Türkiye’den Papa’ya tarihi mektup!

Genel & Güncel Konular

Türkiye’den Papa’ya tarihi mektup!

İletigönderen Balasagun » Prş Nis 23, 2015 15:49

Türkiye’den Papa’ya tarihi mektup!

Türkiye Sivil Toplum Birliği tarafından Papa’ya gönderilen mektupta Ermeni meselesinin aslı anlatılıp ‘soykırımı’ yalanı belgelerle ifşa edildi.

ResimTürkleri Ermeni soykırımı yapmakla suçladığı konuşmasından önce Papa 1. Franciscus’a Türkiye Sivil Toplum Birliği’nin 10 Nisan’da 601 kuruluşu temsilen gönderdiği uyarı mektubu açıklandı. Türklerle Ermenilerin tarih içindeki ilişkileri hatırlatılarak başlanan mektubun tam metni şöyle:

SAYIN PAPA 1. FRANCISCUS’A VE HIRİSTİYAN KİLİSELERİNE TARİHİ ÇAĞRIMIZDIR

Sayın Papa Cenapları;

12 Nisan 2015 günü Vatikan’da gerçekleştirilecek olan ayinde yapacağınız konuşmanızda, I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan acılara temas edileceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle dünyamızın adalet, güvenlik, istikrar ve barışa olan ihtiyacını dikkate alan bizler, Sivil Toplum Kuruluşları olarak düşüncelerimizi bilgilerinize sunmayı bir görev biliyoruz.

TÜRKLERLE ERMENİLERİN İLİŞKİLERİ

Türklerle Ermenilerin ilişkileri Selçukluların Anadolu’ya girişiyle başlamıştır. Ermeni tarihçi Urfalı Mateos, Melikşah’tan bahsederken: “Sultanın yüreği, Hıristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. O, geçtiği memleketlerin halkına bir baba gözü ile bakıyordu. Böylelikle hiç muharebe yapmadan birçok eyalet ve şehirlere hâkim oldu” ifadesini kullanmaktadır.

Osmanlı Devleti döneminde ise, Ermeni dinî merkezi İstanbul’a nakledilerek, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461’de Ermeni Patrikhanesi kurulmuş, Ermenilere dinî, hukukî ve idarî serbestlik tanınmıştır. Devlet’e samimi olarak bağlandığı görülen Ermenilere duyulan yüksek güven dolayısıyla “sadık tebaa” statüsü verilmiş ve Ermeniler askerlikten muaf tutulmuşlardır. Bunun gereği olarak, devlet hizmetlerinde Ermenilere en yüksek mevkilerde görevler verilmiştir.

BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE ERMENİ İSYANLARI VE GÖÇ KARARI

Daha sonra Osmanlı Devletinin zayıflamakta olduğunu gören, devrin bazı emperyal güçleri, ülkemizi paylaşmak amacıyla, Ermeni yurttaşlarımızı kullanmaya karar vermişlerdir. Önceden kışkırtarak eğittikleri Ermenileri, “Size iki deniz arasında devlet kurduracağız” vaadiyle, maalesef aldatmışlardır. Böylece I. Dünya Harbinde Osmanlı Devleti 8 ayrı cephede savaşırken, bir kısım Ermeniler silahlarıyla birlikte ordudan firar ederek, Rus ordusuna katılmışlardır. Bir kısmı da silahlı çeteler halinde, Türk şehir ve köylerinde, sayıları yüz binlerle ifade edilen sivil katliamı başlatmışlardır. Askeri depolar yakılmış, ikmal yolları kesilmiş, Ermeni fırıncıların yaptıkları ekmeklerle Osmanlı askerleri zehirlenmiş ve ordularımız cephede savaşamayacak duruma düşürülmüştür. Osmanlı Devleti, bu isyancı çeteleri caydırmak üzere birçok toplantılar yapmış, nasihat heyetleri göndermiş, ancak sonuç alamamıştır. Bunun üzerine 24 Nisan 1915’te Ermeni Komite Merkezlerini kapatarak 235 komite liderini tutuklamış, ancak bu tedbir de netice vermemiştir. Bunun üzerine işbirlikçi, isyancı ve katliamcıların savaş bölgelerinden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Bu kararın icrası için, her türlü ayrıntıyı dikkate alan “sevk-i iskân” (Göç ve yerleştirme) kararnamesi çıkarılmıştır. Buna göre isyancı Ermeni unsurları, Devletin Suriye ve Musul gibi vilayetlerine taşınmıştır. Büyük güçlük ve sıkıntılar içinde gerçekleştirilen bu tedbir kesin sonuç vermiş, yaygın katliamlar durdurulmuş, düşmanla işbirliğinin önüne geçilmiştir. Böylece “zorunlu göçün” ne kadar haklı ve zaruri olduğu ortaya çıkmıştır.

O tarihte Suriye, Filistin de dâhil bütün Osmanlı coğrafyasında 1.294.851, Anadolu’da ise 736.000 Ermeni yaşamaktaydı. Bunlardan sadece Anadolu’da yaşayan Ermenilerden 486.058’i zorunlu göçe tabi tutulmuş, Katolik ve Protestan Ermeniler ile kamu görevlerinde çalışanlar ve isyana katılmayanlar yerlerinde bırakılmıştır. Göçe tabi tutulanların ise daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir.

ABD’nin Mersin Konsolosu Edward I. Natan, 30 Ağustos 1915’te ABD’nin İstanbul Büyükelçisine gönderdiği raporda: Ermenilerin Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmektedir. Konsolos, 11 Eylül 1915 tarihli raporunda ise: “Şam’daki kampta hastalar için bir hastane oluşturulduğunu ve ziyareti sırasında 50 hastanın tedavi edildiğini bizzat gördüğünü, kampta ölen olmadığını ve hükümetin bütün sürgünlere yiyecek dağıttığını”rapor etmiştir.

Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson ise 3 Şubat 1916 tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin bulunduğunu, 8 Şubat 1916 tarihli raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu, rapor etmiştir. Söz konusu rapor göç ettirilen Ermenilerin büyük bölümünün göç yerlerine ulaştığını göstermektedir.

RUS VE ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLER

Amerikan tarihçisi Prof. Dr. Justin McCarthy’nin tespitlerine göre 1912-1922 yılları arasında Türkiye’nin yalnızca doğu vilayetlerinde 1.189.132, Transkafkasya’da ise 413.000 Türk ve Müslüman, Ermeniler ve Ruslar tarafından katledilmiş olup, katledilen Türk ve Müslümanların toplam sayısı 1.602. 132 kişidir. Bunların yanı sıra Ermenilerin öncülük ettiği Rus ordusunun istilasına uğrayan vilayetlerden 1.604.031 Türk ve Müslüman (göç ettirilen Ermenilerin 3,5 katı) topraklarını terk ederek göç etmek zorunda kalmış ve bunların 2/3’ü (1.000.000 Türk ve Müslüman) yollarda hayatını kaybetmiştir. Bu miktara bulundukları bölgelerde Rus ve Ermeniler tarafından katledilenler de eklendiğinde katledilen Türk ve Müslümanların sayısı 2.000.000’u aşmaktadır.

1.Dünya Harbinde göçlerden sonra 280.000 Ermeni’nin Anadolu’da kaldığı, diğerlerinin göç yerlerine ulaştığı, buna karşılık Rus ve Ermeni saldırıları sonucu 2.400.000 Türk ve Müslüman’ın hayatını kaybettiği, ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Hukuk Danışmanı Bruce Fein tarafından da açıklanmıştır.

Bu gerçekler ortadayken Türklerin Ermenileri soykırıma uğrattığı iddialarına özellikle Papalık makamının destek olmamasını ve adil davranmasını beklemek tüm Müslümanların ortak beklentisidir.

ASALA TERÖRÜ VE TÜRK DİPLOMATLARINA SUİKASTLARI

Yaşanan bunca acılara rağmen, 1920 Gümrü ve Moskova ile 1921 Kars Anlaşmaları yapılarak sınırlar belirlenmiş ve barış sağlanmıştır. Bu 3 Antlaşmadan sonra 1923 Lozan Antlaşması ile de belirlenen bu sınırlar ve sağlanan barış teyit edilmiştir. Böylece meseleler çözüldüğü halde, aradan 50 yıl geçtikten sonra, ASALA terör örgütü ortaya çıkmış ve Türklere karşı terör ve katliamı yeniden başlatılmıştır. 1973 ile 1984 yılları arasında, batılı 21 ülkenin 38 şehrinde gerçekleştirilen 110 terör saldırısında, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış temsilciliklerinde çalışan 42 Türk diplomatı katledilmiş ve 15 Türk ve 66 yabancı yaralanmıştır. Türkiye ASALA’yı çökertince görev, elebaşlarının çoğunun Ermenilerden oluştuğu bilinen PKK’ya devredilmiştir.

Bu kanlı saldırlar göstermiştir ki, sömürgecilerin aldattığı Ermeni kimliğinde, müthiş bir değişim yaşanmıştır. Buna göre, yeni kimlik Türk’e karşı duyulan “kin ve nefret”ten ibaret olmuştur. Yetişen yeni nesillere de aşılanan bu kimliğin ilk önemli emaresi, 1973-85 ASALA terörü ile 1992’de Karabağ’da masum sivillere karşı hunharca uygulanan katliam ve “Hocalı soykırımı” nda görülmüştür.

ERMENİLERİN HOCALI KATLİAMI

Türk katliamını yirminci yüzyılın son çeyreğinde de sürdüren Ermeniler, 26 Şubat 1992’de Rus 366. Motorize Alayı’nın desteğinde Azerbaycan’ın Hocalı bölgesine saldırmış ve Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı olmak üzere 613 Türk’ü hunharca katletmiş, 487 kişiyi ağır yaralamış, 1.275 Türk’ü esir almış ve Karabağ ile birlikte Azerbaycan’a ait yedi bölgeyi işgal etmiştir. Ermenistan, BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına rağmen Azerbaycan toprağının işgalini sürdürmektedir. İşgal edilen bölgelerdeki topraklarını bırakarak kaçmak zorunda kalan 1.000.000’dan fazla Türk halen göçmen çadırlarında yaşamaktadır.

Ermenistan, 23 yıldır Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal altında tutmaktadır. Hiçbir Türkün yaşamadığı işgal bölgesinde, AGİT raporuna göre etnik temizlik yapıldığı anlaşılmaktadır. Bütün bu tespitler ve yaşanan facialar konusunda Ermenistan herhangi bir açıklama yapamıyor. Bu nedenle Muhterem Papalık makamının bu durumu dikkate alarak, Ermenistan’a destek anlamına gelebilecek ifadelerden itina ile kaçınacağını düşünmekteyiz.

SURİYE’DE YAŞANAN AÇLIK DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLETİNİN VE PAPALIĞIN ÇABALARI

Suriye’de zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler için, o dönemde Osmanlı Devleti’nin 4. Ordu Komutanı olan Cemal Paşa’nın aldığı insani tedbirlerden Suriye’de bulunan yabancı misyon şefleri tarafından övgüyle söz edilmektedir. Büyük bir kıtlık yaşanan bu dönemde, hem göç ettirilen Ermenilerin hem de bölgenin Hıristiyan halkının ve hatta müttefik ve tarafsız Devletlerinin diplomatik misyonlarının iaşeleri Osmanlı 4. Ordu’nun yiyecek ambarlarından karşılanmıştır. Ayrıca hasta ve bakıma muhtaç Ermeniler için başhekimliklerine Ermeni doktorların atandığı çok sayıda hastane kurulmuştur.

Bu dönemde İngiliz ve Fransız donanmaları tarafından Suriye ve Lübnan’a uygulanan deniz ablukası nedeniyle çoğunluğu Hıristiyan olan bölge halkı arasında açlıktan ölümler meydana gelmesi üzerine, 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa tarafından Maruni Patriğine yazdırılan mektupla Papalık makamından sivil Hıristiyan halka ABD ve İspanya tarafından yardım için gıda ve tıbbi malzeme gönderilmesi konusunda aracılık yapması rica edilmiş ve bu rica üzerine ABD ve İspanya tarafından gönderilen gemilerin Beyrut’a çıkması İngiliz ve Fransızlar tarafından önlenmiştir. Ayrıca İngiliz ve Fransızlar Cemal Paşa’nın Beyrut ve Lübnan halkının iaşesi için Suriye’nin diğer sahillerinden getirttiği erzakı taşıyan gemileri de batırmışlardır.

Cemal Paşa, İngiliz ve Fransızların ablukayı kaldırmalarının ve gelen yardım malzemelerinin Hıristiyan halka Beyrut’taki ABD konsolosunun dağıtmasının sağlanması konusunda ABD’nin Suriye Büyükelçisinin İngiliz ve Fransız hükümetleri nezdinde girişimde bulunmasını talep etmiş, ancak ABD’nin Suriye’deki büyükelçisi bu konuda yardımda bulunmayı reddetmiştir.

4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın ricası üzerine Maruni Patriğinin Papalık makamına gönderdiği mektuba Papa tarafından verilen cevap aynen şöyledir: “Papa Suriye Hıristiyanlarını unutmamıştır ve unutmayacaktır. Kendisi, söz konusu kişilere yardım amacıyla ve sıkıntıları hafifletecek erzak yardımı gönderebilmek için İtilaf Devletleri’nden defalarca izin istemiş, ancak İngiltere Papa’nın isteğine sürekli olarak karşı çıkmıştır. Bu sebeple İngiltere’nin söz konusu uygulaması yüzünden Papa’nın mukaddes kalpleri yaralanmış durumdadır. Doğu’daki Hıristiyanlar Papa’nın kendilerini ihmal etmediğini gün gelip anlayacaklardır”.

Bu dönemde savaşmakta olan kendi ordusunu bile beslemekte yetersiz kalan Osmanlı Devleti’nin 4. Ordusu, İtilaf devletlerinin ambargosu nedeniyle açlıktan kırılan Marunilere 300.000 kg. erzak, ayrıca para; Rum cemaatine 300.000 kg buğday, 400.000 Frank para; Ermeni cemaatine ve Ermeni göçmenlere ise 100.000 kg. buğday ve 80.000 Frank para yardımı yapmıştır.

ERMENİLERİN YENİ NESLİ TÜRK DÜŞMANI OLARAK YETİŞTİRMESİ

Ermeniler gerçekleri çarpıtmakla yetinmemekte ve yeni nesilleri de Türk düşmanı olarak yetiştirmektedir. 5 yaşından itibaren Ermeni çocukları Erivan’daki sözde soykırım müzesine götürülerek sahte belgelerle, sahte resimlerle ve görsel-işitsel efektlerle beyinleri yıkanmaya çalışılmaktadır.

Türkiye, Birleşmiş Milletler’in “Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesinin çalışmaları kapsamında nefret söylemlerinin durdurulması kararlarına” ve UNESCO’nun “öteki uluslara veya belli gruplara karşı önyargıları ve klişeleri ayıklamak üzere belirlediği kriterlere” uyarak tamamen haklı olduğu konularda bile diğer ülke ve milletleri incitebilecek ifadeleri ders kitaplarından çıkartmıştır. Buna karşılık, Ermeni ders kitapları ise BM kararlarına aykırı olarak, Türklere karşı asılsız iddiaların yanı sıra birçok, iftira, küfür, hakaret ve nefret söylemleri ile doludur. Türkiye’ye dost olduğunu söyleyen ülkelerin, Uluslararası Adalet Divanı’nın “zorunlu göçün soykırım olarak kabul edilemeyeceği” kararına aykırı olarak, Ermeni ders kitaplarındaki asılsız iddia ve hakaretleri kendi ders kitaplarına almaları uluslararası hukuka ve 1998 tarihli “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Sözleşmesi”ne aykırıdır.

Türk Milletinin soykırımla suçlanması ve Ermenistan ve Diaspora’nın bu suçlamalarda Hıristiyan dinini ve Papalık makamının nüfuzunu kullanmaya yeltenmesi, Türk Milleti tarafından üzüntüyle izlenmektedir. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Müslüman, Hıristiyan ve Musevi dinlerine mensup halkların Papa Cenaplarından beklentisi şudur: 100 yıl önce, I. Dünya Harbinde, öncesi ve sonrasında yaşanan acıların dayandığı gerçeklerin ortaya çıkarılması için Sayın Papa 1. Franciscus’nun 12 Nisan günü Vatikan’da yapacağı tarihi konuşmada;

a. Bütün ülkeler arşivlerini açtığı halde, hala kapalı olan Ermenilerin Boston’daki arşivlerini araştırmalara açmalarının şart olduğunu,

b. Bugüne kadar bu meselede, dolaylı veya yakından ilgili olarak verilmiş olan, ülke mahkemeleri kararları ile Uluslararası Adalet Divanı’nın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının mutlaka dikkate alınması; özellikle de, savaşın hemen bitiminde İngiltere Kraliyet Başsavcılığının, arşivlerdeki her türlü bilgi ve belgeleri toplayarak yaptığı inceleme sonucunda, Malta Adasına getirilmiş olan üst düzey Osmanlı devlet adamlarını suçlayacak delil olmadığını,

c. Ermenistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak Azerbaycan topraklarını 23 yıldır neden işgal altında tuttuğunu ve etnik temizlik yaptığını; Hocalı’da savunmasız masum sivil kişileri niçin katlettiğini izah etmek zorunda olduğunu,

d. Ermenistan ile Diaspora’nın, hukukî bir meselenin çözümünü siyasi zeminlerde aramalarının; barış, güvenlik ve istikrara zarar verdiği; gerginlik, nefret ve intikam duygularını beslemekten başka bir sonuç vermediği dikkate alınarak, bu yanlış ve tehlikeli politikadan vazgeçmesini,

e. Bu gerçekler karşısında meselenin, kurulacak olan bir ortak tarihçiler komisyonunda ele alınması gerektiğini, dikkatlerinize sunarız.

Adalete ulaşmak için tarafların, bu araştırmaların sonucunu sabırla beklemekten başka bir çarelerinin olmadığı, ortadadır. Yine, her ihtilafın çözümünde, adaletin esas olduğunu en iyi şekilde bildiğine inandığımız Papalık makamının taraflara eşit mesafede durmasının büyük önem taşıdığı malumlarıdır. Esasen insanlık vicdanı Makamınızdan bunu beklemektedir. Papa Cenaplarının takınacağı adil ve tarafsız tutumun, insanlık âlemini önemli ölçüde etkileyeceği ve dünya barışına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerimizi, diyalog ve çözüme yardımcı olacağı inancıyla takdirlerine sunarız. (10 Nisan 2015)


Türkiye Sivil Toplum Birliği
(601 KURULUŞU TEMSİLEN)

Adres: GMK Bulvarı Özveren Sokak Nu:2/2 Kızılay/ANKARA/TURKEY
Telefon: 90 312 231 31 94 E-posta: turkbirplatformu@gmail.com

Yeniçağ, 22 Nisan 2015
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x