The Cemaat ve The Hocaefendi

Tartışma Alanı

The Cemaat ve The Hocaefendi

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Mar 26, 2008 21:06

The Cemaat ve The Hocaefendi - Hayal Ürünü Bir Yazı

Bu yazıda sizlere İslam'ı irdelemek gibi bir gayem yok veya savunmak veya yermek, veya laikliği desteklemek, veya eleştirmek, sizleri tamamen başka bir boyuta İslam'ın ve laikliğin bir soru olarak algılanmadığı The Cemaat yani emperyalizm boyutuna taşımak istiyorum.

Bu boyutun detayları, Amerikan Emperyalizminin Ilımlı İslam'ı bir reçete olarak sunduğu ve bu sunuşta rol alan the Hocaefendi ve O'nun liboş destekli the cemaati artık Türkiye'nin bir sorunu haline gelmesinde saklıdır. The Cemaat hem laikler hemde Müslümanlar için bir tehdittir.

Ergenekon operasyonu herhalde bunun çok güzel bir kanıtı olsa gerektir.

Nurculuğun özünden sapmış, bir çeşit 'din' olmuş şekli olan The Cemaat
artık başka bir boyuttadır, o sizin Kestanepazarı zamanında hatıralarınızda algıladığınız camide vaaz veren saf temiz insanlar gitmiş, yerine istihbarat örgütlerinin kullandığı bir sivil toplum ajan şebekesi gelmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü içinde yuvalanması, her girdiği partide hem lideri hemde muhalefeti desteklemesi ile toplumun bir yarası haline gelen The Cemaat'ten bahsediyorum size.

The cemaat'in merkezi Aydınlık dergisinin haberine göre Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat daire başkanlığıdır.

The cemaat artık dinsel bir hareket olmanın ötesinde, Allah ile kul arasında bir yolun dışında Sirat-al Mustekim'den sapmış şekli ile Müslümanlara karşı kullanılan, bir diyalog paravanına dönüştürülmüştür.

Emperyalizmin The Cemaat'i kullanış şekli sadece Türkiye'ye yönelik değil, fakat bizim Türkistan coğrafyası olarak algıladığımız, emperyalizmin Orta Asya diye tanımladığı büyük satranç tahtasında kendisine yer arayan palyaçolarin ve yeni oryantalistlerin cirit attiğı yeni savaş alanına da taşınmıştır.

The Hocaefendi Amerika'ya hicret ettiğinde tercihini Abromowitz'ten yana kullanırken, Graham Fuller vasıtası ile CIA ile tanışmış ve light-Ilımlı İslam'la müşerref olmuştur.

Bu hicret Hz. Peygamberin hicreti değil, Ebu Leheb'in yanına sığınmadır.

O'na, Necip beyin dediği gibi, biraz geç kalmak ile birlikte, vatanına hoşgeldin diyoruz.

Her-kul takma adıyla internet sitesinde ve namaz gazetesinde yazılar yazarken diyalog ve hoşgörüden bahseden The Hocaefendimiz sinek havalandığında basın açıklaması yaparken, Türkiye'yi ilgilendiren en önemli konularda ağlayarak sessiz kalması herhalde yeni peygamberliğinin bir işareti olsa gerektir.

Son iki veya üç yıldır Türkiye siyasetinde yaşananlar, aslında sömürge ülkelerinde gerçekleşen siyasi travmaların bir örneğidir.

The Cemaat üyesi genç bir savcıya açtırdığı Şemdinli davası ile Genelkurmay Başkanı hakkında çeteleşme kanaati oluşturan,

Emniyet Genel Müdürlüğü içinde oluşturduğu kadrolaşma ile ülkenin ve halkın güvenliği konusunda artık bir tehdit olan,

insanlarin özel hayatları hakkında istihbarat toplayıp, The Cemaat'e karşı olan kişi ve kurumları dinleyip, sanal ortamda bir dezenformasyon şebekesine dönüşen,

The Hocaefendi'nin davasının düşmesi talebine karşı gelen Cumhuriyet Savcısının özel konuşmalarını Emniyet İstihbaratındaki tosuncukları vasıtası ile dinleyip sanal aleme koyup kıral benim diyen,

Hükümet ile Asker'i karşı karşıya getirmeye çalışan,

Orta Asya'da açtığı okullar için Büyük Britanya İmparatorluğu'ndan İngiliz Kültürüne yaptığı hizmetlerden dolayı ödül alan,

Demokrasi ve diyalogtan bahsedip Mehmet Ali Birand'in 32'inci Gün programını yasaklattıran the Cemaat;

Demokrasi, İslam, bağımsızlık, fikir özgürlüğü, özel yaşam, laiklik ve milliyetçilik gibi kavramların ötesinde,

Anadolu halkının varlığı için de artık bir tehdit oluşturmaktadır.

Bu tehdit arkasına aldığı Amerikan Emperyalizmi ile kendisini daha güçlü görerek saldırganlaşan, Anadolu halkını yutmak isteyen bir canavarın hikayesidir.

The Economist dergisinin 10 Mart tarihli sayısında yeni peygamber olarak tanımladığı The Hocaefendi'nin The Cemaat'i artık kendi kontrolünün ötesinde çok bilinmeyenli bir denklem de karanlık bir limana doğru yol almaktadır.

Karargah Türkiye değil, Washington'daki savaş çetesinin merkezi olan American Enterprise Enstitüsü'nün alt katı yapılmıştır.


Yazının başlığını hayal ürünü bir yazı olarak koymuştuk, evet anlatılanlar tamamen bir hayal ürünüdür, umut ederiz ki bu rüyadan bir an önce uyanmak dileğiyle.

Haksız bir biçimde gözaltına alınan değerli dost Adnan Akfırat, Serhan Bolluk, değerli yurtsever Doğu Perinçek, İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu beylere geçmiş olsun diyorum.



Resim
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen gokdeniz » Çrş Mar 26, 2008 21:58

1Brain Storming : Soner Yalçın 'the Cemaat'



--------------------------------------------------------------------------------
BÜYÜK OYUN ERGENEKON’UN PERDE ARKASI!

Son operasyonlarla ne hedefleniyor? AKP’nin kapatılma davasıyla Ergenekon soruşturması aynı merkezler tarafından mı yapılıyor?

Yani hedef hem AKP, hem Kemalistler mi? Peki bu oyunu sahneye koyanlar kim ve amaçları ne?

Önce bir tespitte bulunalım:

Artık Türkiye’nin bildiği gerçek var. Bir “cemaat” son yıllarda gerek iktisadi gerek siyasi olarak çok güçlendi.

Peki:

Bu “cemaat” neden bu kadar güçlendi/ Veya güç sahibi haline getirildi?

Bu sınırsız güç ne yapmak istiyor?

Soru soruyu doğuruyor:

“Cemaat” sadece Türkiye’deki siyasi-iktisadi ve kültürel yaşamı dönüştürmek için mi güç haline getirildi?

Meseleyi salt Türkiye sınırları için de görenler yanılır!

Meselenin özü şudur:

21. yüzyılda Türkiye gerek Ortadoğu gerekse Kafkaslar gibi önemli bölgelerde nasıl bir rol oynayacaktır.

Kemalistler-Ulusalcılar-Milliyetçiler Türkiye’deki iktidara sahip olursa veya kamuoyunda etkili olursa Türkiye’nin tavrı ABD-İsrail ekseni paralelinde olmayacağını söylemek kahinlik olmasa gerek.

ABD-İsrail böyle bir iktidarı ister mi? Hayır.

O halde:

Siz ABD ve İsrail’in yerinde olsanız ne yaparsınız?

Yanıtı basit: Kendileriyle ittifak kuracak bir “güç” arar ya da yaratırsınız!

Peki bu “güçle” neler yapabilirsiniz:

Bu “gücün” Türkiye’deki günlük yaşamı değiştirip değiştirmemesiyle ilgilenmezsiniz. Kadınların bırakın türbana çarşafa girmesi bile sizin ilgilendirmez. Onlar için önemli olan kendilerini sözlerinden çıkmayan bir siyasal iktidardır.

Örneğin: Kuzey Irak’taki Kürtlerle Türkiye bir federasyon kurabilir mi?

Ya da Mehmetçik sadece Afganistan’da değil zamanı gelir İsrail-İran Savaşı’nda da aktif rol oynayabilir mi?

Ya da…

Bu ya da’ları bulmak için kafanızı biraz kaldırmanız gerekiyor.

Örneğin şu sorunun yanıtını aramalısınız:

Türkiye’deki güçlü “cemaatin” benzeri “cemaatler” başka ülkelerde de var mı?

Örneğin: Ürdün’ de; Bosna-Hersek’te, Mısır’da…

Var.

Yani mesele sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Mesele “ılımlı İslam” yaratmak! (“Ilımlı” adı bile psikolojik savaşın bir metodu!)

Dönelim son operasyonlara:

Ergenekon’da gözaltına alınanların ortak noktası şudur: Gözaltına alınanlar, tutuklananların siyasal görüşleri farklı olsa da hepsi “cemaate” karşıdırlar.

Yine ortak noktaları ABD-İsrail ve AB’ye karşıtlığıdır.

Soruşturma sürdüğü için bu konuya daha fazla giremeyeceğiz. Ama son gözaltılardan amaç, ulusal niteliği öne çıkan isimler üzerinde şüphe uyandırmak mıdır? Kemalist-Ulusalcı- Milliyetçi koalisyonu parçalamak, zayıflatmak mıdır?

MHP’nin son siyasal tavırlarını da bu paralelde düşünmek gerekir.

Gelelim AKP’nin kapatılması davasına:

Başbakan Erdoğan yasaklı olursa AKP kimin eline geçer?

Ya da AKP de kapatılırsa kim AKP kadar güçlü olabilecek bir partiyi hayata geçirebilir?

Sınırsız parasal güce ve medya desteğine sahip “cemaat” olabilir mi?

Peki Başbakan Erdoğan’ın bu “cemaatle” iyi ilişkisi yok muydu; niye hedef olsun?

Ulusalcılar-Kemalistler– Milliyetçiler ne derse desin Başbakan Erdoğan ve AKP’li bir grupta “Milliyetçi damar” vardır.

Kim ne derse desin; Başbakan Erdoğan Genelkurmay’la hep iyi ilişkiler kurmaya özen göstermiştir.

Bu AKP’li grup ne kadar kızıp sinirlense de son tahlilde “bu ordu bizim” demektedir.

Afganistan’a Türk askeri gönderilip gönderilmeme meselesinde bile Başbakan Erdoğan ile Ordu ittifak halindedir.

Ve unutmayınız, AKP’de “cemaat” güçlüdür ama partiye hakim değildir! Partide hala güçlü bir Nakşibendi grup vardır.

Son dönemlerde bürokrat atamalarında hep “cemaatçilerin” olması başta Erdoğan olmak üzere bazı AKP’lileri rahatsız etmektedir.

Ve yine unutmayınız; 22 temmuz seçimleri gecesinde kamuoyuna olumlu mesajlar veren Başbakan Erdoğan, Abdullah Gül’ün Köşk ısrarı nedeniyle sekteye uğramıştır.

Gül’ü Köşk’e zorlayan hangi güçtür?

Fehmi Koru yazılarını bu paralelde okumak gerekir…

Özetlersek:

Operasyonu yapan, AKP’ye dava açan bu “cemaattir” diyemeyiz.

Ancak sürecin o “cemaate” yaradığını söyleyebiliriz.

Ki hakkımızda dava açılmasın!!!!!

Peki bu “cemaat” kimdir?

Eee tabii ki Fethullah Gülen cemaati değildir…

:oyna2:
Kullanıcı küçük betizi
gokdeniz
Üye
Üye
 
İletiler: 202
Kayıt: Pzt Kas 19, 2007 2:00


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x