‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Ara 23, 2015 21:43

‘Türk’üm diyen…


Resim
“Türkiye ve Kürdistan’ın ortak siyasetini inşa edeceğiz.” diyor biri. Üstelik Kürt etnisitesinden de değil. HDP/PKK’ya yamanmış Ertuğrul Kürkçü’den sâdır bu söz.

Zavallı Türk Marxistleri... Hiçbir zaman kendileri olamamışlardır; ya kuyruk, ya maşadırlar. Bizimki gibilerini hiçbir ülkede göremezsiniz. Nasıl olsun ki; onlarda “beyin” var!

İnsanlarımızı farklılaştırmak kime ne kazandıracak?!

“Kürdistan” dediğin yer asıl neresi? Selçuklu ve Osmanlı sahalar neden “Türkiye” diye anılmış?

Marxistlerimiz dik dursalar, bizim kelaynaklarımızdır, der, ihtimam gösteririz; ama zarar veriyorlar.

Kâzım Karabekir’i biliyorsunuz. “İttihat ve Terakki Cemiyeti” kitabında, Mekedonya meselesine girer, çetelerle savaşlarını, İttihat ve Terakkî’nin kuruluşunu ve neden “Türk’üm.” demek gerektiğini anlatır:

“41 Bulgarla 4 Rum ikişer ikişer bileklerinden kelepçeli olarak trenlere bindirildi. Bir Bulgar papaz beherine birer altın dağıttı, bir şeyler de söyledi. Tren hareket eder etmez hep bir ağızdan Bulgarca haykı­rıştılar: ‘Yaşasın bizim Bulgar milletimiz!..’ (…)

Biz de ibretle bunları seyrettik. Arkadaşlara dedim: ‘İşte millî mefkûre! Bu varlığı gösterdiği gün milletimiz de kurtulmuştur. Osmanlı milleti diyoruz, gayr-i Türklerin mefkûresini ve bu uğurdaki fedakârlık­larını görüyoruz.’

(...) Osman Usta’nın kah­vesinde bazı gazete ve mecmua koleksiyonları vardı. Kırım seferinden bahseden eski mecmua-i askerîleri okurken bir Rus diplomatının, ‘Zaten Türk milleti ba­tacaktır. Vaktiyle taksimi makul olur’ yazısını okuyunca kızdım, ben de yanına şöyle yazdım: ‘Türk milleti ölmeyecektir ve Rus devletinin battığını görecektir.’

Bir de bir Amerikalının şu ifadesini ibretle okudum: ‘Türkiye’de her şey onu yapan şahsın nüfuz veya hayatı müddetince devam eder.’

Bu makaleleri bütün arkadaşlara okuttum ve bu vesile ile benim ‘Türk milleti ölmeyecektir’ vecizesi üzerinde de hasbıhallere yol açtım. İçimizde başka bir milliyet iddia eden yoktu, fakat göğsünü gererek kimse de ‘ben Türk’üm’ demiyordu. Manastır’da birkaç Arap ve Arnavut zabit vardı. İtalyanların Başkimcilik (Arnavutluk) cereyanı ile gizlice uğraştıklarını da duyuyorduk. Fakat kıtalarda Arnavut efrat çoktu. Gelen acemi efrat arasında tek Türkçe kelime bilmeyenler vardı. Benim bölüğümde bile Arnavutlar çokluktu. Anadolulu birkaç kişi idi. Bunlar kendilerinin ezildiğinden bana şikâyet de etmişlerdi. Ben zabit arkadaşlara açtığım yeni musahabelerimde Fransa Büyük İnkılabı’ndan sonra artık milliyetçilik cereyanının her tarafa kök saldığını ve Osmanlı camiasında Hıristiyanların çoktan bu mefkûreyi benimsediklerini, Arapların da Türkleri ka­tiyen sevmediklerini küçük yaşımdan beri gördüğüm misalleriyle (Arabistan’da Türklere Nasranî-Gâvur dediklerini ve düşmanlık güttüklerini bizzat görmüştüm) anlattım. Ve netice olarak dedim ki, eğer Makedonya elimizden giderse ve hususiyle o esnada vatanın diğer kısımlarında bir sarsıntı olursa, bizi kurtaracak biricik mefkureyi ‘Türklük’te bulurum. Arnavut olsun Arap olsun zabitler ancak Türk ordusunda bir melce bulabilirler. Bu devlete hizmet etmiş olan ve Türk’üm diyen Türk’tür...”
(3., bs., 2014, s. 81-82).

Tarihi bilelim. Nereden nereye geldiğimizi bilelim ve ötesinin olamayacağını bilelim!

Arslan TEKİN, 20 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Ara 23, 2015 21:53

İslâmcıların ‘Türk’ sıkıntısı (İslâmcılar-Türkler)


Resim
Burada Prof. Dr. Konuralp Ercilasun’un “Türk Uygarlığında Cumhuriyet Evresinin Başlangıcı (1910-1950)” makalesinden hareketle, Kazanlı din âlimi Şahabeddin Mercanî’nin (1815-1889), “Tatar olmaknı noksan fehimlep ol isimden nefret idüp biz Tatar değil Müsülmân deyu niza ve mücâdele ideler. Heyhat ve heyhat!” dediğini nakletmiştim.

Meseleyi getirip M. Kemal Atatürk’e, sekülerizme, laikliğe dayayacaklar, oradan da “din dışılık”a. Hemen ötesi ne geliyor: “Türk” dersen, din dışına çıkmış olursun!

Birader! Millî Mücadele’yi, -daha dün Kâzım Karabekir örneğini verdim- “Türk’üm” diyenler kazandı!

Türkiye’de aklı başında bildiğimiz birçok “İslâmcı” Türk’ten tırsmıştır.

Derim ya hep; Babanzade Ahmed Naîm’in günahı çok büyük. Kendisince, 1913’ün şartlarında, Osmanlı’nın ayrışması döneminde, Türklüğe reddiye yazmıştır. Reddiyesini yazdığında bir etnikçi siyasî cemiyetin üyesiydi. Kardeşi Babanzade İsmail Hakkı ise bir Türkçüydü.

“İslâmcı” cenah gelip gelip Türk’ü aşağılıyor. Yetti gayri diye haykırıyorum! Yetti gayri!

Türk’le derdiniz ne sizin?! Neyinize ne yaptı Türk?! Ülke parçalanıyor, adamların derdi “Türk”le!

Türk’ü, birtakım fikrî hareketleri bahane ederek yok sayma Kur’ân’ı inkârdır! Açık açık yazıyorum. Varsa sözü olan çıksın!

İktidar Türk’ü silerse; Kandil susar, hendekler kapanır sandı. İktidarın “Türk”ü silmeye kalkışması Kandil’i daha cesaretlendirdi, hendekler daha derinleşti. Osmanlı’nın bir döneminde “Türk” denmiyordu yine isyanlar vardı. İsyanların Türklükle ne alâkası var? “Sen Türk dersen, o da bir başka şey der.” mantığını işletmeye kalktılar. Akılsızlık, derim sadece. Herkes bir şey olurken Türk “Türk” olamıyor!

Sanki Türkçü hareketler 19. yüzyılda, Fransız İhtilâli’nin tesiriyle başlamış. Türk tarihini inceleyin... İslâm öncesinde Türkçü hareket vardı, İslâmiyetle beraber daha şümûllü var olmuştur. Kaşgarlı Muhmud’un Divanü Lügati’t-Türk’ünün mukaddimesini okuyun sadece; nasıl bir “Türkçülük” yapıldığını göreceksiniz. Kaşgarlı İslâm dışı mı? Eserini kime takdim ettiğini öğrenin, sonra konuşun!

Uzatmayacağım... İslâmcı cenahı, Türk düşmanlığıyla kendi altından sehpa çektiğinin idrâkine vardırana kadar yazmalıyız.

Aşağıdaki satırların sahibi elbette art niyetli değil ama ikide bir “Türk” üzerine gitmekle acaba İslâma hizmet mi ediyor, yoksa İslâmı tartışılır hâle mi getiriyor? Bir düşünsün!

“Evvel emirde beyan edelim ki, bir yazarın ifadesiyle ‘Türkçülük, Türk olmayanların uğraştığı bir iştir.’ Türkçülük, Avrupalı oryantalistlerin Türkler üstüne yaptıkları Türkoloji çalışmalarıyla başlamıştır. On asırdır İslâm medeniyet dairesinde millet olan ve İslâm medeniyetinin en önemli ayağını vücuda getiren Türklerin yaşattığı tarih ve cemiyet temellerinden kopuk, tamamen kültürel bir Türklük oluşturma anlayışının mahsulüdür.” (Ahmet Doğan İlbey, “Türkçülük hareketinin Türklük anlayışı arızalıdır”, Habervaktim, 19 Aralık 2015).

Türklük anlayışı arızalıysa, arızalı olmayan Türklük anlayışını sen göster İlbey’im!

“Türkçülük, Türk olmayanların uğraştığı bir iştir.” demiş kim ise artık. Belki bulurum ismini ama bakmaya lüzum görmedim.

Hiç düşündünüz mü “Türkçülük”le niçin uğraşılıyor?

(Yerim bitti. Sonra devam.)

Arslan TEKİN, 21 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Ara 23, 2015 22:01

Derdiniz ne sizin?!


Resim
Türk Yurdu dergisi Kasım 2015 sayısını büyük oranda Yusuf Akçura’ya ayırmış. Akçuraoğlu, İslâmcı kesimin en çok yüklendiği isimlerden biri.

İslâmcı cenah basmakalıp konuşuyor, basmakalıp yazıyor. Çoğu fikirleri de Marxist ve sol liberallerden aşırmadır. En çok da onlarla sıkı fıkıdırlar. PKK’dan medet umanlar bile çıkmıştır. (İslâmcılar iktidarda... Müslümanlar ise parça parça. Bu dönemde İslâmcı İslâmcının kuyusunu kazıyor. Tutuklananların sayısını bile sayamıyoruz! “İlâhlaştırma” dersen, “hırsızlama” dersen bu dönemde görüldüğü kadar hiçbir dönemde görülmedi. Bir zaman geliyor, neredeyse “Onlar bizim ‘dinsiz’ kardeşlerimizdir!” diyecek kadar Marxist PKK ile kankalar, bir zaman geliyor düşmanlar.)

Kalıplar kırılmalıdır. Muhakeme yürütülmelidir. Kimse peşin suçlanmamalı, kimse peşin kabul edilmemelidir.

Türkçülük de tartışılır, İslâmcılık da... (Akçura “Üç Tarz-ı Siyaset”le tartışma başlatmıştı. Yayınladım. Bahsedeceğim.) Şimdi vurun gitsin! İslâmcı cenah ne yaptığının farkında değil. “İslâm” deyince neyi anlıyoruz? “Kur’ân” birse neden “İslâm” “bir” değil! Ya tarikatlar, cemaatler meselesi?

Sadece havanda su dövülüyor.

Şu dönemde Türklerin, Türkçülerin üzerine yürümek neye benziyor biliyor musunuz? Bizans yıkılırken melekler dişi mi, erkek mi tartışmasına girişen papazların durumuna...

Hayrettin Karaman bir fitil ateşliyor. (Durup dururken Ahmed Naîm’in reddiyesini özetlemişti.) Ardından Selahattin Eş alıyor, Selahattin az biraz soluklanıyor, peşinden Ahmet Doğan İlbey alıyor. Diyanet’in arada bir özel sayısı, fetvası da tuzu biberi! Şevket Abi (M. Şevket Eygi) tümden bulutların üzerinde geziyor. Allah’tan “İslâmcılık” denince tüyleri diken diken oluyor. “İslâm de!” diyor ama ah ayakları bir yere bassa...

Derdiniz M. Kemal mi? Tartışacaksanız onu tartışın, yüklenecekseniz ona yüklenin, elbet cevap veren çıkar, ama “Türk”ü niye araya sıkıştırıyorsunuz! M. Kemal gerçeği görmüş “Türk” demiş. O “Türk” dedi diye “Türk” hedefe konabilir mi?

Dün konuya girmiştim. İslâmcı cenah ısıtıp ısıtıp yok Leon Cahun şunu yazmış, yok Vambery Yahudisi ve hatta casusu Türkolojiyi kurmuş, yok milliyetçilik Rusya’daki Türklerden, Panslavizm örneklemesiyle gelmiş, yok Yusuf Akçura şunu demiş, Ziya Gökalp şöyle yazmış, yok Oryantalistler oyun kurmuş...

Yahu Oryantalistler (şarkiyatçılar) Türk’ten çok İslâmla uğraşmışlardır. Tek tek isimlerini saydırmayın şurada! İçlerinde maksatlı olanlar elbette vardır ama adamlar ilmin her dalında Müslümanları fersah fersah geçmişlerdir. Türk’ü de İslâmı da anlamak istiyorlar. Ne var bunda? Senin ilmin de ilerlesin, sen de Batılıları anla dinle. İstihbaratçılar, siyasetçiler isterlerse işlerine geleni kullansınlar.

Vambery Orta Asya’ya seyahat etti. Maddî desteği İngilizlerden alabildi ancak. İngilizlerin tek şartı vardı: Bize rapor vereceksin. Gitti, gördü, yazdı, raporunu da verdi. Yazdıkları gözümüzü fal taşı gibi açtı!

Vambery derken aklıma geldi: 1994’te Çeçenistan’a gittim. Geldikten sonra ne oldu biliyor musunuz? Yarın anlatırım. Başka yazacaklarım da var.

Arslan TEKİN, 22 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Ara 23, 2015 22:09

Türklükle yoğrulmak


Resim
İslâmcılar Oryantalistlere kafayı takarlar. Hususiyetle Türkologlar üzerinde dururlar. Sanırlar ki Türkologlar, Türkler ırkçılık yapsınlar, İslâm içine nifak soksunlar diye araştırırlar!

Türklerin İslâmiyeti kabulünden önce dikilmiş Orhun Âbideleri’ni okuyan bir Türk değil, bir Danimarkalıdır! Niye bilmediği bir dili öğrenip okumuştur? Tarihî bir muta elde edilebilir mi? Mesele budur.

İslâmcılara göre, Orhun Âbideleri İslâm öncesine aittir, hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Şurada “İslâmcı” telakkî edebileceğimiz hangi ilim adamları bu âbideler ve hatta İslâm öncesi Türklerin hangi dönemler üzerine çalıştığını sıralasam, İslâmcı zevat şaşar kalır.

İlimde taraf yoktur; şüphe vardır ve netice ne çıkarsa çıksın sonuna kadar gitmek vardır.

İbn Haldun’u didik didik ettiğim için çok misal veriyorum. (Mukaddime’yi iki cilt hâlinde açıklamalarla yayınladığımı da hatırlatırım.) İbn Haldun sosyolojinin kurucusu kabul edilir. İslâmcılarımız bir inceleseler, İbn Haldun’un şablonunu Türklük üzerine uygulasalar, Türkçülerin az bile çaba sarf ettiklerini görürler.

Peşin peşin reddediyorlar. Reddetme kardeşim! Araştır, düşün: Neden “Türk’üm” deniyor?

Dün yazdım. Türk Yurdu’nun Kasım 2015 sayısı Türkçülük ve Yusuf Akçura üzerinedir. Ayrıntılı bahsedeceğim ama dünden kalan bir sözüm var:

Türkolog Vambery’in Orta Asya gezisini İngilizlerin finanse ettiğinden bahsetmiştim. Keşke Osmanlı finanse etseydi, raporlar Osmanlı’ya gelseydi. (Sonra Abdülhamid, Vambery’den istediği bilgileri alacak gerçi.) Benim de başımdan geçen farklı bir hâdiseden geçmişte kısaca bahsetmiştim. Şimdi ayrıntılı yazıyorum:

1994’te Çeçenistan’daydım. Nasıl gittiğimin de bir hikâyesi var, geçiyorum; Çeçenistan’dan dönünce ne olduğuna geleceğim. Oradan gönderdiğim haberleri meğer bir “makam” merakla okuyormuş. Bir arada çalıştığımız rahmetli İrfan Ülkü dedi ki: “İstihbaratta arkadaşlar var. Çok rica ettiler. Seninle görüşmek istiyorlar.” Tabiî tedirgin oldum. Ne işim olur ya onlarla! Sonra düşündüm; ne biliyorum ki ne anlatacağım; sadece yazdıklarımı tekrar edeceğim. “Gelsinler.” dedim. Geldiler, gazetede konuşacağız, sandım. “Hayır, akşam bir yere gideceğiz.” Beşiktaş’ta tepede, Yıldız’da kendi lokalleri varmış. Oraya geçtik. Çeçenistan röportajım daha gazetede yayınlanmamıştı. Yazdıklarımı anlattım. Onlar da üstlerine bu anlattıklarımı rapor etmiş olacaklar ki iş, MGK’ya kadar gitmiş. İrfan Ülkü sonraki gelişmeleri bana aktarmıştı. Ha... Çeçenistan’a gitmeden önce gelseler, “Aman gördüklerini, bildiklerini rapor et bize n’olur!” deselerdi katiyen kabul etmezdim. O ayrı. Şimdi aklıma geldi; yoksa Çeçenistan’a gidişim önceden planlanmış mıydı?! Teklif bendendi. İrfan o arkadaşlarıyla meseleyi konuştuktan sonra teklifi patron katına götürmüş olabilir. Gazeteden kimse bir yere gönderilmiyordu aslında. (Sonradan öğrendim; “patron” da “o arkadaşlar”a yabancı değilmiş.) Bekir Kutmangil de, İrfan Ülkü de hayatta değiller. Önceden akıl edip sorsaydım, ne cevap alırdım, bilmiyorum.

Diyeceğim, ilim adamlarından da, gazetecilerden de yukarılar bir şey umar, alabilen alır.

Onun için kafayı Türkologlara takıp “Türkçülüğü yaydılar.” demeyin, dünyayı kendinize güldürmeyin.

Konu konuyu açıyor. Devam edeceğiz.

Arslan TEKİN, 23 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Ara 24, 2015 15:08

Sen kendini bil!


Resim
Abdülhamid’in sansürünün en sert uygulandığı zamanda dahi Osmanlıcılık-İslâmcılık-Türkçülük açık açık tartışılıyor ve kurtuluş yolları aranıyordu ama tartışanlar isimlerini yazamıyorlardı.

Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülüğün ele alındığı “Üç Tarz-ı Siyaset” makale serisi, 1904’te, önce “Türk” gazetesinde yayınlanmıştır ki, bu gazete -bahsetmiştim- Kahire’de çıkıyordu. Gazetenin 24. sayısından itibaren tek tek inceledim, kendi ismini kullanana pek rastlamadım. “Saray”ın hışmı insanları tedirgin ediyordu.

Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”le zamanımıza kadar sürüp giden büyük bir tartışma başlatmıştı. Yayınladığım kitabı biliyorsunuz... Akçuraoğlu’nun makalesi yanında, verilen cevapları bir bir tespit ettim. (Dr. Arslan Tekin, Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar, Bilge Kültür Sanat Yayınları, 0212 520 72 53).

Akçuraoğlu, makalesini, “Türk”e, Kazan’dan gönderdiği hâlde, imzasını kullanamamıştı. Cevap verenler de ya imza atmamışlar veya kime ait olduğu belli olmayacak adlar koymuşlardı. Açık ad yazan tek Vambery idi.

Vambery’nin üzerine yükleniyorlar ya... Bir mektubunu “Türk” gazetesinde buldum ve kitaba ekledim. Yeni harflerle ilk defa yayınlanıyor. Okumanızı çok isterim. Vambery (1832-1913), Tanzimat paşalarıyla sıkı fıkıydı, Abdülhamid’le de. Dönemin ekâbirinin çocuklarına ders vermiştir. Vambery, “Türk”te çıkan mektubunda Osmanlı paşalarının millet olarak Türk’e kayıtsızlığını anlatıyor. Hatta, kendisinin Çağatay Türkçesiyle ilgilenmesine karşı bir Tanzimat paşasının, “Boş işlerle uğraşıyorsun.” manasına gelen Sadî’den Farsça bir mısra okumasına hayıflanıyor.

Türk’e kayıtsızlığın sonra tavra dönüşmesi Osmanlı’nın yıkılmaya yüz tuttuğu dönemlerdedir.

Yusuf Akçura, Türkler için “Dilde fikirde işte birlik” çığırını açan İsmail Gaspıralı’nın (1851-1914) da akrabasıdır. Akçuraoğlu, Türk fikir hayatının kilometre taşlarındadır. Türk Ocakları’nın kurucularındandır. En uzun soluklu dergi Türk Yurdu’nu çıkaran ekibin başı o idi. (Türk Yurdu’nun eski sayılarının tamamının (200 küsur sayı) bizim riyasetimizde yeni harflere çevrildiğini bir daha hatırlatayım.)

Türk birliği, ümmet birliğidir. İçini doldurmak sana kalmıştır. Yok Türkologların kastı şöyle, yok sen Türk dersen bir başkası bilmem ne der?! Salak mısınız siz?!

Yeryüzünde tartışılmayan fikir yoktur. Zaman ve zemine göre neyin öncelikli olduğunu tayin edebilmek maharet ister. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük tartışılmış, sonunda Türkçülükte karar kılınmıştır. “Neden?” sorusunun cevabını aramadan peşin Türklüğü yok sayıyorsun! Aynı dili konuşanlara, aynı kültür dairesi içine girenlere bir ad, bir mefkûre gerekir. O ad “Türk”, o mefkûre “Türklük” olmuştur. Al sana kısa yoldan “ümmet/millet” birliği! (İstersen “Turan İslâm Birliği” diyebilirsin!)

Gaspıralı ne güzel söylemiş: “Dilde fikirde işte birlik”. Müslüman ülkelerin hepsi kendi derdiyle uğraşıyor, üstelik seninle de. Hani İslâm birliği? Tarihte hiç olmamış ki...

Türk birliğini, Türk dayanışmasını, “Türk’üm” demeyi Kur’ân’a aykırı görebilir misin?! Milleti kandırmayın; günaha girersiniz!

Din âlimi Prof. Dr. Abdurrahman Küçük’ün “İslâmlık ve Türklük” üzerine yazdıklarını buraya dercedeceğim. Bakalım söyleyecek sözünüz olacak mı?!

Arslan TEKİN, 24 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Cum Ara 25, 2015 11:40

‘İslâmcı’ kafa böler!


Resim
Türkiye yangın yeri... “Öz yönetim” talepleri, kanunlarımıza göre kurulmuş bir parti vasıtasıyla devletler arası zemine taşınıyor.

Kandil’dekiler ne Rusya’ya gidebilirler, ne başka ülkelere... HDP’nin eş başı Selahattin Kandil adına Amerika’yı, Avrupa’yı, Rusya’yı dolaşıyor. “Biz, Türkiye’den kopacağız, Sevr haritasını tekrar açın!” demeye getiriyor.

Selahattin açık açık hendek siyasetini, silâhlı güçleri destekliyor, sen muhtarları toplamış laklak ediyorsun! Mahkemeler emrinde... Tutturmuşsun bir “Paralel”. 17/25 Aralık ayrı mesele. Bak, Türkiye yanarken biz bu “gerçek” üzerinde duruyor muyuz! Birlik zamanı şimdi. Adamlar Ankara’yı hendeğe gömmüşler, sana nanik yapa yapa üzerine toprak örtmekle meşguller.

Genelkurmay’ın açıklamalarına da şaşar kalırım. İkide bir haber yayarlar: Yok 168, yok 103, yok 145 terörist etkisiz hâle getirildi. Ne demekse! Böyle Türkçe mi olur! Rakamlara inanmayın. Çelişkisi bir tarafa, rakamla mücadele arasında bir oran kurulamaz! Bir mücadele başlattıysan topyekûn yürütmelisin. Cephe gerisini sağlama almadan istersen Kandil’i düzle; hiçbir ehemmiyeti yoktur.

Köşelerde, ekranlarda aptal aptal söyleniyorlar: “Yav Selahattin hani Türkiye partisiyiz, falan demiştin... Ayıp oluyor ama...”

Bu aptallığı, bizim gibi kalemler baştan ilân etmişlerdi. Hatta “Kapatılsın bu parti!” diye yazdım, savcı beni ifadeye çağırdı! Gün PKK’nın günü.

Konu bu değil. Kaç gündür İslâmcılığın Kur’ân dışılığını yazıyoruz. İslâmcılar, Türkleri yok sayarlar, etnisiteleri öne çıkarırlar, sıkışınca “Canım Türkler de elbette bir etnisite!” deme lütfunda(!) bulunurlar!

Türkiye bölünüyor. Hâlâ “Kürt Sorunu ve İslam(cılar)” başlığı altında toplantılar yapılabiliyor.

Mardin Artuklu Üniversitesi, 19-20 Aralık’ta böyle bir absürdlüğe imza attı. Bir üniversitede toplantılarda ilmî çerçevenin dışına çıkılmamalıdır. Rektör Prof. Dr. Ahmet Ağırakça’nın bunu bilmesi gerekir. İslâmcıların ne kadar uç ismi varsa, PKK’ya prim veren ne kadar dernek varsa çağırmışlar. Söz açanlar çoklukla gazeteciler, dernekçiler. Maşallah “İslâmcı” gazetecilerimiz dünyaya öyle bir nizamât vermişler ki terörün esâmesi bile okunmayacak!

Ortak görüş: Üst kimlik Müslümanlık!

Zaten kahir ekseriyet Müslüman ve üst kimlik değil, üst sıfat Müslümanlık!

İslâmcılarımız ütopyanın derin sularında kulaç atıyorlar! Ha komünizm, ha İslâmcılık!

Bir başka Selahattin ön safta bu sıra. Bu tiplerin ipliği pazara çıkarılmalıdır. Birininkini çıkarırsan hepsini teşhir etmiş olursun. “İslâmcı ağır ağbi!” sıfatı bunda: Selahattin Eş!

Her gittiği yerde “Türk”ü en altlara itiyor, alanını daraltıyor, ümmetin/milletin asıl adı olmaktan çıkarıyor; PKK’ya, altın tepside, 36 dilimli kanepe sunuyor! Adamı Mardin’e “şeref misafiri” havasında davet etmişler.

Yazdıklarını buraya almak istemiyorum. İğrenç!

Ne yazacaktım?! Konu dağıldı birden! İlâhiyatçı Prof. Dr. Abdurrahman Küçük’ün, herkesin elinin altında olması gerektiğine inandığım “İslâmcılık ve Türkçülük” kitabı üzerinde duracaktım. Noktayı koyacak bir kitap. Devam edeceğim.

Arslan TEKİN, 25 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Pzt Ara 28, 2015 15:07

İşte İslâm birliği(!)


Resim
İttihat ve Terakkî, dolayısıyla Mustafa Kemal “Türk” fikrine durup dururken gelmedi. Osmanlı coğrafyasında herkesi tarttılar, herkesi anladılar ve kurucu unsura (Türk’e) yöneldiler. “Irkî” ve “etnik” manada peşin hüküm taşımadılar. Dürzî Şekip Aslan da onlarlaydı, Süleymaniyeli Babanzâde İsmail Hakkı da (Ahmed Naîm’in kardeşi). Çerkezlerin bin bir kollarından, Yakup Cemil, Kuşçubaşılar gibi çok kişi, İttihat ve Terakkî’nin, neredeyse bütün fedaîleri “Türk” çatısı altındaydılar.

İttihat ve Terakkî, Balkanlarda bayrak kaldırmıştır. Balkan Savaşları’yla Balkanlar elden çıkınca Anadolu’da nasıl tutunuruz, diye çırpınmışlardır. Şarka kadar uzanan ıslahat hareketleri bu fikirden doğmuştur. Osmanlıcılık burada ağır basmış, baktılar, anâsır dağılmış, hadi Müslümanlar arası birlik kuralım demişler ve Türk-Arap İslâm Birliği’nde karar kılmışlardır. Baktılar olmuyor, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” fikrine varmışlar, en son Anadolu için mücadele etmişlerdir. (Çok kısa anlatıyorum. Ayrıntı o kadar fazla ki köşelerde derinliğine işleyemeyiz.)

İttihat ve Terakkî’ye yükleniyorlar; Osmanlı’yı parçaladı, yıkıma götürdü gibi görüyorlar ya... İttihat ve Terakkî, su akıtmaya başlayan çatıyı tutabilmek için birkaç direk dikmişti. Onlar da dayanamamış ve sonunda yıkılmış, yine İttihat’ın içinden çıkan M. Kemal, çatının bir bölümünü kurtarmıştır. M. Kemal’i İslâmcılarımız bir türlü hazmedememişler, sanki Osmanlı dinî bütünmüş gibi, M. Kemal’e yüklenmişler, M. Kemal’i yok edeceğiz, derken Türk’ü hedefe koymuşlardır.

Kimsenin iç dünyasını bilemezsiniz. Bırakın aksaklıkları, bırakın, kabul edilemez bazı uygulamaları, -maalesef benim ailem de kabul edilemez uygulamalara maruz kalmıştır- örneğe girmeyeceğim, neticede çok partili hayata geçildi mi? Geçildi. Sonra taşlar yerine oturmaya başladı mı? Başladı. Demek ki, bir yerlerde yanlışlık yapılmış, sonra halk, düzeltilmesi için siyasîlere yetki vermiştir.

İkide bir “Osmanlı” demeyelim. Osmanlı yok! Bitti! Heyy! Başı kuma gömülü! Kaf Dağı’ndaki duydu, sen daha duymadın mı?!

Bakın Osmanlı kalıntısı ülkelere! Arap Birliği geçen gün toplandı, “İslâmcılar”ın yönetimindeki Türkiye’ye, Şiî’si, Sünnî’si, Vehhabî’si, hep bir ağızdan “Musul’dan çıkın!” dedi.

Siz Simeranya’nızın hayalini kurun, bir şey diyemem; ancak halkı ütopyanıza çekmeye kalkarsanız, kendiniz battığınız gibi ülkemi de batırırsınız.

Her zaman söyleyeceğim: İslâm tarihini inceleyin... “İslâm birliği” bulamazsınız. Bulduklarınız da kılıç zoruyla girilen yerlerdir. “İslâm” diyenler, sonra Osmanlı’nın altını oymaya başlamışlardır. Hicaz’ın İngilizlerin kontrolünde olabileceğini düşünebiliyor muyuz?! Bütün şerifler, seyyidler İngilizlerin ağzına bakıyordu! (Ve hâlâ ABD’nin, AB’nin, Rusya’nın ağzına bakıyorlar.)

“Türk’e dönüş” demiştim… Bir kere daha, bir kere daha “Türk’e dönüş”ü düşünün... Türk’e dönüş, İslâmın özüne dönüştür. Eğer, İslâm arıyorsanız, önce kendinizde arayın. Arap siyasetini, Fars siyasetini tanımış, Şia’yı, Vehhabîleri, Zeydîleri yerinde öğrenmiş biri olarak yazıyorum bu satırları.

“İslâmcılar”ın bizi hangi bataklığa götüreceğini halkımıza anlatmadan bize rahat yok!

(“İslâmcılar” meselesini çözmek için çırpınan bu kalem, hariçten gazel okumuyor. Bilesiniz!)

Arslan TEKİN, 27 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türk’üm diyen… / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Pzt Ara 28, 2015 15:23

Mutlu Müslümanlar fotoğrafı

Resim

Resim
Gazetelerde yukarıdaki fotoğrafı görmüşsünüzdür. Başta oturan adam şeyhmiş.

Ona sorsanız Nuri Pakdil gibi, “Ne mutlu Müslümanım diyene” der!

Şeyh’in önünde oturup poz veren kadınlar da çok mutlular... Onlar da muhakkak Nuri Pakdil gibi “Ne mutlu Müslümanım diyene” diyorlardır.

Önce şeyhin haremi sandım. Görüntüde 5 kadın. Fotoğraf karesine 4 kadın girmeli... Biri neci? Cariye mi?!

Haberi okuyunca mesele anlaşıldı: Bir “cennet parselleme” hikâyesi. Kadınlar müritmiş.

Nuri Pakdil (D. 1934) edebiyatçı... Aynı ekolden Sezai Karakoç (D. 1933) da var. Karakoç’la Pakdil’in yolları, muhtemelen, Maraş’ta kesişiyor.

Ak Parti, önce Sezai Karakoç’u parlatmak istedi; övgüler düzdü, armağanlar verdi. Kibirden mi, tevazudan mı, bilemeyeceğim, armağanını almak için törene gelmedi, mecburen evine götürdüler.

Ak Partililer baktılar, propaganda için ondan umut yok, hatta kendilerini de tenkit ediyor, vazgeçtiler. Sonra Pakdil’i keşfediverdiler. Ödül de verdiler.

Ödüller Necip Fazıl adınaymış. Törende Pakdil önde oturuyor. R. T. Erdoğan kolundan tutup onu kürsüye çıkarıyor; birkaç lâf etsin diye... Saydı, döktü. Sonunda sloganını söyledi: “Ne mutlu Müslümanım diyene!”

Bir alkış!.. Bir alkış!...

Aklı sıra M. Kemal’in sözüne nispet yapıp milleti ters köşeye yatıracak. Müslümanlıkla Türklüğü karşı karşıya getirecek.

Necip Fazıl için oradalar ama Necip Fazıl’ı bilmiyorlar. Müslümanlığı da bilmiyorlar.

Hiçbir Müslüman ülkesinde, hiç kimse kendisini inkâr etmez, yok saymaz. Türk’ü yok sayma sadece bizde. “Müslümanım” dersen, “Türk’üm” diyemezsin... Ümmeti/milleti silip atıyorlar.

O törende R. T. Erdoğan için gazeteci Sibel Eraslan: “Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in en güzel eseri.”, Rasim Özdenören: “Bu atmosferden sonra benim konuşmam küstahlık olur. Sayın Cumhurbaşkanım yürüyüşünüz yeter.” dedi.

Ciddiyetsizlik, vıcıklık...

Sibel’in sözüne takıldım.

Necip Fazıl, Millî Görüşçüleri terslemiştir. Ülkücülerle birlikte hareket etmiştir. Türkeş’le mutabakat metinleri bile var.

N. Fazıl’ın pîri “Seyyid” Abdülhakim Arvasî neden “Türk”ü öne çıkardı? Bir araştırın bakalım. “Dünyada iki Türk kalsa gene biri ben olurdum.” sözüyle girin, bulursunuz. Arvasî, üstelik, Millî Görüşçülerin dillendirmekten marazî zevk aldığı “devrin” zulmünü de görmüştü.

17/25 Aralık... “Darbe” olsa bile tapeler, belgeler ortada. Elleri patlayıncaya kadar alkış tutanlar, yürüyüşüne kurban olanlar... İçinizde çengelli bir soru asılı kalmamış mı? “Darbe” sözü sizi mutmain ediyor mu?

Adı geçiyorsa, cevabı olmalıdır. Demiştim ki: “Beni çağırın lütfen. İnandırın, Hiçbir şey yazmayacağım. Kalemimi kırıp oturacağım!” Yok... Ses yok.

Elhamdülillah Müslümanım ve sorgulayabiliyorum!

Arslan TEKİN, 28 Aralık 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x