Türkçe Nereye? El Ele Büyük Dönüşüm!.. / Feza TİRYAKİ

Türkçe Nereye? El Ele Büyük Dönüşüm!.. / Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Kas 09, 2012 10:33

TÜRKÇE NEREYE?
EL ELE BÜYÜK DÖNÜŞÜM!


Bir ülkeden bir ülkeye gidiyorsunuz. Karayoluyla, havayoluyla, deniz yoluyla. Eskiden en çok karayoluyla yurtdışına gider, yurtdışından gelirdik. Karayolundan arabalarla, otobüslerle, trenyoluyla trenlerle… Günümüzde en çok havayolu kullanılıyor…

Yurtdışına gidenler, yurtdışından gelenler bilirler:

Uçaktan inersiniz. İlk gördüğünüz polistir, gittiğiniz ülkenin polisi, güvenlik gücü… Hemen aynı anda, belki daha da önce gittiğiniz ülkenin dilini, yazılı olarak karşınızda görürsünüz, işitirsiniz…

Ülkenin dili karşılar sizi. Sözlü olarak duyarsınız, yazılı olarak çevrenizde, önünüzde, ardınızda görürsünüz…

Bu iki öge, bir ülkenin olmazsa olmazıdır:

Dil egemenliği, sınır egemenliği.

Almanya’da sizi, Alman devleti görev giyimli (resmî giyimli) polisler karşılar. Almanca konuşan görevliler… Yanınızda yörenizde yön gösteren levhalar, duyurular asılıdır. Fransa’ya git böyle. İtalya böyle, Yunanistan böyle…Sözlü yazılı duyurularla sizi yönlendirirler… Gerektiği durumlarda, yolcular yabancıysa araya ikinci dil olarak İngilizce girer. Hangi dilse ülkenin dili, o dilde deneni gerektiğinde duyurularda yinelerler. Yoksa hiçbir devlet görevlisi - güvenlik görevlisi kendi dilinden başkasını konuşmaz, İngilizce konuşmaya kalkışmaz!

Amerika’da durum daha bir başkadır. Havaalanlarının durumu, doğruyu demek gerekirse, ürkütücüdür. Ülkelerine gelen sizi, öyle baskı altına alırlar, gelmişinizi geçmişinizi incelerler ki, şaşarsınız… Deyim yerindeyse, bir ananızın nikâhını istemedikleri kalır. Azılı, adi bir suçluymuş gibi parmak iziniz alınır, resminiz çekilir, karakola düşmüş biri gibi kayıt altına alınırsınız. Ayakkabılarınız çıkarılır, çıplak ayak yürütürler insanı.

İstedikleri kadar sizi ararlar. Sizi, gireni çıplak gösteren kulübeciklere bile sokarlar. Canları isterse özel odada sizi elle aratır, tüm eşyanızı didik didik ederler. Köpekle arama yapmaları da cabası. Uyuşturucu arama köpeği bavulunuzun her yanına, çamaşırlarınıza, eşyalarınıza burnunu sokabilir, içini patisiyle eşeleyebilir. Dedik ya canları isterse elinden den geleni ardına koymaz bunlar… Özeliniz, kişiliğiniz, saygınlığınız falan kalmaz. Siz istediğiniz kadar kendi kendinize bağırın: “Amerika’yı bana toptan bağışlasalar tek karış yerini istemem. Orada tek gün yaşamak istemem. Hiçbir şeyinizi istemem! Bana vatanım yeter!”

Madem buralara gezmeye, belki çalışmaya, okumaya, belki de yakınlarınızı görmeye, dolaşmaya geldiniz; bedelini böyle daha sınırlarından geçerken ödeyeceksiniz. Daha uçaktan inmeden, verilen kontrol- bildirim kartının sorularını yanıtlayıp imzalayacaksınız… Ben kaçakçı değilim, casus değilim, bulaşıcı mikrop taşıyan hasta değilim, yanımda tohum yok, toprak kalıntısı yok, çantamda izinsiz ürün yok, taze meyve, sebze yok, tarımınıza zarar veremem, sağlığınızı tehlikeye atamam, ben burada kalıcı değilim, şu tarihte çekip gideceğim, şurada şu adreste kalacağım, şuralara gideceğim diyeceksiniz.

O ülkelere girdikten sonra da hep onların dilini duyacaksınız. Mağaza tezgahtarı bile Almanya’da, bildiği halde kesseniz tek kelime İngilizce konuşmaz. Kendi diline yapışırlar küçüğü büyüğü, okumuşu az okumuşu, genci yaşlısı… Eğitim dilleri tek kendi dilleridir. En önemli ders de ülkenin dilinin dersidir. O dersten zayıf olan başarısız sayılır, sınıf mınıf geçemez!

Eloğlu devletine, ülkesine, kendine bu kadar sahip çıkarken biz ne durumdayız?

Şimdi bu da sorulur mu diyenleri görür gibiyim. Ne durumda olduğumuzu bilmeyen mi kaldı?

Bir ülkeye girişte insanın içini korkuyla, ürküntüyle dolduran, elinde olmadan çekinme duygusu yaratan durumlar bizim sınırlarımızda yok. Yabancılar paldır küldür hiçbir denetim görmeden iki dakikada içerdeler. Üstüne üstlük ne dilimizi duyuyorlar, ne dilimizden bir yazı görüyorlar. Keyifler keka! Her yanda onların dili. İngilizce duyurular, İngilizce yönlendirmeler, İngilizce konuşmalar!..

Eğer Türk Hava yolları ile gelmişseler geldikleri uçağın adı sanı bile İngilizce üstelik! “Türkiş bilmem ne lines” Türk Hava Yolları” diye yalnızca biz söylüyoruz. Uçakların üzeri böyle yazmıyor. Türk’ün bunu anlaması için İngilizce bilmesi gerek. Ya da biri İngilizceden çevirip sana dilinle söyleyecek, bu şu demek diye. Uçaktaki tanıtım kitapçığı bile İngilizce adlı. Yazısı İngilizce. El diliyle kendimizi tanıtıyoruz, el diliyle dilsizmişiz gibi kendi dergimizi okuyoruz…

Yabancılar bu kadar rahat. Eğer sen Türk yolcuysan yandın. Bilgisayar başındaki polisin sana terörist muamelesi yapmakla kalmaz, seni iyi bir incelemeden geçirir, keyfi olarak karşısında bekletir de bekletir.

Gezginler havaalanından çıkıyorlar. Araçlarımız : “Taksi”. Fransızcada, İngilizcede okunduğu gibi. Bereket nasıl olmuşsa, kim akıl etmişse, bu sözün yazımında dilimizi korumuşlar, “X” harfiyle yazılmamış ama , söz aynı söz. Bunu bir şekilde anlıyorlar. Otobüslerin çoğunun adları sanları eğer Antalya’daysanız zaten onların dilinden. Princes, Dorak tours, Sobek Travel… Yunan harfleriyle, Rus diliyle yazılmışı bile var. Yine Yunan harfleriyle lokanta, alışveriş yeri adı… ne isterseniz var…

Yollara döküldüler diyelim bu gezginler, a… o ne her yanda İngilizce yazılar! Dükkân adları, şirket adları, yer adları, ürün adları… Berber bile adını İngilizce yazmış. Fransızca kuaför sözünün önüne bir İngilizce ad takılı. Berber demek ayıp. Kahveler, çay bahçeleri olmuş, cafe. Oteller derseniz öyle. Adları yabancı. Adam Türk, burada gemi almış bayrağı bile Amerikan bayrağı. Amerikan dilini sırtlanmaları kesmemiş, işi bayrağa kadar götürmüşler… Gemisinin adı: “Grand Acar" birinin. Bir tarihi kalıntı bölgesine yazmışlar, Türkçesi yok: “Xanthos.” Kemer’de bir tatil köyü adı: “Naturland.“ Türkiye’de bir ilkmiş. Tanıtımını gördüm: “Tattoo convention. “ Akdeniz’de bir ilçe merkezine giriş: “Şehir Merkezi” yazılmış trafik levhasına. Ayraç içinde de (Antiphellos) yazıyor. Karşıdaki adanı, burnunun dibindekini bile yüzlerce mil öteden gelip gasp eden Yunan’a ne kıyak ama…

Hele bir televizyon açmıyor muyuz, gazetelerde yer, işyeri adları, eğlence yeri adları okumuyor muyuz, nerede olduğunu şaşırmayana aşk olsun!
Falanca ünlü sevgilisi ile Nişantaşı’nda bir kafede görüntülenmiş. Önce Carluccios’ta yemek yemiş bunlar. Bir ünlü de “Beşiktaş Akaretler’de W Lounge” de parti vermiş. W Launge’da diye yazmışlar bu haberi gazetede. Yabancı yer adına yabancı dildeki okunuşuna göre Türkçe durum eki.
Birinin köpeği, adı Şila, televizyonda söylüyordu, “I love you” diyebiliyormuş. Bu sözü yüzlerce binlerce kez yinelemişler demek. Türkçe “sevmek” sözüne kıran girmiş olmalı. “Trip atmak” diye bir deyim varmış artık. Gençlerin dilindeymiş. Alışveriş “Center”leri var, onların adı artık merkez falan değil.

Şaşıran bağırıyor, A!.. O!.. Bu da ne!.. falan diye değil: “ Vav! Vav! Vav!..” diye. Amerikalılar halt etsin yanlarında! Bu çıkardıkları sesleri de “ Wow! ” olarak “çift v” ile yazıyorlar.

Hürriyet aile tanıtmış: “Kidy city. com” Ankara’da “Haremlique” açılmış. “Sweat ceketler” ucuzlatılmış bir mağazada. Yok mağaza değil,” Shop” mu ne öyle bir yerde. Bu marka: “Leamlied”

Toplu konutlara ad takılmış: “ Liva Turkuaz” Her iki sözcük de yabancı. Tarzancayı bile bırakmışlar. Daha ilerdeler! “Rings İstanbul” da bir yeni konut bölgesinin adı.

Hastalara “cankurtaran” gelmiyor artık. İngilizce bizi esir aldı ya, o araçların adı: “Ambulans” Üzerlerine, “ambulance” yazmadıklarına şükredin!

Ekran doktoru ürününü pazarlamaya ekrana çıkmış: “ Meltem Tivi” adına… diyor. T harfini te diye okumuyor. Te’nin İngilizce okunuşu “Ti” imiş. “V” de o dilde “Vi” diye okunurmuş. Bu yasaklı yayını, “Ulusal Ti Vi” de izleyin diyorlardı geçenlerde.

Deyimlerimiz bile değişti. Bir dizide: “ Günlerdir hazır yemekten ocağımıza incir ağacı döküldü.” dediler. Yüzlerce, binlerce yıllık sözlerimiz kuşa döndürülüyor. Dikildi sözü ne, döküldü sözü ne, aralarında hiç ilgi var mı?

Nereden nereye getirdiler bizi. Neydik, ne olduk? Bir hafta önce önemli yıldönümlerimizden birini yaşamıştık.

1 Kasım, tarihimizdeki çok önemli günlerimizden biriydi. Bir dönüm noktasıydı ülkemizin. Bilirsiniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşları Atatürk ilkeleridir. Cumhuriyeti yükselten de Atatürk devrimleri…

Mustafa Kemal Atatürk’ün armağanı, ulusumuzun önünü açan, ufkunu geliştiren bir devrimin yıldönümüydü “1 Kasım 1928.” Yeni Türk harflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilişi. ası. Çağdaşlığa giden yolu açan karar. Dilimize uymayan, okuma yazması güç olan Arap harflerinden kurtulma… Ülkemizde büyük bir kültür hareketinin, okuma yazma seferberliğinin başlaması... Bu sözler de Atatürk’ün yeni Türk harflerini Türk halkına öğretirken halkımız üzerine söyledikleri. Bu sözleri kendi elyazısıyla yazmış:

“Her zaman her yerde olduğu gibi, bu gece burada da halk ile karşı karşıya geldiğim anda, büyük, azametli bir kuvvetin tesiri altında kaldığımı duydum. Bu kuvvet nedir? Türk halkının, Türk içtimai (sosyal) heyetini teşkil eden yüksek insanların, kalb membalarından ( pınar, kaynak) hislerin, arzuların, heyecanların, kastlerin( ayrıcalıklar), bir hedefte, bir gayede birleşmesidir. Bu kuvvetin bu kadar maşerî (toplumsal) olabilmesi, onun çok temiz, çok asil (yüce duygular taşıyan, soylu) olması ile mümkündür.”

Ülkesini, halkını bu kadar seven, halkına bu kadar hayran olan, ona güvenen Atatürk’ün, günümüzdeki kendilerine Atatürkçü denilen gençleri, bilgiağında (internet) birbirlerine yazmışlar bu sözü de:

Mustafa Kemal Atatürk “ for ever!”

“For ever” ne demek mi? Ne o, elinizde sözlüğünüz yok mu? Sözlüğe bakıverin. Tülbent satan, inci boncuk satan, pazarda meyve sebze satan, o çok bilmişlerin küçümsediği teyzem dediği kadınımız bile gezginlerle baş göz yara yara, elindeki kağıda baka baka konuşuyor, anlaşıyor, bilmiyor musunuz? Bacak kadan ufaklık dolar hesabından anlıyor. İlkokul ikiden başlayarak İngilizce öğreniyor kolay mı? Dörtten sonra da Arapça. Ne için gerekiyor, bu iki dili herkesin öğrenmesi, küçük büyük bu dillere köle olunması, diye soran bile yok! Soranların da sesi cılız. “Aydın” adlı “karalarımız” bunu dert etmiyorlar ki kendilerine. Onlar için varsa yoksa, devletine baş kaldıran teröristlerin, bölücü, kan dökücü hainlerin insan hakları, sahte açlık grevlerini savunma … Olmayan dillerinde eğitim hakkı savunma… Türkçeyle adını duyuran, böylece adamdan sayılan, ün kazanan yazarlar bile Türkçeye arkadan vuruyorlar. Bir bıçak da onlar sallıyorlar…

Hele bir söz var, dilimize hiç uymayan, hiçbir anlamı olmayan, bu söz herkesin dilinde. Bir yerde dernek mi kurulacak, artık ona dernek denmiyor. Yeni adı: “Platform.”

Enteli de danteli de, öylesi de böylesi de bu ada sarılmış. Haber başlarından alınmış sözler:

“Antiemperyalist Devrimci Gençlik Platformu” üyesi bir grup… Kendilerini “Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformu” olarak tanıtan…

Mesut Yar köşesinde yazmış:“Mesela herkesin ince bir TV eleştirmeni kesildiği bu tip platformlarda…”

Geçenlerde Ankara Kadın Platformu üyeleri , bir büyük beze, tutuklu KESK’liler için,“Arkadaşlarımız serbest bırakılsın! “yazmışlar. Tunceli adını ters çeviren, adı hazmedemeyen bölücü bir grup, grubunun adını Dersim Şubeler Platformu koymuş. Şu sözdeki gösterişe bakın: Eğitim Sen Dersim(?) Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyen platform üyeleri adına…

Her yerde olur da, bu platform denilen İngilizceden hırsızlanan her derde deva söz, sporda olmaz mı? Okuyun: Galatasaray, Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na bir açıklama gönderdi...”

“Cumhuriyet için Güçbirliği Platformu” bile var. Cumhuriyetin Güçbirliği, bula bula bu söze sarılmış.

Evlilik izlencelerini hazırlayanlar boş durur mu? İşte tanıtımları:

“Evliliğe hazırım diyenler için seviyeli ve özel bir platform.”

Kelime Oyunu’nda duydum, yarışmacıya sordular:

“Rus menşeli zekâya yönelik bir platform oyunu?” Yanıtı “Tetris” imiş. Menşe sözü artık hiç kullanılmayan bir Arapça söz. O söz bile hortlatılmış. Kaynak, köken denmiyor. Bu da başka bir soru:

“Gösteri platformunda arzı endam etmek, nedir?”

Endam boy, bos, beden. Arz, sunma, sunum. Arz-ı derken burdaki “ı”Arapça tamlamanın eki.

Bu İngilizce söz ne zaman dilimize girmiş, Arapça, Farsça ağdalı sözlerin yanına yerleşivermiş, akıl almıyor!..

“Önce Vatan Platformu “ olur mu? Olmaz ama sömürgeleşiyorsanız, olur… Önce vatan diyeceksin, sonra da kendi dilin yetersizmiş gibi elin dilinden bu garabet sözü alıp ardına takacaksın! Kutsal bir amaç için bir araya gelenler bile bu yeni türedi sözü benimseyivermişler işte.

Devletin televizyon kanalı arada “Kamu Spotu “ adı altında kısa filmler yayınlıyor. Spot , Fransızca. Tanıtımcık demek. Kamu, halk demek. Neden arkasından bir Fransızca söz gelsin! Tanıtım amaçlı yapılan filme Türkçe söz yakıştıramamışlar. Bunlardan birinde şöyle sesleniyorlar:

“ Elele büyük dönüşüme!”

Olanları saklayan yok. Olacakları anlamayan yok!

Rengimiz, dilimiz soluklaştı.

TRT Okul’a bir bakın, ne durumdayız, görün! Dün akşam izledim: Kulağı bir karış küpeli, saçlı sakallı gençler, giymişler İngilizce yazılı, bisiklet yakalı, yarım kollu gömlekler( birinde şu yazılıydı kocaman yazıyla:Authentic), ders veriyorlar ülke çocuklarına. Yunanı, yabancıyı överek modernleşmeyi anlatıyorlar. Anlaşılmaz bir dille uzun uzun anlatıyorlar. Gençleri dönüştürüyorlar. Övgüler şunlara:

Kafka- Dönüşüm-Ölüler Ansiklopedisi- Fanzin( yarısı İngilizce bir sözmüş, fan İngilizceden)- Error fanzin

Bir iktidar bakanı daha dün söyledi. Ne kıyamet koptu, ne üzüntüden, şaşkınlıktan ölen bayılan oldu, ne de bunu baş haber olarak duyuran çıktı basın yayından:

“Tekke ve zaviyeler yeniden açılsın!..”

Alın size yeni doğan nurtopu gibi bir çocuk. Yeni doğdu…

Atatürk devrimleri bir bir alaşağı ediliyor. Dönüşüm büyük! Dönüşüme bilmeden el verenler yazık ediyorlar.

TRT 4 radyosu her akşam, iletişim adresini verirken söylüyor:

“Türkçe karakterli harfleri çıkarın! Bunun yerine diğer karakterli harfleri koyun!” “ Aksamın sesi.”

Bunu derken bir de yabancılar gibi okuyorlar dinletilerinin adını.

Dilimize sarılıp, dönmeye direnelim mi!..

Dilimizi eşek arıları sokmadan…


Feza Tiryaki, 8 Kasım 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: TÜRKÇE NEREYE? EL ELE BÜYÜK DÖNÜŞÜM!

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Kas 10, 2012 11:12

Yazıya ek: Yazıda eleştirdiğim, epeyce uzun bir yer verdiğim söz olan "Platform" yüksekçe yer demek. Bu söz maşallah her derde deva... Yer, kürsü, masa, ortam, oluşum, dernek, kurum, birlik, topluluk anlamında kullanılabiliyor. Türkçe karşılıkları ne güzel değil mi? Kısa, öz ve anlaşılır. Peki neden bu sözleri kullanmazlar? Bölücüleri anladık da ya kendilerini Atatürkçü diye tanımlayanlar neden bunu yapar?
Bu garabet sözle nasıl grup kuruyorsunuz? Nasıl bir oluşum oluşturuyorsunuz? Bir yerde nasıl buluşuyorsunuz? Nasıl bir birlik meydana getiriyorsunuz? Nasıl topluluk oluyorsunuz? Platform deyince adınız asortik mi oluyor? Entel dantel mi oluyor? Daha bir havası mı oluyor? Bu sözü kullananlardan biri açıklasa da öğrenseydik...

(Tam bu eleştiriyi yazdım gönderiyorum, Siirt'teki on yedi şehit haberini duydum. İçim cız etti, yalan olsa diye çığırdım... Önce inanmadım, çünkü evde açık olan TRT televizyonda kahkaha gülme gırla gidiyor. Arkadan gülme sesi yapılan bayat dizileri yayına sürmüşler... Ne arlanma, ne utanma... Haberi yalnızca bilgiağında gördüm...)
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x