Zaman zaman yazılarımda “Türk Devrimi” ibaresini kullanmamın, kimi çevrelerde kafa karışıklığı yarattığına dair, büyüklerimden ve konuya hakim olan dostlarımdan yapıcı yönde eleştiriler aldım. Büyüklerim ve kimi dostlar, “devrim” kelimesinin belli bir çevre tarafından kullanıldığını, bu kavramın Atatürk’ün savunduğu Türk milliyetçiliği anlayışını savunan biri tarafından dile getirilmesinin farklı bir algıya yol açacağını belirttiler. Bu açıdan “devrim” , “Türk Devrimi”, “sosyalist devrim” kavramlarını ana hatlarıyla ele almak ve Türk Devriminin, Marksizm’i esas alan diğer devrimlerden hangi yönleriyle ayrıldığını incelemek faydalı olacaktır sanırım.
Devrim Nedir?
Devrim kelimesinin kökeni Tü


Eğer mevcut kurumlar sosyal – milli ihtiyaçları karşılayamıyor, ekonomik, siyasi ve kültürel gelişimin önünde engel olmaya başlıyorsa, bu kurumların kaldırılarak toplumun genel gelişimini sağlayacak yeni kurumların örgütlenmesi zorunludur. Bu açıdan devrim yalnız bir grup azınlığın iradesi ile değil, kitle halindeki bir toplumsal – milli hareketin, var olan hükümet biçimini yıkarak, yeni bir politik iktidar biçimi belirlemesidir. Yani devrimde politik sistemin bütününde meydana gelen bir değişme söz konusudur. Bunun için de mevcut koşulların olgunlaşması ve bu koşullara müdahale edecek iradenin ( teşkilatın ) var olması zorunludur. Yani salt bir grubun iradesi ile devrim olmaz. Öncelikle koşulların olgunlaşması ve toplumun bu iradeye geniş ölçüde destek vermesi zorunludur. Diğer türlü, salt politik irade ile gerçekleşen yenilik, devrim değil, azınlığın çoğunluk üzerinde egemenlik kurması olur. Bu konuyu Rus Bolşevik Devriminde özelinde örneklendireceğiz.
İstiklal Savaşı sürecinde ve Cumhuriyet’in kuruluşu esnasında:
İstanbul Hükümeti’nin yıkılması, Saltanat ve Hilafetin ortadan kaldırılması ve beraberinde Ankara’da bir milli hükümetin kurulması, harf devriminin gerçekleşmesi, tekke ve zaviyelerin kaldırılarak tevhidi tedrisatın yasalarla güvence altına alınması, ulus üstü bir kavramla anlamlandırılan Batı emperyalizmine bağımlı “ümmet egemenliği” yerine, ulus egemenliğine dayanan Ulus Devlet / Üniter Devletin kurulması ve emperyalizme bağımlı ekonomik, siyasi yapının yerine “İstiklali Tam Türkiye” amacına uygun Cumhuriyet’in kurulması her anlamda bir devrim olarak nitelendirilmelidir. Bu devrimi gerçekleştiren ulusun adı TÜRK olduğu için, gerçekleşen devrim de TÜRK DEVRİMİ olarak tarihteki yerini almıştır.
Türk Devrimi Diğer Devrimlerden Hangi Yönleri İle Ayrılır?
Biz, “Türk Devrimi”, dediğimiz zaman, kökü dışarıda olan kimi akımların öne sürdüğü "sosyalist devrim" den, temel ilkeleri ile ayrılan bir devrimden bahsediyoruz.
Sosyalizm esasına dayanan devrimler, ulus/millet esasına değil, ulus/millet kavramından soyutlanmış "işçi sınıfı" anlayışına dayanan bir temel üzerine kuruludur.
Türk Devrimi, adından da anlaşılacağı gibi, sınıf merkezinde değil, millet ekseninde bir devrim stratejisini benimser. Türk Devriminde korunması gereken temel öğe millettir.
Sosyalist Devrim, "iç çelişkilerin ürünü olan sınıf savaşını" merkeze koyar. Sosyalist Devrimcilere göre düşman "içeridedir." Bu düşman da "üretim araçlarını elinde bulunduran sermaye sınıfı ve onun zor aygıtı olan DEVLET" tir. Bu yüzden Sosyalist Devrime göre "devlet zor yoluyla ( silahla ) ortadan kaldırılmalıdır." Yani Türk Devleti, bu pek "bilimsel" sosyalistlere göre, dağıtılmalıdır.
Türk Devrimi ise Batı emperyalizminin ortadan kaldırmak istediği Türk Devletinin ayakta kalması için uğraş verir. Buna göre, 1923 - 1938 arasındaki dönem, Türk ulusunun asli kurucu unsur olarak yer aldığı ulus devlet yapısına göre teşkilatlanmış bir dönemdir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, 1938'den sonra yeniden Batı emperyalizmine bağlanmış ve günümüze kadar Ulus Devlet yapısı adım adım tasfiye edilmiştir/edilmektedir. Atatürk'ün savunduğu Türk Devrimi stratejisini benimseyen Türk milliyetçileri, 1938'den sonra süreç içerisinde ortadan kaldırılmak istenen Ulus Devlet / Üniter Devlet yapısını yeniden kurmak için gerçekleştirilmesi gereken bir devrime inanırlar.
Bu devrim, bilimsel sosyalistlerin programının aksine tek bir sınıfın egemenlik anlayışını sağlamaya dönük değil, Türk milletinin bileşenlerini sosyal zeminde oluşturan işçi, köylü, çiftçi, memur ve gençlik kütlelerinin dayanışması eksenine göre, Ulusal Egemenliği yeniden sağlamaya dönük bir program içerir. Yani Türk Devrimi'nde Ziya Gökalp'in temel hatlarıyla ele aldığı gibi solidarizm ( mesleki dayanışmacılık ) hala güncelliğini koruyan bir yönelimdir.
Bu sosyal dayanışmanın dışında kalacak olan tek unsur, Türk milletinin tarihine ve kültürüne yabancılaşmış, Batılı büyük sermaye gruplarının ekonomik - politik çıkarını temsil eden Tekelci Sermaye gruplarıdır.
Ekonomik anlamda Türk milletinin dışında kalan bu kuvvete ek olarak, yabancı sermaye ve devletlerin çıkarını temsil eden siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, yabancı medya tekellerine hizmet eden kadrolar soy olarak Türk olsalar da kültürel / siyasi anlamlarda Türk olarak kabul edilemezler. Türk Devrimi "içerideki düşman" olarak ancak, yabancı devletlerin çıkarını, Türk ulusunun çıkarından üstün tutan kuvvetleri tanımlar.
Türk Devrimi Birleştirir
Sosyalist devrimciler, "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesini, temel yönelim olarak belirleyerek; Türkiye'de kendisini Türk olarak adlandırmayan toplulukların ayrılma hakkı olduğunu öne sürerler.
Türk Devrimini savunan kadrolar ise milliyetçilik ilkesi gereği sosyalist devrimcilerin bu ilkesinin, emperyalizmin "böl - parçala - yut" amacına hizmet edeceğini ve Türk ulusunun Anadolu'daki varlığını sonlandırmak isteyen kuvvetlerin önünü açacağını bildiklerinden; bu yönelime şiddetle karşı çıkarlar. Bu açıdan "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesi, Türkiye'de Marksizm’i benimseyen sosyalist devrimcilerin elinde, ABD'nin Sevr'i besleyen "Wilson İlkeleri"ne dönüşüverir. Anti emperyalist bir çıkış yolu olan Türk Devrimi, emperyalizmin amacıyla örtüşen bu bölücülüğe karşı, 1000 yıldır bu toprakların Türk toprağı olduğunu ve bundan sonraki 1000 yılda da Türk toprağı olarak kalacağını belirtir. Tek birleştirici kimlik Anadolu'da ve Türk Dünyasının diğer yurtlarında TÜRK kimliğidir. Emperyalizmin ve Türkiye’de Marksistlerin, siyasal İslamcıların silmek istediği Türk kimliği, mezhebi, inancı ne olursa olsun Türk ulusunu birleştiren, bir arada tutan tek kimliktir.
Nihayetinde sosyalist devrim "dağıtıcı", Türk Devrimi birleştiricidir.
Sosyalist devrim, Türk devletinin, devlet varlığına son verme amacı güderken, Türk Devrimi, devletin Türklük ekseninde yeniden inşa edilmesi amacını savunur. Bu açıdan Sosyalist devrim yıkıcı, Türk Devrimi kurucu özelliğe sahiptir.
Sosyalist devrimin "işçi sınıfı iktidarını kurmak" iddiası, yakın tarihte de tespit edildiği gibi, sözde kalır. Örneğin SSCB'de işçi sınıfı adına yönetime el koyan Komünist Parti, polit büro adlı azınlık örgütlenmesi üzerinden yönetimi ele almıştır. İşçi sınıfı diktatörlüğü, işçi sınıfı ve diğer sınıflar üzerinde Komünist Parti'nin polit büro diktatörlüğü olarak şekillenmiştir.
Bunun karşısında Atatürk'ün devletçi / halkçı ekonomisi yabancı üretim araçlarını millileştirmiş, ağır sanayi yatırımları yaparak milli ekonomiyi inşa sürecini başlatmış, tarımsal kalkınma modelini yerli üretime dayandırmıştır. Atatürk'ün devletçilik ve halkçılık ilkeleri bireysel çıkarların, sosyal çıkarların önüne geçmesini ve toplumda sınıfsal karşıtlıklar oluşmasını engellemeye dönük önlemleri içermektedir. Örneğin ilk denk bütçe ( Gelir - Gider denkliği ) dönemi 1929 - 1938 arasında sağlanmıştır.
Türk Devrimi, temel çelişkinin emperyalizm ve Türk Ulusu arasında olduğu gerçeğinden hareketle, Milli Bağımsızlığı ( Atatürk'ün deyişi ile "İstiklali Tam Türkiye'yi ) amaç edinir. Ancak Türkiye’de gerçekleşecek bir sosyalist devrim, etnik bölünme yoluyla Türkiye’nin etnik parçalara bölünmesine neden olur. Her etnik parça ise bu durumda farklı bir emperyalist ülkenin denetimine girer.
Devletin Varlığını Korumak Ne Anlama Gelir?
Milletler, devletler şeklinde örgütlenir. Türkler 5000 yıllık devlet geleneği ile tarih boyunca teşkilatsız kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin, son şeklini almış örgütlenmesidir. Türk Devriminin görevi, teşkilatsız bırakılmak istenen ve Anadolu'dan atılmak istenen Türk milletinin devletsiz kalmasına engel olmak, Türk ulusunun egemenliğini tesis eden devlet yapısını inşa etmektir. Bu açıdan siyasi iktidarların temsil ettiği "hükümet" yapısı ile "devlet" aynı kavramları ifade etmez. . Hükümetlerin görevi rejimi korumak, güçlendirmek, ilerletmektir. Eğer hükümetler bu görevi yerine getirmek yerine, devlet varlığına son verecek adımlar atıyorsa, Türk Ulusu bunun karşısında yer alır. İstanbul Hükümeti’nin, Osmanlı'nın devlet varlığına son verecek Mondros ve Sevr'i onaylamasına karşı, Türk ulusunun Atatürk etrafında birleşerek Ankara Hükümeti 'ni kurması, emsal olarak yakın tarihimizdeki yerini hala korumaktadır.
Eğer mevcut iktidar, Türk milletinin ve devletinin varlığını ortadan kaldırmaya dönük adımlar atıyorsa, Türk milleti kendi öz gücüne dayanarak yeni bir teşkilatlanmaya gider ve mevcut iktidarı, kendi varlığını devam ettirmek için ortadan kaldırır.
Buna verilecek en güzel örnek işbirlikçi İstanbul Hükümetine karşı, Atatürk'ün Ankara'da bir Milli Hükümet kurması ve bunun öncesinde milli hükümeti kuracak teşkilatlanmalara gitmesidir. Bu teşkilatlar ileride kurulacak olan Milli Hükümetin organları niteliğini taşımıştır.
Bu açıdan biz, “Devlet varlığının devamını sağlamak istiyoruz.” derken, bu tümceden Türk milletinin varlığını ve egemenliğini korumak istediğimiz sonucu çıkarılmalı. Yani biz bu açıdan, mevcut sistemin işleyişini değil, bu işleyişin ortadan kaldırılarak, yerine Türk ulusunun egemenliğini yeniden sağlayacak bir örgütlenmenin kurulmasını öne sürüyoruz.
Daha özlü bir ifade ile emperyalizme bağımlı olan ekonomik sistem ve son 78 yılı kapsayan süreçteki siyasi uygulamalar, bize muhafaza edilecek bir yapı bırakmamıştır. Bu açıdan Türk Devriminin temel görevlerinden biri emperyalizme bağımlı olan bu ekonomik - siyasi yapıyı ortadan kaldırmak ve yeniden Türk Devrimini rotasına oturmaktır.
1980 öncesinde Türk milliyetçilerinin “Yıkılsın Düzen, Yaşasın Devlet” şiarı tam da bu duruma yönelik bir düşünceyi belirten ifadedir. Buna yönelik diğer bir örnek kapitalizmle Türk Devlet yapısının karşıt kuvvetler olduğunu ifade eden “Dökülen Kan Alınan Can Bizim, Yıkılsın Liberal Kapitalizm!” şeklinde ifade edilen, kapitalizmin Türk Devlet geleneği dışında bir toplumsal sistem olduğunu tespit eden cümledir. Çünkü Türk Ulus Devlet yapısı, emperyalist işgale olduğu kadar, emperyalizmin ekonomik – politik örgütlenme sisteminin yurdumuzdaki parçası olan kapitalizme karşı da bir teşkilatlanma temeline dayanır.
Son cümle olarak, başkaları Türk devletini yıkmak için devrim yapmak derdindedir. Türk milliyetçileri ise devlet kurmak için devrim yapar.
Bakınız: 1919 - 1938 Atatürk dönemi Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi.
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar / Gaziantep