“TO BE OR NOT TO BE” OMAK YA DA OLMAMAK ZAMANI…
Dr. Noyan UMRUK
Ülkenin bunca sorunu dururken muhalefet, kurumlar, medya, bu konu hiç umurunda olmayan halk Anayasa, komisyon tiyatrosu ile oyalanmaya başladı bile…
Her Allahın gecesi, gündüzü tartışılıp GS-FB maçı haline getirilip, canlı ve heyecanlı tutulacak Başkanlık, Anayasa mevzu …
Saray algı operasyonları ve medyatik taarruzla toplumu canından bezdirerek önlenemez yükselişini taçlandırmaya çalışacak…
Pek tabii ki başkanlığını eşit üyeli bu ad hoc komisyona tescil ettiremeyecek ama “gördünüz bir anayasa değişikliğini bile beceremediler” yaygarası ile zaten emrine aldığı yargıdan sonra yasamayı da sıfırlayarak, başkanlığın ne kadar da gerekli olduğunu besleyerek işi medyatik ve toplumsal bir çılgınlığa dönüştürecek…
Bu meyanda öncelikle ahlaksız tekliflerle 316 milletvekili sayısını Başkanlık referandumuna esas 330’a çıkarma çabalarını izleyeceğiz…
Bu tutmazsa zaten 7 Haziran’dan beri kendi ayaklarına kurşun sıkarak AKP’nin değirmenine su taşıyan MHP ve HDP-PKK’nın altlarını iyice oyup üç vakte kadar saray mukiminin başkanlık bilbordları ile süslü erken seçim günleri yaşayacağız…
Bu altılı ganyanın sürprizi yok mu diyorsanız, var tabii… U dönüşü, Özyönetim- Başkanlık… Al gülüm, ver gülüm… Olmaz olmaz demeyin…Bu ülkede olmaz olmaz…
Oyunun son sahneleri oynanmakta…
Evet hazretin son oyunu bu… Artık Şekspir oynuyoruz… Hem de son sahneleri… Olmak ya da olmamak…
Arkasındaki suflörleri, makyözleri, goygoycuları, şarlatanlarından oluşturduğu dar kadro ile sahnede sadece kendisini yüceltiyor, diğer oyuncuları eziyor… Final sahnesi yaklaştıkça oyun arkadaşları bile onu korku ve endişe ile izlemekte…
Hem O’nun hışmından korkuyorlar; hem de O’nun kaçınılmaz sonundan sonra başlarına geleceklerden…
Ancak, bir şoförün en zayıf anı kendisine en çok güvendiği, her şeye ne kadar hakim olduğunu sergileme çabası içinde olduğu andır…
Hep böyle olmadı mı? Çok gerilere gitmeye gerek yok… Arab’ın Baharı yani “al-Thawrāt al-ʻArabiyyesi ya da yalellisi”“,Libya’nın Kaddafisi, Tunus’un 1.5 ton altınla kaçan Zeynel Abidin bin Alisi ve Gannuşi’si, Sudan’ın Başkan Bashiri’si, Mısır’ın çok sadık Mübarek ve Mursi’si… Tesadüfe bakın ki bunların hepsi de Arabın Sünni’si…
Aman yanlış anlaşılmasın... Ne necip Türk Milletinin, ne de majestelerinin muhalefetinin ne böyle kötü, sakıncalı faaliyetleri, niyetlerinin olduğu, ne de mecallerinin kaldığı ortada…
Şimdi gerçekçi olmak zamanı…
Ama şimdi gerçekçi olmak zamanı… Demem o ki; şu iyi saatte olsunlar var ya iyi saatte olsunlar… Bayağı kalabalıklaştılar… Ve de Türkiye’den talepleri müşterekleşmekte… Batıdan, doğudan, kuzeyden, güneyden…
Başta Irak ve Suriye’nin kuzeyi ve Türkiye’nin güneydoğusundan bir devletçik oluşturulması olmak üzere taleplerini, iktidara ve iktidarın nimetlerine bir türlü doymayan, kamburu her geçen gün büyüyen alaturka başkana yaptırmak parlamentolu bir Türkiye’den daha kolay değil mi? Örnek mi? 1Mart teskeresi…
Bu olmazsa, bir süre sonra güvenilen dağlar da “hadi artık yapamadın sen bu işi” deyip mesela İŞİD’e gösterilen tolerans, Bağımsız Kürdistan gibi beklentilerine ihanet edilmesine celallenip sifonu çekmezler mi?
Eeee… Evi kime teslim edecekler… İsteklerini yerini getirecek başka birilerine tabii… Onlar için çok mu önemli demokrasi… Mursi…Sisi… Kafiyenin çağrıştırdığı da pek hayırlı ve hoş değil tabii… Kırk katır mı kırk satır mı ?
Sonuç:
İşte bu nedenlerledir ki; yumurta artık kapıdadır… Dünyayı ve ülkeyi gerçekçi bir biçimde algılayan ve ayakları yere basan meşru bir alternatifin acilen oluşturulmasına katkıda bulunmak, siyasi mahfilleri buna zorlamak için azami çabayı harcamak tüm aklı başında kurumlar ve bu ülkenin uyanık yurttaşları için bir namus borcu haline gelmiştir…