İki gündür Milliyet ve Hürriyet’in gazetecilik “başarısını” gıptayla izliyorum.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Karargâh’ta ağırladığı Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bilâ ile Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu aracılığıyla, ıslak imzalı belgeden Balyoz Planı’na, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’ten Ankara’da polise suçüstü yaptırılan askeri malzeme sevkiyatına TSK hakkında ne “itham” varsa çarşaf çarşaf cevaplandırdı.
Benim nalına, mıhına bu açıklamalardan çıkardığım tek sonuç şu; Sanık sandalyesine oturtulan TSK’nın savunmaları!...
Kim bilir birileri, “köşeye sıkışmış” TSK’nın bu görüntüsünden nasıl da zevkten dört köşe olmuştur…
“Savunma en kutsal hak”tır… Böylesine saldırıya maruz kalan TSK’ya kendisini savunması için, el ve politika değiştirmek üzere olan iki büyük gazetenin sayfalarını açmış olması bile büyük bir lütuf, âli cenaplık, hatta cesaret işidir!...
Ancak hem meslektaşlarım, hem Sayın komutanlarımıza sormak istediğim bir soru var.
Ülkemizin, iktidarın belirlediği bu malum gündem dışında son derece hayati meseleleri var…
En tazesi, dünyanın dört bir yanından, düğmeye basılmışçasına yağan Ermeni “soykırım” iftirası!,.
İşte Kıbrıs… ABD Dışişleri Bakanlığı, Yunan Başbakanı Papandreu’dan, seçimlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı desteklemesini istemiş!...
Ege’yi, “Yunan denizi” yapmada çok önemli aşama kaydedilmesini sağlayacak tuhaf hazırlıklar var!..
PKK’nın “siyasallaştırılmasında” son aşamaya gelinmek üzere… Barzani bölgesinde Türkiye Başkonsolosluğu faaliyete geçti!..
Irak seçimleri… Kerkük’ün akıbeti…
Görüldüğü gibi, tamamı Türkiye’nin birebir güvenliği ile ilgili konular…
Bir de doğrudan TSK’nın misyon ve yapısını değiştirmeye yönelik çalışmalar var… Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin, TSK İç Hizmet Kanunu’nun değiştirilmesi, yargı reformu kapsamında Askeri Yargı’nın yeniden düzenlenmesi, Sayıştay Kanunu değişikliği ile “askeri sır” bırakılmaması gibi…
İktidar ile Yargı arasındaki savaşı, deprem tehlikesini veya ekonomik çöküntünün ülkenin güvenliğini tehdit eder boyutlara ulaşmasını ise “iç siyasete müdahale” sayılacağı için hiç gündeme getirmiyorum.
Bu koca listeden sonra sorum şu; iki büyük gazetecimiz, karşılarında TSK Komuta heyetini bulmuşken, bu konulardan bir tekini bile neden sormadılar acaba? Ya da sordular da cevap mı alamadılar?
Her iki halde de demek oluyor ki; TSK istenen “kıvama” geldi!..
Nedir bu “kıvam”?.. AB ve ABD, “TSK, Kıbrıs, etnik köken, Güneydoğu, laiklik dahil çok sayıda iç ve dış politika konusunda resmi veya gayrı resmi görüş açıklamasın” diyordu ya, işte o!..
http://www.avazturk.com/yazar_yazilari.php?yazi_no=280