TİKSİNİYORUM
Adı lazım değil, ünlünün biri, iktidara karşı olanlardan tiksiniyormuş. Ha bir de Osmanlı’yı geri istiyormuş:
“Türkiye’nin adı Osmanlı olarak devam etmeli!” demiş, yakın zamanda bir yerlerde bölücü hainlere arka çıkarak... Sanki Osmanlı vatanını satmadı, yıkılmadı, düşmanına teslim olmadı, git dedi Atatürk’ün önderliğindeki yurdunu savunan Türk Ulusu da Osmanlı gitti. Şimdi bu sivri kafalılara göre, gel denince de tarihin çöplüğünden çıkıp gelecek Sevr’i imzalayarak devletinin ölümünü onaylamış, devletini, milletini düşmana teslim etmiş adı kalmış kendi yitmiş Osmanlı.
Şimdi olur ya, neden olmasın, herkes magazin sayfalarını izleyecek, bunu diyen kişiyi ve onun gibileri tanıyacak değil, biri çıkıp sorabilir kim bunu söyleyen diye, bilmeyene diyelim ki, bu kişilerin adları önemli değil. Ne iş yaptıkları da öyle. Bilmemiz gereken tüm sanat kollarını, çok para kazanılan işleri, siyaseti, su başlarını, ünlülüğü onların ele geçirmiş olması. Her taşın altındalar. Yazında (edebiyat), sinemada, tiyatroda, televizyonda hep bunlar... Bu tipler, böyle yüzlercesi var, uzun yıllar kendilerini, bölücülüklerini belli etmediler. Ta ki, vakit tamam, artık saklanmam dedikleri son yıllara kadar. Aralarına gerçek sanatçıyı, iktidara muhalefet edenleri, ülkelerinin çıkarını düşünenleri almazlar. Bunlar, bilirsiniz önce televizyonlarda parlatıldılar, abuk sabuk, aşklı meşkli, uyduruk tiksindirici magazin yayınlarıyla algılara yerleştirildiler. Dikkat ediniz, bu kişilerin ünlü fimlerinde kim baş oyuncuysa şu an baş bölücü, bölücü yanlısı, terör örgütü partisinin destekçisi. Aralarında gördüğümüz ekmek parası peşindeki bazı sinema emekçilerini saymazsak, her oynattıkları başrol oyuncusu bölücüdür, özel seçimdir. Hepsinin ortak özelliğidir teröristin partisini desteklemek, bölücü sözler etmek... Neredeyse ünlü ettiğimiz, para kazandırdığımız, cebini doldurduğumuz her oyuncu, şarkıcı, sunucu, televizyoncu... hepsi ama hepsi gizli – açık bölücüdür, Cumhuriyet düşmanı, Atatürk Cumhuriyeti karşıtıdırlar. (Gerçek sanatçıları, aydınları ayrı tutalım...) Bunu da saklamazlar, yeri geldikçe açık açık karınlarında ne varsa derler. Doğal olarak da şu andaki iktidarı pek bir desteklerler, iktidar yalakası olurlar. Türkiye Cumhuriyeti batar bunlara. Rahatsız eder. Bölücüler birbirlerini kollayarak yürürler şöhret yolunda.
Olmuş bunun da adı ünlü yönetmen. Ünleri de böyle televizyonlardaki artistik pozlarından, sakallı artistik pozlu resimlerini bir matah gibi göze sokup kendilerini parlatmalarından geçer... Ta Yılmaz Güney’le başlar tiksindirici ünlülerin yolu."Film Gibi" adlı televizyonun en tiksindirici izlencelerinden biriyle ünlenmiştir bu yönetmen, kolay mı? İlk ödüllü filminin (Bir Günün Hikayesi) konusunu da yazmışmış, yönetmenliğini yapmışmış. Filmin konusuna bakınca içiniz tiksintiyle doluyor, ne basit, ne kolay, ne çirkin bir konu... Sözde emekçilerin dünyasını anlatacak. Onun gözü onunkinde, onun gözü onunkinde. Ağabeyi ölünce töresi gereği yengesiyle evlenmeye mecburmuş ama gözü onun bacısındaymış. Arkadaşı yaşamını kurtarmışmış onun da gözü bu kızdaymış acaba ne olacakmış... Hay sizin belden aşağı çirkin öykülerinize... Beyni aşağılara indirmeniz, milleti böyle aptalca şeylerle uyutmanız oyalamanız... Televizyon maceranız da aynı böyle. Onun bunun yaşam öykülerini kullanarak yayınlarda kendi adlarınızı duyurdunuz. Sonra algı yönlendiren tiksindirici bir sürü film çevirdiniz. Mert’le Gert, ne tiksindirici bir diziydi. “Avrupa Yakası” ne kadar içi boş deli saçmasıydı... İzleyenlere acırdık... Gülmece diye halkı kendisine güldürdünüz, toplumla dalga geçtiniz. Yozlaşmaya çanak tuttunuz... Çanakkale Savaşları üzerine olanda kendi çocuklarını, karısını da oynatmıştı bu kişi, film (Çanakkale Çocukları) en tiksindirici algı yönetme filmlerinden biriydi. Bir İngiliz yönetmen çevirseydi böylesini akıl edemezdi, bu kadar sinsice vuramazdı Türk’e. Türk tarihine, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilki sayılan Çanakkale Savaşı’na. Filmde İngiliz karakteri yüceltilmiş, İngiliz kadını melek gösterilmiş, Çanakkale Türk Destanı’na akıllarınca leke sürülmüştü, çok akıl dışı bir de öykü uydurulmuştu bu algıyı yaratmak için. Kardeşlerden biri şu orduda diğeri şu orduda imiş de... Birbirleriyle savaşmışlar bilmeden. Aslında Çanakkale Savaşı gereksizmiş, orada savaşılmayacakmış, sözün özü, memleket daha o zaman verilecekmiş...
*
Tiksinmek; iğrenmek, nefret etmek demek. Türkçe sözlükte tam karşılığı budur: Nefret, hiç hoşlanmamak, tiksinti duymak... Osmanlıca / Türkçe sözlükte, ürküp kaçma, iğrenç bulup tiksinme nefret sözünün karşılığı.
Demek, iktidar karşıtlığından tiksiniyorsunuz, demek oğlunuz trafikte cinayet gibi bir kaza yapınca, bir polisimizi öldürüp, bir polisimizi ağır yaralayınca, hem de bu öldürmeyi, yaralamayı, kör kör gözüm gözüne der gibi devletin trafik polisine karşı işleyince, üstelik kameralar önünde işleyince, bu durumu ört bas edemeyince kazaya bahane bulamayınca, yoldan savrulan kağıt gibi bükülen, parçalanan polis arabasının yanında sapasağlam arabanız görününce, ama polis kemer takmamıştı diyen ölen polisi suçlamaya kalkışan avukatınızın bahanesi tutmayınca, olayı çevir kazı yanmasın yapamayınca, en tiksindirici yola başvurmuşsunuz: Güce yaranmaya, gücü övmeye, kabaca deyişle, yalakalığa. Gazeteler yazdı: Trafikte 28 kez cezalı, ehliyeti elinden alınmış, içkili direksiyona geçmiş bu sürücü, zik zak çizerek araçlarla yarışırken polis arabasına bindirmiş. İsteyen izliyor kazanın (!) görüntülerini bilgisayardan. Siz de hemen televizyonlara çıkmış yukardaki sözü demişsiniz: “AK partiye yapılan muhalefetten ötürü tiksiniyorum.”
Yandaş yayın Milliyet gazetesi bu ölümlü kaza haberini, oğul Rüzgâr’a şöyle bir dokunan, devletin polisini küçümseyen, sizleri yücelten, acımasız, alaycı, insanı tiksindirici bir başlıkla vermiş:
“Rüzgâr” gibi geldi biçti: Bir polis şehit.” Sonrası şöyle:“Başarılı yönetmenin oğlunun gece geç saatlerde yaptığı kaza sonucu bir polis memuru şehit olurken...” Hürriyet gazetesi “Ünlü yönetmenin oğlu... “ demiş. “Lüks otomobiliyle ...” demiş. Bir diğer gazete, “Polis aracına kafadan vuran... diye anlatmış olayı. Başarılı(!), ünlü(!) sayın yönetmen, son yönetmenliğiniz iktidarın karşısındakilerden tiksinme filmi üzerine öyle mi?
İnsan olan, paranın, gücün ayrımcılığından, yasa karşısında eşit olunmamaktan tiksinir. Kendini adam eden, ekmeğini yediği çağdaş cumhuriyetine karşı olanlardan, değer bilmezlerden, yurdunu ulusunu sevmeyenlerden, ekmek yediği kaba pisleyenlerden, döneklerden, fırıldaklardan, yalancılardan, gözü paraya doymazlardan, işbirlikçilerden, sömürücülerden, vatanına ihanet edenlerden tiksinir... Eli kanlı teröriste, yayılmacılara, para yiyicilere destek olanlardan, yoksulları ezenlerden, yasa tanımazlardan tiksinilir...
Doğan Haber Ajansı bir görüntü çekimi (video) koymuş size yaranmak için: “ Anne ve babası ağladı.” Açıp bakıyorsun ne ağlayan, ne sızlayan. Ne, ne yaptın oğlum diye oğluna yüklenen... Babanın elinde akıllı cebi, parmağı üstünde, o kadar.
Irkçı, bölücü, dış destekli terörist her gün cinayet işliyor. En son, bu gece bir kahveyi taramış, rastgele iki kişiyi öldürmüşler. Biri Atatürk havalimanında temizlik işçisi. Dün, İstanbul Esenyurt’ta inşaatı denetlenmeyen, kaç kez asansörleri arızalanan ama güvenlik önlemlerini almayan bir yapı şirketinin otuz bilmem kaç katlı yapısının yirmi üçüncü katından düşen yük asansöründe üç işçi ( Yasin, Şükrü, Osman) öldü. Biri 17, diğerleri, 19, 21 yaşlarındaydı. Üç ay önce Ağrı’dan çalışmaya gelmişlerdi. Şirkette kimse tutuklanmadı, inşaat mühürlenmedi. Her gün şehit haberi, her gün kaç askerimiz, polisimiz öldürülüyor... Şehitlerin adlarını, kim olduklarını, nerelere ateş düştüğünü izleyemez duruma düştük, saat başı yeni acı. Bu başlıklar dünden:
“Şırnak’tan acı haber! Üç şehit.” “Dört eve şehit ateşi düştü.” “Cizre’de çatışma. Beş güvenlik görevlisi yaralı.” “Şehit Uzman Çavuş Selçuk Paker son yolculuğuna uğurlandı.” Şehit Uzman Çavuş Adem Aktaş son yolculuğuna uğurlandı. “ “Pkk’lılar üç okulu ateşe verdi.”
İnsan olan bunu yapanlardan, bu duruma neden olanlardan, teröristi lanetlemeyenlerden tiksinir...
AKP’nin Cumhuriyet kazanımlarını yok etmesine karşı olunmaz da ne olunur? Siz şimdi buna karşı olan bizlerden tiksiniyorsunuz.
Dinin kullanılmasına aklı başında herkes karşıdır. İktidar dini kullanıyor. Dolayısıyla siz buna karşı olanlardan tiksiniyorsunuz.
İktidar bölücü eli kanlı örgütle açılım başlattı, onlarla masaya oturdu, teröristi azdırdı, başımıza çıkardı, bölücülük için yeni Anayasa yapmak istiyorlar, başkanlık istiyorlar, şimdi siz bu duruma karşı olanlardan da tiksiniyorsunuzdur...
Ah bilseniz biz de kendini bilmeyenlerden, ülkemize düşmanlık edenlerden nasıl tiksiniyoruz!
Feza Tiryaki, 2 Şubat 2016