Türkiye’nin bitmeyen Suriye sorunu / Morton ABRAMOWİTZ

Türkiye’nin bitmeyen Suriye sorunu / Morton ABRAMOWİTZ

İletigönderen Başkomutan » Pzr Tem 22, 2012 9:47

Türkiye’nin bitmeyen Suriye sorunu

Bir zamanlar Türkiye’nin Ortadoğu diplomasisinin merkezinde yer alan Suriye, Başbakan Erdoğan’ın başağrısına dönüştü. Suriye meselesi Erdoğan için artık başkanlık sistemi emelini etkileyebilecek bir liderlik testi. Daha kötüsü, Suriye iç savaşının nasıl ve ne zaman sona ereceği belli değil ve Esad gitse bile, kaosun devam edeceği bir Suriye, beraberinde Türkiye’yi de istikrarsızlığa sürükleyecek güçte.

Suriye’deki kargaşa, Türkiye’yi bir cephe ülkesine çevirdi: Türkiye Esad’ın ateşli bir tenkitçisi, mülteciler için etkileyici bir cennet, Esad’a karşı muhalefeti seferber edici bir aktör, ayaklanmacılara silah ulaştırma yolu ve Esad’a karşı sıralanmış bir koalisyonun başlıca sesi.

Suriye’nin Türk jetini düşürmesi , Türkiye’nin elini güçlendi,rdi ve doğrudan askeri müdahalenin de yolunu açtı. Gerçi Türk ordusu vehalkın büyük çoğunluğu böylesi bir ihtimale çok ihtiyatla yaklaşıyor ama beklenmedik gelişmeler herzaman olası. Türkiye’deki otuzüç bin mülteciye Suriyelilerin kitleler halinde katılması, bardağı taşıran son damla olabilir ve güvenli bölge oluşumuyla sonuçlanabilir. Savaş her hâlükarda Türkiye’deki iç siyaseti, Batıyla, Rusya’yla ve komşularıyla (özellikle İran ve Irak’la) ilişkilerini etkileyecektir. Ayrıca Erdoğan’ın, Türkiye’nin en âcil sorununa yani Türkiye’deki Kürtlere odaklanma ve etkin bir şekilde meselenin üstesinden gelme kabiliyetini de zora sokacaktır.

Erdoğan’ın iktidarda olduğu on yıl boyunca, Türkiye, gerek iç gerek dış politikada jet hızında gelişmeler yaşadı.. Erdoğan’ın dinamizmi, ekonomik başarısı ve dış politikadaki atakları önceleri Türklere gurur verdi ve Erdoğan’a uluslararası beğeni kazandırdı.

Erdoğan’ın dış politikadaki adımlarında ve Türkiye’nin dünyadaki değişen rolünde bir dizi bazı noktalar göze çarpıyor:

Erdoğan, İkinci Körfez Savaşı’nın başında Türkiye’yi ABD’den uzak tuttu. Bunun sebebi biraz ideolojik biraz da Soğuk Savaşın sona ermiş olmasıydı. Türkiye’nin bağımsız duruşu halkı memnun etti , Irak Savaşıyla Türk halkının ABD karşıtlığı arttı. Erdoğan, Nato ile ilişkilerini tehlikeye atmama hususunda dikkatli davrandıysa da, Amerikalı muhafazakârlar arasında, Türkiye’nin ekseninin kaydığı, Batıyla bağlarını kopardığı ve bir İslam devletine doğru yol aldığı hissi uyandırdı. ABD’yle ilişkiler 2007’ye dek soğuk kaldı. Washington’un Kuzey Irak’ta konuşlamış PKK’ya karşı mücadelede istihbarat sağlama ve Irak’ta Sünnileri destekleme sözü vermesine kadar ilişkiler düzelmedi.

En dikkat çeken nokta, Türkiye’nin Ortadoğu’da kurduğu ilişkilerdi ki, bu batıda kesinlikle Türkiye’nin Batıdan kopuşu olarak algılandı. Önce bu açılımın yeni Pazar arayışı olduğu ifade edildi ama Türkiye attığı adımlarda Müslüman Ortadoğu’ya karşı bir iştahı olduğu hissi verdi.. Türkiye bölgede Batı hâkimiyetini azaltarak kendi düşünel ve dinsel etkinliğini arttırmak istiyor gibiydi. Suriye-İran-Irak’la ilişkileri artıyordu. Nükleer müzakerelerde oldukça iddialı bir rol üstlenerek İran’la gerilimi azaltmaya çalıştı. Irak’ta, Bölgesel Kürt Yönetimiyle ilişkileri iyileştirdi. Demokratik ve otokratik arasında fark gözetmedi . Bu politika, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “komşularla sıfır sorun” olarak anıldı. Sadece İsrail açıkta bırakıldı.

Erdoğan ve dışişleri bakanı, Filistin konusu ve ve Türk ordusuyla yakın ilişkilerinden dolayı İsrail’e karşı derin bir art niyet beslemekteydi. İsrail’in dokuz Türk’ü öldürmesi ve gazze’ye filo olayında fahiş hatalar yapması, lime lime olmuş ilişkileri derin dondurucuya kaldırdı. Erdoğan’ın İsrail karşıtı duruşu bölgedeki popülaritesini daha da arttırdı. Washington bundan hiç hoşlanmadı ama uzlaşma çerçevesinde ilişkileri sürdürdü.
Arap Baharı hem Batıya hem de Türkiye’ye sürpriz yaptı. Türkiye bu süreçte bazı çalımlar attı. Erdoğan, önce Esad’a diplomatik ikazlar yaptı , bu süreçte ‘demokrasi’ söylemini öne çıkardı sonra saldırmaya başladı. Ancak Sudan veya İran’ı demokrasi odağında ele almadı. Çok az kişi fark etmiştir, fena halde siyasi değişime ihtiyaç duyan bir bölgede tüm dikkatler “Türk modeline” çevrildi. Bölgeyi sürekli dolaşan ve bir hitabeti güçlü lider, Erdoğan, bölgede neredeyse rock starı haline geldi. Bu arada “sıfır sorun” politikası sessizce yokoldu, demekki İkiyüzlülük sadece Batıya özgü değildi!

Suriye’de devam eden bozgun Türkiye’yi sarstı ancak Türkiye’nin bölgedeki rolüne de vurgu yaptı. Türkiye’nin onayı olmaksızın Suriye’nin üstesinden gelinemeyeceği anlaşıldı. Ancak bölgedeki hâkim gücüne rağmen Türkiye, bu krizde askeri liderliği üstlenmeyi reddetti. Amerika’nın öne çıkmasını istedi. Sonuçta her iki ülke de Esad’ın er ya da geç, muhtemelen de kısa bir süre zarfında gideceğinde mutabık kaldı.

Suriye meselesi Türkiye üzerinde kalıcı bir etki yarattı. Suriye’deki şiddet, bölgedeki mezhep çatışmasını derinleştirdi. Farklılıkları öne çıkarmama çabası olsa da, açıktır ki, Türkiye, İran ve Suriye’deki şii ve sünnilerin durumuyla yakından ilgilidir. Türkiye, bugün, Suriye muhalefet liderlerinin pek çoğuna ev sahipliği yapıyor ve eldeki tüm haberlere göre, Sünni unsurları korumak için büyük uğraş veriyor. Öte yandan Türkiye ve İran, dostça bir ilişki sürdürmeye çalışmaktalar ve Türkiye, nükleer müzakerelerde barışçıl bir sonuç için çalışmalarını sürdürüyor. Bir başka konu Esad Suriye’sinde mağdur durumda olan Suriye Kürtlerinin durumu.. Ankara, Suriye’nin bölünüp bir başka özerk Kürt bölgesi oluşmasını hiç arzulamıyor ve bunun Türkiye’deki Kürtler üzerinde yaratacağı etkiden çekiniyor. Türkiye, Suriye’deki PKK unsurlarının faaliyetlerini yakından takip ediyor. Eğer Suriye’deki PKK unsurları , Türkiye’ye karşı cepheleşseler , Suriye’ye müdahale konusunda Türkiye önünde hiçbir set tanımayacaktır. Böyle bir savaştan nasıl bir Suriye çıkar, kimse bilemez ama İran ile Türkiye arasındaki çekişme, Suriye’de oluşacak yeni düzende de sürecektir. Endişe edilen nokta Suriye’nin bir Lübnan olmasıdır.. Durum son derece karmaşıktır.

Suriye badiresi, Türk dış politikasında bazı evrimlere yol açtı fakat bugünden geleceği görmek çok güç. Türkiye, Rusya’nın Suriye’deki rolünden son derece rahatsız ve bu ikisi arasındaki ilişkiler de giderek soğumakta. Ancak Rusya, Türkiye’nin başlıca petrol tedarikçisi .. Üstelik İran’a uygulanan petrol ihracatı yaptırımı nedeniyle , Rusya, Türkiye için daha da önemli.. Yardımcı, yatırımcı ve demokrasi destekçisi olarak Türkiye’nin Ortadoğu’daki yıldızı parlamaya devam ediyor. Ancak büyük çabasına rağmen Arap ülkelerinin çoğunda nüfuzunu genişletemiyor.. Türkiye’nin önünde duran görev Batıyla ilişkilerini geliştirmek, iç siyasette yönetimi zorlasa da füze savunma sistemi radar projesine katılmak, Nato’yla olan ilişkilerini sürdürmek ve AB müzakerelerinde ilerlemeye çalışmaktır.

Arap dünyası değişimin içinden geçmektedir ve devrimlerin sonucu tam olarak tahmin edilebilir değildir. Bölgede etkisini gösteren güc, daha uzun bir süre Ortadoğu dışındaki güçler olacaktır. Bu Erdoğan’ın , Türkiye’nin ekonomik büyüme hedefinden vazgeçeceği ya da Türk himayesinde bir Müslüman Ortadoğu için reform çabalarını bırakacağı anlamı taşımaz. Ama bu hayali gerçekleştirmek, bir zamanlar düşündüğü kadar kolay olmayacak ve çok daha uzun bir zaman alacaktır. Türkiye’nin , iyi ve güçlü müttefiklere ihtiyacı vardır. Silahlarının çoğu Batı kaynaklıdır. Erdoğan’ın Obama’yla çok yakın ilişkileri vardır.

Son noktaya gelince , Türkiye’nin iç işlerindeki problemlerdir ki pek içaçıcı görünmemektedir. Erdoğan’ın Suriye meselesindeki tavrı içerde hoş karşılanmamaktadır. Türkiye Suriye ile savaşma konusunda isteksizdir. Öte yandan Erdoğan zafiyet göstermekten de çekinmektedir. Suriye politikasına karşı çıkanlara veryansın etmekte, çabaları sorgulandığında herkesi hainlikle suçlamaktadır. Ayrıca Suriye meselesi, Erdoğan’ın ciddi çabalarına rağmen yol katedemediği Kürt meselesi gibi önemli iç sorunlara vereceği zamanı enerjiyi kaynakları da tüketmektedir.Suriye meselesi, aynı Kürt meselesi gibi, Erdoğan’ı yıpratmakta, enerji, zaman ve kaynak da alıyor. PKK terörü son zamanlarda artmaktadır ve Erdoğan’ın çözüm yolunda attığı adımlar düğümlenmektedir.. Bir başka sıradışı gelişme de Muvazzaf ve emekli birçok askere on yıldır yapılan baskı ve bir dizi tutuklamalardan sonra asker, Suriye ve PKK’dan dolayı Erdoğan için çok daha önemli bir konumdadır. [Eski askeri-bürokratik] sistem zayıflatılmıştır ve Erdoğan orduyla daha fazla kapışmak istememektedir. Geçmişteki ordu faaliyetlerine karşı yürütülen hukuki süreci yumuşatmış, güçlü destekçisi Gülen Hareketini küplere bindirmiştir. Bunun kalıcı bir siyasi etkisinin olup olmayacağını söylemek zordur. Ancak ordunun yakın zamanda siyasi sahneden çekilmesi kesinlikle söz konusu değildir.

Morton AbramowItz - 12 Temmuz 2012
Kaynak: National Interest
Çeviren: Ertuğrul Aydın

"Morton AbramowItz" Yazarın diğer yazıları

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=18162



Dipçe: ABD saldırısının 4 hedefi

Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.

Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?

KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM

1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.

2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.

Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.

ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR

3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.

Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.

ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.

Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!

TSK PLANA DİRENİYOR

4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!

ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”

Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?

Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!

Mehmet Ali Güller 22 Temmuz 2012
http://www.ulusalkanal.com.tr/abd-saldi ... e,317.html


PKK Suriye’de Kobani Kentini Ele Geçirdi Prof. Dr. Ümit Özdağ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x