Türkçe Yasak Git Arapça Konuş

Türkçe Yasak Git Arapça Konuş

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Eyl 07, 2014 20:31

Türkçe Yasak Git Arapça Konuş


Hafta pazarındayım. Köylünün ürününün ağırlıkta olduğu, köylünün kendisinin satış yaptığı köylü pazarı, Kaş’ın pazarı.

Her yıl biraz daha daralan, kenara kıyıya itilen, gide gide küçülen bir pazar yeri burası. Durağın önünde Pazar başlıyor. Kaldırımın kenarından yürüyerek birkaç dala ayrılan pazara giriyorsun. Yer taşlı topraklı, doğal. Belediye, beton dökeyim, kalıp beton döşeyeyim, pazar yerinden daha çok para kazanayım, dur üstünü de kapayıp buraları gürültüden, uğultudan girilmez yapayım, kapalı pazar yerine çevireyim de görsünler gününü dememiş henüz Demre’nin belediyesi gibi. Pazarı küçültüyorlar, yukarlardan aşağılara doğru pazarcıları belli etmeden itekliyorlar ama dur bakalım bir gün seni nasıl öldüreceğiz gör, dememişler çok şükür. Pazarın girişinde ufak tefek sebze meyve satıcıları, küçük çuvallarda getirdikleri ürünler yere serili, çoğunun terazisi bile yok… En önlerde, el sanatlarını sergileyenler, geride bakırcı, demirci. Arkada öteleri, giyim, çanak çömlek, çanta pabuç, çakı çakmak, iğne iplik satıcılarına ayrılmış. Ön kısımlarda meyve, sebze, akla gelebilecek her tür ürün var. Tahta kaşıktan, hamur tahtasına, tarhanaya, turşuya, salçaya, kurutulmuş bitki çayına, domatese, bibere, taze deniz otuna, kaynamış mısıra kadar…

Şu an incirler bol. Bakmalara kıyılmıyor, küçük, ceviz büyüklüğünde, kara kara gömlek yırtmış incirler… Beyaz incirler daha bitmemiş, küçücük, kurumuş gibileri tadından yenmiyor… Şeftaliler iki tür, köy yaban şeftalisi ufacık oluyor. Renksiz, açık gri- yeşil, sert ince kabuklu olanı köy şeftalisi, portakal gibisi, yarma şeftali yaylalardan geliyor. Yerken şekerli renkli suları akıyor, dünyanın tüm tadını, kokusunu içine toplamış, bir tanesi bir kişiyi doyurur.

Armut her mevsim var. Elmanın türlüsü… Yazın yetişeni ayrı, güzün olanı başka, yaz başında çıkanı daha da başka…

Tarla domatesleri, biberleri, küçücük koçanlı köy mısırları, uzun, kıvrık patlıcanlar, uzun boylu tazecik pırasalar…

Pazarı hayran hayran gezerken, memleketimin güzelliğiyle bir hoş, dolaşırken, tanıdıklarla durup üç beş laf ederken, birden kulağıma şu sözler geldi:

“Türkçe yasak! Git Arapça konuş!”

“Türkçeyi yasaklamak sana mı düşmüş, sen git, geldiğin yere!”


Söyleyen genç bir kadın. Başı, köy usulü bağlı, yemeniyle örtülü, öyle özenti Arap - Rahibe türbanı takmamış, uzun etek giymiş, dal gibi biri. Karşısında yaş yaşamış, saçlarını ağartmış bir adam. Eğildiğim tezgâhtan alacağımı alıp, onlara dönene kadar, ağız dalaşı bitti, sakinleştiler.

Kulağımda da zaten günlerdir baş haber yapılan bu durum çınlıyordu. “İmam hatiplerde Türkçe yasaklandı.” demişlerdi gazetecilerimiz. Başlıklar atmışlardı böyle.

Haber kelimesi kelimesine şöyleydi:

"En Son Haber’den:

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) imam hatip liselerinde “Türkçe konuşulmasını yasakladı.”

Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, “Öğrenci Merkezli Arapça Öğretimi” başlığı ile yayımladığı bildirisinde, “Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerekir. Temel ilke olarak ilk dersten itibaren Arapça konuşulması benimsenir. Öğrenciler, öğretmenleri ile ancak Arapça diyalog kurabileceklerdir. Başka ihtimal yoktur. Öğrenci teneffüslerde öğretmeni ile ancak Arapça konuşabilir. Ya konuşur ya da yanında tercüman getirir” ifadelerini kullandı. “Türkçe öldü” başlığını kullanan kendisinin de öğretmenken bu yöntemi uyguladığını aktaran Yılmaz, aldığı sonuçları “Türkçe konuşmanın yasak olmasıyla öğrenciler mecbur kaldıkları için ister istemez Arapça konuşmaya başladılar. Rüyalarında dahi Arapça konuşanlar oldu” diye ifade etti. Bildiri ile sayısı yıldan yıla artarak 952’ye çıkan imam hatip lisesinde 675 bin imam hatipli için Türkçe yasaklanmış oldu.”

Bana göre bu haber bir kışkırtmacaydı. İnsanları oyalama, gündemi meşgul etme. Yoksa olması olanaksız, dünya ters dönse bile olmayacak bir şey:

“Türkçeyi okullarımızda yasaklama. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki okullarda Türkçe konuşmanın yasaklanması.”

Bu anayasal olarak olamaz. Devletin dili hiçbir ülkede yasaklanamaz! Devleti koruyan yasalar vardır!

Bu, sonra, eşyanın doğasına aykırı. AKP partisinin başı, çoğu üyeleri, başkan yardımcıları, hep biliyoruz İmam hatip okulundan gelmeler. Kuran okumayı bilmesine biliyorlar da, çoğunluğu Arapça bilmiyorlar. Yoksa Meclis defterine bunu övünerek yazarlardı. Orada deftere, değişmez AKP bakanı Bekir Bozdağ, bildiği dile, orta derece Arapça yazmış, o bile iyi düzeyde diyememiş. Arapça öğrenmek, bu kadarcık öğrenilen Arapçayla konuşmak imkânsız diyor bilenler. Arapça bilsen bile, Kuranı anlamazmışsın, o çok başka Arapçaymış… İmam hatiplerde Kuran okumaya, daha doğrusu Kuran’ı ezber okumaya yönelik göstermelik Arapça öğretiliyor, bu biliniyor.

Milletvekillerinin çoğunun, bildiğini öne sürdükleri dil ise İngilizce. Kimi hızını alamamış, iyi derece Kürtçe(!) bildiğini belirtmiş. Doğu Perinçek, bilgili olduğu bu konuda konuşurken, hiç unutmuyorum, “Kürtçe(!) bildiğini söyleyenler, o dedikleri dille bir konuda beş dakika duraksamadan konuşamazlar, beş dakikadan fazla konuşmaları asla mümkün değildir, çünkü anlatmak istediklerine bu dil(!) yetmez, yetersizdir, bu dil (!) yalnızca basit bir konuşmada, anlaşmada kullanılabilir!” demişti, bu konuda tartışılırken.

Arapça bildiğini söyleyenlerin durumu da aynı olmalı. Bir insan, sular seller gibi konuştuğu, okuduğu, tüm derdini, dileğini, isteğini, düşlerini, geçmişini, geleceğini anlatabildiği dili Türkçeyi bırakıp da, o ezberletilen, öğrenmesi çok uzun yılları alacak, belki de mümkün olmayacak Arapçayla neden konuşmaya kalkışsın? Okulda, teneffüste, arkadaşlarıyla neden kendine yedi kat yabancı el olan, kendiyle, kültürüyle hiç ilgisiz, bilmediği, bilmesi gereksiz, hem de olanaksız bir dile sarılsın, anlaşma, konuşma için?

Bu akla, Türk insanının gönlüne, bilime aykırı durumu, haber olarak yazanların amaçları başka.

Türk çocuğunun Arapça konuşması, imam hatiplerde eğitim dilinin Arapçaya dönüştürülebileceği değil, burada anlatılmak istenen. Bu zaten olamaz! Dünya ters dönse de, alt üst olsa da, kıyamet kopsa da: O- la- maz!

Burada Türkçeye saldırılıyor. Türk çocuğunun diline, kimliğine saldırılıyor. Türk yurduna saldırılıyor.

Atatürk’ün, “Türk demek Türkçe demektir!” sözüne saldırılıyor!

Dünyanın en büyük, en güzel, en zengin dili Türkçeye, dünyadaki ilk dört büyük dilden biri olan, yaşayan dilimiz Türkçemize, “Türkçe öldü” demeye dilleri varıyor, böylece algıları değiştireceklerini, Türk yurdunu dilsiz bırakacaklarını sanıyorlar.


Türkçenin, Atatürk önderliğinde, yabancı diller boyunduruğundan (Arapçadan, Farsçadan, Batı dillerinden) kurtarılmasını hazmedememe, bunu benimsememe de var bu saldırıda. Karşı devrimin kudurmuşluğu, gözü dönmüşlüğü, alana çıkması var…

Gizlenme, yer altında öç alma gününü bekleme dönemleri bitmiş… İşin gizlisi saklısı kalmamış…

Yoksa, bilmezler mi, herkesi kıtır kıtır kesseniz bile, ülkemizde, diller Türkçe söyleşecektir, gönüller Türkçe çığıracaktır! Binlerce yılın akan suyunu, Türkçe kaynağını bulandırmak artık olanaksızdır, değil yolunu kesmek…

Burada, ülkemizi bölmeye yemin etmişlerin gelecekteki planları var…

Türkçeyi yasaklayabileceklerini göstermek, Türkçeyi önemsememek, önemsetmemek, ikinci plana attırmak… Ses bayrağımız Türkçeyi bölücülük adına göklerimizden indirmeye yeltenmek…

Türkçeye yerel ağızları, bu ağızların ortak adını, o olmayan dili, Kürtçeyi (!) bu nedenle bir biçimde ortak edebilmek.

Türkçeyi, ses bayrağımız olmaktan çıkarmak, eğitim dilini çeşitlendirmek, sömürgecinin dili İngilizceye yer açmak…
Yobazlık için de eski yazıyı özendirmek, eski yazıya dönmenin, topluma bunu dayatmanın bir yolunu bulmak… Bunun için de göstermelik olarak Arapçayı kullanmak. Kısaca, dini kullanmak. Bu yolla eğitimsiz toplumu kandırmak…

Pazar yerindeki bir avuç köylümüz, su katılmamış saflıktaki tertemiz insanımız, bu yobazlara yanıtını orada verdi. “Ne oluyor orada? Neden tartıştınız?” diye sorar sormaz, ortalık yeniden alevlendi. Bir anda çevremiz pazarı dolaşan yüce gönüllü Türklerle doluverdi. Emekçi, elleri nasırlı, yaş yaşamış Türk erkekleri, pazar esnafı… Elleri kınalı kadınlarımız, kızlarımız… Çağdaş giyimli, Atatürk’ün cumhuriyet kadınları… Cumhuriyetin yetiştirdiği aydın Türk erkekleri…

“Türkçe yasak, git Arapça konuş!” sözünü kinaye (dokunaklı söz) olarak aralarında demişler. Yoksa orada her kim varsa hepsi dertliydi, hepsi isyanları oynuyordu, son günlerde iyice gemi azıya alan Türkçe düşmanlığından bunalmışlardı…

Başı bağlı köylü kızımız, yaylaların yiğit yörük kızı, gözleri çakmak çakmak bağırıyordu:

“Ben Atatürk’ün kızıyım. Atatürk’le doğdum, Atatürkle büyüdüm, ne öğrendimse O’ndan öğrendim.”

Elleriyle göğsünü yumrukluyordu:

“Bizi kimse Atatürk’ten ayıramaz, dilimizi, güzel Türkçemizi elimizden alamaz! Atatürk’le doğdum, Atatürk’le öleceğim!”

Feza Tiryaki, 7 Eylül 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x