TSK’ya “emperyalist” darbe: Balyoz Davası / Selcan TAŞÇI Röportajı

Yazı Dizileri

TSK’ya “emperyalist” darbe: Balyoz Davası / Selcan TAŞÇI Röportajı

İletigönderen Balasagun » Sal Nis 14, 2015 13:07

TSK’ya “emperyalist” darbe: Balyoz Davası

Resim
İftira kurbanı emekli Tümamiral Çetin, ‘Bu dava sahte planla, bir sürü ismin tasfiyesi için kurgulandı’ dedi

Donanma Kurmay Başkanı’yken tutuklanıp 18 yıl hapse çarptırılan E. Tümamiral Semih Çetin’e göre Türk Ordusu’na Silivri’de ABD’yi Karadeniz’e sokmamanın, Rumlar’a Doğu Akdeniz’de petrol aratmamanın ve savunma sanayisinde “yağlı müşteri” olmaktan çıkmanın bedeli ödetildi!

Semih Çetin’in en tanımlayıcı özelliği netliği. “Allah’a bir can borcumuz, verecek de bir canımız var” diyor; Balyoz’u mu konuşacağız, tamam:

- Balyoz bir darbe davası değil, Silahlı Kuvvetler’e vurulmuş emperyalist bir darbedir!

Sonuçta ne seminer, ne darbe günlükleri yargılanmadı. Algının aksine seminerin suç olmadığı, savcının iddianamesinde yazılı. “Bu dava sahte bir planla, bir sürü ismin tasfiyesi için” kurgulandı Çetin’e göre.

“Emperyalist” vurgusu önemli. Çetin’in ifadesiyle Türk Deniz Kuvvetleri;

“ 1. Başta ABD, sahildar olmayan ülkelerin Karadeniz’e çıkmasını engellemiş, 2. Rumlar’ın Doğu Akdeniz’de petrol aramasını engellemiş, 3. Savunma sanayisini bağımsız, hatta para kazandırarak ülke ekonomisine katkı sağlayacak hale getirmiş; yani çok ileri gitmişti.”

ResimDenizciler çok ileri gitti(!)

Siz şimdi “ne alaka, çok güzel hareketler bunlar” diyorsunuz değil mi?

Değil işte.

Çetin nedenini şöyle anlattı:

“Bir numaralı hata, savunma sanayisinde yağlı müşteri olmaktan çıkmaktı. Kendi gemisini yaptı. Dizaynı da bize ait. Yerlileştirme oranı yüzde 73. Daha önce bu pay 7-8’di. MİLGEM kapsamında, bir geminin kalbi/beyni savaş harekât merkezini modernleştirip, GENESİS sistemini geliştirdi. ABD’den aldığımız o eski fırkateynleri tamamen bu sisteme monte etti. Başka ülkelerden ’Bize de yapar mısınız’diye teklifler gelmeye başladı. Her verdikleri gemiyi aldığımız, her sorunda başvurmak zorunda kaldığımız, bundan para kazanan ülkeler bunu kabul etmediler.”

- Tamamen “duygusal” mı yani?

- Yok.

Stratfor’un kurucusu George Friedman’ın “ABD’nin 100 yıllık büyük stratejisine yönelik 5 jeopolitik amacın 3’ünün doğrudan deniz gücüyle ilgili” olduğunu vurguladığı analizden bir bölüm okuyor:

- ABD’nin amacı... 1. Her türlü işgal olasılığını engellemek için denizlerde tam kontrol... 2. Fiziki güvenliğini sağlama almak için dünya okyanuslarında ve uluslararası ticaret sisteminde kontrolü güvenceye almak... 3. Başka bir ülkenin ABD deniz gücüne karşı koymasını engellemek... Bu artık uç nokta. Hiçbir ülke, dünyanın hiçbir denizinde ABD’den güçlü olmayacak. Bunun en kolay yolu diğer milletlerin deniz filosu inşa etmelerini engellemek. Friedman diyor: Yani hiç kimse deniz filosu inşasına kalkışmamalı ve bunu yapacak kaynaklara sahip olmamalıdır!

ABD’ye penaltı yaptık

- 9 kusurlu hareketten birini yaptınız yani!..

- Direkt penaltı. ABD’nin iki stratejisi var. İlki havuç: ‘Al kayıklarını burada yüzdür’ der gibi, filo kurmaya ihtiyaç duymadan denizlere girmenizi sağlamak. Diğeri sopa: Potansiyel düşmanları kara savaşlarıyla sınırlamak. Böylece askeri harcamalarını birlik ve tanklara yönlendirmek. Bize yaptıkları bu. Türkiye’nin üç tarafı deniz. Deniz Kuvvetleri’nin savunma bütçesindeki payı yüzde 16. Tam tersi olmalı. Orta Asya’da değiliz; burada denizcileşmek zorundasınız. Sadece askeri değil ticaret filoları, balıkçılık, dip kaynaklarının kullanılması gibi sivil alanlarda da. Yoksa böyle onun bunun bir tokat atıp kenara attığı ülke oluruz.

- Balyoz etkisi de tokattan az değil...

- Balyoz’dan önce Akdeniz’in en güçlü donanmalarından biri olmuştuk. Denizaltı yapan 5 ülke var; biriydik.
ARMERKOM iftiharımızdı; TORPİDO, RADAR gibi önemli sitemleri geliştirmede büyük aşama kaydetmiştik. Bir iki sene içinde, borçlarından silahlı kuvvetlerine yatırım yapamaz hale gelen Yunanistan’ı fersah fersah geçebilirdik, bu darbeden sonra sayısal teknolojik üstünlük fırsatını kaybettik. Adam çıkar “Ege bir Yunan denizidir” der tabii! Bize ait ama “tartışmalı” sayılan 152 ada/adacık var Ege’de. Etrafına 6 mili çizin, 12 mili çizin, münhasır ekonomi bölgesini çizin, kıta sahanlığını çizin, büyük alan işgal ediyor. Bu sorun öyle duruyor.

Sen misin tezgahı bozan

Rumlar, Akdeniz’de 13 sahada petrol arama ruhsatı için ihaleye çıkmaya kalktıklarında; Genelkurmay Yunanistan Kıbrıs Dairesi Başkanı’ydı Çetin. Bir “hata” daha... Tutmuşlar taş koymuşlar Rum tezgahına:

- Mısır ve Lübnan’la ikili sınırlandırma anlaşması yapmışlar. Suriye’den bir heyet geldi bizim Dışişleri’ne. Aynı teklifini onlara yapmışlar. Düşman Esad diyoruz ya, bizi “dikkatli olun” diye Suriye uyardı. Biz de “Doğu Akdeniz yarı kapalı bir denizdir. Burada, ikili anlaşma olmaz” dedik. Aynı dönemde AB sitelerinde bizi Antalya Körfezine hapseden, D. Akdeniz’i Yunanistan’la Kıbrıs Rum Kesimi’ne pay eden bir harita yayımlandı. Minnetle anıyorum, Ertuğrul Apakan diye bir müsteşarımız vardı. İkazlarımızı dikkate aldı ve Doğu Akdeniz Çalışma Grubu’nu kurdu. Profesörlerimize konferanslar verdirdik. Gizli değil, açık, caydırıcılık için... Dinlemediler. Bu sefer gönderdik gemileri. İhaleyi iptal etmek zorunda kaldılar. Burası bir anda “tartışmalı sular” oldu.

- Ya şimdi?

- Aramayı geç, platform kurup petrol çıkarma aşamasına geldiler!

- İlker Başbuğ’un “Karadeniz çıkarması” çok tartışıldı; sembolik bir anlamı var mıydı?


- 11 Eylül saldırılarından sonra NATO kapsamında gelen giden bütün gemileri izleyen ABD ‘hiçbir bilgi gelmiyor’ bahanesiyle Karadeniz’e çıkmak istedi. Montrö engel. Montrö’yü kim koruyacak? Bizim Boğazlarımız. Bunun üzerine Black SeaHarmony diye bir harekat başlatıp, -ilk komodoru da bendim- ticari trafiği izledik, bilgileri de NATO’ya verdik, “artık sesinizi kesin” diye ve kestiler.


“Haçlı ordusu”nda ne işimiz var

“Bunlar Patagonya’da bile olmaz” diyerek, WikiLeaks’ten, şimdi cezaevine atılan polislerin Amerikan Büyükelçiliği’ne verdiği brifinge, “okyanusa (Türkiye’de okyanus varmış gibi) atılacak mühimmatlar” gibi Balyoz planının “Türk yapımı” olmadığını ve Amerikan parmağını işaret eden bir sürü ayrıntıyı hatırlattı Çetin sohbet boyunca:

“Orhan Aykut var, biliyorsunuz. TV’ye çıkıyor adam; ’Ankara’da Tavacı Recep’in olduğu binanın beşinci katına gittik. Balyoz belgeleri vardı. Amerikalılar vardı. O belgelerin üzerinde çalıştık’diyor. ’Ben yaptım’diyor. Spiker de diyor ki; ’Siz de suçlu olmuyor musunuz?’’Evet’diyor, ’ben adam gibi adamım, söylüyorum’. Ertesi gün, devlet bu adamı çağırmaz mı; ’Gel bakayım buraya, ne diyorsun sen’diye? Bunu nasıl izah edebiliriz ki...”

Eksen kayması

Sormadan olmaz:

-Amaç Amerikan menfaatlerinin korunmasıydı madem, başarıldı mı? TSK, ABD etkisinde mi şimdi?

- Bunu anlamak için uygulanan politikalara bakarım. Balyoz’dan sonra Libya’ya bir koalisyon gücü oluşturdular. Sarkozy, Putin “Bu bir Haçlı ordusudur” dedi. Hepsi birer gemi verdi, Türkiye 6! Ben asla böyle bir şeye izin vermezdim.

- Neden?

- Çıkarlarımız söz konusu olduğunda, dost-düşman ülkenin hangi rejimle yönetildiği beni zerre kadar ilgilendirmez. Suriye diktatörlükle mi yönetiliyormuş; Suriye halkının düşüneceği şey. Kimse KKTC lafını ağzına almazken, Suriye’nin Magosa’ya düzenli feribot seferleri koyduğunu biliyor musunuz? Rumlar ayağı kalktı. Ben buna bakarım.


Harp planını çalanlar camileri de bombalar

Balyoz Davası’nda 16 yıl hapis cezasına çarptırıldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin önce hak ihlali kararıyla serbest kalan daha sonra da beraat eden emekli Tuğamiral Ali Sadi Ünsal dün Gölcük’te gerçekleştirilen “Sessiz Çığlık” eyleminde yaptığı konuşmada, “Harp planlarını çalıp yabancı ülke ajanlarına servis edenler, camileri de bombalar, savaş uçaklarımıza, helikopterlerimize, tanklarımıza sabotajlar da düzenlerler” dedi.

Kimse yargı önüne çıkarılmadı

Askere “kumpas” planlayanların, icra edenlerin, işbirliği yapanların ve sessiz kalan sorumluların tespit edilerek yargı önüne çıkarılmasını isteyen emekli Tuğamiral Ünsal şunları söyledi: “Bu konuda kamuoyuna da yansıyacak şekilde henüz somut bir adım atılmadı. Kumpas davalara yönelik olarak
bir tek kişi dahi yargı önüne çıkarılmadı. Kumpaslar aslında devlete ve millete kuruldu. Hedef Türkiye’dir. Sesimizi duyurabildiğimiz kadar millete sesleniyoruz. Sorumlu makamların
sahiplerini uyarıyoruz. Donanma Komutanlığı’na sahte belgeleri, arazilere mühimmat gömenler, TSK’nın operasyonlarının başarısız olması için her türlü işbirliğini de yaparlar, komutanlarına suikastlar ve mevzideki, nöbet mevkiindeki
askerlerimize pusu da kurarlar.”

YARIN: VATANA İHANETTEN YARGILANMADAN BİTMEZ

Selcan TAŞÇI, 13 Nisan 2015
selcantasci@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: TSK’ya “emperyalist” darbe: Balyoz Davası / Selcan TAŞÇI Röportajı

İletigönderen Balasagun » Sal Nis 14, 2015 13:32

İÇİMİZDEN VURULDUK

Semih Çetin’e göre asıl taşeronlar orduda olmasa o CD’ler İstihbarat Şubesi’ne sokulamaz, açılan soruşturmalar kapatılamaz, Balyoz kumpası kurulamazdı. Cezaevine gelen Donanma Komutanı’nın “Siz savaş esirisiniz” sözlerini hatırlatıyor: Türkiye bir harp yaşadı; ölenler şehit, kalanlar gazi...

Resim
Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hapis cezasına çarptırdığı TSK mensupları, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı doğrultusunda yeniden yargılandıkları İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etti. Medya savcılarının itirazı gecikmedi:

- 40 dakikada karar verilir mi?

Karara 1 dakika yeter

E.Tümamiral Semih Çetin’e göre “40 dakika da çok, 1 dakika yeter” :

“Kardak kahramanı Ali Türkşen’e ‘sen böyle bir belge hazırlamışsın’ diyor heyet. ‘İmzam var mı’, ‘Yok’, ‘Ne var?’, ‘Bir Word belgesinde adın geçiyor, şu tarihte, şu saatte hazırlamışsın...‘Türkşen bir video izletiyor; söylenen gün, saatte denizin dibinde arkadaşımız, TRT de çekim yapıyor! Bu 1 dakika süren videoyu izlerken, 1 dakikada bunun kararı verilebilir. Böyle 2400 tane 1 dakika var davada...”

Merkez medya sustu

İki büyük kırgınlığı var Çetin’in. Biri Genelkurmay’a, diğeri de “17 Aralık’a kadar susan merkez medyaya; demokrat, liberal geçinenlerin ’askeri vesayet kalkıyor’diye susmasına:

- Güneri Cıvaoğlu çok güzel yazılar yazdı ben televizyona çıktıktan sonra. Ama beklerdim ki Cıvaoğlu gibi bir yazar, bunları çok önceden yazmış olsaydı. Sedat Ergin 29 yazı yazdı arka arkaya, ama orada bile her yazısı soru işaretleriyle bitiyordu.

Resim“Ben de suçluyum”

Önce kendisini eleştiriyor:

- Bir Türk amirali olarak, Cumhuriyet donanmasına vurulan böyle bir darbenin ilk dalgalarında gevşek davranmakla suçluyorum kendimi. Bizden önce Poyrazköy, Ergenekon, Amirallere Suikast diye pırıl pırıl teğmenleri, ülkenin SAT komandolarını tutukladılar. O sırada Genelkurmay karargâhındaydım. Aramızda “Bunların aslı olamaz” diye konuştuk, o kadar. Halka kızmıyorum. İnanılmaz bilgi kirliliği içinde. Türkiye’deki berber dükkânlarına mektuplar gönderdik biz; belki birileri okur da anlar diye. Ama Genelkurmay sessiz kalınca ” demek ki bir şey var “ diye düşündüler. Ben ilk tutuklandığımda çok memnun oldum. Dedim “Şimdi baltayı taşa vurdular. Amiraller, generaller tutuklanınca Genelkurmay bu işin farkına varacak ve yaptıklarına yapacaklarına pişman olacaklar.” Her komutanımla görüştüm. Hiçbiri “Ya Semih, bizim de bilmediğimiz şeyler var. Bakalım yargı süreci ne ortaya koyacak” demedi ki. “İşler yoluna girecek, haksızlığa uğradınız” dediler. Çünkü anlattıkları kişiler de onlara “Böyle değil” demiyordu; “Ah ah vah vah” diyor, Arınç gibi ağlıyordu. Bu insana daha çok koyuyor. Haksızlığa uğradıysak, siz ne yapıyorsunuz? Yoksa Genelkurmay Başkanı da, komutanlar da bunu vicdani sorumluluk kabul edip siyasilere anlattı. Uğur Yiğit Paşa’nın herkes hakkında dosya hazırladığını biliyorum. Ama yetmez.

Halka gitmeliydiler

- Siz ne beklediniz?

- Halkla paylaşmalıydı. 11 Şubat’ta toplu tutuklamalardan sonra artık ben ne Deniz Kuvvetleri, ne Donanma Komutanı hiçbirisiyle görüşmedim. “Bizi ziyarete gelmeyin” diyordum, “gidin halka anlatın”. Bizim çocuklarımıza mı kaldı bu? Bilirkişi raporları var. Mahkeme tuvalet kağıdı muamelesi yaptı. Bunu nasıl kaldırıyorsunuz? Bugün herkesin ilk defa duyuyormuş gibi ‘aaa o da mı olmuş’ dediği bilgilerin hepsi Genelkurmay’ın 3 bin sayfalık raporunda var. ‘Böyle yaparsak asker hukuki sürece müdahale ediyor derler’dediler, siyasilere güvendiler ama dört sene yattık işte.

Nusret Güner çıldırdı

Çetin emin; “bu işte bir ihanet var”:

- İçimizdeki taşeronlar olmasaydı yapamazlardı. En ufak şüphem yok. F tipi olduğu bilinen bir albay, bilinerek terfi ettirildi. İstihbarat şubesine o CD ve hard diski kim koyabilir? Donanmada iş birlikçisi yoksa yapamaz. Biz, idari soruşturma yaptık. Çelişkili ifadeler vardı. Adli müşavirim “Adli soruşturmaya çevirelim” dedi. Dosyayı donanma askeri savcısına gönderdik. Savcının elinde yetki çok. Bunları tutuklayabilir, banka hareketlerini, telefon kayıtlarını isteyebilir. Ne yaptı? Benim dahi ifademi almadan emekli olana kadar bekletti. Yerine, “bu işi savcı çözer” diyen adli müşavirim savcı oldu. Ve o da iki yıl boyunca hiçbir şey yapmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Nusret Güner komutanı da çıldırtan bu oldu...

- Bu kadar mı derin kuşatma?

- Ben o adli müşavirin bu işleri yapanlarla ortak olduğuna inanmıyorum. Ama korku imparatorluğu yarattılar. “Önceki savcı hiçbir şey yapmadan gitmiş, kurmay başkanını almışlar kimsenin gıkı çıkmamış, Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor, Bilgin Balanlı orgeneralimiz tutuklanıyor, ben kimim ki” diyor adam. Mangal gibi yürek lazım...

(O soruşturma Gölcük’te yeniden açıldı. Çetin de birçok arkadaşı gibi savcı çağırmamasına rağmen vicdani sorumluluk gereği gidip tanıklık edecek önümüzdeki günlerde.)

“Sizler harp esirisiniz”

Çetin’in anlattıklarına bakılırsa “Her şeye rağmen takdir etmek lazım Deniz Kuvvetleri’ni, donanmayı hâlâ yürütüyor olması bile başarı...”

- Bu kadar büyük mü ordunun kaybı?

- Murat Özenalp’i birlikte çalıştığım için söylüyorum, böyle bir subayı nasıl yetiştirir ki Deniz Kuvvetleri?
Bir amiral 30-40 senede yetişiyor. Önümüzdeki 15-20 yıl kritik makamlara gelecek alt kademeye tırpan vuruldu. Yerlerine kimler terfi etti? 17 Aralık’tan sonra “Askeri vesayeti kaldırıyoruz görüntüsü altında cemaatçi subayların önünü açıldı” dediler. Ben bunu Genelkurmay için suç duyurusu kabul ediyorum. Savcı, İzmir Askeri Casusluk’tan ifadeye çağırdığı mühendise “Emekli olursanız kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceğim” diyor, düşünün artık...

Özenalp’i anınca aklına geliyor:

- Donanma Komutanı Murat Bilgel ziyaretimize geldi; bir arkadaşımız “Komutanım esiriz burada” dedi. “Evet” dedi komutan; “Harp esirisiniz.” O zaman yaşanan bir harp var demektir. Biz gaziyiz, can veren arkadaşlarımız da şehittir.

Çetin’in “özellikle yazın” dediği tek konu:

Bir sürü kurmay olmayan subay var. Emeklilik haklarını kazanmadıklarından, arkadaşlarıyla aynı rütbeye gelme şansları olmadığı için çok büyük mağduriyet çekiyorlar. Hak kaybı konusunda asıl o subaylar için bir şey yapılması lazım.


Vatana ihanetten yargılanacaklar

Biz bu söyleşiyi yaparken siyasi kimliği yoktu Semih Çetin’in; şimdi Vatan Partisi milletvekili adayı. 6 Nisan günü itibarıyla “siyasi bir davanın mağduru” sıfatıyla konuştum ben kendisiyle ve “istifa edin de inanalım” dedi “ kandırıldığını” ileri sürenlere:

- Arkasından bir cümle daha gelirse kabul ederim: Ben istifa ediyorum. Ama “Bizi aldatmışlar, o zaman ben yeni bir seçimle yetki istiyoru”, “Beni aldatmışlar, korgeneralim, orgeneral olmak istiyorum”; olmaz. Balyozu engelleyebilecek makamda olup bunu yapmayan, bugün aldatıldığını söylüyorsa artık o makamda oturamaz!

Beraat yetmez

- İstifa yoluyla olmasa da Balyoz’a etki eden makamlarından ayrılan, hatta sizin atıldığınız hücrelere atılanlar var; adaletin tecellisi diyor musunuz?

- İnsani duygularınız var. Bu işleri yaptığından emin olduğum insanlar için en ufak bir acıma duygum yok. Pasaport için Vatan Caddesi’ndeki Emniyet’e gittim. Polisler “Komutanım suçlular var ama inanın sizin gibi hiçbir suça bulaşmamışlar da var” dediler. Ben “Bize bunları yapanlar cezalandırılmadığı sürece ruhum huzur bulmayacak ama bu adamlarla birlikte, tek bir insan suçsuz yere, ailesinden, çocuklarından ayrı kalacaksa, lanet olsun, hepsini serbest bıraksınlar” dedim. Öfkem var, hırsım var; çok büyük ihanete uğradık. Ama günahsız insanlar da yanıyorsa lanet olsun... Bu adamların işlediği suçun tanımı “vatana ihanet”. Hiç kimse sahte belge düzenlemiş, iftira atmış, adaleti yanıltmış filan değil... Bunları “vatana ihanet” kapsamında yargılarsanız ancak o zaman değerini bulur. Ben mahkemede “Bu dava alacağımız beraat kararlarıyla bitmez” dedim. Bu davanın sorumlusu devlet. Ama mağdur da devlet. Devlet, bu işin içinde kim varsa, alacak,“vatanaihanet”in hesabını soracak bu davayı öyle kapacak.

Helalleşmem...

- Adettendir, son sözünüz...

- Bu komployu kuran ve göz yumanlara şu şiiri okumak istiyorum:

Kaygın yoktu biliyorum

Tarihe hain diye geçmekten

Belki korkarsın dedim ilahi adaletten

Alamadın kendini ne kinden ne nefretten

Helallik isteme sakın vermem

Kul hakkıyla gideceksin,

Yerin ayrıldı cehennemden!


Selcan TAŞÇI, 14 Nisan 2015
selcantasci@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Yazı Dizileri | Genel & Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x