TÜRKÇENİN ÇIĞLIĞI

TÜRKÇENİN ÇIĞLIĞI

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Tem 17, 2011 11:51

TÜRKÇENİN ÇIĞLIĞI

Eskiden insanın canı kalbine bağlı sanılırdı. Kalp durunca ölünür sanılırdı.

Son yıllarda bu düşünce değişti. Şimdi beyin ölünce insan ölüyor. Kalbi makinalarla çalıştırabiliyorlar. Kalbe pil takılabiliyor. Kalp nakli yapılmadan insan kalbinin benzeri bir aracı bir aletin içine koyup kalp yerine insanın yanında bile taşıtıyorlar.

Artık ölenin kalbi durmuyor, beyni ölüyor. Kalbi duranın kalbi yeniden çalıştırılabiliyor. Ama aradan belli bir süre geçmişse beyin hücreleri geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde ölmeye başlıyor.

Bir milletin beyni de dilidir. Dille düşünülür, dille anlaşılır, dille bir millet olunur. Dille kültürünü gelecek kuşaklarına aktarırsın. Dille yaşarsın…

Her ulus ülke diline önem verir. Eğer sömürge değilsen…Okullarında en önemli dersler kendi dillerinin dersidir. Alman’ın Almanca, Fransız’ın Fransızca. Amerikalı’nın, İngiliz’in İngilizce. İtalyan da böyle…Yunan için de öyle…

Milletler konuştukları dille tanımlanır.Türk Türkçe konuşur. Kısaca söylersek, Türkçe konuşana Türk denir. Sen dilini konuşamazsan, dilinle yazamazsan sana ne derler?

Her ülkenin okullarında iki önemli dersi vardır. Birincisi dilinin dersi, ikincisi Matematik.

Bizde son yıllarda önemli ders İngilizce. Sadece İngilizce.

Atatürk dille tarihi birlikte düşünmüş, ilk kurdurduğu fakültelerden biri Dil ve Tarih - Coğrafya olmuştur. (1936) Fakültede Türk tarihine kaynaklık etmesi için eski dillerin ögretiminin yapılması, coğrafyanın tarih öğretiminde dayanak olması Atatürk’ün düşüncesidir.

“Tarih bir milletin nelere yetenekli olduğunu ve neler başarmaya gücü yettiğini gösteren en doğru kılavuzdur.”Bu sözü Atatürk söylemiştir.

Tarihimizi de bu yüzden bize unutturuyorlar son yıllarda.

Kurtuluş Savaşımız doğru dürüst öğretilmiyor. Türk- Yunan tarihi yeniden yazılmalı demedi mi geçen gün bir tarihçi?

Nobelli dâhi(!) Bilmem kaç milyon Kürdü, Ermeni’yi kestik demedi miydi? Tarihimizi çarpıtarak…Beyinleri karıştırarak… İtiraz eden oldu muydu hiç devlete çöreklenenlerden?

Hepimiz Ermeniyiz diye yollara dökülenleri gördük de ne yaptık?

“Ne mutlu Türküm diyene” diyemeyenlerle idare edilmiyor muyuz?

Atatürk’ün dilimiz için söylediği şu sözü yoksa unuttuk mu biz?

“Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin.
Millî duygumuzu zayıflatmak için mi düşmanlarımız bilerek dilimizi böyle zayıflattılar?


Önce dilimizi zayıflattılar. Dilimizi istedikleri kıvama getirdikten, bizi dilimizle anlaşamaz hale getirdikten sonra milletimizi bölecekler, sürüleştirecekler…

Millî benliğini yitirmiş, dilini kaybetmiş, kim olduğunu unutmuş bir kalabalık olacağız…Denilenleri anlayamayan….Denilene uyan, sorgusuz sualsiz boyun eğen…

Özal’la başlayan bu yıkım süreci artık son noktaya doğru gidiyor…

Özal’ın izinden gitti her gelen politikacı…Gitmek istemeyenin ayağını kaydırdılar…Onun başlattığı bu ihanet sürecini dokuz yıldır harıl harıl tamamlamaya çalışıyor AKP iktidarı!

Hep birlikte özünü bitirdikleri devletin son parçalarını çakallara atıyorlar. Kahramanlarını zincire vuruyorlar!

Vatanın bir bölümünü çoktan kopardılar. 2008 yılında devletin televizyonu, o bölgede yaşayan küçük bir azınlık toplumun ağzını, dilmiş, kültür diliymiş gibi kabul etti. Yani bu yerel ağızla 24 saat yayına, kesintisiz yayına başladı. O gün verdiler ne vereceklerse zaten!

Dilimizi o gün kesip biçip öldürdüler! Milletimizi o gün böldüler. Bu vatanı korurken kahpe kurşunla, tuzakla, bombayla, mayınla al kanlar içinde yatan, sonsuzluğa göçen şehitlerimize o gün mezarlarını dar ettiler…Şimdi ne bekleniyor?

Meclis çalışacakmış... Yemin etmeyen kalmayacakmış… Ne yemini edecek bölücü vekiller? Ne için çalışacak Meclis? Vatanı bölmeye, parçalamaya mı?

Ne bu hepsinin dilinde yeni anayasa yeni anayasa?

Bölücülerin ilân ettiği o demokratik özerklik dört sene önce ilân edilmişti zaten.

TRT’nin, yerel ağızla, 24 saat kesintisiz yapılan televizyon ve radyo yayınlarıyla. Bu yayınları başlatan kimdi? Başbakan!

13 vatan evlâdının pusu kurularak şehid edildiği gün, eş zamanlı olarak bu kanla beslenen örgütün siyasi kanadı gecikmiş bir duyuru yapıyor. Dünyaya ilân ediyor biz bölünüyoruz diye. Çift dilliyiz diye.

Neler istiyorlar?

Çift dilli eğitim. Kamuda çift dil. Sokak adlarında öyle. İsimler de öyle. Dil ayrılığı bunların baş sözleri.

Yine demiş ki Başbakan dün: Dört temel ilkemiz değişmez: Tek millet,tek bayrak, tek vatan, tek devlet.

Peki aynı kişi değil mi Avrupa’da AB üyeleriyle yediği yemekte Anayasa’nın ilk üç maddesi geçiş dönemleri içindi, artık gereksizdir.”diyen.

Elin adamlarını, AB komiserlerini havalara uçurmuştu sevinçten hatırlarsınız. Atatürk Türkiyesi’ni parçalayacaklarını anlamışlar ve bayram etmişlerdi…

Sonra bu sözlerde acayip bir kelime oyunu var:

Tek millet diyor? Milletin adı ne? Tek millet ama ne? Türk Milleti mi? Hangi millet?

Tek bayrak. Kırmızı beyaz, ay yıldızlı al bayrak mı? Hangi bayrak? Spor formalarındaki kırmızı rengin yerine koyduğunuz “Turkuaz” dediğiniz, Türkçesi camgöbeği rengi olan ve de nedense bu rengi Türk’e çok yakıştırdığınız yeşilimsi mavi renkli, yani İsrail mavisi yeni bir bayrak mı?

Ev ödevleri vermeye gelen ABD ‘li sarışın kadın bakan bu renkte giyinmiş de “Turkuaz diplomasi” başlığıyla övdü yandaş gazeteleriniz bütün gün…

Tek vatan, tek devlet. Bunda zaten sorun yok şimdilik. Bölücüler bunu şimdilik fazla deşmiyorlar. Hele bir dil işini kayda geçirsinler mesele bitecek.

O sayılan dört ilkede tek dil var mı, tek dil?

Tek millet, tek dil deniyor mu? Duydunuz mu hiç tek dil dendiğini?

Denmiyor!

Biz iki dilli miyiz ki denmiyor? Biz çok dilli bir ülke miyiz? Anayasa’da ne yazıyor?

Tek millet yazıyor da, tek dil yazmıyor mu?Yazıyor!

MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir.

Tek millet, tek vatan, tek devlet deniyor da hani nerede tek dil?

Yok!

Burada düğüm noktası dil de ondan! Tek dil ulus devletlerin olmazsa olmazlarıdır!

Dil bu çözülmenin anahtarıdır!

İşin saklanan yeri burasıdır! Püf noktası!

İhanet edilen dildir! Milletimizin beyni olan dili! Beynimiz!


Peki başkanlık sistemi nedir? Başkanlık sistemi için nasıl bir yapı gerekir?

Federal bir yapı. Eyalet sistemi bir yapı. Özerk yapılar topluluğu…

Başkanlık sistemini neden istiyor bunlar? Tek devlet için mi? Burası Almanya mı ki güçlü bir ekonomisi var, tek bir milleti, saldırıya uğramamış, örselenmemiş tek bir dili var, ulusal çıkarlarını gözeten siyasileri var, düşmanı, içini karıştıranı yok… eyaletlerle yönetilebilir…

Sonra yine demişki Başbakan bugün : ” Bu ülkede etnik unsur olarak bir çok etnik unsur var. Benim Türk kardeşimin de sorunu var. Laz’ın da, Boşnak’ın da, Arnavut’un da, Gürcü’nün de, Roman’ın da, hepsinin sorunları var…”

Affedersiniz burada ne sayılıyor? Kim bunlar?

Biz yüz yıl öncesini mi yaşıyoruz ki bizim bir milletimiz yok, milletimizin adı yok, hâlâ Osmanlı adında bir toplumuz…Ama o zaman bile Osmanlıyı meydana getiren asıl unsur Türklerdi. Türklük’tü anayapının temel taşı . Dili Türkçeydi Osmanlı devletinin, sonradan bozulsa da…Devletin kurucusu Türklerdi.

Şimdi azınlıklarla, milletimizi meydana getiren irili ufaklı etnik unsurlarla bir arada adımızın sayılması neyin nesidir? Hayırdır?

Milletimizin adı ne zaman kayboldu ortadan? Ne zamandır adsız kaldık, Türk, Kürt, Boşnak, Arap, Gürcü diye sayılır olduk?

Bu tek vatanın, tek devletin milletinin adını çok merak ettim!

Sonra, “Kimse bizden geri adım beklemesin.” ne demek?

Bölücü örgütle neyi konuşuyorsunuz peki? Neyin pazarlığı yapılıyor?

Onlar açıklıyorlar:

“Dil! “

“Anayasaya, olmayan bir dile, yani bir yerel ağıza dil muamelesi yapıp yazacaksınız…”

Bu yapıldığı anda dananın kuyruğu kopacak! İş bitecek!

***

Önce bunun nasıl olabileceğine akıl erdiremezdim. Bunun ilk öğretimi, orta öğretimi var. Sonra üniversitesi var. Bu yerel ağızlarla bu iş olamaz! Olması akla fikre aykırı! Bilime aykırı! Mantık dışı! derdim. İçim rahatlardı…

En fazla işte böyle şarkı türkü çığırırlar, gazetelerin bir iki cümlesini bu yerel ağızla yaparlar. Belki kurslar verirler isteyene…diye düşünürdüm.

Ülkede iş bulmak , yaşamak, yükselmek çin Türkçe şarttır ve hep öyle kalacaktır. Bu bir bilimsel kuraldır aynı zamanda, derdim. O halde korkulacak ne var diye teselli ederdim endişeye kapılanları…

Şimdi ise olayı çözdüm:

Bizi dille öldürecekler! Dille vuracaklar! Dille başladılar bu yıkıma, bu bölmeye, parçalamaya, ufalamaya, bu millî benliği tüketmeye, yok etmeye…


Nasıl mı? Hangi dille mi?

İngilizceyle!

Biz artık yakında bir İngiliz, bir Amerikan sömürgesi olacağız!

İlköğretimden itibaren eğitim dili İngilizceye dönecek. Belki ilk bir iki yıl fazla sıkmayacaklar, alışıncaya kadar. İnsan hakları falan ayağına. Herkes istediği anadilinden eğitim görecek. Hani o hep saydıkları etnik kökenler…Türk, Kürt, Arap, Boşnak..Ha Laz’ ı unuttum. En önemlisini. Sırada onlar var çünkü. Kaşıyanı çok… Çerkezler zeten çoktan kuyruktalar…

Ne diyordum, evet İlkokul böyle biraz gevşek tutulabilecek. Lisede ne olacağını ilân ettiler aylar önce, unuttunuz mu yoksa? Nimet Çubukçu açıklamıştı:

"Düz liseler kalkacak. Hepsi Anadolu lisesi olacak." Yani eğitim dili İngilizce.

Bunu müjdelemediler mi seçimden az önce? 40 bin İngilizce öğretmeni gelecek diye.

Buna misyoner öğretmen gelecek diye karşı çıkanlar vardı…Misyonerlik tamam da burada tasarlanan bütün yurdumuzda eğitimi İngilizce yaptırmak!..

Türkçeyi silmek, atmak…Zamanla yok olmaya terketmek…


Bir ülkenin eğitim dili böyle olduğu an, dille bölünmeniz hiç sorun olur mu?

Kimse aldırmaz bile! Ne olup bittiğini farketmez! Kimse aymaz!

Kürt bölücü maşalar, bölgenin okullarında ilk okul birkaç sınıfta yerel ağızla eğitim gördürecekler ve biz milletiz diye de bunu dünyaya ilan edecekler. Bakın dilimizle eğitim yapıyoruz diyecekler. ( Ülkemizin işgaline ve bölünmeye zemin hazırlayacaklar böyle.)

Eğitimin devamı neyle mi olacak?

İngilizce olacak!

Tıpkı bütün Türkiye’de yapılması plânlanan İngilizce eğitimin diliyle…
Liselerin eğitim dili İngilizce olunca, üniversitelerden Türkçe eğitim yapan buna direnen o birkaçı da çözülecek. Zaten neredeyse bütün üniversitelerimizin eğitim dili İngilizce değil mi?

Herkes İngilizce eğitim görünce mesele kalmayacak.

Bunlar bölücü okullarından sonra istedikleri üniversitelere rahat rahat gidebilecekler. Arada bir fark kalacak mı? Ne fırsat eşitliği zedelenecek, ne iş bulmada zorlanan olacak… Belki zamanla kamuda da İngilizce konuşur olacağız…

Saf saf bakanlara, bunların yola döşedikleri taşlara bakıp görmeyenlere işi yalnız İngilizceyle Türkçeyi bozmak gibi görenlere buradan sesleniyorum:

Günaydın!

Siz Türkçe için özel hazırlanmış, denenmiş F tipi yazı klavyelerini neden terkettik sanıyorsunuz?

İngilizce yazılan klavyelerle yazıyorsunuz küçük büyük hepiniz yazınızı yalan mı?

Türkçemize has harfleri attınız çoktan yazı dilinden! Hani nerede ç, ı, ö, ü, ş, ğ, harflerimiz? Kaçınız yazı yazarken bunları kullanıyor?

Bilgisayarlar yaygınlaşırken neden F klavyeyi bırakıp devletimizi yönetenler bu Q klavyeye izin verdiler? Bunu devlet dairelerine kadar soktular?

Hepiniz bilgisayarınızla mükemmel yabancı dil yazıyorsunuz mutlaka ama Türkçeyi hep yarım yamalak…Eksik harflerle, ı gereken yere i yazarak, ş gereken sözleri hiç utanıp sıkılmadan s ile yazarak…Yumuşak g harfimizi ise hepten gözden çıkararak…Çünkü bu harfler İngilizcede yok!

Maşallah bilen bilmeyen artık v harfimizi kullanmaz oldu. W ile yazıyorlar V harfi ile yazılan çoğu sözümüzü…

Geriye kalıyor X harfi. Onu da az kullanırlar canım. Kullanacak yer bulurlar.

W,X,Q üçlüsü bu bölücülerin olmazsa olmazları…Anayasaya bu harfleri yazdırdılar mı , alfabeye eklettiler mi mesele kalmayacak!
Olmayan dillerini ispat etmiş olacaklar çünkü…

Hem farkında değil misiniz artık milletçe İngilizce okunuşuyla okuyoruz harfleri.

SMS’ye kaç kişi “se me se “ diyor? NTV’yi okuyun bakalım? En ti vi dediğinizi duyar gibiyim. Neden “ne,te ve “ değil?

Ya o “dabilyu, dabılyu, dabılyu” nedir? TRT çocuk kanalında bile günde kaç kez söyleniyor.

Her gösterdikleri İngilizce asıllı filmin adını artık İngilizce yazıyorlar çocuklara. Gözler hazır, ruhlar hazır…İş gönüllere kaldı!

Onu da soracak değiller ya!

Biz böyle sömürgeleşmeye razı olduktan sonra…

Bölünmeye ses çıkarmadıktan sonra…

İşte geliyorlar.

Bir yanda, eli kanlı terör, gözleri korkutacak.

Bir yanda, beyin işgalimiz tamamlanacak…

Küçük boylu adam başlatmıştı bu süreci.

Büyük boylu adam bitirecek!

Duymuyor musunuz Türkçenin çığlığını?

Türkçemiz çığlık çığlığa!

Türkçemiz makinalara bağlanmış…

Beyin ölümümüzü bekliyorlar…

Beynimiz ölürse işimiz bitecek.



Türkçemiz giderse hepimiz gideceğiz! Kalbimiz atsa ne farkedecek o zaman?

Beynimiz ölürse biz de öleceğiz!


Feza Tiryaki, 17 Temmuz 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x