizbon toplantısıdır. Akıl, vicdan ve insaf sahibi hiç kimse bu toplantıda Türkiye lehine olacak zerre kadar bir şey gösteremez.
Hükümetin toplantı öncesindeki bütün sözleri, bütün hazırlıkları tersine dönmüştür. Yeni savunma konseptinde Türkiye'nin rolü, sadece verilen görevi yapmak ve söyleneni kabul etmektir. Ne söyleneceği, hangi görevin verileceği çok net olmasa da işin ucunun İsrail'in güvenliğine dayandığı bütün uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. Kısacası, "van minüt" denilerek çıkılan yolda gelinen nokta, bütün komşularımızı, bütün dostlarımızı ve Müslüman ülkeleri karşımıza alarak İsrail'i savunmak olmuştur. Bu durum bizim için sürpriz değildir. İşin içinde AKP varsa, kaybetmek kaçınılmazdır. Nitekim, Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği sürecinde ne söylendiğini ve sonrasında ne yapıldığını bütün Türk milleti ibretle izlemişti.
Veriyor ve teslim oluyorlar
Sadece NATO'da teslim olmakla, AB ile ilişkilerde oradan oraya itilmekle, ABD'nin sifonu çekmemesinin bedelini verilen yol haritalarının gereğini anında yerine getirmekle mi yetiniyorlar? Bütün komşularımızla ilişkilerimizde durum ne yazık ki farklı değildir. Veriyor, teslim oluyor ve isteneni yapıyorlar. Her hangi bir sebeple paylarına düşeni alamayanlar da anında tavır koyuyor ve bedel ödetiyorlar.
Asıl trajikomik olan ise kim ne isterse veriyor, sonra dönüp bunu büyük bir başarıymış gibi takdim ederek, "herkesle iyi geçiniyoruz. Sıfır sorun. Ağırlığımız arttı, eksenimiz yerine oturdu" diyorlar. Bir defa daha söylüyorum. Bu yaklaşım, bu üslup eğer bu milletle alay etmek değilse, ortada gerçekten ciddi bir akıl sağlığı problemi vardır.
Söylenenle yapılan ters
Şimdi birisi çıksın Yunanistan'la 12 mil konusunda nasıl anlaştığımızı, karşılığında ne aldığımızı bir anlatsın da bilelim. Sayın başbakan her ne kadar "görüşmeler devam ediyor. Henüz net bir şey yok" dese de, Yunan gazeteleri işin aslını çoktan ilan ettiler. Yunanistan'da AKP'nin varlığını iyi değerlendirmiş ve sonunda Ege'yi bir iç denize çevirmeyi başarmış. Kaldı ki, başbakanın ne söylediğine değil, ne yaptığına bakmak lazım. Ermenistan teslimiyetinde de, Kıbrıs'ın peşkeş çekilmesi girişimlerinde de, İmralı canisi ile pazarlıkların sürdürülmesinde de, Kuzey Irak'da bir Kürt devletinin kurulması sürecinde de, İsrail'le oynanan tiyatrolarda da sayın başbakanın söyledikleriyle yaptıklarının birbirine ne kadar ters olduğuna bu millet hayretle şahitlik etmedi mi?
Irak'da durum
Hani özellikle Ortadoğu'da saygınlığımız çok artmıştı? Hani Irak'ın geleceğiyle ilgili kararlarda belirleyici konuma gelmiştik? Talabani, Türkiye'nin Irak'ın içişlerine karışmakla yanlış yaptığını ve kaybettiğini söylüyor. Zaten onun söylemesine de lüzum yok. AKP'nin Irak'daki seçimlerde ve seçim sonrasında ne yaptığını bütün dünya bilmiyor mu? Güya inisiyatif aldılar, güya ağırlık koydular, güya ABD'nin bölgeden çekilmesinden sonra Irak'ın durumuna yön vermeye çalıştılar. Ne oldu peki? Olanı da kaybettiler, hasımlığı arttırdılar, bölgede en küçük bir ciddiyetimiz kalmadı.
AKP'nin inisiyatifi de, ağırlığı da, ciddiyeti de bu kadar olur. Şimdi bu Talabani'den PKK sorununun çözümünde bize yardımcı olmasını, Türkmen varlığına saygı göstermesini ve Türkiye'nin önceliklerine uymasını bekleyeceğiz. Hiç kimsenin şüphesi olmasın yine, "bir kedi bile vermem" diyecektir. Oysa aynı Talabani AKP öncesinde Türkiye'nin eline pasaport verdiği ve "gel" dediği zaman gelen, "git" dediği zaman giden bir aşiret reisinden başka bir şey değildi. Aynı şekilde bugün AKP'nin kırmızı halılarla karşılayıp, akraba ilan ettiği Barzani'nin de yine Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in deyimiyle "postal yalayıcısı" olmaktan ileri gidemediğini hiçbir zaman unutmadık. Bu adamlar AKP sayesinde Irak'ı parsellemekle kalmadılar, şimdi de Türkiye'yi parsellemeye uğraşıyorlar.
Türkiye kuşatıldı
Durum budur, tablo budur. Besleme ve yanaşmaların bu tablodan başarı hikayeleri çıkarmaları, üstüne bir de itibar ve saygınlık masalları anlatmaları varlık sebeplerinin gereği olabilir, ama ne gerçekleri değiştirmeye, ne de bu milleti daha fazla kandırmaya yetmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti içeriden ve dışarıdan kuşatılmıştır.
Teslim edilmeyen hiç birşey kalmamıştır. Şimdi herkes önümüzdeki seçimi bekliyor. Bu milletle, bu ülkeyle meselesi olan istisnasız herkesin AKP'yi desteklemesi, tekrar iktidar olabilmesi için her imkanı seferber etmesi boşuna değildir. Sadece bu kadarı Türk milleti için bir ölçü olmaya yetmez mi? Her zaman söylüyoruz, bir defa daha tekrarlayalım. Herkes varlık sebebinin gereğini yapıyor, önemli olan bizim ne yaptığımızdır.
Orhan Karataş
23.11.10