‘Türkçülük’ derken / Arslan TEKİN

‘Türkçülük’ derken / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Oca 14, 2015 15:12

‘Türkçülük’ derken (1)

Resim
Osmanlıcılar, İslâmcılar, Türkçüler... Ve Türkçüler kazandı, diye yazmıştım. Dünün bugüne uzayan meselesi... “Türk” derken aklıevveller, “ırkî” özellik arıyorlar. “Irkî” özellik arayanlar ırkçıdırlar. Her milletin, her etnisitenin ırkçısı var mı? Var... Şimdiki çatışmalarda etnisitesini öne çıkaran “maşalar”a bir baksınlar. Üstelik, Türkiye’de etnisitenin adı şu veya bu... Hangisi olursa olsun, “Türk”ten kopuk, apayrı bir etnisite söz konusu değil; hemen bütün etnisiteler iç içe girmişler ve “Türk”te yoğrulmuşlardır.

“Türkçü” derken, “ırkî” manada bir Türkçülükten bahsedilemeyeceğini, aklı başında herkes idrâk eder.

Hemen Atsız’ı öne sürerler... Atsız (12 Ocak 1905-11 Aralık 1975), sözünü esirgemeyen, bildiği yolda dosdoğru yürüyen, ilim, fikir ve edebiyat adamıdır. Atsız ırkçıdır... “İslâmiyet” mevzusuna ise hiç girmeyelim!

Milliyetçi Hareket’in, “Ülkü” kavramından, “Dokuz Işık” umdelerine, “Bozkurt” remzine kadar pek çok argüman Atsız çıkışlıdır.

1944 Milliyetçilik Olayı’nda birlikte hapse atılan Atsız’la Alparslan Türkeş’in yolları neden keskin virajlarla ayrıldı? Neden âdeta kanlı-bıçaklı oldular?

Her ikisinin “ırk” ve “İslâm” anlayışındaki farklılığı iyi incelemek gerekir.

Demek istediğim, “Türk”, “Türkçü” tartışmasında, ilmî zeminde zaruretler dikkate alınmalıdır.

Türkiye’de, kim ki, hiç sebep yokken “ırkçılık” üzerine reddiye yazarsa, kim ki, milliyetçilik “tu kaka” diye başlarsa, bilerek veya bilmeyerek “Türk” düşmanlığı yapıyordur. Türkiye millî bir devlettir ve Türkiye’de yaşayan herkese “Türk” denir. Bunu kabul etmeyenler, başka “dava”nın insanlarıdır ve niyetleri bozuktur.

Recep T. Erdoğan’ın da bir zamanlar danışmanlığını yapmış “Siyasî İslâmcı” bir zat, geçen gün 1876 Kanun-i Esasî’sinin 18. maddesine atıfta bulunmuş ve Osmanlı bu maddeye istinaden parçalandı, demeye getirmiştir:

“Ancak, 1293/1876’daki Meşrutiyet Anayasasındaki (Kanûn-i Esâsî) 18. Madde bu yapının/dengenin bozulmasının başlangıcı olmuştur. ‘Me’murînin Türkçe’ye Vukûfu’ başlıklı maddede ‘Tebaâ-i Osmaniye’nin hidemât-ı devletde istihdâm olunmak içün devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçe’yi bilmeleri şarttır.” ifadesi yer almaktaydı. 1878’de Sultan II. Abdülhamid tarafından askıya alınan bu Kanûn-i Esâsî, 14 Temmuz 1908’de tekrar yürürlüğe konmuş (II. Meşrutiyet), ilanının ardından birçok siyasi/toplumsal problemlere yol açmış, özellikle 18. Madde gerek Rumeli’de gerekse, Osmanlı’ya bağlı Arap dünyasında ciddi rahatsızlık ve ayrışmalara sebebiyet vermiştir. Tarihimizde Osmanlı bürokrasisinin ve Rumeli’de Osmanlı’nın en büyük gücü olan Arnavutların, Rumeli’nin tümüyle kaybına sebebiyet verecek şekilde, Osmanlı’dan kopuşunun ana nedenlerinden biri Kanûni Esâsî’deki bu 18. Madde olmuştur.” (Müfit Yüksel, “Osmanlıca ve Lingua Franca-2”, Yeni Şafak, 27 Aralık 2014).

Müfit Bey kusura bakmasın, iyi niyetli olsaydı, bu satırları farklı yazardı. Akıl yürüten hiç kimse böyle bir neticeye varamaz.

Ayrıntıya girmeyeceğim; yaz yaz bitmez. 1876 Anayasası’nda, taslakta, 12. maddede Türkçe diğer dillerle müsavî görülüyordu. Tehlikeyi fark eden Mabeyn Müşiri Eğinli Said Paşa olmuş ve Abdülhamid’e hatırlatmış, Abdülhamid, o maddeyi yeniden düzenletmiştir. (Devam edeceğiz.)

Arslan TEKİN, 29 Aralık 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türkçülük’ derken / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Oca 14, 2015 15:24

‘Türkçülük’ derken (2)

Resim
Türk’ten ne isterler? Allah yaratmış. “Osmanlıcıyız” deyip Türk’le uğraşıyorlar, “İslâmcıyız” deyip Türk’ü itebildikleri kadar dibe itmek istiyorlar.

Hep şu soruyu soruyorum: 19. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılın ilk çeyreğinde tartışmanın doruğuna çıkan Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük’te, neden “Türk’üm” diyenler kazandı?

Önceki gün verdim... Bir “İslâmcı” zat, 1876 Anayasası’na, devlette görev alacaklar mutlaka Türkçe bilmelidir, diye yazılmasaydı ve bu anayasa 1908’de tekrar yürürlüğe girmeseydi, Osmanlı anâsırı parçalanmayacaktı, diyor. Abdülhamid’e toz kondurmamak için de Allah’tan daha erken parçalanmayı, 1876 Anayasası’nı 1878’de ortadan kaldırarak engelledi, demeye getiriyor. Hatta, Arnavutların Kanun-i Esasî’deki 18. madde yüzünden isyan ettiğini yazabiliyor. Zamanında görüştüğüm bu zata “cahil” desem cahil değil. Maksadı ne? Belli. Adını ben koymayayım!

Hüseyin Kâzım Kadri (1873-1934) “Büyük Türk Lügati” nin yazarıdır. “Şeyh Muhsin-i Fânî” imzasını da kullanmıştır. Küçük bir risalesi vardır: “Arnavudlar Ne Yaptılar?” (1914)... Bu risaleden çok önce bahsetmiştim. Tamamını yeni harflerle “Balkan Volkanı” kitabımda verdim. Arnavutluk isyanına o kadar hayıflanıyor ve isyancıları öyle bir hain görüyor ki, “İbret alın Müslümanlar, ibret alın Türkler!” diye sık sık tekrarlıyor. (Fraşeri Kardeşler’in çabalarına girmiyorum!).

Devletin resmî dilinin Türkçe olmasıyla Arnavutların isyanının ne alâkası var?! Niyet başka olunca vur Türk’e!

Hâlbuki, “Türkçe” üzerinde ısrar eden de Abdülhamid’dir. 18. maddeden başka, 57. maddede, meclis çalışmalarında Türkçe konuşulması, 68. maddede de vekil seçilebilmek için Türkçe bilme şartı koşulmuştur.

Osmanlı sanki hiç Türk’le alâkalı değilmiş, sanki Türk’ü bilmiyor, sanki Türk’ten uzak duruyormuş gibi düşünüyorlar.

Neşrî’nin (öl. 1520) yazdığı, nispeten sade sayılabilecek ilk Türkçe dünya tarihinde (“Cihannümâ”) altıncı bölüm Türklere dairdir. II. Bayezid’e takdim edilen bu bölüm “Evlâd-ı Oğuz Han-ı Türkî ahvâlin usûliyle ve furû’ıyla beyân ider” (usûl ve furû’a, “Babalar ve çocuklar” dilebiliriz.) başlığı altında işlenmiştir.

“Uzun Firdevsî” ve İranlı “Şehname” yazarı Firdevsî’ye nispetle “Firdevsî-i Rumî” diye anılan tarihçimizin (1453-?) eserlerini tam bir “Türkçü” anlayışla yazdığını biliyor musunuz? Kitabı 40’tan fazladır ve çok ciltlidir.

Türkçülük öne çıktı, Osmanlı parçalandı diyenler; önce “Türk’üm” diyenler öne çıkmasaydı ve kazanmasaydı, Osmanlı’nın neşv ü nemâ bulduğu topraklarda kimlerin ayaklarının altında yaşıyor olacaktık veya varlığımızdan bahsedilebilecek miydi?

Osmanlıcılık’tan ve İslâmcılık’tan Türkçülüğe gelinmiştir. 27 Aralık 1936’da kaybettiğimiz, birilerinin “Arnavut’tur.” demekte büyük bahtiyarlık(!) duyduğu “İslâmcı” Mehmet Âkif, “Türkçü” Millî Mücadele’nin safında yer almış ve Türk’ün kurtuluşu için mücadele vermiş, daha ötesi Türk’ün İstiklâl Marşı’nı yazmıştır. Âkif’in “Türkçü” hüviyetini, “Türk Adını Silme Planı” nda delillerle ortaya koyduğumu okumuşsunuzdur.

Şimdi Birinci Meclis, İkinci Meclis tartışmalarına girmek isteyeceklerdir. Apayrı bir konudur. Bunu da “İslamcılık-Türkçülük” ayrımına sokmayalım.

Daha bitmedi: Akçuraoğlu Yusuf’un “Üç Tarz-ı Siyaset” ine, Osmanlıcılık’tan Türkçülüğe geçen Ahmet Ferit Tek’e geleceğiz.

Arslan TEKİN, 31 Aralık 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türkçülük’ derken / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Oca 14, 2015 15:38

‘Türkçülük’ derken (3)

Resim
“Osmanlıcılık” güdenler kaybettikleri gibi, “Türkiyecilik” güdenler de kaybedeceklerdir.

Recep T. Erdoğan bir ara “Türkiyecilik”e dört elle sarılmış, peşinden gidenler, “Türkiyecilik”i yerleştirmek için her yolu denemişlerdi.

“Osmanlıcılık” nasıl tutmadıysa “Türkiyecilik” de tutmamıştır.

“Türkiyelilik-Türkiyecilik” tartışması R. T. Erdoğan’la başlamadı.

Yusuf Azizoğlu (1917-1970) ve Kemal Badıllı (1923-1975)... İkisi de 1960 Darbesi’nden sonra kurulan Yeni Türkiye Partisi’nden Diyarbakır ve Urfa milletvekili seçilmişlerdi. CHP’den Hıfzı Oğuz Bekata (1911-1995) ile Y. Azizoğlu’nun bir tartışmasında Türklük-Kürtlük meselesine giriliyor ve Yusuf Azizoğlu’na destek için kürsüye çıkan Kemal Badıllı, konuşmasının sonunda “Yaşasın Türkiyeliler!” diyor.

Dr. Yusuf Azizoğlu’nun bu tartışmada şu sözlerini de buraya kaydedeyim... Sonra “Nereden nereye...” der misiniz, demez misiniz, bilemem!

“Öz be öz Türk biziz, Doğuda yaşayanlardır. Türklüklerinden şüphe edenler varsa Sayın İçişleri Bakanı gibi devşirmelerdir.”

O sıra H. O. Bekata, İsmet İnönü’nün kurduğu koalisyon hükûmetinde İçişleri, Dr. Y. Azizoğlu ise Sağlık Bakanı’dır.

Kemal Badıllı avukattı. Kürtçenin gramerini, bilebildiğim, ilk o yazdı. Çok önce bu kitabını incelemiştim. Prof. Dr. Muharrem Ergin’in ünlü “Türk Dil Bilgisi” kitabının sistematiğini kullandığını fark etmiştim. İstanbul Aksaray’da, “Kürt Enstitüsü” nde, “Kürtçe”nin bir başka gramerini yazan Hüseyin Sağnıç’la konuşmuştum; o da marangozdu.

Bunları şunun için yazdım: “Yaşasın Türkiyelilik!” diye haykıran Kemal Badıllı, “Siyasî Kürtçülük”ün kavgasını vermiştir. “Türkiyecilik”in bir ötesi etnikçilik... Ayrıntısına girmeyeyim.

“Millî devlet”in önemini anlıyorsunuz değil mi şimdi.

Neden “Türk’üm” diyenlerin kazandığının cevabını arıyoruz.

Osmanlıcılık, İslâmcılık güdenler başlangıçta çok iyi niyetliydiler. Acaba koca imparatorluğun halitasını dağıtmayabilir miyiz, daha kaynaştırabilir miyiz, düşüncesindeydiler.

Yenal Ünal’ın “Ahmet Ferit Tek” kitabı önümde. Bartın Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yenal Ünal, Ahmet Ferit Tek’i ele alırken, önce bir panorama çiziyor. Ahmet Ferit’in yetiştiği dönemi anlatıyor.

Ahmet Ferit (1878-1971), Türk Ocağı’nın ilk genel başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İçişleri Bakanı’dır. İttihat Terakkîcilerle beraberken, sonra Millî Meşrutiyet Fırkası’nı kurmuş, 1920’de Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele’ye katılmıştır. Hanımı Müfide Ferit Tek (1892-1971), Turancı “Aydemir” romanının yazarıdır. (Şevket Süreyya Aydemir, soyadını bu romanın kahramanından almıştır.) Ahmet Ferit’in de “Turan” başlıklı kitabı vardır. Kızları Emel Esin (1914-1987) kıymetli bir sanat tarihçisidir.

Ahmet Ferit, Ankara’ya gelince uhdesine Maliye Vekâleti verilmişti. Anlattıklarını okusanız, nasıl bir yokluk içinde mücadele edildiğini görür ve “millî devlet”in gerekliliğini bir daha düşünürsünüz.

Ahmet Ferit’in yakın arkadaşı Yusuf Akçura’nın Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğe dair, 1904’te, Mısır’da çıkan “Türk” gazetesinde yayınladığı “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı üç yazıya Ali Kemal’le birlikte müdahil olmuş ve “Osmanlıcılık”ı, o zaman için, uygun görmüştür. “Neden?” diyeceksiniz. Bu konuya geleceğiz.

Arslan TEKİN, 1 Ocak 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Türkçülük’ derken / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Oca 14, 2015 15:49

‘Türkçülük’ derken (4)

Resim
Kaç gündür neden “Türk’üm” diyenlerin kazandığını ele alıyoruz. Tartışma çok önceye dayanır ve sistemli tartışmayı Akçuraoğlu Yusuf (Yusuf Akçura) başlatmıştır. Büyük yankı uyandıran “Üç Tarz-ı Siyaset”i, dediğim gibi, “Türk” gazetesinde 1904’te yayınlamış ve Osmanlıcılığı, İslâmcılığı ve Türkçülüğü tartışmaya açmıştır.

Akçuraoğlu, gönlü Türkçülüğe yatmakla beraber, kendisini geriye çekerek üç akım üzerine fikir yürütmüştür. Ona cevabı Ali Kemal ve Ahmet Ferit (Tek) vermişlerdir. Bahsetmiştim. (“Üç Tarz-ı Siyaset” üzerine ayrıntılı bir çalışmamız var. Bitince ayrıca ele alacağım.)

Burada Ahmet Ferit Tek’in nezdinde Osmanlıcılık’tan Türkçülüğe evrilme zaruretinden bahsedersek, “Türkçüler” in neden kazandığının cevabını bir yönüyle vermiş oluruz.

Aydınlar Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Çolak Bey’in tespitini buraya almam gerek; sonra konuya gireceğim. Tıp doktoru Ahmet Çolak Bey, “Müslüman kavimlerin tarih boyu Türk’e düşmanlıklarının psiko-sosyolojik analizini yapmak, bugünkü olaylara ışık tutması açısından son derece önemlidir.” diyor. Tespitlerini “haset, kompleks, kin, kötüleme ve aşağılama, intikam” olarak sıralıyor. Kısaca açarsak:

Kendisini Türk hissetmemekle birlikte Müslüman olan kavimlerin Türk’e kıskançlığı tarihin her döneminde var olmuştur.

Siyasi İslâmcıların “Türk müsün, Müslüman mısın?” sorularının temelinde baskılanmış bu hasetlik vardır. Somalili Müslüman kardeşi, Myanmarlı Müslüman kardeşi... olanların Türk Müslüman kardeşi nedense yoktur(!).

Uzun süre haset çeken insanlar, zihin dünyalarında kompleksi yaşarlar. Haset, kompleks patolojik bir durumdur. İnsan zihnini kemirir.

Uzun süre komplekse giren insanlar, düşünce dünyalarında kinlenirler.

Kıskandığı, haset duyduğu millete karşı aşağılayıcı üslûba yönelirler. Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alırlar, “T.C.” ifadesini kaldırırlar.
Türk Milletinden intikam almaya giden her şeyi desteklerler.

Ahmet Ferit Tek’in, öncelikli kaygısı “Kayı Han Türklerinin... muazzam ve muhteşem eseri” Osmanlı Devleti’nin korunması idi.

Herkes bir tarafa çekilince aslî unsur Türkler, bu topraklardan başka gidecek yerlerinin olmadığı idrâkiyle Türk ruhunu ister istemez öne çıkardılar ve savunma hattını “Türk ruhu” etrafında kurdular. Allah’a çok şükür ki muvaffak oldular.

Ne yaparsan yap, başının üzerinde yer ver ve aslî unsuru bir kenara it; anâsır hiçbir surette Osmanlı içinde kalmak istemiyor; “ayrılma”nın ötesinde, Osmanlı sahasını da gasp için faaliyet gösteriyor. Aydınlar, ister istemez, devlet taviz vermemeli, bütünlüğü sağlayabilmek için güçlü duruma gelmelidir, demişlerdir. Trükçülüğün maksadı budur, kendini bilmektir.

Yenal Ünal, “Ahmet Ferit Tek” kitabında Ahmet Ferit’in fikirlerini işlerken, Türk ruhu etrafında “kale inşası”nı da ortaya koyuyor.

* * *

Teşekkür: Av. Ahmet Başalan, 12 Eylül’ün hemen öncesi netameli günlerde sadece ve sadece “kitap” diyen ender arkadaşlarımdandı. İkimizin de koltuğunda mutlaka kitap olurdu. Kendisiyle çok şeyi paylaştık. Ahmet ve eşi Av. Feriha Başalan’dan, yıllar sonra, beni eski günlere döndüren çok zarif bir yılbaşı tebriği aldım. Her ikisine de teşekkür ediyorum. A. T.

Arslan TEKİN, 2 Ocak 2015
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x