Türk Diline Vurun!
Bizim karşımızdaki düşman tek: Türk diline düşmanlık!
Türkçe: Türk Milleti’nin dili!
Türkçe: Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet dili!
Türkçe: Dünya Türklerinin ortak dili!
Türk’ün Türkçeyle var olabileceğini, Türkiye’nin Türkçeyle yaşayacağını, Türkçenin bizim en önemli varlığımız olduğunu Atatürk’ün dile verdiği önemden anlayabiliriz…
Milletimize yeni Türk alfabesi Atatürk’ün armağanıdır! Bizim bir millet olmamız, dil birliğimizle, Türk alfabesiyle yazıp okumamızla başlamıştır denilebilir…
Atatürk ‘ün bu sözleri, Cumhuriyetimizin kuruluş belgesi gibidir:
“Biz doğrudan doğruya millîyetververiz ve Türk millîyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi Türk topluluğudur.( 1926)”
“Ne mutlu Türküm diyene!”(29 Ekim 1933)
Bu sözü de, millî duygunun gelişmesi üzerinedir:
“Millî duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir.”
Türk milletini tarihten silmenin yolu da işte bu yüzden dilimizi bozmaktan, değersizleştirmekten ve bölmekten geçmektedir!
Şu günlerde kendi elimizle kendimizi yok etme yolundayız! Hepimiz bu işte suçluyuz, hepimizin eli kirli…
Hiç kimse, bu işte ben yoktum, ben bilmiyordum, ben bir şey yapmadım demesin!
Dilimiz sapasağlam dursaydı, dokundurmasaydık ona, yaralatmasaydık onu, göklerimizden indirmeseydik dil bayrağımızı, dilimize sahip çıksaydık… bize kimse dokunamazdı!
Atatürk demişti ki:
“Eğitim işlerinde behemehal muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu suretle olur.”
Eğitimimizi önce ikiye, sonra da üçe bölerek, eğitim birliğimizi bozdu çapsız veya işbirlikçi siyasetçilerimiz… Halkımız da buna karşı çıkmadı. Kandı, kandırıldı…
Kolej adı altında yabancı dille eğitim ilk başladığında, sonradan görmeler, kendini bir şey zanneden halktan kopmuş aydınlar ve ne oldum delisi az buçuk okumuş kişiler bu işi bir matah sandılar.
Türkiye yakın tarihine imzasını vurmuş Bülent Ecevit bile bu okullardan yetişti.
Halkçılığı o kadardı. Bir yere kadar… Kıbrıs’taki duruşu dışında hiç ileri bir adım attırmadı, bir bölen oldu yıllarca… ( Kıbrıs çıkartmasının bile ABD’nin izni ile yapıldığı iddia ediliyor) Yeni bir parti kurdu, CHP’yi yerde bıraktı, dönüp yüzüne bakmadı. Sonra İmralı canisinin neye teslim edildiğini bile anlamaktan aciz, Fethullah Gülen’in okullarının iç yüzünü göremeyecek kadar kör edilmiş bir kişilik olarak son yıllarında AKP’nin önünü açan adam oldu…
Yunan’a şiir yazdı. Bununla övündü partililer… Timsah gözyaşı döktüler bu komşudaki sevgiliye… Eski Yunan’a hayran biri olarak, İngilizce eğitimden gocunmayan biri olarak dilimize düşman olanlara fırsat verdi Ecevit. İngilizce konuşmasıyla övündüler onun…
Özal döneminde şaha kalktı bu yabancı hayranlığı... Demirel döneminde iyice körüklendi…
Sadece İngiliz’e, Amerikalı’ya değil, Arap’a da hayranlık başlatıldı… İmam yetiştirme adına eğitime millî olmayan bir özellik daha katıldı. Sonra da eğitim bölücülüğünün meyveleri toplanmaya başlandı.
Halkımız öyle bir yabancı hayranlığına boğuldu ki, yabancı dil bilme bir bulunmaz özellik sayıldı. Kendi dilini bırakıp başka bir dilden ders okutulmasına milletimiz alıştırıldı, bu garabet iş iyice benimsetildi…
Yabancı sözlü müzikler de bu arada alıştıra alıştıra sokuldu dilimize…
Dilimizi bozarak Türkçe sözlü yabancı şarkı söylemek bile moda oldu bir zamanlar…
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İngilizce eğitimiyle ne övünürdü, ne gururlanırdı, duyardık…
Başka kültürlerin elçisi oldu oralardan yetişenlerin çoğu… Bu moda sonradan bir çığ gibi sardı ülkemizi… Peş peşe bu tip üniversiteler açıldı. Özel üniversitelerin yolu açılınca da iş iyice çığırından çıktı… Değil millî eğitime bağlı olarak vatana milllete insan yetiştirmek, bu üniversiteler Türk’e düşman, Atatürk’e karşı, vatanımıza yabancı insan yetiştirir oldu.
Yetmedi, bu işi liselerden başlattılar.
Yetmedi, ilkokula indiler.
O da yetmedi, anaokulları zorunlu eğitime alındı. Anaokullarına İngilizce dersi kondu.
Şimdi ta anaokulundan başlayarak, kimliksiz, kişiliksiz insan yetiştiriliyor ülkemizde. Sömürge olmamızın yolu açılsın, bu arada Kürt bölücülüğünün, diğer sırada bekletilen her çeşit ırksal, dinsel bölücülüğün önü açılsın diye…
Okullarda millî bayramların kutlanmasını, İstiklâl Marşı okunmasını kaldırmak istiyorlar.
Bütün liseler Anadolu liseleri olacak dendi geçen yıl. Sonra 40 bin yabancı İngilizce öğretmeni alınacağı söylendi…
Anamuhalefet lideri kılıçdaroğlu başta olmak üzere hiçbir yerden çıt çıkmadı. Şöyle bir baktılar, bu konuda soru soran gazeteciye. Trene bakar gibi… Ama atanacak İngilizce öğretmenlerimiz varken ama… gibi bir şeyler gevelediler ağızlarında…
Onca emekli öğretmenin, onca çalışan öğretmenin sesi çıkmadı, hepsi sustu…
Analar - babalar sustu…
Çocuklarının, torunlarının el diliyle yetişmesinden gurur duyuyor olmalılar…
Yeni bir vakıf üniversitesinin reklamı yapılıyor gazetelerde. Eğitim dili İngilizceymiş… Bununla övünüyorlar.
Haberal’ın Başkent Üniversitesi, bir tanıtım yayınında profesörleri aracılığıyla bu durumdan şikayet ediyor, yasaları zorlayarak Türkçe eğitim yapmaya çalışıyoruz diye bu durumdan yakınıyordu…
İlkokulu bitirmemiş vatandaş bile, bu İngilizce eğitim yapan Anadolu liseleri adlı bölücü- yıkıcı okul sistemine hayranlık duyuyor. Çocuğu bir oraya atsak, diyor. Neden dediğim de, kaliteli eğitim görüyorlarmış, cevabını alıyorum.
Kaliteli demek, kendi dilin Türkçeyi bırakıp, İngilizce yani Tarzanca konuşmak, başka kültürün diliyle ders görmek demek olmalı…
“Havvanur” doğuştan kolsuz bir kız, engelli ama çalışkanmış. İzmir Bornova’dan. İki gündür haberi gazetelerde. SBS’de puanı (SBS nedir ben bilmiyorum, eminim siz biliyorsunuzdur) evlerine yakın Suphi Koyuncuoğlu Anadolu Lisesi’ne yetmemiş. Çimentaş Anadolu’ya kayıt hakkı kazanmış… Annesi bakandan yardım istiyormuş…
Haberdeki okul adları şaşırtıyor önce beni.
Bizim yetiştiğimiz dönemde okullarımızın adları ya Cumhuriyet, ya Atatürk adlı olurdu. Suphi Koyuncuoğlu okulu. Bu okula gitmekten gurur duyacaksın. Büyük bir Türk büyüğünün adı gibi bir ad. Kim? Arıyorum: İş adamı.
Çimentaş ne? Şirket olmalı. Parayı bastıranın adları ne yazık ki okullarımıza verilebiliyor. Belki de böylesi dünyada tek bizde vardır… Milletin büyük insanlarının adlarını vermek değil de, parası olanın adını okula vermek… Ne kadar alçaltıcı bir duygu o okulda okuyanlar için. Bir de şu ada bakınız. İzmir’den:
“Mustafa Kemal Anadolu Lisesi.” Hiç ikisi bir olur mu?
Bu yazıyı yazarken farkettim, artık her okulumuz bir Anadolu Lisesi olmuş. Yüzlerce, binlercesi… Düz liseler kalkacak denmesi boşuna değilmiş. Küçücük kasabalarda bile var.
Şimdi bizi bölemezler, Kürtçe bir lehçe ile eğitim olamaz, bu iş olmaz, eğitim sisteminde ikilik olur, fırsat eşitliği Kürtçe’den yana bozulur diyenler:
Siz uykuda mısınız?
Yoksa, uyur gibi yapıp saf çocuk rolü mü oynuyorsunuz?
Sömürge ülke olmanın bütün yapı taşları döşenmiş… Türkçe tedavülden kaldırılan para gibi çoktan eğitimden kaldırılmış… Pek yakında seçmeli bir ders gibi okutulur olacak okullarda.
İlkokul dörde kadar da her türlü küçük dilcikde ders görme serbest olacak:
Beş altı çeşit Kürtçeden hangisini istersiniz? Çerkezce mi? Arapça mı? Yoksa Rumca mı alırdınız?
Sonra size soracaklar:
Hangi bölgede yaşıyorsunuz? Şu PKK denilen insanlık dışı cinayet örgütünün, bu örgütün siyasi uzantılarının istedikleri gibi 25 – 26 bölgeden hangisi sizinki? Hangi şehir devletinde yaşıyorsunuz? Diliniz ne diliniz?
Çok güzel… İleri demokrasiyi yakalamışsınız… 2002 yılında tamamen biten örgütün biti canlandırılmış. Biti kanlanan örgüte arka çıkarak, kan dökmesine aldırmayarak, askere darbe üstüne darbe vurarak, siyasi iktidar ve yandaşlarıyla, güdümlü ve yabancı kaynaklı basın yayınla epey mesafe almışsınız…
Bundan iyisi Şam’da kayısı!
İlk üç dört yıl anadilinizden eğitim. Sonrası bülbül gibi bir İngilizceyle lise ve yüksek öğretim…
Hayırlı uğurlu olsun! Bir ülkeyi çökertmek bu kadar mı kolaymış?
Şimdi diyeceksiniz ki yok, bu dediğiniz olmaz, olmamalı…
O zaman hâlâ saftoriklik rolü oynayanlara soralım:
İngilizce dili, eğitim sistemine böyle çaktırmadan nasıl sokuldu?
Türkçemiz nasıl terkedildi?
Bilgisayar sistemi yaygınlaşırken neden Türkçe için bulunmuş F tipi klavye değil de yabancı diller, özellikle İngilizcede kullanılan Q tipi klavye seçildi? Hem de devlet eliyle neden böyle bir seçme yapıldı?
Bu seçmeyle beraber Türkçenin kendine has özelliği olan o güzelim seslerini nasıl ve neden terkettiniz? Bunu içiniz nasıl götürdü?
Millet adımız olan “Türk “ sözünü bile, tükürür gibi “Turk” diye yazmalarına nasıl izin verdiniz?
Türkçeyi, Turkce diye yazmak zorunuza gitmedi mi hiç?
Haberturk adıyla satılan gazeteyi aldınız, televizyonunu izlediniz üstelik… Taraf adlı, Türkiye, Türk Ordusu ve Türk düşmanlığı yapan gazeteyi, para verip alarak okudunuz!
Bu düz liselerin kaldırılması olayına neden ses çıkaran olmadı?
Yabancı İngilizce öğretmeni demek, misyoner öğretmen demek, diye edilen feryatlara neden kulak verilmedi?
İngiliz’in bir zamanlar sömürgesi olan Hindistan gibi olmayı ne zaman planladılar bunlar? İngiliz- Amerikan mandası durumuna ne zaman düşürüldük?
Kıyılarımıza, belli yerlere aynı yabancı milletin topluca yerleşmelerine niye ses çıkarmadık?
2009 yılı başında devlet televizyonu ve radyosu bir yerel lehçeden kesintisiz yayına başlayıverince aniden, neden buna ses çıkaran, karşı çıkan olmadı?
Devlet o günden beri resmen iki dilli olmadı mı?
O günden beri İngilizce eğitim atağı başlamadı mı?
O günlerden beri Türkçeye ve Türk müziğine darbe üzerine darbe vurulmuyor mu?
Habur açılımı o günden sonra yapılmadı mı?
O günden sonra İmralı canisiyle pazarlıklar yapılmıyor mu?
Ülkeyi bölmek için, son iki seçimdir PKK’nın siyasi uzantısı partiye, bağımsız seçilme yolu bir yasa değişimiyle açılmadı mı?
Meclise doldurulan bölücüler, yasayla terör örgütü üyeliğinden hüküm giymiş bölücüler hem de, ülkemizi tehdit eder duruma gelmediler mi?
Tuğluk adlı kadın sözcüleri, kendisine sevecen bir şekilde laf atan iktidarın sözcüsüne, “ Yakında ne yaptığımızı göreceksiniz!” demedi mi en son?
Kemal Burkay adlı azılı bölücü militan devlet töreniyle daha geçenlerde sınırda karşılanmadı mı?
Bu ne olduğu belirsiz kişiyi vali yardımcısı karşılayıp, sanki bir yabancı ülkenin devlet temsilcisiymiş gibi ona yerel ağızla hitap etmedi mi?
Azılı Kürtçünün yurda girişinde, Türk tarihinde ilk kez, salonda bulunan büyük Önder Atatürk’ün resminin üstü örtülmedi mi? Atatürk düşmanı Kürtçü rahatsız olmasın diye!..
Yeni anayasa bizim en önemli işimiz diye iktidar partisi yırtınmıyor mu? ABD elçisi, AB temsilcileri bunu dayatmıyor mu? Anayasaya iki dil adı yazılsın değil mi bütün istedikleri? Veya dilimiz Türkçenin adı yazılmasın!..Çok dilli bir ülke olunsun!
Bununla sorunların, yani bunlara dayatılan, suni olarak oluşturulan tek sorun Kürtçülük çözülecek, hem de sömürgeci Batı’nın isteklerine göre çözülecek denmiyor mu?
Üç sene önce yapılanın adı konulacak yalnızca…
Yarın öbür gün,15 Ağustos’ta, ikinci kez hem de, Rum, Sümelâ’da, Pontus hayallerini bir daha haykırmayacak mı? Fatih'in Trabzon'u fethettiği 15 Ağustos 1461’in yıldönümünde ... Bugünü ayin için özel olarak ayarlayan Rum Pontusçulara neden evet dendi sizce? Sırtlarında hayali Pontus haritaları Trabzon’da boy göstermiyecek mi bunların militanları tekrar? İktidar öyle suskun seyretmeyecek mi yapılanları?
Her gün askerin polisin canını alan, pusu kurarak kurşun atan, bomba atan, mayın döşeyen teröristlere karşı ne yapılıyor? Kaçı yakalandı, şu anda yargılanıyor?
Ortada, uzun yıllar önce başlatılan, son dokuz yıldır hızlandırılan ve son seçimden sonra da iyici kızışan bir savaş yok mu?
Türk diline karşı bir savaş! Türk tarihine, Türk egemenliğine, Türk varlığına, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir savaş!
Hem de tek taraflı bir savaş yok mu?
Savaşanların karşısında kimsenin olmadığı bir savaş! Karşı çıkanın derdest edildiği, Silivri’ye tıkıldığı, veya en azından korkutulduğu bir savaş!.. Ordunun tasviye edildiği bir savaş!
Türk diline vurun!
Hadi durmayın, Türk diline bir de siz vurun! Çocuklarınızı Anadolu liselerine gönderin! Anaokulundan başlayarak İngiliz- Amerikan kültürüyle yetiştirin! Hepsi birer Fethullah Gülen okullarına dönüştürülecek bu okullarda okusun artık çocuklarınız…
Köle ruhlu yapın onları. Atatürk’ü unutturun!
Saldıran taraf belli…
Hedef ortada, açıkça belli!
Türk dili!
“Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek muhafızlar ister. (1924)” demişti, Atatürk.
Şimdi Türk diline acımasızca vuruyorlar!
Türk dilini savunacak güçler, Türkçe gidiyor, nerdesiniz?
Feza Tiryaki, 8 Ağustos 2011