TSK, Vuruşa Vuruşa STK’laşıyor
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Kemalizm’in öldüğünü ilân etmesi bekleniyor, isteniyor. İstek ve dayatmalar yeni değil.
Emperyalizm, Milli Mücadele’den hele de Kuvay-ı Milliye hareketinden hiç mi hiç hazzetmedi. Fırsatını bulduğunda tankıyla, topuyla tepesine binmek istedi; başarılı olamadı. Kürt’ünden Çerkez’inden, Ermeni’sinden Rum’undan başına türlü gaileler açıldı.
Mustafa Kemal ve Cumhuriyeti kuran kadro yılmadı, mücadele etti; kanırta kanırta Misak-ı Milli’yi kabul ettirdi.
Hazımsızlık burada başlıyor, içteki ihanet odaklarına rağmen emperyalizm yenildi. Mazlumlar coğrafyası Kurtuluş Savaşı ile birlikte huzura kavuştu.
Emperyalistler, buna da tahammül edemediler; bu kez vaktinde devşirdiklerinin torunlarını sahneye sürdüler; Kemalizm’e alternatif ideoloji ürettiler.
Adını cafcaflı seçtiler; Türk-İslam Sentezi dediler.
Soğuk Savaş denilen illet Mustafa Kemal’in çocuklarını hedef aldı. Ülkücülük-devrimcilik adına kırıldı fidanlar.
Sahaya inmeyen, uykuya yatırılanlar vardı; onların Türklük hesabı olmamıştı. Çünkü dedeleri Anzavur, Damat Ferit’ti.
Dedelerine lâyık torunlar oldular; pusuya yattılar, Cumhuriyet’e pusu kurdular.
12 Eylül Paşaları, ellerinde ayet ve hadislerle meydan meydan dolaştılar. Türk-İslam Sentezi’ni resmi ideoloji haline getirdiler.
Bilimin yerine, hurafeyi koydular; akılcılık yerine biat kültürünü yaygınlaştırdılar.
Ülke, aklı, bilimi reddetti. Bilimin öldüğü iddia edildi.
Bilim öldüğünde, Kemalizm de ölecekti. Çünkü Kemalizm, bilim, akıl ve vicdan sahibi olmayı öğretmişti.
Bir nevi vicdansılaştılar; 12 Eylül paşalarının vebali büyük; Kemalizm, Atatürkçülük diye diye hem Kemalizm’i hem Atatürkçüleri hallettiler.
Graham Fuller; bundan 6-7 yıl önce yazmıştı; Kemalizm’in öldüğünü kabullenmemizi istemişti. Fuller’in reçetesi hazırdı; Türkiye, Ortadoğuluydu; Osmanlı’dan kalan bir mirastı.
Jeostratejik-jeopolitik konumu gereği bundan kaçamazdı. Çok kimlikli, etnik yapılı bir coğrafyada ulus devleti yaşatmak heba olmak manasına geliyordu.
Üstelik; halifeyi bağrında taşıyan bir ülkenin mevcut hudutlarına sığması düşünülemezdi.
Ancak küçük bir sorun vardı; TSK ile kavgalı-itiş kakışmalı bir hükümet işbaşında olamazdı. İşte ondan birkaç yıl sonra; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu ilân etti.
ABD, stratejik müttefikinde değişikliğe gitti. TSK’nın başına çuval geçirmenin manası buydu. Neo- Osmanlıcılık, Yeni Osmanlıcılık ABD adına silah kuşanmak demekti.
Bukalemun Soros açık açık söylemiş ve ilân etmişti, Türkiye’nin Ordusu’ndan başka ihraç edecek hiçbir şeyi kalmadığını…
Haklıydı Soros, Cumhuriyetin malları satılmış, satılamayanlar lağvedilmişti.
Devletin yerini sivil toplum kuruluşlarının almaları isteniyordu. Az kaldı, onda da başarılı olacaklar. TSK silah bırakmaya zorlanıyor.
İster Sevr Sendromu, isterse başka bir ad verin; ama bir gerçek değişmiyor; Türk Ordusu mütarekedeki gibi silah bırakmaya zorlanıyor.
TSK, Ordu olmaktan çıkıp, Sivil Toplum Kuruluşu’na dönüştürülüyor. İster danışıklı-dövüş deyin, isterseniz TSK vuruşa vuruşa STK’laşıyor!..
http://www.avazturk.com/yazar_yazilari.php?yazi_no=173