TKP Kültür Komisyonu Medya ve Kültür Alanı Aylık İzleme ve Değerlendirme Nisan Ayı Raporu
Yirmi birinci yüzyılın dokuzuncu yılının dördüncü ayında, Türkiyede gericilik ve piyasacılık dizginsiz saldırılarını sürdürdü. Obamalı günlerin, TÜBİTAKtaki operasyonların, Milli Eğitimdeki rezaletlerin, tiyatrodaki yasaklamaların, medyada yükselen yeni starların ve benzerlerinin arasında süregiden bu saldırılardan, bizim gözümüze çarpanlar şunlar oldu:
Nisan ayının en önemli olayı, daha doğrusu olayları hiç şüphesiz Obama ziyaretleri, Obama mesajları, Obamanın Gili Gili kedi sevmeleri, Obamanın büyük büyük ve çok felaket açıklamaları ve elbette Garantinin Obama reklamlarıydı. Garanti Bankasının reklam yüzü Obamalar, banka kredileriyle borçlanıp iflas etmeye hazırlanan vatandaşlar tarafından kapış kapış satın alındı.
Tarihi ziyaret sayesinde adan zye adeta kendisini yeniden bulan Türk medyası ise -Aziz Yıldırım kadar olmasın - Büyük Başkanın ziyaretinden çıkan mesajın ne olduğunu tartışmaya başladı.
Kimilerine göre bu mesaj açık seçik bir laiklik mesajıydı, kimilerine göre ise medeniyetler çatışması karşısında Müslüman uygarlığın hakkını veren bir büyük ders.
RT Erdoğan kendisiyle aynı kediyi okşayabilmenin büyük mutluluğunu yaşar, CHPsinden DTPsine bütün siyasi partiler kendisiyle uygarlık diyaloguna girmenin onulmaz coşkusuna kapılmışken, mesajın gerçekten ne olduğu konusunda Milliyetin radikal köşe yazarı Ece Temelkuran akla yatkın bir şeyler yazmaya çalıştı: Anladık ki Türkiye artık bölgenin abisi olacak. Müslüman abi mi olacak, laik abi mi kalacak, bu terkibin oranları ne olacak, onu göreceğiz. Ama anlaşıldı ki Ermeni meselesi çözülecek. Obama, Ahmet Türkle görüştü. Bunlar iyi haberler. Ve fakat bu Afganistana asker gönderme ve Pakistan meselesi, Azerilerin derhal bozulan asabı... Mesaj böyle uzayıp giderken, Obama da geldiği gibi gitti. Derken, aradan bir on beş gün geçmeden, büyük felaket açıklamasını yaptı. 1915teki Ermeni olayı bir soykırım değil, büyük felaket idi. Bu defa da bu açıklamanın iyi mi, yoksa kötü mü olduğu anlaşılamadı.
Neticede biz Komisyon olarak Obamayı daha net mesajlar vermeye, daha kesin açıklamalar yapmaya, daha belirgin sözler vermeye ve hatta daha açık seçik giyinmeye çağırıyoruz. Yoksa bir daha raporlarımıza almayacağız!
Dönelim sevgili yurdumuza. Başbakanlığa ve dolayısıyla gerici zihniyete bağlı bilim kurumu TÜBİTAKta, bir süredir gündemden düşmeyen ilmi müdahaleler geçtiğimiz ay da devam etti. Ay başında kurumun tüm akademik dergilerine operasyon gerçekleştirilirdi. Operasyon kapsamında bilime olanak ve evrime kanıt sunan çok sayıda fosil ele geçirilir ve mühimmat imha edilirken, görevlerinden alınan dergi editörleri arasında şu isimler yer aldı:
Doç. Dr. Mahir Özmen - Tıp Bilimleri Dergisi (Turkish Journal of Medical Sciences)
Prof. Dr. Bahattin Baysal - Kimya Dergisi (Turkish Journal of Chemistry)
Prof. Dr. Yiğit Gündüç - Fizik Dergisi (Turkish Journal of Physics)
Prof. Dr. Aydın Aytuna - Matematik Dergisi (Turkish Journal of Mathematics)
Prof. Dr. Kemal Leblebicioğlu - Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Dergisi (Turkish Journal of Electirical Engineering and Computer Sciences)
Prof. Dr. Nevin Selçuk - Mühendislik ve Çevre Bilimleri Dergisi (Turkish Journal of Engineering and Environmental Sciences)
TÜBİTAKta Nisan ayı başında bu önemli operasyon gerçekleştirilirken, ay sonunda da Bilim Teknik dergisinin editörü Dr. Çiğdem Atakuman, bir ay süren Darwin tartışmalarının ardından görevinden alındı.
İstanbulun göbeğinde Taksim meydanında yer alan ve şehrin önemli kültür olaylarına, tiyatro gösterilerine, klasik müzik konserlerine ev sahipliği yapan Atatürk Kültür Merkezi sezonu boş geçerken, AKMnin yerine içinde gösteri merkezi de olan alışveriş merkezi mi yapılacak, yoksa doğrudan cami mi yapılacak tartışmaları da yeniden ısındı. Melik Aşık 9 Nisan 2009 tarihinde Milliyetteki köşesinde
AKMnin akıbeti konusuna el atıp şu görüşleri paylaştı:
Taksimdeki Atatürk Kültür Merkezi bundan 10 ay önce kapatıldı. 10 aydır merkezde hareket yok. Yeni bir projenin hazırlanmakta olduğundan söz ediliyor... İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu diyor ki:
- AKM, proje hazır olunca kapatılmalı, boşuna bu kadar zaman kaybedilmemeliydi.
Proje ne zaman hazır olacak? İnşaat ne zaman başlayıp ne zaman bitecek? Hâlâ meçhul...
2010 İstanbul yazına ise sadece ve sadece 13 ay var...
Süleymaniye projesine tam 300 trilyon lira aktarıldı. AKMye ise hâlâ sıfır lira...
Ne yapılmak isteniyor? Kimse bilmiyor.
Bu arada Taksime cami söylentilerinin yeniden başladığını kaydedelim...
AKMnin yerine olup olmayacağı belirsizliğini korusa da, Taksime bir cami yapılması konusunda adımlar atılmaya devam etti. Haberlerde şöyle dendi: AKP Taksime cami ısrarından vazgeçmedi ve ilgili proje İstanbul Büyükşehir Belediyesince yaklaşık 2 ay önce hazırlanan 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nâzım imar planı tadilatıyla hem kamuoyundan hem de ilgili meslek kuruluşlarından gizlenerek yürürlüğe sokuldu. Nâzım imar planı tadilatında, Taksim Meydanında Tarihi Sular İdaresinin hemen arkasında dini tesis sembolü yer aldı. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Muhçu, koruma kurulundan bilgi istediklerini ancak bir caminin restorasyonunun onaylandığı yanıtını aldıklarını söyledi. 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Tapan, kendisinin olmadığı bir toplantıda planın onaylandığını söylerken Mimarlar Odası, dava açmaya hazırlanıyor.
İstanbulda gerici belediyeye bağlı olduğu için her geçen gün gerileyen, en son Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun yıkımına boyun eğen Şehir Tiyatroları (ŞT) yönetimi, sansür girişimleri konusunda kıvırtmaya çalışırken, sansürlediği oyunun yazarına takıldı. ŞTnin daha önceden sansürlediği Yeditepeli Aşk oyununu Genç Günler programına almasına bu kez yazar Ayşe Kilimci itiraz etti ve oyununu programdan çekerek yasal yollara başvuracağını açıkladı. Oyun geçtiğimiz aylarda Şehir Tiyatroları tarafından sansürlenmiş, ŞT Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkayanın Alevileri kızdırabilir yorumu tiyatro dünyasında tepkilere neden olmuştu.
Yazar Ayşe Kilimci yaptığı yazılı açıklamada, Kolay unutmam ben, hele sansür edilen, kıyılan, yaralanan hikâyeleri, hele o sansürcü zihniyeti, budayıp indiren kıyıcı naylon demokrat duruşu... Başta gazete, dergi ve radyolar olmak üzere, hikâyenin onurunu ve başta sizin hepimizin emeğini düşünerek ve sansür konusundaki isyanımızla bu dandik ve kıvırtmacı şehir tiyatroları zihniyetine karşı duruş amacıyla, öykümün bu oyun içinde yer almasına bu revizyonist, oyalayıcı kararı kınamak amacıyla izin vermiyorum, kesinlikle! Ben de vermiyorum, kadından sakıncalı kınama antolojimiz de vermiyor, bize el veren onca demokrat ve namuslu duruşu olan aydın kadın yazarlar da vermiyor, bizim yanımızda yer alan onurlu erkek aydınları da unutmadan... Lütfen bu karşı çıkışımı dikkate alınız, alınmaz ise gereken yasal haklarımı kullanırım dedi.
Kilimcinin açıklaması, Öykünün onuru Şehir Tiyatrolarının sansür yokmuş gibi yaptığı bu kıvırtmacadan çok daha önemlidir, öykü kahramanları da benden yanadır sözleriyle son buldu.
Geçtiğimiz ay edebiyat cephesinde yozlaşma ve çürüme adına ne gibi tartışmalar yaşandı diye bakıldığında, en önemlisi Sevan Nişanyan ile Hulki Aktunç arasında yaşanan lagaluga tartışmasıydı. Bu konuyla ilgili haberlerde de şöyle dendi: Sevan Nişanyan ve Hulki Aktunç, lagaluga kelimesi yüzünden birbirine girdi. Nişanyan, Taraf gazetesindeki köşesinde, Aktunçun lagaluga kelimesinin kökeni konusunda salladığını yazdı. Aktunçun Nişanyana cevabı şu oldu: Büyük Argo Sözlüğümü yuttururum; dahası, eşin için hazırladığın o dillere düşmüş b.k kavanozuna da kafanı sokarım... Nişanyan da bu sözleri, blogundaki, Beyin yerine g.t taşıyanlar sayfasına aldı.
Nişanyan demişken, Komisyonumuzun bir yıllık raporlarından hareketle gerçekleştirdiği ankette Nishanian özel ödülü kazanan Hüseyin Üzmezin yayın organı da, geçtiğimiz ay yine boş durmadı. Nisan ayında Ergenekon soruşturmasının ayaklarından biri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine ve derneğin başkanı Türkan Saylana kadar uzanırken ve bu duruma liberal köşe yazarları bile bu kadarı da fazla galiba demeye başlamışken, Vakit gazetesi durmadı. Gazete, Saylanın hastalığı nedeniyle dökülen saçlarını örtmek amacıyla kullandığı örtüyü malzeme yaptı. Böylece Vakit, Yüce Rabbim türban düşmanlarına vereceği dersi bilir, ölüm döşeğinde kanser edip işte böyle taktırır türbanı mealli değerlendirmesiyle Hüseyin Üzmezleri yetiştirme konusunda ne derece ehil olduğunu da bir kez daha kanıtladı.
Üzmezleri yetiştiren ve Vakite haber yazan zihniyet, Milli Eğitime de test sorusu yazmaya devam etti. Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yer alan haberlere göre, geçtiğimiz ay liselerimizde yer alan bir kimya sınavı sorusu şöyleydi.
X şahsı hayatı boyunca 3.10 üzeri 22 tane iyilik ve 4.10 üzeri -2 mol kötülük yapıyor. Hesap günü mizanda iyilik ve kötülükleri tartılıyor. İyilikleri ağır gelirse cennete, kötülükleri ağır gelirse cehenneme, tam nötrleşme olursa Araf'a (hayvanların ve delilerin barınacağı yere) gidecek. Bu şahsın hesabı görülünce durumu ne olacak. İşlem yaparak sonucu bulunuz (N: 6.10 üzeri 23).
Biz hesapladık, 13 çıktı. Uğursuz bulduk, Arafa attık. Karşımıza Elif Şafak çıktı.
Edebiyat cephesinde Elif Şafakın Aşkının roman olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar yaşanır, söz konusu metne pembe kıyafetler giydirilirken, medya cephesinde de önemli bir Elif Şafak transferi gerçekleştirildi. Bugüne değin, Hocaefendinin Zaman gazetesini onurlandıran büyük muharrir, artık Ciner Efendinin ayrıksı, bambaşka, on yüz milyon ekiyle tüm gazeteleri yutan, süper acayip günlük yayın organı Habertürkü şereflendirmeye başladı. Çok farklı olacağız, muhabir gazeteciliği yapacağız, haberleri sahadan devşireceğiz, bir o yana bir bu yana devireceğiz diye iddialı bir şekilde yayın hayatımıza giren Habertürk gazetesi, iddialarıyla tam örtüşmese de önemli bir seçim yapmış oldu böylece. Madencilik işletmelerinin açılışında (ülkenin yeraltı zenginliklerinin özelleştirilip lüpletilmesinde) RT Erdoğanla bir bareti paylaşan Habertürk patronu Turgay Ciner Beyin gericilikle iyi geçinme stratejisi gereği, hocaefendi ve Zaman dolaylarından bünyesine kazandırdığı Elif Hanım da, Aşk adlı pembe romanının ardından çıkışını sürdürmüş oldu.
Bakalım İclal Aydın-Tuna Kiremitçi beraberliğinden alamadığımız verimi, Elif Şafak- Eyüp Can izdivacından sağlayabilecek miyiz? Ya da Zamandaki boşluğu Selim İleri tek başına doldurabilecek mi? Tüm bunları ve benzerlerini zaman gösterecek.
Ayın diğer önemli transferleri, Alman oyuncu Finkin Beşiktaşla, yıllardır liberalizmle fink atan Haydar Kutlu namlı Nabi Yağcının da Tarafla anlaşması oldu. Eintracht Frankfurttan Beşiktaşa geçmekte olan Fink hem sağ hem sol kanatta oynayabilirken, Referanstan Tarafa geçen Kutlu sadece sağda oynayabiliyor.
Elif Şafakın kocası hocaefendici Eyüp Can yönetimindeki Referans gazetesi Kutludan doğan boşluğu, etkili haberciliğiyle kapatmaya çalışıyor. Öyle ki gazete, 29 nisan tarihli sayısının birinci sayfasında, domuz gribi salgınının sağlık değil piyasalar üzerindeki olası etkilerini" haberleştirdi. Böylece, "yatırımcılar", salgının dünya ölçeğine yayılması durumunda, borsalarda "sert düşüş"lerin yaşanacağını ve yatırım araçlarının "likit olma" özelliklerini yitireceğini öğrenmiş oldu!
Haberler ve transferler bir yana, eğer medyada ayın yanaşması ödülü olsaydı, geçtiğimiz ay birinciliği sanırız Serdar Turgut kapardı. Turgut, Amerikan sosyolojisinden arakladığı modernleşme öyküleriyle, cemaati aklama girişimlerini sürdürmekle kalmadı, Zamandan da manşet kaptı.
Bu aylık son manşet de, spordan, futboldan ve şampiyonluğa yürüyen Sıvastan olsun: İzmir'de bir panele katılan Sıvasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, takımının başarısının sırrını İslami kurallara uygun yaşam olarak açıkladı.
İstanbul'da Laila var, Sıvas'ta ise La ilahe İllallah diyen Uygun, Şehirde gece hayatı yok. Futbolcuların alkol satın alabileceği birkaç büfe var, onlarla da iletişim halindeyim. Herhangi bir oyuncum içki aldığında, hemen haberim oluyor. Gerekli uyarıyı hemen yapıyorum dedi.
-----------
Kaynak: soL