Türk Kadınlarına Oy Hakkı Tanınması (1934)
Atatürk der ki;
“Tarih, bir milletin nelerle yetenekli olduğunu ve neler başarmaya gücü yettiğini gösteren en doğru kılavuzdur.”
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde, üç yıldan uzun süren bir Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1923’te kuruldu. Tam bağımsız bir ülke olarak, kanla, irfanla kuruldu. Devlet kurulduğunda, o günlere tanık olanlar anlatırlar, yangından çıkmış bir ülke görünümündeydi, derler. Köyleri kentleri düşmanlarca yakılmış, yıkılmış, taş taş üstünde bırakılmamış.
İlk el atılan konu ekonomiydi. Kalkınma atılımlarıyla birlikte, yenilikler birbirini izledi. Çağdaş uygarlığa erişmek için Atatürk bir dizi devrimler yaptı. Bunların en büyüğü Türk Dil devrimidir, Türkçenin ses bayrağımız yapılması, okuma – yazma seferberliğiyle eşsiz güzellikteki, dilimize tam uyumlu Türk Yazı Dili’ne kavuşmamız…
O altın yıllarımızda, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığında yönetildiğimiz yıllarda, “Türk kadını, Türk erkeğiyle eşittir.” anlayışıyla yapılan yeniliklerden biri de, kadınlara oy hakkı verilmesidir.
“Türk vatandaşları, cinsiyet, ırk, din ve mezhep ayrılıkları olmaksızın hak ve ödevler bakımından eşittir” anlayışı 1926’da Türk Medeni Kanunu’yla yürürlüğe girdi.
Atatürk daha Cumhuriyet’in ilanından dokuz ay önce 1923’te şöyle demişti:
“Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, sosyal toplum felçlidir.”
Cumhuriyet’in ilanından sonra 1930’da kadınlara “Belediye işlerinde, seçimlerinde söz sahibi olma hakkı verildi. Daha sonra 1933’te Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Ulus olma özelliğine (tasada, kıvançta, amaçta, duygularda bir olma) bu son yenilikle ulaştık.
Bunun için çıkarılan yasalar (1934) şöyleydi:
“Yirmi iki yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçme hakkını haizdir.”
"Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir."
Ardından, 1935’te yapılan milletvekili seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiştir.
Sonra gazeteler anket yapmıştır, kadınlara şu soruyu sorarak:
“Saylav (milletvekili) Olsaydınız Ne Yapardınız?”
Çocuklara yardım etmek, yatılı okullar açmak demiştir kimisi. Kimisi kadının her tür görevi üstlenmesini istemiştir. Son sözü hukukçu bir kadın söyler:
"Artık Kurultay kapısından (Meclis) girerken kadın erkek farkı yoktur!”
Sonra ellili yıllar, DP iktidarının zamanı geliyor. O yılları büyüklerimizden öğrendik. CHP’lilere karşı yeni iktidarın çirkin savaşını, halka baskısını duyduk. Kahvehaneler bile partilere göre ayrılmıştı. Halka ayrımcılık yapılıyor, CHP’liler cezalandırılıyordu. Vatan Cephesi adlı gülünçlük, inanılmaz ayrımcılık. İşte böylece Atatürk devrimleri karşıtı bir partinin, dini kullanarak başa geçmesiyle, ülkemiz için geriye dönüş dönemi başlıyor. Bu durum on yıl sonra 27 Mayıs 1960’ta Türk Ordusu’nun yönetime el koymasıyla son buluyor. 1961 yılında yeni bir Anayasa hazırlanıp halkoyuyla kabul ediliyor. 1961’de ilk genel seçimler yapılıyor.
O günden sonra da kadın erkek oy kullanma, seçme, seçilme hakları hiç kesintisiz günümüze kadar sürüyor. Çok tartışılan SEÇSİZ sistemiyle, dünyada artık kullanılmayan hilelere açık bu sistemle de son yıllarda tanışmamız, seçim hileleri sözünün dillerden düşmemesi… Kaçırılan sandık hikâyeleri, çöplere saçılan oy pusulaları…
İlk kez 1973 genel seçimlerinde oy vermiştim, birey olmanın, yetişkinliğe ermenin, eşitliğin güzelliği… Ülkemizin Atatürk döneminden sonraki güzel, çağdaş yılları… Sonra 1980 Kenan Evren darbesi…
Annem Cumhuriyetle doğmuş. Başını küçük bir eşarpla bağlardı, alnına dökülürdü saçları. Hanımlar manto giyerlerdi. Avrupalı'dan farkları yoktu. Akranlarının hepsi öyleydi. Yeni yazıyla, konu komşunun asker mektuplarını yazardı. Güzel bir el yazısıyla, Atatürk’ün el yazısı benzeri bir yazıyla. Her seçimde oyunu kullanmış. Babam, o dönemde Atatürk devrimlerini halka tanıtmak için kurulan Halk Evlerinde çalışmış, devrimlerin hepsine gönüllü yardım ettiğini söylerlerdi.
Bu haklar (Kadınların seçme, seçilme hakkı) Fransa'da 1944, İtalya'da 1945, Yunanistan'da 1952, Belçika'da 1960 ve İsviçre'de ise 1971 yılında kadınlara verilmiştir. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde 1934 yılından önce kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkı yoktu.
Türkiye kadın-erkek eşitliğini anayasa ve yasalarına geçirmiş olan ilk devletlerden birisidir. Atatürk’ten sonra her konuda olduğu gibi bu durumda da gerilemeler yaşanmış, örneğin 1950 seçimlerinde yalnızca 4 kadın milletvekili Meclis’e girebilmiştir.
Ülkemiz bu en son döneme kadar her zaman çağdaştı.
Batılı devletlerden bir farkımız yoktu. Kamuda başörtüsü yasaktı, dini kurallara göre giyinilemezdi, yasaktı. Eğitim Birliği vardı. “Kılık kıyafet devrim yasalarına” uyulurdu…
Seçimlerde oy kullanmak sıradan bir eylemdi, ayrıca bir önem taşımazdı, çok uzun yıllardır oy kullanan bir toplumduk, bunu içselleştiren bireylerdik…
Günümüzde, geriye doğru giderken ülkemiz bizi çağdaş bir birey yapan Atatürk’ün devrimleri, Atatürk ilkeleri tek tek yitiriliyor, laiklik kimsenin tasasında değil, her parti neredeyse birbirinin aynı, devrim karşıtlığında.
Cumhuriyetimizi, devrimlerimizi korumakta birleşemedik, aydınlarımız hep başka yönetimler için çalıştı, kimi ta Cumhuriyet kurulurken Sovyet hayranı çıktı, kimi sahte aydıncıklar padişahçı çıktı, yıllarca milleti kandırdı, kimi Çin’in kanlı devrimcisi Mao hayranı oluverdi, kimi Latin ülkelerinin liderlerine takıldı. Bölücülük, etnik ayrımcılık, ulus devlet karşıtlığı yayılmacı ülkelerin bastırmasıyla, yönlendirmesiyle solculuk sayılıverdi ülkemizde, seksenlere girilirken de bölücülerin güdümlü terörü başlatıldı.
Tek tek geri getirildi devrim yasalarıyla kaldırılan eski düzen. En son, yaz sonunda Türk Yazı Diline kadar uzandı eller. Dilimiz bir işaretle gitti gidecek… Yüz yıllık aydınlığımız söndürülecek, şaşkınlara döneceğiz, aptallaşacağız.
Bayramlar bayram gibi kutlanmıyor artık, Atatürk anılmıyor, yeni yetişenlere yüce önderimiz, Atatürk İlkeleri, Kurtuluş Savaşımız derslerde öğretilmiyor.
5 Aralık Türk Kadınının dünya kadınlarından çok çok önce aldığı bir hakkın yıldönümü. Aynı zamanda “5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü” olarak kutlanıyor.
Kim bunun ayırdında? Bugünü kim neden kutlayacak?
Devlet televizyonu (TRT) bile bu günü anmazsa, akşam haberlerinde bugün 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü derse, bir de eski giyimlileri feslileri gösterirse resimleriyle...
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Bir zamanlar ders kitaplarımız ulusal duyguları geliştirme, bağımsız, çağdaş bireyler yetiştirme amacıyla hazırlanırdı. Kurucu önderiyle bağlarını diri tutardı çocuklarımızın.
Bayramlarımız, ders kitaplarımızda, gününde, bayram haftasında detaylı işlenirdi. “Atatürk’ü Anma haftası”nda, bu Kasım ayında olduğu gibi tatil edilmezdi okullar. Orta Öğretimde, Yüksek Öğretimde, değiştirilen en son adıyla “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi” dersi zorunlu dersti. 15 Temmuz 2016’dan sonraki öğretim yılında başladı değişiklikler, gazeteler yazdı:
“MEB'in yeni müfredatı; Atatürkçülük kalktı; 15 Temmuz geldi. (T24)
“Atatürkçülük” kavramı sosyal bilimler derslerinin müfredatından tamamen çıkarıldı, Atatürk'ün işlenişinin kapsamı daraltıldı.”(15 Ocak 2017)
*
En son ilan edilen, bu yılki değişiklik de bu, “İnkılap Tarihi dersi kalktı bakın yerine ne geldi?” diyerek gazeteler 2024 yaz sonunda duyurdular:
“Değişimlerden bahseden Bakan, İnkılap Tarihi dersinin kaldırılıp yerine Cumhuriyet Tarihi dersinin uygulanması hakkında bilgi verdi. (6 Ağustos 2024)
Bizde, böyle böyle Atatürk unutturulurken, kitaplarından o günleri öğrenemezken çocuklarımız, “Kurtuluş Savaşı” üzerine ulusal bayramlarda bile tek söz edilmezken televizyonlarda, bunun yerine, Kuruluş Osmanlı, Fetihler Sultanı… gibi tarihte kalmış konulu diziler yayına konulurken, yakın tarihimiz unutturulurken sistemli bir şekilde, geleceğimiz güzel gözükmüyor...
Yakın zamana kadar ( 2011/2012 öğretim yılı) liselerde okutulan 1992 basımı, 301 sayfalık Milli Güvenlik Bilgisi ders kitabından aldığım, zamanın önemli kişilerinin ( yabancıların) bu yasa ile ilgili sözlerini okuyalım mı?
Kadınlara oy hakkının ( seçme- seçilme) verildiği ilk seçim sonrası söylenmiş bu sözler:
*
“Bu gün Türkiye gerçekten bütün dünyanın ilgisini çekmiş bulunuyor. Özellikle kadın hakları alanında birçok Avrupa uluslarını geride bırakan son hamleler bizi İstanbul’a getiren en büyük etkendir. Bütün dünya kadınları, Türk kadınının bugünkü haklarına erişebilirlerse gerçekten kendilerini talihli sayacaklardır.”
Uluslararası Kadın Birliği Avustralya Delegesi Cardell Oliver (Cumhuriyet Gazetesi, 10 Nisan 1935)
*
“Yirmi üç yaşına girmiş bütün Türk kadınlarına seçim hakkı tanındı. 1935 Şubat’ında yapılan seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 18 kadın milletvekili katıldı. Türkiye böylece, henüz kadınlara tam bir serbestlik vermemiş bulunan Fransa, İtalya, Almanya gibi ülkelerin de önüne geçmiş bulunuyor."(1937)
Amerikan Elçisi General Charles H. Sherrill (Üç Adam, Kemal Atatürk – Roosevelt – Mussolini)
*
“Tarihte Mustafa Kemal gibi yurdunu kurtaran, daha doğrusu dirilten büyük insanlar vardır.” der bir Fransız yazar, örnek verir, sonra şunu ekler:
“Ben de Sevres’ten sonra Türkiye’nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki…(Fransız yazarı Claude Farrere, Türk Dili, 1964, s. 163)”
*
Yüce Önderimizi gönül borcuyla yeniden yeniden anarken, hatırası önünde saygıyla bir kez daha ulusça eğiliyoruz…
Feza Tiryaki, 5 Aralık 2024
Kaynakça:
Milli Güvenlik Bilgisi 2, Devlet Kitapları 1992
Ansiklopedi, Temel Britannica, s. 115- 130, Atatürk maddesi
Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi, İstanbul, 1981 MEB Yayınları
https://www.barobirlik.org.tr/.../turk- ... secme-ve...
https://atamdergi.gov.tr/tam-metin/171/tur