Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özeleştiri / Deniz KAVUKÇUOĞLU

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özeleştiri / Deniz KAVUKÇUOĞLU

İletigönderen TÜRKK » Çrş Ağu 11, 2010 23:32

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ve ÖZELEŞTİRİ

“Bizim bu generaller, terfiler için harcadıkları enerjilerinin onda birini askerlik için harcasalardı, doğru dürüst, ciddi, saygıdeğer bir ordumuz olurdu.

Kendi mayınıyla kendi askerini havaya uçurmaya, askerlerinin ölümünü naklen seyretmeye, ‘baskın olacak’ raporlarına aldırmamaya, dünyanın en kolay baskınına uğrayan karakollarını yapmaya, baskına gelen PKK’lileri ‘kaçakçı’ sanmaya, kekik toplamaya çıkan köylüleri ‘düşman’ diye öldürmeye hiç aldırmıyorlar, bu hataları düzeltmek için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar ama ‘terfi, tayin’ dedin mi çıldırıp ortalığı kırıp döküyorlar.

Bu kadar vurdumduymaz, bu kadar bencil, bu kadar şımarık bir komuta heyetini herhalde yeryüzünün hiçbir ordusunda bulamazsınız. Yıllarca beceriksizliklerinin, yeteneksizliklerinin, yetersizliklerinin sorgulanmamasına alışmışlar.”


***

Yukarıdaki satırlar Ahmet Altan’ın 7 Ağustos 2010 tarihli Taraf gazetesindeki “Yeter Artık” başlıklı yazısından. Yandaş koalisyon elindeki tüm araçlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırıyı sürdürüyor. Üst düzey komuta kademesindeki kıdem geleneğinin altüst edilmesi de “hocaefendiciler, neo-liberaller ve İslamcılardan” oluşan bu koalisyonu yeterince tatmin etmemiş; orduyu karnının en yumuşak yerinden vurup yıpratmaya çalışıyorlar.

Türk Silahlı Kuvvetleri doğal ki başka kurumlar gibi eleştirilmeli, fakat bunların yaptığı eleştiri değil, ortak siyasal amaçları doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin toplumdaki saygınlığını zedelemek istiyorlar.

Ellerinde önemli silahlar var. En önemlisi de 12 Eylül 1980 hiyerarşik üst komuta darbesi. Bu faşist darbenin topluma çektirdiği acılar, ülkeyi sürüklediği karanlık hâlâ halkın belleğinde. Halk süngü gölgesinde sandık başına gidip bir deli gömleğinden farksız Evren anayasasına “evet” oyu vermeye zorlanmasını unutamıyor. Önümüzdeki anayasa referandumunda 12 Eylül 1980 darbesinin AKP tarafından “koçbaşı” olarak kullanılmasının nedeni de bu değil mi?

***

Çok yazıldı, çizildi. Kendi hesabıma ben Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin olarak bir “özeleştiri” yapması gerektiğini, kurumun üzerine yapışmış kara lekeden ancak böylelikle arınabileceğini en az dört kez yazdım bu köşede. TSK, özeleştiriyi hiç aklına getirmediği gibi darbe döneminin en azılı işkencecilerini korudu, korumakla da kalmayıp terfi ettirdi.

Nurettin Ersin (1 Temmuz 1983 - 6 Aralık 1983), darbe çetesinin bir elemanıydı, dolayısıyla ondan böyle bir davranış doğal ki beklenemezdi. Ya ondan sonra Genelkurmay Başkanlığı’na gelen öbür orgeneraller? M. Necdet Üruğ (6 Aralık 1983 - 2 Temmuz 1987), Necip Torumtay (24 Temmuz 1987 - 3 Aralık 1990), Doğan Güreş (6 Aralık 1990 - 30 Ağustos 1994), İ. Hakkı Karadayı (30 Ağustos 1994 - 30 Ağustos 1998), Hüseyin Kıvrıkoğlu (30 Ağustos 1998 - 28 Ağustos 2002), Hilmi Özkök (28 Ağustos 2002 - 28 Ağustos 2006), Yaşar Büyükanıt (28 Ağustos 2006 - 28 Ağustos 2008) ve İlker Başbuğ (28 Ağustos 2008 - ).

Son 27 yılda sekiz Genelkurmay Başkanı gelmiş, yedisi geçmiş, sonuncusu geçmek üzere, fakat hiçbirinin aklına komuta ettikleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni 12 Eylül 1980 lekesinden arındırmak gelmemiş. Hiçbiri Yunan ya da Arjantinli meslektaşlarının yaptıklarını yapamamış, içlerindeki darbe bulaşıklarını kulaklarından tutup atamamış.

***

Gelinen sonuç ortada; AKP şimdi TSK’nin yapmadığını, yapamadığını “yaparım” savıyla önümüzdeki referandum için oy toplamaya çalışıyor. 12 Eylül Darbesi’ni yüksek yargıyı ele geçirebilmek için yem olarak kullanıyor. Eğer referandum “evet” ile sonuçlanacak olursa bunun bir sorumlusunun da kim olacağını varın siz değerlendirin.


DENİZ KAVUKÇUOĞLU, Cumhuriyet, 11 Ağustos 2010
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özeleştiri / Deniz KAVUKÇUOĞLU

İletigönderen İrfan Tuna » Cum Ağu 13, 2010 15:11

Ahmet Altan yazdı:“Bizim bu generaller, terfiler için harcadıkları enerjilerinin onda birini askerlik için harcasalardı, doğru dürüst, ciddi, saygıdeğer bir ordumuz olurdu.

Kendi mayınıyla kendi askerini havaya uçurmaya, askerlerinin ölümünü naklen seyretmeye, ‘baskın olacak’ raporlarına aldırmamaya, dünyanın en kolay baskınına uğrayan karakollarını yapmaya, baskına gelen PKK’lileri ‘kaçakçı’ sanmaya, kekik toplamaya çıkan köylüleri ‘düşman’ diye öldürmeye hiç aldırmıyorlar, bu hataları düzeltmek için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar ama ‘terfi, tayin’ dedin mi çıldırıp ortalığı kırıp döküyorlar.

Bu kadar vurdumduymaz, bu kadar bencil, bu kadar şımarık bir komuta heyetini herhalde yeryüzünün hiçbir ordusunda bulamazsınız. Yıllarca beceriksizliklerinin, yeteneksizliklerinin, yetersizliklerinin sorgulanmamasına alışmışlar.”


***

Yukarıdaki satırlar Ahmet Altan’ın 7 Ağustos 2010 tarihli Taraf gazetesindeki “Yeter Artık” başlıklı yazısından.


Bizim bu medyadaki Coni'ler, ABD çıkarları için yalan üretmeye ve tertip tezgahlamaya harcadıkları enerjilerinin onda birini gazetecilik için harcasalardı doğru dürüst bir medyamız olurdu.

Kendi kalemiyle kendi ülkesini vuran, kendi ürettiği yalanları gerçekmiş gibi dönüp seyreden, ABD'nin ülkemizi bölme planlarına aldırmayan, hatta bu projelere hizmet eden medyadaki Coniler, içinde bulundukları duruma hiç aldırmıyorlar. Ama kendilerine Amerikan uşağı dedin mi, çıldırıp, ortalığı kırıp döküyorlar.

Bu kadar vurdumduymaz, bu kadar şımarık, bu kadar bencil, kendi gazetesini ''pavyona'' benzeten bir Genel Yayın Yönetmeni'ni, yeryüzünün hiçbir basınında bulamazsınız. Yıllarca beceriksizliklerinin, yeteneksizliklerinin sorgulanmamasına alışmışlar.

Ve yalanları birer birer ortaya çıktığı halde, onlar pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özeleştiri / Deniz KAVUKÇUOĞLU

İletigönderen TÜRKK » Cum Ağu 13, 2010 20:00

GAZETECİYKEN CEHALET GERÇEKTEN KOLAY DEĞİL

Bugün 2 Ağustos 2010, telefonlar susmak bilmiyor. Gazeteciler (!) Boğaz’ın altında yeni bulunan nehiri soruyorlar. Nereden duydunuz bunu diyorum. Bilmem ne haberi Sunday Telegraph gazetesinden nakletmiş. Peki orijinal haberde ne yazıyor? Onu görmedik işte bilmem ne haberininkinden söylüyoruz.



Böyle bir salaklığa ne diyeyim diye düşünürken, Deniz Kuvvetleri Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı aziz dostum, komutanım, Tuğamiral Mustafa İpteş aradı. Komutan da haberleri duymuş ve benim gibi bu derin cehalet ve meraksızlık karşısında cinleri tepesine çıkmış. Buna ne yapalım diye bir istişare için beni aramış. Komutanım dedim, siz orijinal haberi gördünüz mü? Tabii dedi, hemen yollayayım elektronik postayla. Ve bir-iki saniyede Sunday Telegraph’in bilim muhabiri Richard Grey’in yazdığı güzel haber orijinali önümdeydi.

İpteş Amiral, Boğaz’daki yoğunluk akıntısının bilimsel olarak 1658 ve 1730 yılları arasında yaşamış olan Kont Luigi Ferdinando Marsili (veya Marsigli) tarafından İstanbul’da bulunduğu sırada incelenerek 1681 yılında yayımlandığını, bunun da kendilerinin yeni yayımladıkları Boğaz’ın oşinografi atlasında belirtildiğini söyledi. Bunu Yunanlı balıkçılar Milattan Önce de bilmiyorlar mıydı, yoksa beni hafızam mı yanıltıyor diye de sordu. Dediğiniz doğru Komutanım, dedim. Üstelik, kıt’a kenarı sahanlıklarının derin kanyonlarla kazınmış olduğunu ve bu kanyonların da aynen karadakiler gibi su akıntılarının marifeti olduğunun Avrupa-Amerika telgraf tellerinin kopmaya başlamasından sonra bu sorunun nedenleri araştırılırken keşfedildiğini ve her türbidit inceleyen jeologun bunu bildiğini hatırlattı. Kendisinin de Boğaz’daki yoğunluk akıntılarını daha ortaokulda öğrenmiş olduğunu anlattı.

Komutanım dedim, yıllardır Boğaz’daki Tufan teorisinin iki yazarından biri olan Walter Pitman Columbia Üniversitesi’ndeki öğrencilerine karada gördükleri her akarsu şeklinin deniz dibinde de görüldüğünü, çünkü deniz dibindeki akıntıların aynen nehirler gibi çalıştıklarını anlatır. Bu artık en basit lise coğrafya kitabına girmiş bir bilgidir (tabii Türkiye hariç). Komutan büyük teessür belirtti ve belki kendi bürosunun da bir açıklama yapmasının gerekli olduğunu, zira Boğaz’daki yoğunluk şartlarını ve bunun yarattığı akıntıları enfes renkli harita ve kesitlerle gösteren Boğazlar Oşinografi atlasını daha yeni yayımladıklarını söyledi.

Sayın Komutanıma şunu söylemek isterdim: Boşuna zahmet etmeyiniz, Komutanım, zira halkımızın pek çoğu AKP sayesinde yarı açlıktan, yarı Ortaçağ heveslerinden bu konulara en küçük bir ilgi duymaz hale gelmiştir. Gazetecilerimiz ise yarısı AKP yalakalığından bununla ilgilenmeye zaman bulamaz (bulsa da bilgi dağarcığı ve kafacığı yetmez), diğer yarısı da korkudan zaten en masum haberi bile basamaz. Hani olur a belki bu hikâye dinleriyle falan çelişir, tepelerine ya bir sansür veya yeni bir vergi cezası veya hatta hapis gelebilir. Tabii bunları telefonda anlatamadım; yalnız makamında oturuyor olsak da anlatamazdım. Hani asker ya, telefonunu ve odasını dinleyenler derin oyulan kanyon milletimizi, onu oyan akarsu iktidarı, oyuntunun sürüklediği ve biriktirdiği kanal kenarı şekilleri de başbakanın biriktirdiği ikide bir dile gelen zenginlikleri dile getiriyormuş gibi yorumlayabilirler ve bu yeni bir «denizaltı darbesi davasına» konu olabilir. Sonra topla Seyir Hidrografinin tamamını ve at içeri. Gel de anlat ki burada sadece jeoloji ve fiziksel oşinografi konuşulmuştur!

Sevgili vatandaşlarım, işte size gazetecileriniz ve işte size sadece bir muharip olarak yetiştirildiği halde, görevini ciddiye alan ve onun gereklerini makamının ve görevinin hakkını vererek yerine getiren entelektüel düzeyi de buna hayli hayli müsait bir asker. Hani arkadaşlarını, komutanlarını otobüs dolusu toplayıp hapsettiğimiz o asil, dürüst, yüreği vatan ve millet aşkından başka bir aşka yer veremeyen, beyni de insan medeniyetinin verebildiği en iyi eğitimin sonuçlarıyla dolu bir insan. Hapsedilen arkadaşları ve komutanları da onun gibiler. Gelgelelim asil ve kahraman insanlar içeri tıkılırken, hakkımda iftira ile soruşturma açan, gazetelere doğru olmayan beyanlar veren YÖK başkanı ve onu (ve pek çok değeri tartışılamaz üniversite rektörünü) atayan ve hareketlerinden kuşkusuz haberdar olan Cumhurbaşkanı’na kimse bir soru bile soramaz «Nedir bu yapılan iş?» diye.

İşte sonucunda yirminci yüzyılın başlarında yapılan keşifleri yeni diye okursunuz. Yakında onları bile okuyamayacağınız zamanlar gelecektir. Yeter ki 12 Eylül’de eveti çakın.



A. M. CELAL ŞENGÖR, Cumhuriyet / Bilim ve Teknoloji, 13 Ağustos 2010
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x